Konu özeti

  • 1. Hafta: Bozkır Halklarının Karakteristik Özellikleri

    2500 yıllık bir dönemin temek karakteristiğini atlı savaşçılar oluşturuyordu. Hayvan ekonomisini seçen toplum konar-göçer bir hayat sürmek durumundadır. Bozkırlarda bu sebepten teknolojik devrim erken zamanda çıkmaza girmiştir.

    Çinliler özellikle Türk bozkır halklarını tanımlarken “otu ve suyu takip ederler” demişlerdir. Bu göçebelerin doğaya uyum sağlamak zorunda kaldıkları anlamına gelir. Yarı göçebelik ise bir zorunluluktu. Kültürel geri kalmışlık değildi. (yaylak ve kışlak meselesi)

    Bozkır halklarını bekleten kaçınılmaz son çok sık devlet kurup yıkılmalarına yol açmıştır. Osmanlı ve Selçuklu bu duruma karşı bir istisna oluştururlar.

    a) HAREKETLİLİK(DİNAMİZM): Demirin savaş malzemelerinde kullanılması, demire çifte su verilerek çeliğin (Polat) oluşturulması, atın savaş alanlarında kullanılması ve “atlı savaşçı” kavramını ortaya çıkarmış ve insanlık tarihinde büyük bir sıçramaya sebep olmuştur.

    Atın batıda süvari olarak kullanılması İskitler devrinde olmuş, Hun ve Avar devrinde ise yaygınlaşmıştır. Üzenginin kullanılmaya başlaması da çok büyük bir aşamadır.

    b)ÇEŞİTLİLİK: bozkır halklarının yaptığı akınlar sonucu farklı kültürlerle gerçekleşen temaslar kültürümüzde çeşitliliği meydana getirmiştir. Hayvancı kültürden ziraatçı kültüre geçiş bu dönemde olmuştur.

    ÖRNEK: ”Haydar” adlı türküde Tenasüh-ruh göçü konusu işlenir. Bu da Hinduizmle temas olduğunun kanıtıdır.

    c)SÜREKLİLİK: kendi olabilme yetisi sonucu ortaya çıkmıştır. Bozkır kültürü değişerek gelişmiş ancak kendi özelliklerini korumuştur.

    ÖRNEK: Mete’nin ıslık çalan okları 16. yüzyılda bile var olmuştur.

    • 2. Hafta: Bozkır Devletinin Özellikleri

      Bozkırda yaylak kışlak nizamını, meraların paylaşılmasını ve kabile işlerinin düzene sokulmasını tayin etmek ancak DEVLET OTORİTESİ İLE MÜMKÜN OLMUŞTUR. İL=DEVLET bozkırda yaşamsal öneme sahiptir.

      İL = KOSMOS

      İLSİZLİK =BULKAK=KAOS

      Göktürk yazıtlarında bozkır halklarının devlete tapınç derecesinde bağlı oldukları vurgulanır. Bozkır kavimlerinin bir araya gelmeleri genelde karizmatik bir kabile beyinin giderek hâkimiyetini diğerlerine kabul ettirmesiyle ortaya çıkar. Bu da büyük oranda bozkır halklarının yerleşik dünya ile ilgili tasavvurlarını oluşturma da modern olarak aldıkları Çin’in yazgısıyla bağlantılıdır. Ne zaman Çin de merkezi bir imparatorluk varsa o zaman bozkırda da bir bozkır imparatorluğu çağdaş olarak ortaya çıkmaktaydı.

      Bozkır medeniyetinin gelişip şekillenmesinde İskitler büyük oranda etkili olmuşlardır. “Hayvan Üslubu” olarak adlandırılan bozkır sanatının taşınabilir organik malzemede-deri, keçe gibi- bozkır yaşamının bitip tükenmeyen mücadelesi, vahşi hayat, av sahneleri vs. işlenmiştir. Bu sanat anlayışı binlerce yıl bozkırda devam etmiştir. Türk topluluklarının İndo- Germen ve slav kavimlerle olan teması İskit çağında gerçekleşmiş olmalıdır.

      • 3. Hafta: Konar-Göçerlerin Yerleşiklerle İlişkileri

        —Yerleşik dünyada derebeylikler merkezi imparatorlukları hoş karşılamaz, kendi üstlerinde bir gücü tanımazlar.

