Bölüm anahatları

  • CÂHİLİYYE DÖNEMİ ŞİİRİ

    Eski Arap Şiirinin Özellikleri

               Cahiliye döneminde recez ve kasîd denilen ve birbirinden açıkça ayrılan iki nazım türü vardır. Aruzun yine aynı adı taşıyan bahriyle nazmedilen recezde her şatr (mısra), kafiye ile son bulan birer beyit halindedir. Kervan seyahatlerinde terennüm edilen Hidâ (deveci ezgileri) adı verlerin şarkılar, hakaretler, savaşçıların meydan okumaları, kadınların savacılara serzenişleri, ninniler vs. gibi ani ilhamların irticalen ifadesinde kullanılan recez Arap şiirinin en eski şekli olarak kabul edilir. İbn Reşîk el-Kayravânî, “Ravilere göre Arap şiiri recez ve kıtadan ibarettir. Hâşim b. ‘Abd Menâf döneminde kaside doğmuş, ilk kaside şeklini de el-Muhelhil ve İmruu’l-Kays ortaya koymuştur,” der. Ez-Zebîdî’ye göre ise Arap şiir sanatının en eski şekli seci olup, bu da vezinden yoksun kafiyeli nesidir. Daha sonra seci sanatı, dinlenmesi ve ezberlenmesi kolay olan recez şekline dönüşmüştür.

    Recez

               Başlangıçta yüksek sanat şekli sayılmayan recez, bilahare el-Ağleb b. Cuşam el-‘Iclî tarafından kaside tipinde uzun şiirler haline getirilmiş, bu yeni tip recezlere de urcûze denilmiştir. Hicrî I. Asrın yarısından sonra büyük rağbet gören hatta zamanla el-Accâc ve oğlu Ru‘be gibi ilhamını yalnızca recezle ifade eden büyük sanatkârlar yetişmiştir. Abbasilerin başlangıcından itibaren yalnızca öğretici eseler, hikâye ve fıkra gibi bazı konulara tahsis edilmiştir. Ayrıca urcûze, mesnevî gibi bazı nazım şekillerinin doğmasına ve gelişmesine yol açmıştır. Buna Arap şiirinde “Urcûzelerin birer mısra uzunluğundaki kısa beyitlerinin ikişer ikişer kafiyelenmesinden ibaret olan müzdevice denmiştir. Bu uzun manzumelerin yazılabilmesine imkân vermiştir.

    KASÎD/KASİDE

               Şiir için kullanılan eski tabirlerden biri karîd olup bu tabir önceleri, kasideye nazaran daha kısa manzumeleri ifade ediyordu. Fakat 9. Asırdan sonra recez de dahil, geniş manasıyla şiir ve nazım karşılığı olarak kullanılmıştır. Kasîd ise ikişer mısralık ve son mısraları birbiriyle kafiyeli beyitlerden oluşan manzumelere delalet etmiştir. Kaside, uzun bir şiir olup sadece şekle ait bir özelliği değil, aynı zamanda belirli konuların dahili bir tertip ve nizam içinde işlenmesini de gerektiren bir edebi türdür. İbn Sellâm el-Cumahî, şiirin ilk defa el-Muhelhil b. Rebî‘a tarafından uzatılıp kaside haline getirildiğini ifade etmektedir. Kardeşi Kuleyb’in, Cessâs b. Murra tarafından öldürülmesi üzerine el-Muhelhil’in nazmettiği bu uzun kasideler Bekr ve Tağlib kabileleri arasında kırk yıl süren Besûs savaşına yol açmıştır.

    Kaside üç bölümden oluşur.

               ►1. Çoğunlukla kalıntılar üzerinde durup izlerle konuşulması, develerin ve göç edilen yerde kalan ateşin, giden dostlarla yetişmek üzere hareket eden develerin, göç edenlerin ve özellikle göç edenler arasında bulunan sevgiliye duyulan aşk ve özlemin tasvir edilmesiyle başlaması bir özellik idi.  Bu bölüme Nesîb veya Teşbîb denilmektedir.  Bu bölümde sevgiliyle yaşanmış hatıralara yer verilir, çöl ve vahalardaki terkedilmiş konak yerleriyle oralara dağınık halde bulunan isli ocak taşları, küller, su kabı, testi kırığı gibi kalıntılar aşk ve özlemle yoğrulmuş şekilde dile getirilir.  İzler ve kalıntılar üzerinde ağlama çığrını ilk açan kişinin İmruu’l-Kays olduğu söyleniyorsa da İmruu’l-Kays’ın bahis mevzuu izlerin önünde İbn Hizam veya İbn Humâm’ın ağladığı gibi göz yaşı dökmek istediğini gösteren deliller de mevcuttur.

