Bölüm anahatları
-
Batıdan Libya, güneyden Sudan, kuzeydoğudan İsrail, kuzeyden Akdeniz ve doğudan Kızıldeniz’le çevrili olan Mısır’ın resmî adı Mısır Arap Cumhuriyeti (Cumhûriyyetü Mısr el-Arabiyye), yüzölçümü 1.001.450 km2, nüfusu 100.000.000 (2020 tah.), başşehri Kahire (10.769.000), nüfusu 500.000’i aşan diğer önemli şehirleri İskenderiye (3.977.000) ve Port Said’dir (Bûr Saîd, 560.000).
Ülke toprakları eski Gondvana kıtasının, temelinde genellikle üzerleri daha genç yaşta tortul tabakalarla (kum taşı, kireç taşı) örtülü gnays, granit, şist gibi kristalin kayaçlar bulunan bir parçasıdır. Sert kayaçlar Nil vadisinde yeryüzüne çıktıkları yerlerde çağlayan basamaklarını oluşturmuşlardır. Mısır fizikî coğrafya açısından dört bölgeye ayrılır: Nil vadisi ve deltası, Doğu çölü (Arap çölü), Batı çölü (Libya çölü), Sînâ yarımadası. Doğu Afrika’nın Göller bölgesinden doğan Nil nehri Sudan’dan sonra Mısır topraklarına girer. Nil vadisi Asvan çevresinde derin ve dardır. Tropikal bölgede çok genişleyen nehir ülkeye girince daralır ve herhangi bir kol almadan 1100 km. uzunluğundaki vadiyi hafif bir eğimle aşarak Dimyat ve Reşîd ağızlarından Akdeniz’e dökülür; eski metinlerde adları verilen diğer ağızlar kapanmıştır. İki kolla deltayı aşan nehrin sahilde kıyı kordonlarıyla denizden ayrılan bazı lagünleri (Maryût, İdku, Burullus ve Menzele gölleri) bulunmaktadır. Nil’in doğusunda kalan Doğu çölü, Kızıldeniz’e doğru Kızıldeniz tepeleri denilen ve bazı dorukları 2000 metreyi geçen bir dağ sırasıyla sınırlanır. Batı çölü Libya sınırına kadar uzanır; Doğu çölünden daha geniş ve alçaktır. Çok geniş ve derin çukurlara dolan sular çevrelerini tarıma ve yerleşmeye uygun vahalar (Sîva, Bahriyye, Feyyûm, Ferâfre, Dâhle ve Hârce) haline getirmiştir. Batı çölündeki Kattâre çukurluğu deniz seviyesinden 136 m. aşağıdadır ve kurak oluşundan dolayı yerleşime uygun değildir. Jeolojik yapısı bakımından Doğu çölüne bağlı olan Sînâ yarımadası Süveyş ve Akabe körfezleri arasında yer alır ve Akdeniz sahilinde alçak bir kıyı ovasıyla sınırlanır. Güneydeki Katherina dağı (2642 m.) ülkenin en yüksek noktasıdır.
Kilometrekare başına yetmiş bir kişinin düştüğü ve nüfusun Nil’in kenarlarıyla deltasında toplandığı Mısır’da halkın % 35’i on beş büyük şehirde yaşamakta ve şehirlerde nüfus hızla artmaktadır. Nil vadisindeki yerleşmeler Kahire’nin güneyinden itibaren Asvan’a kadar uzanır. Ülkenin bundan sonraki bölümü olan Mısır Nûbe’sinin toprakları ve köyleri Asvan Barajı’nın suları altında kalmış, bölge ahalisi Kom Ombo yakınlarında Yeni Nûbe’ye nakledilmiştir. Nüfusun diğer kısmı göçebelerle çöllerdeki vahalarda yaşayan yerleşik insanlardan oluşmaktadır. En kalabalık vaha Batı çölündeki Libya sınırında bulunan Sîva vahasıdır. Doğu çölünde yerleşik nüfus kıyı boyunca birkaç kasabada yaşar; gerisi sayıları kesin olarak bilinmeyen göçebeler halindedir.