        —Bozkırda devlet daha yaşamsal bir mahiyet taşır.

        —yerleşik dünyada zenginlik gayrimenkule yani toprağa dayanır.

        —bozkır dünyasında zenginlik hayvan varlığı ve sürülere dayanır.

        —yerleşik dünyadaki mülkleşme köleciliği beraberinde getirmiştir. Kıpçak bozkırları, Kafkasya ve Karadeniz’in kuzeyindeki bozkır bölgeleri köle arzının kaynağını oluşturuyordu.

        —Bozkır dünyası köle arzını, yerleşik dünya ise köle talebini sağlar.

        ·          Bozkır aristokrasisinde temel ayrım: “yönetici- yönetilen” ayrımı yani çevre- merkez ilişkisidir. Sosyal sınıflar tam teşekkül etmediğinden toplumsal tabakalar yoktur.

        ·         Bozkır yaşamında kölelik yerleşik hayattaki gibi kurumsallaşmamıştır. Bozkır yerleşik dünyanın ihtiyaç duyduğu köle arzını sağlardı.

        ·         24 oğuz boyundan 12. sırada yer alan Selçuklular idareyi ele alabilmişlerdir. Oğuzlar da “kara kişi” lafı pek görülmez. (kara kişi: sıradan halk/ ak kişi: elit, yönetici sınıf)

        Bozkırda aidiyet ETNİK YAPIYA DEĞİK, BOZKIR YAŞAM BİÇİMİNE DAYANIR.

        • 4. Hafta: İskitler ve Avrupa Hun Devleti

          İskitler

          İskit konfederasyonunun ortaya çıkışıyla, insanlık tarihi değişmiştir. 2500 yıllık bir dönemi kapsar. İskitlerden sonra görülen bütün kavimler uzunca bir süre İskitler olarak adlandırılacaktır. Hun ve Türk ifadeleri de, onları andıran takipçileri için kullanılmıştır. Bu durum da tarihçileri zora sokmuştur.

          İskitler; süvari devrimini başlatan, Karadeniz’in kuzeyinden Orta Avrupa’ya ulaşan bütük bir kabile olarak ortaya çıkmışlardır. Atlı savaşçıların ilk örnekleridirler. Sanat anlayışları hala etkisini sürdürmektedir. Hayvan üslubu diye adlandırılan üslup, M.Ö 1000’lerde başlamıştır. Özelliği ise; taşınabilir malzemeler üzerine, vahşi doğayı tanımlayan resimler olarak yapılmasıdır. Bu sanat ve uygarlık bçimi, bozkırdaki halkları birbirine yaklaştıran ortak kültür olarak yüzyıllarca yaşamıştır.

          İskitler tek bir etnik gruptan oluşmamışlardır. Batı da onlara İskit adı verilirken; Doğuda ve Hint coğrafyasında ise Saka olarak adlandırılmışlardır.

          Avrupa Hun Devleti

          M.S.1.yy. sonunda bu Hunların bir kısmı Batı Türkistan’ın kuzeyine itilmeleri sonucunda chi-chi ile birlikte giden Hunların daha önceleri batıya göç eden Hunlarla birleştikleri sanılmaktadır.

          Hunların bu asıl kitlesi 370-375 yıllarında İdil Irmağını geçip batıya Karadeniz’in kuzeyi yönünde harekete başlamışlardır. Bu yürüyüşü gerçekleştiren lider ATTİLA’dır. Hunlar İdil’i geçinde ilk kez Anadolu’ya gelmişler ve Anadolu’yu tanımaya başlamışlardır. O akınlarla Kafkasya’yı aşarak Urfa’ya dek ulaşmışlardır.(370-375)

