Bölüm anahatları
-
Kuzeyden Türkiye, doğu ve güneydoğudan Irak, güneyden Ürdün, güneybatıdan İsrail, batıdan Lübnan, Akdeniz ve Türkiye ile çevrilidir. Ülkenin resmî adı el-Cumhûriyyetü’l-Arabiyyetü’s-Sûriyye, yüzölçümü 185.180 km2, nüfusu ise son savaşlar nedeniyle yaşanan ölümler ve göçler nedeniyle tam olarak bilinmemektedir. Başşehri Şam (Dımaşk: ), diğer önemli şehirleri Halep, Humus ve Lazkiye’dir.
I. FİZİKÎ ve BEŞERÎ COĞRAFYA
Batıdaki Ensâriye, Antilübnan (Cebelişarkî) ve Dürzî dağları dışında yüzey şekilleri sade bir görünümdedir. Batıdaki dağlık yapı doğuda yerini ortalama yükseltisi 400-600 m. civarında olan ve 200 metreye kadar inebilen hafif dalgalı, geniş plato düzlüklerine bırakır. Antilübnan dağları üzerindeki Hermon dağı ülkenin en yüksek yeridir (2814 m.). Ensâriye dağlarıyla Akdeniz arasındaki dar şeritte küçük kıyı ovaları yer alır. Bunların en önemlisi Tartûs’un güneyinde Nehrülkebîr’in suladığı Akkār ovasıdır. Süveydâ-Tedmür-Deyrizor hattının güneyinde kalan bölgede Bâdiyetüşşâm, Şâmiye ve Bâdiye gibi adlarla bilinen geniş çöl alanları bulunur. Genelde hafif dalgalı bir topografyaya sahip çöl alanında yer yer tuzlu bataklık ve vahalar göze çarpar. Türkiye’den gelen ve Suriye’deki uzunluğu 680 kilometreyi bulan Fırat, Lübnan’dan gelen Âsi ve Fırat’ın kolları Habur ile Belih Suriye’nin en önemli akarsularıdır. Akarsular tarımda sulama için büyük önem taşıdığından üzerlerine birçok baraj yapılmıştır.
Batı kesimlerinde hüküm süren Akdeniz iklimi doğuya doğru gidildikçe değişir ve yağış miktarı azalır, sıcaklıklar artar; merkezî bölgelerde ve güneydoğuda çöl şartları hâkimdir. Yıllık ortalama sıcaklık, 32 °C ile Deyrizor ve Ebûkemal arasında kalan alanda en yüksek değerlere ulaşır; ancak sıcaklığın yarı kurak bölgelerde ve çöllerde 40 °C’in üstüne çıktığı görülür. Ensâriye dağlık kütlesinde yağışlar boldur ve Akdeniz’e bakan batı yamaçlarında 800-1000 mm. arasında olan yıllık ortalama yağış miktarı yüksek kesimlerde 1400 milimetreyi aşar. Bâdiyetüşşâm’da bu miktar 100 milimetrenin altına düşer. Akdeniz ikliminin görüldüğü batı kesiminde makinin yaygın olduğu Akdeniz bitki örtüsü, geri kalan büyük kesimde yarı kurak iklim şartlarında gelişen step formasyonu hâkimdir. Batıda Ensâriye dağlarının yükseklerinde kızılçam, meşe ve Halep çamına rastlanır. Güneydoğudaki Süveydâ, Deyrizor hattının ötesinde kalan saha çöl bitkilerinin yayılış alanıdır. Ensâriye, Antilübnan ve Abdülazîz dağlarında görülen ormanlar ancak % 3’lük bir alan kaplar.
Nüfusun % 50’si yirmi yaşın altındadır; yaşlı nüfusun (altmış beş yaş ve üstü) oranı çok düşüktür (% 3). Halkın büyük bölümü, yaşamaya uygun iklim özellikleri ve tarım alanlarının yer aldığı ülkenin batı kesiminde toplanmıştır. Nüfus yoğunluğu ortalamasının kilometrekarede 102 kişi (2005) olduğu ülkede bu değer Şam, Halep ve Lazkiye çevrelerinde 150 iken Hama, Humus, Tartûs, İdlîb ve Dârâ çevrelerinde 50-100 kişi arasında değişir; merkezde ve güneydoğu kesimlerinde ise beş kişinin altına düşer. En önemli etnik grupları Araplar, Türkler, Dürzîler, Ermeniler ve Kürtler oluşturur; ayrıca ülkede sayıları 300.000’i aşan Filistinli mülteciler bulunmaktadır. Toplam sayıları 1 milyondan fazla olan Türkler’in büyük çoğunluğu Halep, Menbic, Azâz, Lazkiye, Hama, Humus, Şam ve Kuneytıra’da oturmaktadır. Nüfusun % 85’ini müslümanlar, % 10’unu hıristiyanlar, geriye kalanın 260.000’ini Dürzîler meydana getirir.