Tarım alanları ülke yüzölçümünün sadece % 4’ünü kaplar. Kullanılabilir arazinin kısıtlı olması sebebiyle devlet çölden yeni topraklar kazanılması ve kanal, gölet, baraj inşası için büyük yatırımlar yapmaktadır. Asvan Barajı tarım alanlarına sulama imkânı sağlamış ve ekili alanların oranını arttırmıştır. Sulama yoluyla yılda iki defa ürün alınır. Taşkınlardan sonra yapılan kış ekimlerinde (kasım-mayıs) buğday, arpa, sebze, özellikle soğan ve daha önemli olan yaz ekimlerinde şeker kamışı, pirinç ve pamuk gibi büyük gelir sağlayan ürünler tercih edilmektedir. Liflerinin uzunluğu ile tanınan Mısır pamuğu dünyanın en kaliteli pamuğudur. Nil deltasında narenciye bahçeleri artmıştır.Mısır’ın başlıca yer altı kaynakları demir cevheri, fosfat, kireç taşı, talk, jips ve asbesttir. Ayrıca ülkede enerji sektörüne yönelik kömür, doğal gaz ve petrol rezervleri bulunmaktadır. Petrol Sînâ yarımadası, Süveyş körfezi ve Batı çölünden, doğal gaz ise delta alanından elde edilir. Pamuk ipliği ve pamuklu giyim sanayiinde dünyanın ilk on ülkesi arasında yer alan Mısır’da diğer önemli sanayi alanları maden (özellikle hidrokarbon), altı adet petrol rafinerisinde sürdürülen petrokimya ve otomotivdir. İnşaat sektörü yeni açılan çimento fabrikaları ile gelişme göstermektedir. Nil vadisinde baraj yapımı küçük boyutlu ilk örnekleriyle XIX. yüzyılda deltada, XX. yüzyılın başında da Yukarı Mısır’da başlamıştır. Nil’in taşkın sularını biriktirmek için güneyde gerçekleştirilen ilk büyük baraj 1902 yılında İngilizler’in granitten yaptığı Asvan Barajı’dır. 1960-1970 yılları arasında Cemal Abdünnâsır’ın girişimiyle Ruslar, bu barajın 6 km. güneyine dünyanın en büyük suni göllerinden birine sahip olan bugünkü barajı (es-Seddü’l-âlî) inşa etmiştir.
Mısır’da karayolu ve demiryolu ulaşımının başlıca kavşak noktası Kahire’dir. Burası bütün büyük şehirlere, Süveyş’e, Asvan’a ve Feyyûm vahasına karayoluyla, İskenderiye, Süveyş ve Asvan’a demiryoluyla bağlıdır. İskenderiye’den Libya’ya bir karayolu, bir de demiryolu hattı devam eder. Ayrıca tarım alanlarında şeker kamışının açık vagonlarla taşındığı dar demiryolu hatları vardır. Kızıldeniz ve Akdeniz arasında deniz ulaşımını sağlayan Süveyş Kanalı 1869 yılında açılmıştır. Başlıca havaalanları Kahire, İskenderiye, Lüksor ve Şarmeşşeyh’te bulunmaktadır. Mısır ekonomisinde turizmin ağırlığı gün geçtikçe artmaktadır. Dış ticarette ihracat ithalâta oranla düşüktür. Tekstil ürünleri, çeşitli aletler (imalât sanayii), ham pamuk ve petrol ürünleri ihraç edilir; gıda maddeleri, makineler, elektrikli aletler, taşıtlar, kimyasal maddeler, kâğıt, kereste, yağ ve mineraller ithal edilir.Osmanlı Mısırı’nda kültürel hayat Memlük devrinin uzantısı olarak gelişme göstermiş, ancak Mısır’da İstanbul merkezli bir ortam da oluşmuştur. Mısır’ın çoğunlukla Arapça bilmeyen Osmanlı beylerbeyileri âlim, mütefekkir ve edipleri Arapça telife özendirmemiştir. Yöneticiler Türkçe yazılan eserlerle ilgilendiklerinden müellifler de Türkçe ve Farsça’yı öğrenmeye ve bu dillerle eser vermeye çalışmıştır. Türkçe ve Farsça pek çok kelime ve deyim Arapça’nın Mısır lehçesine girmiştir. Bu devirde birçok edip, tarihçi, düşünür ve âlim görülüyorsa da eserleri genellikle sathî kalmış ve mahallîlikle nitelendirilmiştir. Devrin belli başlı mütefekkir ve edebiyatçıları Buġyetü’l-erîb ve ġunyetü’l-edîb, Gülistân tercümesi Ezherü’l-Bustân adlı manzumesi bulunan Yûsuf Zekeriyyâ el-Mağribî, es-Sîretü’l-Ḥalebiyye adıyla da anılan İnsânü’l-ʿuyûn fî sîreti’l-emîni’l-Meʾmûn adlı üç ciltlik eserin müellifi Nûreddin el-Halebî’dir. Ayrıca Mısır kadılığında bulunan, Dîvânü’l-edeb fî ẕikri şuʿarâʾi’l-ʿArab ve Şifâʾü’l-ġalîl adlı eserlerin müellifi Şehâbeddin el-Hafâcî, tarihçilerden er-Ravżatü’z-zehiyye fî vülâti Mıṣr ve’l-Ḳāhire el-Muʿizziyye ve el-Kevâkibü’s-sâʾire fî aḫbâri Mıṣr ve’l-Ḳāhire isimli çalışmaları olan İbn Ebü’s-Sürûr el-Bekrî, ʿAcâʾibü’l-âs̱âr fi’t-terâcim ve’l-aḫbâr, Maẓharü’t-taḳdîs bi-ẕehâbi Devleti’l-Fransîs adlı eserlerin sahibi Abdurrahman el-Cebertî de sayılabilir.