               ►2. Kasidenin ikinci bölümünde şair çölde geçirdiği uzun ve yorucu yolculuğu, bu yolculuk esnasında karşılaştığı güçlükleri, bindiği devesini veya atını tasvir eder. Maruz kalınan aşırı sıcaklık, kızgın çöl, susuzluk, sıkıntılar, içki alemi, şimşek, yıldırım gibi tabiat olayları, avcılarla av köpeklerinin yaban hayvanlarıyla mücadelesi ve karşılaşılan tehlikeler ikinci bölümde işlenen malzemelerin başlıcalarıdır.

               ►3. Kasidenin şiir değeri taşıyan zengin kısımları nesib ve tasvir bölümleri olmakla birlikte, şair, kasidenin son bölümünde kasideye asıl hüviyetini veren konuyu işler. Bu, medih, hiciv, fahr, mersiye, kahramanlık vb. gibi kasidenin esas mevzuudur.

                Cahiliye dönemini kasidelerinin ana bölümlerinin temel çizgileri bu şekildedir. Ancak bazen şair kasidesinde bu tertibe uymayabilir. Şiirine Amr b. Kulsûm’un muallakasında olduğu gibi şarabın tasviriyle başlayabilir. Hamase, kahramanlık, savaş ve mersiye türü kasidelerde nesîb bölümü nadir olarak görülür. Yağmacı (su‘lûk) şairlerinin kasidelerinde de nesip kısmı görülmez. Usta bir şair, nesîbden methe geçiş yaparken okuyucuya konunun değiştiğini sezdirmez; her iki konu arasında bir iç içeliğin ve uyumun bulunmasına özen gösterir. Buna tehallus / hüsn-i tehallus / berâat-i tehallus denir. Ancak Câhiliye şairlerinin çoğu, (   دَعْ ذا، فَدَعْهَاşimdi bunları bırak da...) gibi ifadelerle kasidenin giriş kısmını keserek asıl konuya sürpriz bir şekilde intikal yolunu (iktizâb üslûbu) seçmişlerdir.

    ۝ Genellikle Câhiliyye şairleri kasidelerini, hikmetli sözlerle bitirmişlerdir. Konunun devam ettiği izlenimini içinde birdenbire kesiliveren sonuç bölümleri de vardır.

    ۝ Câhiliyye şiirinin kelimeleri fasih, terkipleri gramer kurallarına uygundur. Aynı şekilde terkipler belağatlıdır.

    ۝Câhiliyye şairi şiirini tekellüfe dalmaksızın, tabii olarak nazmetmesine karşılık, bazı şiirlerinde lafız ve mana seçimine özen gösterdiği ve şiir üzerinde defalarca çalıştığı görülür. Bu dönemde en-Nâbiğa ez-Zubyânî, Zuheyr, el-Hutay’a ve Tufeyle el-Ğanevî şiirlerini bekletip defalarca gözden geçiren ve üzerinde iyice çalıştıktan sonra tenkitçilere sunan şairlerdir. Bu tür şiirlere Havliyyât, munakkahât, mukalledât adı verilmiştir. Ayrıca bu tür şairler çeşitli lakaplarla anılmıştır.  İmruu’l-Kays b. Rebî‘a et-Tağlibi el-Muhelhil, Amr b. Sa‘d şiirini süslemesi sebebiyle el-Murakkiş el-Ekber, kardeşinin oğlu Rebia b. Sufyân da el-Murakkiş el-Asğar, Tufeyl el-Ğanevi el-Muhabbir lakabıyla meşhur olmuştur. el-Musakkib ve el-Mutenahhil de aynı işi yapan şairler için kullanılan lakaplardandır.

    ۝ Belirgin özelliklerinden biri şiirde istitrâd (bir konudan başka bir konuya geçiş) eğiliminin görülmesidir. Şairin kasideyi uzatması beğenilen ve istenilen bir durumdur. Bu nedenle şair, kasidesini uzatmak amacıyla bir konudan bu konu ile uzak veya yakın ilgisi olan başka konuya geçmiştir. Bu geçiş ya hiç ön hazırlıksız ya da az bir ön hazırlıkla birdenbire gerçekleşir.