Topraklarının yaklaşık % 30’unda tarım yapılan Suriye’nin ekonomisi bu sektöre ve hayvancılığa dayanır. Nüfusun yarısının çalıştığı tarım sektörünün millî gelirdeki payı % 25 kadardır. Batıda daha çok zeytin, pamuk ve üzüm, iç kesimdeki step alanlarında buğday ve arpanın ön plana çıktığı tahıl türleri üretilir. Halkın temel geçim kaynaklarından birini teşkil eden hayvancılıkta geniş step alanlarının varlığı koyun yetiştiriciliğinin yaygınlaşmasına (% 80) yol açmıştır. Ülkede tarım ve hayvancılığa dayalı bir gıda ve tekstil sanayii ile pek gelişmemiş kimya ve çimento sanayii mevcuttur; ağır sanayinin petrol rafinesiyle (Humus ve Bâniyâs) sınırlı kaldığı söylenebilir. Yer altı kaynakları bakımından fakir olan Suriye topraklarından petrol, fosfat, doğal gaz ve asfaltit çıkarılır. Toplam 2,5 milyar varil rezervinin bulunduğu tahmin edilen petrol, tarım-hayvancılık ürünlerinin ve fosfatın yanında önemli ihraç maddelerinden biridir. İyi bir karayolu ağına sahip olan Suriye’de Lazkiye, Tartûs ve Bâniyâs limanları ile Dımaşk, Halep, Deyrizor ve Kamışlı havaalanları deniz ve hava ulaşımının başlıca merkezleridir. Demiryolları ise hatlarının eskiliği sebebiyle fazla önem taşımamaktadır. Turizm gelirlerinin kaynağını tarihî kalıntılarla eski eserler ve dinî merkezler oluşturmaktadır.Başlangıçtan Osmanlı Dönemine Kadar. İslâm fetihlerinden önce Suriye’de Bizans’ın vasalı Gassânîler hüküm sürüyordu. Gassân, Kelb, Tenûh, Tağlib, Selîh gibi Arap kabilelerinden oluşan halk büyük ölçüde hıristiyanlaşmıştı. Sâsânîler, 613 yılında Gassânîler’i yenerek Dımaşk’ı ele geçirip bölgeyi hâkimiyetleri altına aldılar. Ancak Herakleios uzun süren savaşların sonunda 628’de Suriye’yi geri almayı başardı. Hicaz kabileleri ve özellikle Mekke halkı Kureyşliler, İslâm öncesinde Bilâdüşşam diye adlandırdıkları Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin ile ticarî ilişkiler kurmuşlardı. Kur’an’da işaret edildiği gibi (el-Kureyş 106/1-4). Kureyş kervanları kışın güneye (Yemen), yazın kuzeye (Suriye ve Filistin şehirleri) gidiyordu. Siyer kaynaklarında Hz. Peygamber’in, on iki yaşında iken bu kervanlardan birinde amcası Ebû Tâlib ile birlikte Suriye’nin güneyindeki Busrâ’ya kadar gittiği bildirilmektedir.
İslâm döneminde Suriye bölgesiyle ilk münasebet Resûl-i Ekrem’in davet mektupları dolayısıyla başladı. Gassânî Emîri Şürahbîl b. Amr, Resûlullah’ın Busrâ-Filistin valisine gönderdiği elçisini yakalatarak öldürtmüştü. Bunu savaş sebebi sayan Hz. Peygamber’in gönderdiği İslâm ordusuyla bölgede bulunan Bizans ordusu arasında Ürdün’ün güneyinde Mûte Savaşı meydana geldi (Cemâziyelevvel 8 / Eylül 629). Bundan bir yıl sonra, Bizans İmparatoru Herakleios’un Medine’ye karşı saldırı hazırlığı içinde olduğu yolunda gelen haberler üzerine Resûl-i Ekrem 30.000 kişilik bir orduyla Tebük Seferi’ne çıktı. Yaklaşık yirmi gün Bizans sınırlarına yakın bir mevkide beklediği halde Bizans ordusu karşısına çıkmayınca bölgedeki yerel emirliklerle cizye ödemeleri ve İslâm devletinin egemenliğini tanımaları şartıyla antlaşmalar yaptıktan sonra Medine’ye döndü. Hz. Ebû Bekir de isyan hareketlerinin bastırılmasının ardından İslâmiyet’in tebliği yanında bölgenin güvenliğini sağlamak, orada yaşayanların uğradığı zulüm ve haksızlığa son vermek için her biri 3000 kişiden oluşan üç ayrı birliği, ikisini Yezîd b. Ebû Süfyân ile Şürahbîl b. Hasene’nin kumandasında Tebük-Maan istikametinde Suriye ve Ürdün’e, üçüncüsünü Amr b. Âs kumandasında Eyle üzerinden sahil istikametinde Filistin’e doğru gönderdi (13/634). Amr b. Âs, Güney Filistin’de bulunan Vâdilarabe ve Dâsin’de (Gazze) Bizans kuvvetlerini yenilgiye uğratıp Gamrülarabât’a kadar ilerledi. Buna karşılık Bizans İmparatoru Herakleios kardeşi Theodoros kumandasında büyük bir ordu gönderince halifenin emriyle Irak cephesinden Suriye cephesine intikal eden Hâlid b. Velîd, Dımaşk’ın güneyinde Mercirâhit’te Gassânî birliklerini yenilgiye uğrattı (18 Safer 13 / 23 Nisan 634). Güneye doğru ilerleyerek Amr b. Âs dışındaki kumandanlarla buluştu ve Busrâ ile bu şehrin içinde yer aldığı Havran bölgesini barış yoluyla fethetti. Ardından kuzeye yöneldi ve Ecnâdeyn’de Amr b. Âs’a yetişti. Başkumandanlığını Hâlid b. Velîd’in yürüttüğü Ecnâdeyn Savaşı’nda 80.000 kişilik Bizans ordusuna karşı kazanılan büyük zaferle Filistin ve Suriye’nin kapıları müslümanlara açılmış oldu (28 Cemâziyelevvel 13 / 30 Temmuz 634). Suriye’deki fetihler, bu zaferin müjdesi kendisine ulaştıktan sonra vefat eden Ebû Bekir’in yerine halifeliği üstlenen Hz. Ömer döneminde daha da genişledi. Fihl ve Mercüssuffer’de kazanılan zaferlerin ardından Dımaşk fethedildi (Receb 14 / Eylül 635). Bu dönemde Hama, Ba‘lebek ve Humus şehirleri de müslümanların eline geçti.
