FEL414 Cumhuriyet Dönemi Düşünce Tarihi

Cumhuriyet Dönemi Düşünce Tarihi I

 

Osmanlılar, 18. yüzyılın son çeyreğinde Avrupa’nın bilim ve teknoloji alanlarında üstünlüğünü onaylayarak yönetsel ve toplumsal sorunların çözümünde sahip oldukları bilgi anlayışının, yani “Aristoteles-Platon-Tanrı Merkezcil Bilim-Felsefe-Din Birlikteliği”nin yetersiz kaldığını kabul etmek zorunda kalmışlardır. Üstelik o ana değin küçümsedikleri “Frenklerin” elindeki “Yeni Bilgi”nin şeran yasak olmayan kısımlarını kullanmaktan da geri kalmamışlardır.

Aslında “Eski Bilgi”nin, birçok alanda, kendi çerçevesi içinde başarıyla yanıtlayamadığı ve dolayısıyla çözüm üretemediği konuların olduğu, daha önceki yüzyıllarda tespit edilmiş ve bunların giderilmesine yönelik eleştiriler de çeşitli ortamlarda, süreç içerisinde dile getirilmiştir. Bununla birlikte, bu düşünce yapısının biçimlendiği başlıca kurumlar olan medreseler ve dergâhlar ile bunların baş aktörleri müderrisler ve mutasavvıflar, devlet ve toplum üstündeki hâkimiyetlerini her şeye rağmen devam ettirmeyi başarmışlardır. Bu arada bu iki grup dışında kalan ve Avrupalılar ile temasta bulunmaları daha kolay olan asker ve sivil bürokratlar, sefirler, denizciler, tacirler ile eğitim için Avrupa’ya gönderilen Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler ülkelerine döndüklerinde, Avrupa’ya yönelik izlenimlerini ve karşılaştıkları “Yeni Bilgi”nin yararlarını çeşitli ortamlarda paylaşmışlardır. Bu sürece ilgileri düzeyinde dâhil olan Saray’a yakın Osmanlı Türkleri de, “Frenkler”in elindeki “Yeni Bilgi” ile bunun toplum yaşamını kolaylaştıran uygulamaları hakkında halkı haberdar etmeye başlamışlardır.

Sonuçta “Yeni Bilgi” bütünüyle olmasa da elzem görülen bazı bölümleri Türkiye’ye aktarılmış ve matematik, astronomi, coğrafya, tababet ve askeriye alanlarından yapılan bilgi transferi aracılığıyla, yönetsel ve toplumsal sorunların üstesinden gelinebileceğine inanılmıştır. “Yeni Bilgi” ve “Yeni Teknik” aktarılırken bu beş alana öncelik tanınmasında, bu bilimlerin nitelikleri ve sağlayacakları faydalar da dikkate alınmıştır. Şöyle ki ortamsal bilgi olarak niteleyebileceğimiz astronomi evreni, coğrafya ise Dünya’yı betimlemektedir ve yaşanılan ve fethedilecek ortamı tanıtmaktadır. Yaşamsal bilgi olarak tanımlayabileceğimiz askeriye toplumu, tababet ise bireyi korumakta ve söz konusu ortamdaki yaşamı güvence altına almaktadır. Nihayet matematik ise “Ortamsal Bilgi” ile “Yaşamsal Bilgi”nin “alet”i olarak karşımıza çıkmaktadır.

Osmanlılar, öte yandan, toplumsal sorunların çözümünde pragmatik kaygıları temele aldıkları için, esasen kuramsal olan “Ortamsal Bilgi” yerine esasen kılgısal olan “Yaşamsal Bilgi”den daha fazla yararlanabilecekleri düşünmüşler ve askeriye ve tababet eğitimi için 18. yüzyılın son çeyreğinden itibaren bağımsız yüksek okullar kurmuşlardır. Bu arada matematik, astronomi ve coğrafya (hatta tıbbiyelerde biyoloji) bilgilerini de kılgısal eğitimin gereksinim duyduğu ölçüde işlemeye başlamışlardır.

Yüksek okullarda eğitim bu minval üzerinde devam ederken, hem “Yaşamsal Bilgi”nin hem de “Ortamsal Bilgi”nin diğer bilgi dallarıyla çok yakın ilişki içinde olduklarını fark eden Osmanlılar, üstelik bu iki alanda yeterli bir birikime ulaşabilmek ve uygulamalarda başarılı olabilmek için başta fizik, kimya ve biyoloji olmak üzere doğa bilimlerinin öğrenilmesi ve öğretilmesinin zorunlu olduğunu anlamışlardır. Dolayısıyla mühendislik mekteplerinin müfredatında fizik ve kimyaya, hekim mekteplerinin müfredatında ise botanik ve zoolojiye de (ve bunlarla bağlantılı jeolojiye) yer vermeye başlamışlardır.

Osmanlıların “Yeni Bilgi”yi tam anlamıyla benimsemelerinin uzun sürmesi ise, Dârü’l-Fünûn (Üniversite) kurma ile ilgili ilk girişimlerin ancak 19. yüzyılın ortalarında gündeme gelmesine yol açmış, bununla birlikte süreklilik gösteren ilk yükseköğretim kurumunun açılması ancak 20. yüzyılın başında mümkün olmuştur. Ayrıca bu “gecikme”, “Eski Bilgi” ile “Yeni Bilgi”nin birlikte var olmasını sağlamıştır. Bu ikili yapı, Atatürk’ün bir “Bilim Cumhuriyeti” olarak tasarladığı Türkiye Cumhuriyeti kurulana kadar, hatta bir süre daha, devam etmiş ve Üniversite Reformu ile “Yeni Bilgi” hâkimiyetini ilan etmiştir.