          370-375 yılları arasında Hunlar topluca İdil’in batısına geçmişlerdir. Bu yürüyüş İdil’den Kuban Irmağına doğru olmuştur. Önlerine kattıkları ilk kavim Alanlardır. Alanlar ilk olarak Kırım’a ulaşmış ve Hunlarda onları izlemiştir. Bir kısmı ÖZİ(dnepr) Irmağı boylarına gelmiş ve Hunlar ilk kez kendilerinden daha güçlü askeri yapıya sahip OSTROGOTLAR’la karşılaşmıştır. Ostrogotlar Doğu Gotlarıdır ve 150 yıldır o bölgede yaşamaktaydılar. Ostrogotların başında o dönemde “HERMENARİK” (Ermenarik/Hermenaurich) gotlarbulunuyordu. Bunlar Hun ilerleyişini durdurmak istedilerse de başaramadılar. Bu yenilgiyi hazmedemeyen Hermenarik intihar etmiş ve Ostrogotlar batıya itilmiştir. Ostrogotların hareketiyle Vizigotlar da harekete geçmiştir. Ostrogotlar Vizigot sahasına girmiştir. Vizigotlar daha sonra hem Hun hem de barbar kavimlerin baskısı üzerine Tuna boylarına dek itilmiş, Tuna’yı aşarak Bizans’ı tehdite başlamıştır. Bizans barbarların bir kısmını çeşitli yerlerde iskan etmiş, ayrıcalıklar vermiştir. Böylece Kavimler Göçü’nün ilk kesin sonucu olarak: ostrogot Devleti TAMAMEN SONA ERMİŞTİR.

          Bu geniş kavmi hareket Avrupa’daki etnik yapı üzerinde önemli değişiklikler yapmıştır. Germenler asli duruma gelmiştir. Germenlerin bir kısmı Latinleşmiş asli özelliklerini kaybetmiştir. Bu göç sonucunda Avrupa kendini manevi olarak inşa etmeye başlamıştır. Bununla Eski çağların düzeni sona ermiş, ORTAÇAĞ başlamıştır. 495’te Batı Roma’nın yıkılışı ve kısmen de olsa bir din devleti olan Bizans’ın ortaya çıkması ortaçağ düzeninin karakterini oluşturmuştur. Dinin etkili olduğu bir dönem başlamıştır.

          • 5. Hafta: Sabarlar-Avarlar-Bulgarlar

            Sabarlar:

            Büyük Hun Devleti’nin dağılmasından sonra, Doğu Avrupa’da görülen kalabalık Türk kavimleri arasında Sabirler de vardır. Kaynaklarda Sabir, Sibir biçimlerinde de gördüğümüz Sabir adı, Türkçede sapan, yol değiştiren, serbest anlamındadır. Benzer türdeşleri gibi Sabirlerin de kökeni karanlıktır. Macar Türkologlar (Nemed gibi) Sabarları Orta Asya’ya göç etmiş bir topluluk olarak görürler. Sibirya adı bu kavmin adıyla ilintilidir. Bir kısım Türkologlar Sabirlerin kökeniniHun çağındaki Hsien-pi’lerle ilişkilendirir. Bir kısım Soğd kaynakları bunların bir dönem Turfan bölgesinde yaşamış olduklarına işaret eder. Bunlar Büyük Hun Göçü döneminde (350-450) on-ogurların doğusu ve Avarların batısında İli ırmağı ile Çungarya bölgesi arasında bulunuyorlardı. Daha sonra bunlar bugünkü Tataristan bölgesine göç etmişlerdir. Macar Türkologlar bunların Ortak Türkçe konuştuklarını ve birkaç yüzyıl sürecek Türk hakimiyetinin bir parçası olduklarına inanırlar.

            Avarlar:

            Çinliler tarafından Juan- Juan adıyla bilinen Avarlar, Göktürkler öncesinde Orta Asya’ya hâkim idiler. Son bilimsel araştırmalar, Avarların iki kavim unsuruna dayandığını ve bunlardan en az birinin Türk kökenli olduğunu göstermiştir. Ayrıca Avru­pa'da büyük etkiler bırakan Avar toplulukları bu Türk unsurlara dayanmaktaydı. Avar federasyonu içinde Türk ve Moğol unsurların beraber yaşadıkları bilinmektedir. Ancak kurucu hanedanın Moğol olma ihtimali yüksektir. Fakat aynı Cengiz İmparatorluğunda olduğu gibi batıda gördüğümüz Avarlar da Türk karakteri taşımaktadır.

            Batı Avrasya’daki bir Göktürk yöneticisinin Avarlardan “Efendilerinden kaçan kölelerimiz” diye bahsetmiş olması bunun kanıtıdır. Ayrıca bu ifade Avarların Asya’daki Juan-Juanlarla olan irtibatını da açıklar.