Müslümanların bölgedeki başarıları üzerine Herakleios, hıristiyan Araplar’ın ve Ermeniler’in de katıldığı 50-100.000 kişilik bir orduyu Suriye’ye gönderdi. Bu gelişme karşısında Hâlid b. Velîd, Humus ve Dımaşk’taki kuvvetleri çağırdı ve sayıları 25.000’i aşan askerleriyle Yermük vadisine geldi. Yapılan meydan savaşında Bizans ordusu ağır bir yenilgiye uğradı (12 Receb 15 / 20 Ağustos 636). Yermük zaferiyle Bizans’ın bölgedeki direnci tamamen kırıldı. Daha sonra İslâm orduları Suriye’nin kuzeyine yöneldi. Şeyzer, Kınnesrîn ve Halep gibi şehirler Ebû Ubeyde b. Cerrâh tarafından fethedildi. Çok geçmeden Antakya’ya kadar bütün Suriye İslâm hâkimiyetine girdi. Lazkiye, Tartûs (Antartus) gibi sahil şehirleri ise zaman içerisinde İslâm topraklarına katıldı. Bizans’ın içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal çöküntü ile Hıristiyanlık’taki mezhep mücadelelerinin yanı sıra bölge halkının büyük kısmının Arap olması ve özellikle müslümanların âdil uygulama ve davranışları Suriye’nin fethini kolaylaştırdı, bu sebeple Suriye şehirlerinin çoğu barış yoluyla ele geçirildi.
Kudüs’ün fethinden hemen önce Suriye’ye gelerek Câbiye’de konaklayan Hz. Ömer, bölgedeki valilerin katıldığı toplantıda fetihler neticesinde ortaya çıkan yeni meseleleri müzakere ederek gelirlerin paylaşımı ve zimmîlerin durumuyla ilgili önemli kararlar aldı (16/637). Fetihlerden sonra Suriye’nin güneyi ve merkezî kısımları Dımaşk, kuzey bölgeleri Humus cündüne bağlandı. 18 (639) yılındaki Amvâs veba salgını esnasında Suriye fâtihlerinden Ebû Ubeyde b. Cerrâh ve Dımaşk Valisi Yezîd b. Ebû Süfyân başta olmak üzere pek çok sahâbî öldü. Hz. Ömer tarafından kardeşinin yerine Dımaşk valiliğine getirilen Muâviye b. Ebû Süfyân, Hz. Osman döneminde Filistin, el-Cezîre, Humus ve Kınnesrîn’in de kendisine bağlanmasıyla Suriye genel valisi oldu (24/645). Muâviye’nin Suriye valiliği Suriye tarihinde önemli bir dönüm noktası teşkil etmiştir.
İslâm fetihleri esnasında Suriye şehirlerinde yaşayan hıristiyan halkın bir kısmı Bizans ordusuyla Anadolu’ya giderken çoğunluk bulunduğu şehirlerde kalmıştı. Müslümanlar onlarla birlikte bu şehirlere yerleştiler. Muâviye b. Ebû Süfyân, İslâm öncesinde Suriye’ye yerleşmiş bulunan Benî Kelb’den bir kadınla evlenip bölgenin en büyük kabilesini arkasına aldı. Böylece Kelbîler’e ve Halife Hz. Osman’a dayandırdığı güç ve itibarını gittikçe arttırdı; kendisine çok bağlı disiplinli bir ordu kurmanın yanında başarılı yönetimiyle bölge halkının gönlünü kazandı. Ayrıca Benî Temîm, Kays, Esed gibi kabileleri Suriye’nin çeşitli bölgelerine yerleştirdi. Suriye’nin fethinde rol oynayan pek çok sahâbî de bölgede kaldı.
41 (661) yılında Emevî Devleti’nin kurulması ve Dımaşk’ın başşehir yapılması Suriye’nin önemini daha da arttırdı. Fethedildiği yıllarda Dımaşk ve Humus cündlerine ayrılan Suriye’de Yezîd b. Muâviye devrinde kuzey bölgelerinin bağlandığı Kınnesrîn cündü oluşturuldu. Humus ve Kınnesrîn valileri nüfuz sahibi kabilelerden seçiliyordu. II. Muâviye’nin ölümü üzerine Kınnesrîn ve Humus valileri Abdullah b. Zübeyr’e itaat etmişti. II. Muâviye tarafından, yerine bir halife seçilinceye kadar devlet işlerini yürütmekle görevlendirilen ve Dımaşk’taki Kaysîler’in lideri olan Dahhâk b. Kays da Abdullah b. Zübeyr’i destekledi ve Câbiye görüşmelerinde halife seçilen Mervân b. Hakem’e karşı isyan etti. Kınnesrîn, Humus ve Filistin ordugâhlarından temin ettiği yardımla gücünü arttırdı. İki taraf arasında Mercirâhit’te yapılan savaşı Kelb kabilesinin desteklediği Mervân kazandı; böylece Emevî saltanatının devamını ve halifeliğin ailenin Mervânî koluna geçmesini sağladı (Muharrem 65 / Ağustos-Eylül 684). Mervân ilk olarak Abdullah b. Zübeyr’i destekleyen Kaysîler’e mensup valileri görevden aldı ve Suriye’de kontrolü tamamen ele geçirdi. Kelb ve Kays kabileleri arasındaki Mercirâhit savaşı, iki kabile grubu arasında Emevîler’in yıkılışına kadar süren ve Suriye tarihinin karakteristiğini oluşturan kabile mücadelelerinin başlangıcı oldu.