Kahire’de Ezher Camii faaliyetlerini bu dönemde etkili biçimde sürdürmüştür. Burada hadis, tefsir, fıkıh gibi dinî dersler okutulduğu gibi bazı âlimler şer‘î olmayan ilimler sahasında da ders vermiş ve eserler telif etmiştir. Nitekim Ezher şeyhi Demenhûrî el-Ḳavlü’ṣ-ṣarîḥ fî ʿilmi’t-teşrîḥ, el-Ḳavlü’l-aḳrab fî ʿilâci lesʿi’l-aḳrab ve İḥyâʾü’l-fevâʾid bi-maʿrifeti ḫavâṣṣi’l-aʿdâd gibi eserler kaleme almıştır. XVIII. yüzyıl boyunca Ezher Camii bir nevi halk meclisi gibi olup âlimleri halkın meselelerini halletmeye çalışmıştır. Bunlar Osmanlı merkez idaresiyle Mısır zorbaları arasında ara buluculuk yapmış, 1147’de (1734-35) Mısır Memlük emîrleri Ömer et-Tahlavî’yi ulak olarak İstanbul’a gönderdikleri gibi 1183’te (1769-70) Bulutkapan Ali Bey de bazı hususları aktarmak üzere Abdurrahman b. Ömer el-Arîşî’yi yollamıştı.
Osmanlı devrinde özellikle Mısır’ın büyük şehirlerinde imar faaliyetleri görülmüştür. Mimari eserler genellikle vali ve beyler gibi devlet ricâli tarafından yaptırılmış, cami, mescid, medrese, küttâb ve sebiller için birçok gelir kaynağı vakfedilmiştir. Bu dönemde Osmanlı tipinde Mısır’da inşa edilen en meşhur camiler Kal‘atülcebel’de Süleyman Paşa (935/1528), Bulak’ta Sinan Paşa (979/1571), Kahire’de Safiye Sultan (1019/1610) ve Ezher Camii’nin karşısında Ebü’z-Zeheb (1188/1775) camileridir. Her caminin yanında veya üstünde bir medrese yahut küttâb bulunmakla beraber Hüsrev Paşa Sebili (943/1536), Beşir Ağa Sebilküttâbı (1131/1719) ve Abdurrahman Kethüdâ Sebilküttâbı (1157/1744) gibi hayır kurumları da görülmektedir. Kapalıçarşı şeklinde düzenlenmiş olan hanlardan Bulak’ta Süleyman Paşa (948/1541), Hasan Paşa el-Vezîr (991/1583) ve Abbas Ağa (1059/1649) hanları ile (vikâle) Bâbülvezîr Hamamı (1103/1691-92), Karameydan Hamamı (1112/1700-1701) ve Kahye Hamamı da (1149/1736-37) Kahire’nin önemli eserlerindendir.Fransız İşgali ve Sonrası. Fransızlar’ın Temmuz 1798’deki işgali Mısır’da yeni bir dönem açmış ve İngilizler karşısında doğudaki çıkarlarını koruma gerekçesiyle Napolyon Bonapart tarafından girişilen askerî harekât üç yıl sürecek olan işgal dönemini başlatmıştır. Bu süre içinde bilim adamları ülkenin zenginliklerini tesbit ettiler ve bunlardan istifade edebilmenin yollarını aradılar. Çalışmalar neticesinde Description de l’Egypte başlıklı yirmi üç ciltlik bir eser hazırlandı (Paris 1809-1828). Akkâ’da Cezzâr Ahmed Paşa’ya yenilen Bonapart (Mayıs 1799) Ağustos 1799’da Mısır’dan ayrıldı. Fransız kuvvetleri de Osmanlı-İngiliz ittifakıyla gerçekleştirilen saldırılara dayanamayarak Ağustos 1801’de Mısır’ı terketmek zorunda kaldılar.