            Bulgarlar:

            Avrupa Hunlarının dağılmasının ardından Türk asıllı kavimlerin bir kısmı Karadeniz’in kuzeyindeki yurtlarına döndüler. Ogur kavimleri, Kafkasya’nın kuzeyine yerleşir ve bir süre sonra Bizans sarayına elçiler gönderir. Bizans onlarla bir ittifak antlaşması yapar; Fakat bu ittifak pek uzun ömürlü olmaz. Onogurlar bir müddet sonra Bizans arazisine akınlar yapmaya başlar. Bunlar, bu sırada doğudan aynı bölgeye gelerek yerleşen Ogur Türkleri ile karışarak Bulgar adı verilen yeni bir Türk kavmini meydana getirmiştir. Zaten Bulgar isim de Türkçe, karışık manasına gelen bulgamak fiilinden gelmektedir. Bulgarların aslını oluşturan Ogurlar başlıca Onogur, Utigur ve Kutrigur kabilelerine ayrılmışlardı. Bunlardan Utigurlar 6. yüzyılda Avarlar tarafından yenilmişler ve İtil ırmağı havzasına sürülmüşlerdi. Diğer grup Kutrigurlar ise Avar egemenliğini kabul etmişlerdir.

            Bulgarlar, 558 yılından sonra bir süre Avarların ardından Göktürklerin egemenliğinde yaşamışlardır. Bulgar toplulukları, Bizans’ın da yardımı ile 7. yüzyılın başlarında bağımsızlıklarını kazandılar. Onogurların reisi, boyları bir araya getirerek Kafkasya’nın batısında Onogur-Bulgar Devletini kurar. Bu devletin içine Kutrigurlar da dâhil olacaklardır. Mücadeleler sonucu bir kısım Bulgar kavmi, Avar hâkimiyetinden kurtarılmıştır. Böylece, Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan Bulgar toplulukları, hükümdarları olan Kubrat idaresinde bir devlet kurdular. Onun zamanında devletin sınırları Kuban ırmağından Tuna’ya kadar uzanmaktaydı. Ancak, Bulgar Devleti uzun ömürlü olmamıştır. Hükümdarları Kubrat’ın ölümünden sonra, Hazar Devleti’nin baskısı ile parçalanmıştır (665). Hazarlara bağlanmak istemeyen Bulgarların bir kısmı kuzeye, bir kısmı da batıya göç etmişlerdir.

            Bazı Bulgar kavimleri ise, Bizans etkisiyle Hıristiyan olmuş ve hatta onlar için Onogur Piskoposluğu tesis edilecektir.(8.yy)

            • 6. Hafta: Hazarlar-Macarlar-Peçenekler-Kıpçaklar

              Hazarlar:

              Avrupa’da kurulan ilk Türk devletleri içinde en kuvvetli ve uzun ömürlü olanı Hazar Devleti’dir. Göktürkler, 7. yüzyılın başında Hazar denizi ile Karadeniz arasında dağınık bir hâlde yaşayan Sabar, Ogur ve Onogur gibi Türk kavimlerini kuvvetli bir birlik hâlinde örgütlemişlerdir. İşte bu birliğe Hazar adı verilmiştir. Hazarlar için Bizans ve Çin kaynaklarında Türk veya Türk-Hazar adı da kullanılmıştır. Hazar Devleti’nin kurucuları, Göktürk hükümdar ailesinin de bağlı olduğu Aşına soyundandırlar. Hükümdarlarına da Göktürkler gibi, Kağan demekteydiler. Hazarlar, Batı Göktürk Devleti’nin yıkılışı ile tamamen bağımsız bir devlet hâline gelmişlerdir (630). Hazarlar, Bizans, İran, Arap devletleri ile yoğun ilişkiler kurmuşlar, çeşitli Slav kavimlerini ve İtil Bulgar Devleti’ni egemenlikleri altına almışlardır. Hazarlar, Bizans’ın Sasanîlerle ve Araplarla yaptığı savaşlarda, Bizans ile ittifak yaparak Bizans’ın üstün gelmesinde önemli rol oynamışlardır. Hazar-Arap ilişkileri daha çok savaş konusunda olmuştur. Güney Azerbaycan yönündeki Arap ilerleyişini durduran Hazarlar, Bizans’ı, Doğu Avrupa yoluyla güvenceye almışlardır. Ancak Arap orduları, 8. yüzyıldan itibaren Hazarlara üstünlük sağlamışlardır.