Halife İbrâhim b. Velîd’e karşı isyan eden II. Mervân, Kınnesrîn Kaysîleri ve Velîd’in öldürülmesi yüzünden ayaklanan Humus halkının da katılımıyla Dımaşk üzerine yürüdü. Yemenli kabilelerden oluşan orduyu bozguna uğratarak Dımaşk’a girdi ve halife ilân edildi (127/744). II. Mervân, Yemen asıllı kabilelerin merkezi durumundaki Suriye’yi kendisi için tehlikeli buluyordu. Dımaşk’ta işleri yoluna koyduktan sonra hükümet merkezini kendisini destekleyen Kaysî kabilelerin merkezi olan Harran’a taşıdı. Ancak bu hareketi, baştan itibaren Emevî saltanatının devamını sağlayan Suriye’deki Yemen asıllı kabilelerin isyanına yol açtı. Humus, Dımaşk ve Taberiye’deki isyanları Kelbîler’in merkezi konumundaki Tedmür’deki isyanlar takip etti. II. Mervân ancak 128 (746) yılı yazında Suriye’yi tamamen itaat altına alabildi. Emevîler döneminde Suriye’nin imarına önem verildi. Emevî halifeleri Dımaşk, Halep gibi şehirlerde pek çok cami, saray ve kasır inşa ettirdiler. İslâm sanatının temelini teşkil eden ve sanat tarihi açısından büyük önem taşıyan bu eserlerden bazıları günümüze ulaşmıştır (aş.bk.). Tarımın gelişmesine özen gösteren Emevî idarecileri Suriye’de sulama kanalları açtırdılar.
Son Emevî halifesi II. Mervân’ın Büyük Zap Suyu Savaşı’nda Abbâsî ordusu karşısında ağır bir yenilgiye uğramasının (132/750) ardından Dımaşk ve diğer Suriye şehirleri kısa süre içinde Abbâsîler’e itaat etti. Suriye’de Emevî hâkimiyetini yeniden kurma çabaları kolaylıkla bastırıldı. Bu isyanlarda Abbâsîler’in Suriye’de Emevî mensuplarına yaptıkları haksızlıkların yanı sıra Suriye halkının Emevîler döneminde sahip bulunduğu imtiyazları kaybetmelerinin de büyük payı vardır. Ayaklanmaların ilki Kınnesrîn’de Kays kabilesinin isyanıdır. Tedmür ve Humus şehirlerinin de katılımıyla genişleyen, liderliğine Ebû Muhammed es-Süfyânî’nin getirildiği isyan Suriye Valisi Abdullah b. Ali b. Abdullah tarafından bastırıldı (133/751).
Abbâsîler’in yönetim merkezi olarak Irak’ı seçmeleriyle birlikte Suriye devlet merkezi olmaktan çıkıp Abbâsîler’e bağlı bir eyalet konumuna düştü. Suriye’nin kuzeyinde Bizans sınırındaki şehirler önemini korumakla birlikte Dımaşk, Humus ve Halep gibi şehirler eski önemini yitirdi. Ticaretin Irak ve İran şehirlerine kayması bölgenin ekonomik yapısını zayıflattı. Öte yandan Kays ve Kelb kabileleri arasında Emevîler zamanında yaşanan gerilim Abbâsîler döneminde tarım toprakları üzerinde mücadeleye dönüştü. Hârûnürreşîd döneminde Suriye’nin idarî yapılanmasında değişiklikler yapıldı. Bizans saldırıları karşısında stratejik önem taşıyan Menbic, Dülûk, Ra‘bân, Kûrus, Antakya ve Tîzîn, Kınnesrîn cündünden ayrılıp Avâsım adıyla müstakil bir bölge haline getirildi. Onun zamanında bölgede bazı karışıklıklar yaşandı. Suriye’nin güneyinde Havran bölgesinde 176’da (792-93) Arap kabileleri arasında başlayan mücadele, ancak Ca‘fer b. Yahyâ el-Bermekî kumandasındaki bir ordunun bölgeye sevkiyle yatıştırılabildi (180/796).
Suriye’de Abbâsî yönetimine karşı en ciddi isyanlardan biri Halife Emîn döneminde ortaya çıktı. Emîn ile kardeşi Me’mûn arasındaki iktidar mücadelesi devam ederken Emevî Halifesi Muâviye’nin soyundan geldiğini iddia eden Ali b. Abdullah es-Süfyânî ayaklanarak Abbâsîler’in Dımaşk valisini şehirden çıkardı. Emîn, isyanı bastırmak için gönderdiği iki kumandanını Bağdat’taki durumun kötüleşmesi üzerine geri çekmek zorunda kaldı. Kelb kabilesinin desteğiyle Dımaşk’ta hilâfetini ilân eden Ali b. Abdullah ancak Kays kabilesinin müdahalesiyle bertaraf edilebildi (198/813). Me’mûn döneminde ise Nasr b. Şebes bölgede büyük bir isyan çıkardı. Önce Halep etrafındaki beldeleri ele geçiren Nasr, Sümeysât’a hâkim oldu ve taraftarlarının sayısını arttırdı. Suriye ve Mağrib vilâyetlerine vali tayin edilen Tâhir b. Hüseyin’i geri püskürttü. Nasr’ın isyanı Tâhir’in yerine vekil bıraktığı oğlu Abdullah tarafından bastırıldı (209/824).
Halife Me’mûn, Bizans seferleri esnasında 215-217 (830-832) yıllarında kışları geçirmek için Dımaşk’a gitti. Mu‘tasım-Billâh döneminin sonlarında Filistin’de Emevî ailesinden geldiğini iddia eden Ebû Harb el-Müberka‘ isyan ederek çevresinde pek çok insan topladı. Dımaşklı İbn Beyhes de onun çağrısına uyup ayaklandı. İsyan Abbâsî birlikleri tarafından bastırıldı (227/842). Halife Mütevekkil-Alellah, Bizans saldırılarına karşı Suriye sahillerine donanma yerleştirip sahil birlikleri kurduğu gibi Türk kumandanların nüfuzunu kırmak amacıyla devlet merkezini Arap unsurunun ağırlıklı olarak bulunduğu Dımaşk’a nakletmeye karar verdi. Safer 244’te (Mayıs 858) maiyetiyle birlikte Dımaşk’a gelen Abbâsî halifesi, Türk askerlerinin Irak’a dönmek için gösteri yapmaya başlamaları yüzünden Sâmerrâ’ya dönmek zorunda kaldı.