Fransızlar’ın tahliyesinden sonra Mısır’da uzun süre sükûnet ve düzen sağlanamadı; Osmanlı yönetimiyle Memlük beyleri arasında mücadele devam etti. Fransızlar karşısındaki başarılarından ötürü Mısır Valisi Koca Hüsrev Paşa tarafından binbaşılığa yükseltilen Kavalalı Mehmed Ali kargaşa ortamında bütün tarafları birbirine karşı kullanıp Mısır valileri Hüsrev, Tâhir, Ali ve Hurşid paşaları bertaraf etti; ardından ulemâ, eşraf ve halkın desteğini almış olarak Mısır valiliğine getirildi (1805). Memlük beylerinin muhalefete başlaması üzerine düzenlediği bir komplo ile bunların büyük bir kısmını katlettirdi (1811), böylece hâkimiyeti tamamen eline geçirmiş oldu.
Mehmed Ali Paşa iktidarını sağlama alınca Mısır’da uzun vadeli askerî, idarî ve iktisadî reformlar başlattı. Ayrıca divan ve meclisler oluşturularak yönetim merkezîleştirildi. Mısır gelirlerinin hızla artması Mehmed Ali Paşa’yı yayılmacı bir siyasete yöneltip aşırı emeller beslemesine yol açtı ve Osmanlı merkezî idaresine karşı silâhlı mücadeleye girişti. 1832 ve 1839’daki savaşlar neticesinde özellikle İngiltere’nin karşı çıkmasıyla emellerine erişemedi. Nihayet uzun bir mücadeleden sonra 24 Mayıs 1841 tarihli fermanla Mısır ve Sudan’ın idaresinin irsen, Filistin’in ise kaydıhayât şartıyla vali olarak kendisine bırakılmasıyla yetinmek zorunda kaldı. Mısır meselesinin bu şekilde halledilmesinin ardından Mehmed Ali Paşa Osmanlı Devleti’ne bağlı bir siyaset takip etti.
1847 yılının sonlarına doğru Mehmed Ali Paşa’nın bunama alâmetleri göstermesi üzerine oğlu İbrâhim önce vekâleten, ardından asaleten Eylül 1848’de vali tayin edildi. Ancak İbrâhim 1848 Kasımında babasından önce vefat edince yerine Ahmed Tosun Paşa’nın oğlu I. Abbas Hilmi Paşa getirildi. Abbas Hilmi, dedesi döneminde takip edilen Batılılaşma politikasından vazgeçerek birçok Avrupalı uzmanın işine son verirken yerli unsurlara geniş imkânlar tanıma yoluna gitti. Osmanlı Devleti ile, Tanzimat’ın Mısır’da da uygulanması konusunda fikir ayrılığına düşerken bu hususta İngiltere’nin desteğini aldı. Bunun karşılığında İngiltere’ye Kızıldeniz’e ve dolayısıyla Hindistan’a ulaşımı kolaylaştıracak olan Kahire-Süveyş demiryolunun yapımı konusunda imtiyaz tanımak zorunda kaldı (Haziran 1851). Abbas Hilmi’nin 15 Temmuz 1854’te âniden ölümü üzerine yerine amcası Said Paşa geçti. 1856’da Fransız Ferdinand de Lesseps’e Bâbıâli’nin onay vermemesine rağmen Süveyş Kanalı’nın yapımına dair imtiyazlar tanındı ve zorla çalıştırılan binlerce kişinin canına mal olan kanalın kazılmasına 1856 yılında başlandı. Said Paşa’nın Avrupa bankalarından büyük miktarda faizle para alması malî durumu ağırlaştırdı. Onun döneminde Fransızlar Mısır’da çeşitli misyoner okulları açtılar ve arkeolojik kazılara devam ettiler. Said Paşa’nın 1863’te vefatından sonra yerine İbrâhim Paşa’nın oğullarından İsmâil Paşa vali oldu.
İsmâil Paşa idaresi boyunca, bir taraftan dedesi Mehmed Ali Paşa zamanından beri esasen imtiyazlı bir eyalet olan Mısır’ın özerklik alanını genişletmek için uğraşırken diğer taraftan yayılmacı bir politika takip etti. İsmâil Paşa yetkilerinin arttırılması için Bâbıâli ile ilişkilerine çok önem veriyor, maddî hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyordu. Mısır’ın yıllık ödediği vergileri arttırarak, yüksek mevkideki Osmanlı erkânına pahalı hediyeler ve paralar dağıtarak haklarını genişleten birçok fermanın çıkarılmasını sağladı. 1866’da Mısır veraset usulü kendi oğulları lehine olmak üzere değiştirildi ve “hidiv” (Farsça ḫıdîv “kavmin büyüğü, emîr”) unvanı verildi. 1872’de Avrupa devletleriyle borç antlaşması yapma yetkisini elde etti. Hidiv İsmâil Paşa, bu genişletilmiş yetkilerle Batılı devletler nezdinde bağımsız bir devlet başkanı muamelesi görmeye başladı. İdarî, hukukî ve kültürel alanlarda birçok yenilik yapılırken Kahire ve İskenderiye gibi büyük şehirlerde Batı tarzında düzenlemelere gidildi. Sudan’a ve Afrika içlerine doğru fetih girişimlerinde bulunuldu.
Zamanla daha fazla oranlarda Batılı devletlere borçlanmak zorunda kalan İsmâil Paşa malî krizden kurtulabilmek için çeşitli çarelere başvurdu. Bir taraftan halktan alınan vergileri arttırdı, diğer taraftan 1869 yılında açılan Süveyş Kanalı’nın kendisine ait hisse senetlerini İngiltere’ye sattı. Ancak bütün bunlar Mısır maliyesinin iflâsını engelleyemedi ve Mayıs 1876’da alacaklı Avrupa devletlerinin temsilcilerinin yer aldığı bir Düyûn-ı Umûmiyye Sandığı kuruldu. İngilizler’in alınan tedbirlerden tatmin olmaması üzerine Kasım 1876’da “dual control” oluşturularak iki Avrupalı genel müfettiş gelir ve giderleri takip etmeye başladı, daha sonra kurulan hükümete Avrupalı bakanlar da tayin edildi. Malî tedbirler arasında ordudaki subay sayısının azaltılması ve maaşlarının yarıya düşürülmesi de yer alınca ordu içinde huzursuzluk meydana geldi. Çeşitli çevreler Mısır’ın iç işlerine yapılan yabancı müdahalesine karşı tavır almaya başladı. Şubat 1879’da askerler tarafından Kahire’de büyük çapta gösterilerin düzenlenmesi üzerine Hidiv İsmâil, hükümeti görevden alarak sadece Mısırlılar’dan oluşan yeni bir hükümet kurdu (Nisan 1879). Ancak İngiltere ve Fransa’nın baskısıyla II. Abdülhamid Haziran 1879’da İsmâil Paşa’yı azledip yerine oğlu Tevfik Paşa’yı tayin etti.İngiliz İşgali Dönemi. Avrupalı güçlerin Mısır’ın iç işlerine müdahalesine karşı olan Mısırlılar el-Hizbü’l-vatanî adı altında Urâbî Paşa etrafında toplanarak ayaklandılar (Haziran 1882). Bu durumu fırsat bilen İngiltere İskenderiye’yi topa tuttu (Temmuz 1882). 13 Eylül 1882’de Urâbî Paşa taraftarları ile İngiliz ordusu arasında Kahire yakınlarındaki Tellülkebîr’de çarpışmalar meydana geldi ve İngiltere Mısır’ı fiilen işgal etti. Bâbıâli’nin ve 1881’de Tunus’u işgal eden Fransa başta olmak üzere diğer bazı Avrupalı devletlerin bu işgale şiddetle karşı çıkması üzerine İngiltere asayiş sağlanınca Mısır’ı boşaltacağını ve Osmanlı Devleti’nin hükümranlık haklarının bâki olduğunu belirtmişse de askerini XX. yüzyılın ortalarına kadar Mısır’dan çekmedi. İstanbul’daki İngiliz büyükelçisi Lord Dufferin’e Mısır’ın nasıl yönetileceği konusunda bir rapor hazırlatıldı. Onun 20 Mart 1883 tarihli raporu uyarınca Sir Evelyn Baring (Lord Cromer) Eylül 1883’te genel konsolos ve İngiliz komiseri olarak Mısır’a geldi. Tek başına Mısır’a hâkim olma amacını güden İngiltere’nin Ocak 1883’te “dual control” uygulamasını sona erdirmesi diğer alacaklı devletlerin protestosuyla karşılanmakla birlikte Mart 1885’te Londra Antlaşması ile mesele halledildi. Mısır’ın iki yıl içerisinde borçlarını ödeyememesi durumunda milletlerarası bir komisyon göreve başlayacaktı. Kasım 1885’te İngiltere ile Bâbıâli arasında yapılan bir antlaşmayla Osmanlılar’ın Mısır’da bir fevkalâde komiser bulundurması kararlaştırıldı ve bu çerçevede Gazi Ahmed Muhtar Paşa Kahire’ye gönderildi.