Suriye’nin kırsal kesiminde heteredoks Şiî hareketlerinin yaygınlaşmaya başladığı Mütevekkil-Alellah devrinde başlayan anarşi onun ölümünden sonra daha da arttı. Özellikle Kuzey Suriye’de Kilâb kabilesinin isyanları önemlidir. III. (IX.) yüzyılın ikinci yarısından itibaren Suriye’de pek çok ayaklanma oldu. Îsâ b. Şeyh 256’da (870) Dımaşk’ı işgal ederek hilâfet merkezine gönderilen vergiyi kesti. Halife Mu‘temid-Alellah, Türk kumandanlarından Emâcûr et-Türkî’yi Suriye valiliğine tayin edip bu isyanı bastırmakla görevlendirdi. İsyanı bastıran Emâcûr’un 878’de ölümünün ardından yerine geçen oğlu Ali, Bizans seferi için Suriye’ye gelen Ahmed b. Tolun’a tâbi olmayı ve hutbede onun adını okutmayı kabul etti (Şâban 264 / Nisan 878). Remle, Halep, Hama ve Humus valilerinin de itaat arzetmesiyle Suriye’de yeni bir dönem başladı. Âzatlısı Lü’lü’ü Suriye valiliğine tayin eden Ahmed b. Tolun döneminde Suriye’ye istikrar geldi, çıkan küçük çaplı isyanlar kolaylıkla bastırıldı.
Humâreveyh devrinde Muvaffak-Billâh tarafından gönderilen Abbâsî ordusu bütün Suriye’yi ele geçirdi. Bunu öğrenen Humâreveyh bizzat sefere çıktı ve Zilkade 272’de (Nisan 886) Dımaşk’ı, ardından Muhammed b. Ebü’s-Sâc vasıtasıyla bütün Suriye’yi geri aldı. Bundan sonra Abbâsî halifesine bağlılığını bildiren Humâreveyh’in Dımaşk’ta hizmetçileri tarafından uyurken öldürülmesiyle (282/895) birlikte Suriye’de Tolunoğulları yönetimi zayıflamaya başladı. Bu dönemde gulât-ı Şîa’ya mensup İsmâilî-Karmatî hareketleri Suriye’ye nüfuz etti. Karmatîler Esed, Tay ve Temîm kabileleriyle birlikte önce Suriye (289/902), ardından Dımaşk üzerine yürüdüler (290/903). Dımaşk’ı ele geçirememekle birlikte Karmatîler’in bölgedeki lideri, Sâhibüşşâme diye bilinen ve emîrü’l-mü’minîn ve mehdî unvanlarını kullanan Hüseyin b. Zikreveyh Hama, Humus, Maarretünnu‘mân ve Ba‘lebek’i ele geçirdi. Ancak ertesi yıl Hama’da Abbâsî kuvvetlerine yenilerek yakalandı ve Bağdat’a götürülüp öldürüldü (291/903). Suriye’de birkaç yıl daha devam eden Karmatî isyanları, Halife Müktefî-Billâh’ın görevlendirdiği Muhammed b. Süleyman el-Hanîfî el-Kâtib ve Hüseyin b. Hamdân gibi kumandanların çabalarıyla sona erdirildi.
324 (936) yılında Suriye’nin halife tarafından Mısır genel valisi Muhammed b. Tuğç’a verilmesiyle bölgede İhşîdîler dönemi başladı. Bu yıllarda hilâfet merkeziyle arasının bozulması yüzünden Suriye’ye gelen eski emîrü’l-ümerâ Muhammed b. Râiḳ, Suriye’nin önemli bir kısmını ele geçirmeyi başardı. Muhammed b. Tuğç, İbn Râiḳ’in ölümünden sonra Dımaşk’a yürüyüp kontrolü sağladı. Ancak Seyfüddevle el-Hamdânî 334’te (945) Halep ve Humus’u, ardından Dımaşk’ı ele geçirdi. Muhammed b. Tuğç ona karşı harekete geçip savaşmaksızın Dımaşk’ı terketmeye mecbur etti. Daha sonra Humus’a, ardından Kınnesrîn’e geldi, burada yapılan savaşı da İhşîdîler kazandı (334/945-46). Ebü’l-Misk Kâfûr devrinde iki taraf arasında imzalanan antlaşmayla Suriye’nin kuzeyi Hamdânîler’e bırakıldı (Rebîülâhir 336 / Kasım 947). İhşîdîler’in Suriye’nin güneyindeki hâkimiyetleri, 357 (968) yılında Suriye’nin büyük kısmının ve Dımaşk’ın Karmatîler tarafından ele geçirilmesine kadar devam etti. IV. (X.) yüzyıl sonlarında Hamdânîler’in zayıfladığı dönemde Suriye’nin kuzeyi Bizans saldırılarına ve uzun süreli işgallere mâruz kaldı. Aynı devirde Güney Suriye, Filistin sahil şehirlerini eline geçiren Fâtımîler’in en önemli hedefi oldu. Kelb, Kilâb ve Tay kabileleri bu hâkimiyet mücadelesinde önemli rol oynadılar.
Fâtımîler, Suriye’yi kendilerini Bağdat’a götürerek Büveyhî idaresine ve Abbâsî hilâfetine son verecek seferin hareket noktası olarak görüyorlardı. Mısır’ı ele geçiren Fâtımîler’in Suriye’yi Karmatîler’den alma yönündeki ilk teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlandı (360/971). Azîz-Billâh, 977 yılında Dımaşk’ta bağımsızlığını ilân eden Türk Emîri Aftegin’in üzerine bizzat giderek onu esir aldı. Bu zafere rağmen Aftegin’in adamlarından Kassâm bölgedeki hâkimiyetini bir müddet sürdürdü. Irak Büveyhî Sultanı Adudüddevle’nin 983’te ölümünün ardından Suriye’de kendilerini daha güçlü hisseden Fâtımîler merkezî Suriye’de hâkimiyeti tam anlamıyla ele geçirdiler. 382 (992) yılında Hamdânîler’in elindeki Humus ve Hama’yı aldıktan sonra Halep’e doğru ilerleyen Fâtımî ordusu Bizans ordusunun yardıma gelmesi yüzünden geri çekildi. Fâtımîler, bölgedeki hâkimiyetlerinin ilk yıllarında Suriye’deki yerel liderlere özerklik verdiler; Suriye’nin güneyinde nüfuz sahibi olan Cerrâhîler’le iş birliği yaptılar. Ancak mahallî isyanları bastırmakta güçlük çektiler. Bu dönemde Fâtımî dâîlerinin bölgedeki propagandalarıyla Fâtımî / İsmâilî daveti Suriye’de daha fazla yayılma imkânı buldu. Hâkim-Biemrillâh devrinde 404’te (1014) Halep ve civarı alındı. Suriye sahil şehirleri de Fâtımîler’in eline geçti. Kuzey Suriye’de Bizans’ın elinde Şeyzer gibi küçük birkaç şehir kaldı. Bu yıllarda henüz ortaya çıkan Dürzîlik inancı Karmatî mirasının hâlâ yaygın olduğu Suriye’de hızla yayıldı.
Suriye’nin kuzeyinde Fâtımî hâkimiyetinin zayıfladığı Halife Zâhir-Lii‘zâzidînillâh döneminde Sâlih b. Mirdâs, Kelb ve Tay kabileleriyle anlaşarak önce Halep’ten Âne’ye kadar olan bölgenin kendisine bırakılmasını sağladı. 415’te (1024) Halep’i ele geçirip Mirdâsîler hânedanının temellerini attı. Suriye’nin merkezî birimleri ve Dımaşk, Fâtımî egemenliğinde kalsa da Mirdâsîler Fâtımîler’i birkaç defa yenilgiye uğrattılar, Halep ve Humus’u alıp onları Kuzey Suriye’den tamamen çıkardılar. Bununla birlikte Mirdâsî Emîri Şiblüddevle Nasr, Fâtımî tehdidine karşı Bizans hâkimiyetini tanımak ve vergi vermek zorunda kaldı.
Fâtımîler’in Dımaşk valisi Anuş Tegin, Suriye’deki Arap kabileleriyle iş birliği içerisinde Hama ve Halep’i ele geçirerek Mirdâsî hâkimiyetine son verdi. Ancak onun ölümünün ardından (433/1042) Halep’te Mirdâsî idaresi tekrar tesis edildi. Fâtımîler’in Güney Suriye’deki hâkimiyetleri, Selçuklu Emîri Atsız b. Uvak’ın 468’de (1075-76) Suriye’yi ele geçirip hutbeyi Abbâsîler adına okutmasıyla son buldu. Dımaşk’ı kuşatan Fâtımîler, yardım için gönderilen Melikşah’ın kardeşi Tâcüddevle Tutuş’un yaklaştığını öğrenince kuşatmayı kaldırarak geri çekildiler. Tutuş’un şehre girmesinin ardından Suriye ve Filistin Selçuklu Devleti kuruldu (471/1079). Daha sonra dikkatini Kuzey Suriye’ye yönelten Tutuş 479’da (1086) Halep’i de Selçuklu topraklarına kattı. Ukaylî Emîri Müslim b. Kureyş ile I. Süleyman Şah’ın sahneden çekilmeleri sebebiyle Tutuş Suriye’nin yegâne hâkimi oldu. Aynı yılın sonunda Halep’e gelen Sultan Melikşah, Halep valiliğini Kasîmüddevle Aksungur’a verdi. Bu dönemde Suriye’nin güneyi ve sahil şehirleri Tutuş’un, kuzeyi ise Aksungur’un elindeydi. Bu ikisinin arasındaki Şeyzer merkez olmak üzere Efâmiye ve Kefertâb’da Benî Münkız hüküm sürüyordu. Suriye’de Selçuklu yönetimi başlarken Batı Avrupa ve özellikle İtalya’da ticaret yeniden canlanmakta, bilhassa Akdeniz’in doğu kıyısındaki şehirleri etkilemekteydi. Bu gelişme Halep ve Dımaşk gibi Doğu Akdeniz sahiline yakın şehirlere de yansıdı. Selçuklular’ın bölgede siyasî istikrarı sağlamaları ticaretin gelişmesine katkıda bulundu. Selçuklular’ın Suriye ile birlikte İran ve Anadolu’ya da hâkim olmaları karayoluyla yapılan uluslararası ticareti geliştirdi.