İngiliz İşgal kuvvetleriyle uyumlu bir tavır ortaya koyan Hidiv Tevfik Paşa’nın 7 Ocak 1892’de vefatı üzerine oğlu II. Abbas Hilmi hidiv oldu. Ayrıca Mısır fevkalâde komiserliği yapan Gazi Ahmed Muhtar Paşa genç hidive müsteşâr-ı hâs olarak tayin edildi. II. Abbas Hilmi döneminde İngiliz karşıtı vatanperver hareket (el-Hareketü’l-vataniyye) Mustafa Kâmil’in önderliğinde tekrar canlanarak geniş halk kitlelerinin desteğini aldı. Hidiv de önceleri bu harekete destek vermekle beraber sonradan bundan vazgeçti.
Mısır’daki işgali tamamlayan İngiltere gözünü Sudan’a dikmişti. Mehdî ayaklanması bunun için bir fırsat teşkil etti ve çarpışmalardan sonra İngiliz Herbert Kitchener (Lord Kitchener) kumandasındaki ordu Sudan’da kontrolü ele geçirdi. İngilizler ve Mısırlılar 19 Ocak 1899’da Sudan’da yönetimin çerçevesini oluşturan bir antlaşma imzaladılar. Buna göre Mısır ve İngiliz bayrakları yan yana dalgalanacak, sivil ve askerî idare hidiv tarafından İngilizler’in tavsiyesiyle tayin edilen bir genel valiye verilecekti. Böylece Sudan’ın kontrolü de fiilen İngilizler’in eline geçmiş oldu. Bâbıâli hâkimiyet hakları ihlâl edildiği için bu antlaşmaya şiddetle karşı çıktı. Ayrıca hidivin böyle bir antlaşma yapma yetkisi olmadığından Mısır-İngiliz Antlaşması milletlerarası hukuka da aykırıydı. Sudan meselesi Sudan’ın 1956’da bağımsızlığını ilânına kadar devam etti.
Bu dönemde Mısır’da İngiliz kontrolünde meclis çalışmaları düzenlenerek bir dizi hukukî ve idarî değişiklik yapılmakla birlikte I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla harp hukuku yürürlüğe girdi. Savaş Ağustos 1914’te başladığında II. Abbas Hilmi İstanbul’da, Lord Kitchener de İngiltere’de bulunuyordu. İngiltere Harp bakanı olarak tayin edilen Kitchener Mısır’a geri dönmedi. Mısır hükümeti savaşın başında (5 Ağustos 1914) önce İngiltere ve Almanya karşısında tarafsızlığını bildirmekle beraber İngiltere’nin baskısı üzerine Almanya’ya ve Avusturya-Macaristan’a karşı savaş ilân etti. Ardından İngiltere Mısır’ın bütün resmî finans kaynaklarına el koydu. Ekim 1914’te İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Osmanlı Devleti ile savaşa girmesi üzerine İngiltere, 18 Aralık 1914’te tek taraflı olarak Osmanlı hükümranlık haklarını kaldırıp Mısır’ı himayesine aldı. Hidiv II. Abbas Hilmi’yi de düşmanla iş birliği yaptığı gerekçesiyle 19 Aralık’ta görevden alarak yerine amcası Hüseyin Kâmil’i Mısır sultanı olarak ilân etti. Bunların yanında Fransızlar da Mısır’a asker çıkarınca Osmanlı Devleti, Mayıs 1915’te Süveyş Kanalı’nı savaş alanı içine aldığını ilgili devletlere bildirdi ve Dördüncü Ordu komutanı Cemal Paşa kumandasındaki kuvvetler başarısızlıkla sonuçlanan iki kanal geçme operasyonu düzenledi.