Ağabeyi Melikşah’ın ölümüne kadar (485/1092) melik unvanıyla yetinen Tutuş onun vefat haberini alınca taht mücadelesine kalkışarak Rahbe, Musul, Halep, Nusaybin, Antakya, Urfa, Harran ve Rakka’yı ele geçirip adına hutbe okuttu. Ancak Melikşah’ın yerine geçen oğlu Berkyaruk’un bölgeye yaklaşması üzerine Dımaşk’a çekildi. Mayıs 1094’te Halep’i kuşatan Tutuş şehri ele geçirip Aksungur’u öldürttü ve Kuzey Suriye’yi Antakya’da hüküm süren Yağısıyan’a iktâ olarak verdi. Selçuklu tahtı için Berkyaruk’la yaptığı mücadeleyi kaybeden Tutuş’un ölümünün (488/1095) ardından oğlu Rıdvan Halep’e hâkim olmayı başardı, küçük kardeşi Dukak ise Dımaşk’ı ele geçirdi. Böylece Suriye Selçukluları ikiye bölünmüş oldu. Rıdvan 507’de (1113) ölümüne kadar Kuzey Suriye hâkimiyetini sürdürdü. Rıdvan’ın ardından oğulları vasıtasıyla devam eden Selçuklu Halep melikliği, şehir halkının Haçlılar’a karşı yardım çağrısı üzerine Halep’e gelen Artuklu Emîri Necmeddin İlgazi tarafından sona erdirildi (511/1117). Dımaşk ve Güney Suriye’de Dukak’ın 497’de (1104) ölümünün ardından hâkimiyet Dımaşk Atabegliği’nin (Börîler / Tuğteginliler) kurucusu Atabeg Tuğtegin’in eline geçti. Bu dönemde Cebelibahre’de Nusayrîler, Cebelisümmâk’ta Dürzîler, Batı ve Güney Suriye’de İsmâilîler gibi heterodoks unsurlar, Sünnî Selçuklular’la mücadelelerini ve bulundukları bölgelerdeki hâkimiyetlerini devam ettiriyorlardı. Tuğtegin’in ölümünden (522/1128) sonra Dımaşk’a hâkim olan oğlu Böri bölgede Haçlılar’ın müttefiki Bâtınîler’le mücadele etti. Dımaşk’ı ele geçirmek isteyen Haçlılar’ı da yenmeyi başardı (523/1129).I. Haçlı Seferi esnasında Antakya’yı işgal eden Haçlılar (492/1099) Suriye’de Maarretünnu‘mân’ı yağmaladıktan sonra Hısnülekrâd üzerinden Lübnan’a girdiler. Haçlılar’ın eline geçen Lazkiye 1108’de Antakya Prinkepsliği’ne bağlandı. Ancak Suriye’nin iç kısımları Halep, Hama, Humus ve Dımaşk atabeglerin elindeydi. Haçlılar, Suriye’nin sadece sahil kesiminde hâkimiyet kurabildiler. Bu arada Halep ve çevresini ele geçiren Musul Atabegi İmâdüddin Zengî, bir yandan Haçlılar’a karşı cihad ilân ederken Suriye’nin güneyini de hâkimiyeti altına almaya çalıştı ve 524’te (1130) Hama’yı, ardından Humus’u topraklarına kattı.
İmâdüddin Zengî’nin 541’de (1146) ölümünden sonra Halep’te ve Kuzey Suriye’de hâkimiyet oğlu Nûreddin Mahmud Zengî’nin eline geçti. II. Haçlı Seferi’nin ardından Suriye’deki etkinliği daha da artan Nûreddin Zengî, 549’da (1154) Dımaşk’ı ele geçirerek Suriye’nin büyük oranda tek elde toplanmasını sağladı. Suriye şehirlerinin imarına önemli katkıda bulunduğu gibi Sünnî ulemâsını destekledi. Bölgedeki Haçlılar’a ve heterodoks zümrelere karşı onlardan yararlandı. Bu esnada Suriye’nin güneyinde Salhad ve Busrâ İsmâilîler’in elindeydi. Suriye’nin çöl olan doğu kısmında ise Tay kabilesine mensup Benî Fazl bazan Fâtımîler’le, bazan da Haçlılar’la anlaşarak hâkimiyetini devam ettiriyordu. Bu arada 552 (1157) yılında Suriye’nin kuzeyinde meydana gelen deprem pek çok şehirde büyük hasara yol açtı.
Nûreddin Zengî’nin 569’da (1174) ölümüyle başlayan taht mücadelesi, Mısır ve Suriye’yi birleştirmek isteyen Selâhaddîn-i Eyyûbî’ye Suriye’yi ele geçirme fırsatı verdi. Dımaşk’taki emîrlerin daveti üzerine Ekim 1174’te Mısır’dan Suriye’ye hareket eden Selâhaddin Dımaşk, Ba‘lebek, Humus, Hama gibi önemli merkezleri kolaylıkla ele geçirdi. 579’da (1183) Halep’i de alan Selâhaddin, Hittîn Savaşı’nda Haçlılar’ı büyük bir yenilgiye uğratıp (583/1187) Kudüs’ü fethetti ve Haçlılar’ın elindeki kalelerin büyük kısmını geri aldı. 1192’de Haçlılar’la Sûr-Yafa arasındaki sahil şeridinin onlara bırakılması, iç kısımların Eyyûbîler’de kalması şartıyla antlaşma yapıldı.
589’da (1193) Selâhaddin’in ölümüyle Eyyûbî Devleti, Mısır ve Suriye’de birkaç kola ayrıldı. Suriye’de Selâhaddin’in oğulları arasındaki hâkimiyet mücadelesine müdahale eden kardeşi el-Melikü’l-Âdil büyük sultan olarak tanınmayı başardı. Onun döneminde Haçlılar’la çatışmadan uzak durulması Suriye’de ticaretin gelişmesini sağladı. Ancak Haçlılar zaman zaman Hama ve Humus gibi şehirlere saldırı düzenliyorlardı. el-Melikü’l-Kâmil Muhammed de Haçlılar’la anlaşma yoluna gitti. Onun ardından Suriye’deki Eyyûbî melikleri bağımsız hareket etmeye başladılar. el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb devrinde merkezî idarenin beylikler üzerindeki otoritesi iyice zayıfladı. Halep gibi bazı beyliklerin merkezle ilişkisi kesildi. 1240-1243 yıllarında Halep, Humus ve Dımaşk daha çok Anadolu Selçukluları’na tâbi kaldı.
Suriye Eyyûbî melikleri Mısır’da 648’de (1250) kurulan Memlük Devleti’ni tanımadılar ve meşrû hakları saydıkları Mısır sultanlığını onların elinden almak için harekete geçtiler. Moğol tehlikesi ortaya çıkınca aralarındaki mücadele Abbâsî halifesinin devreye girmesiyle iki taraf arasında antlaşmayla sona erdi. Suriye’ye saldıran Moğollar önce Halep’i, ardından Dımaşk’ı istilâ ederek Suriye’nin büyük kısmına hâkim oldular. Ancak Aynicâlût Savaşı’nda (658/1260) Moğollar’a ağır bir darbe vuran Memlükler, Suriye’nin büyük kısmını ellerine geçirdiler. İtaat arzeden Hama, Humus ve Kerek Eyyûbî emîrlerini ise görevlerinde bıraktılar. Hama gibi bazı küçük Eyyûbî beylikleri varlıklarını VIII. (XIV.) yüzyıl başlarına kadar devam ettirdiler.
Memlük Sultanı I. Baybars döneminde Suriye’de hem Moğollar’a hem de Haçlılar’a karşı başarı kazanıldığı gibi idarî düzenlemelere de gidildi. Haçlılar’ın Suriye’deki en önemli kalelerinden Hısnülekrâd alındı, Antakya Haçlı Prinkepsliği ortadan kaldırıldı, Trablus Haçlı Kontluğu ve Bâtınîler’in elindeki pek çok kale fethedildi. Suriye’ye sığınan birçok Türkmen ve Moğol kabilesi çeşitli merkezlere yerleştirildi. Kalavun döneminde 680 (1281) yılında Humus’ta yapılan savaşta İlhanlılar’a karşı büyük bir zafer kazanıldı. Suriye’nin Akdeniz sahilindeki stratejik kalesi Merkab (684/1285) ve ardından Lazkiye alındı. Böylece bölgede Haçlılar’ın elinde sadece Akkâ kalmıştı. el-Melikü’l-Eşref Halîl, babasının hazırlamış olduğu orduyla Akkâ’yı ele geçirerek bölgede iki yüzyıl devam eden Haçlı varlığına son verdi. Haçlılar’ın bölgeden çıkarılmasının ardından tekrar saldırmalarını önlemek amacıyla Suriye’deki pek çok kale yıkıldı. el-Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun devrinde Suriye’ye hücum eden İlhanlı Sultanı Gāzân Han Humus’u ele geçirdi (699/1299). Ardından Dımaşk’a saldıran İlhanlı kuvvetleri şehri tahrip ettiler. Ancak çok geçmeden şehir tekrar Memlükler’in hâkimiyetine geçti. Bu dönemde Haçlılar’ın elinde bulunan, Suriye’nin Akdeniz sahilindeki tek adası Ervâd da fethedildi (702/1302). Memlük kuvvetleri, Suriye’ye tekrar saldıran İlhanlılar’ı Tedmür’de ve Mercüssuffer’de (702/1303) yenerek Suriye’den çıkardılar.
Berkuk devrinde Suriye’de önemli karışıklıklar ve isyanlar çıktı. Malatya nâibi Mintaş ve Yelboğa en-Nâsırî isyanları yönetimi çok uğraştırdı. Dımaşk nâibi Tenem’in çıkardığı, Halep ve Hama nâiblerinin de desteğiyle büyüyen ayaklanma zor bastırıldı (1400). Aynı yıl Suriye büyük bir tehlikeyle yüzyüze geldi. Timur önce Halep’i, ardından Dımaşk’ı işgal ve tahrip etti. İstikrar kayboldu, Suriye şehirleri ayrıca isyanlar sebebiyle tahribata mâruz kaldı. Sultan Ferec, Suriye seferinde bir isyan sonucu öldürüldü (815/1412). Suriye’deki bu isyanlar Şeyh el-Mahmûdî tarafından bastırılarak bölgede tekrar istikrar sağlandı.
Memlükler döneminde Suriye yüksek rütbeli memlük emîrleri tarafından yönetilen nâibliklere bölünmüştü. Dımaşk, Halep ve Hama nâiblikleri içerisinde en yüksek dereceli olanı Dımaşk nâibi bölgedeki diğer nâiblerden de sorumluydu. Ancak Memlükler veraset kuralına fazla itibar etmediğinden sultan değişiminde nâibliklerde isyanlar çıkıyordu. Zengîler ve Eyyûbîler devrinde yoğunluk kazanan ilmî hareket, sultanlar ve devlet adamlarının desteğiyle Memlükler zamanında daha ileri bir seviyeye ulaştı.
Memlükler’in ilk döneminde Haçlılar ve Moğollar’la yapılan uzun süreli savaşlar ve halka yüklenen ağır vergiler sebebiyle Suriye şehirlerinde ekonomik durum oldukça bozulmuştu. Haçlı ve Moğol tehlikesinin bertaraf edilmesi ve siyasî istikrarın sağlanmasının ardından ticarî hayat canlandı ve şehirler gelişti. Bu arada birkaç defa kıtlık, salgın hastalıklar, kuraklık ve depremler yaşandı. 1349 yılındaki veba salgını esnasında Suriye nüfusunun oldukça azaldığı bildirilmektedir. Burcî Memlük sultanlarının son zamanlarda bazı ürünlerin ticaretini kendi tekellerine almaları ve fiyatları istedikleri gibi belirlemeleri Suriye’nin ekonomik yapısını sıkıntıya soktu. IX. (XV.) yüzyılın ikinci yarısında askerler arasında çıkan karışıklıklar ve arttırılan vergiler yüzünden ekonomik hayat biraz daha bozulunca Suriye’de halk isyanları başladı. Sultan Kansu Gavri bu isyanları bastırmakta büyük zorluk çekti. Bu dönemde Memlük-Osmanlı ilişkilerinin gerginleşmesi sonucunda Suriye ayrıca iki büyük devlet arasında çatışma bölgesi haline geldi. 24 Ağustos 1516’da Halep’in kuzeyinde Mercidâbık’ta Memlükler’e karşı büyük bir zafer kazanan Yavuz Sultan Selim Suriye’yi Osmanlı topraklarına kattı.