              Macarlar:

              Macarlar, Fin-Ugor kavimle­rinin Ugor kolundandır. Macar adı, bu kolun diğer adı olan, Manysier'den gelmektedir. İlk yurtları İtil (volga) ırmağının yukarı kısımlarıdır. 6. yüzyılda Sabarlar tarafından güneye itilen Macarlar, Hazar Kağanlığı'na bağlanmışlardır. Bu dönemde yaşadıkları bölge, Don ve İtil ırmakları arasıdır. Bu bölgede ogurlar, Onogur Türkleriyle karışarak bugünkü Macar milletinin çekirdeği  oluşmuştur. Macarların diğer adı olan Hungar sözü de bu Onogur’dan gelmektedir.

              7.- 8.yy.larda bu kavimler Ural boyunda hareket ederek İdil ırmağı yönünde aşağı inmişlerdir. Önceleri Kuban ırmağı boyunda daha sonrada Doneç bölgesinde bir süre kalmışlardır. Bu Hazar hakimiyeti döneminde Hazar boylarıyla bir hayli karışmış olan bu Fin-Ugor kavimleri yeni bir etnik terkib oluşturdular. Doneç bölgesine “ETEL KÖZİ(Ü)” adını vermişlerdir. Bu isim Macar tarih araştırmalarında kutsal bir vatan olarak algılanmıştır. Macar Türkologların ihmal ettiği konu Etel Közi isminin İtil ırmağıyla olan ilişkisidir. Etel Közi aslında “İTİL-ÖGÜZ” de olabilir. Macar etnik oluşumu kendine özgü bir karakter taşır.Bugün Macaristan’da yapılan antropolojik çalışmalar Macar etnografyasının büyük oranda Orta Asya orijinli olduğunu ortaya koymuştur. İstahri gibi Arap Tarihçiler Macarların bir Türk boyu olduğunu açıkça ifade etmişlerdir.

              Peçenekler:

              Peçenek kelimesi Tibet kaynaklarında “bece-naq”,Arap ve Fars kaynaklarında “bcenak”,Gürcü kaynaklarında “beçinak”, Ermenicede ise “peçinnak” olarak söylenmektedir.

               

              Kaşgarlı Mahmut 22 Oğuz boyunu sıralarken Peçenekleri 19. olarak zikr eder.

               

              Peçenekler, Uz (Oğuz), Kuman gibi Türk boyları ile birlikte Orta Asya’dan Doğu Avrupa’ya giden büyük bir göç dalgası içerisinde yer almışlardır. Oymaklar birliği biçiminde yaşayan Peçenekler, devlet düzenine geçememişlerdir. Peçenekler, Batı Göktürklerini oluşturan Onoklardan gelmektedirler. Önceleri Issık-Balkaş gölleri dolaylarında oturuyorlardı. Batı Göktürk Devleti’nin 8. yüzyılın ikinci yarısında dağılmasından sonra Karluk ve Oğuz baskısı ile Batı Sibirya’ya çekilmişlerdir. Hazar-Oğuz ittifakının zorlaması ile İtil ırmağını geçerek Don (Ten) ve Dinyeper (Özü) ırmakları arasında yaşayan Macarları yurtlarından etmişlerdir. Böylece Peçenekler, Azak denizi ile Karadeniz arasında kalan sahaya egemen olmuşlardır. Bu geniş sahada yüz otuz yıl kadar egemen olan Peçenekler, bu süre içinde Ruslara ağır darbeler indirmişler ve onların Karadeniz’e inmelerine engel olmuşlardır. Ancak doğuda artan Uz (Oğuz) baskısı karşısında Peçenekler, yerlerini terk etmişlerdir. 1036 yılından sonra aşağı Tuna boylarında görülen Peçenekler, Uz ilerleyişinin durmaması nedeniyle Balkanlara yönelmişlerdir. 1048 yılında Tuna ırmağını geçip Bizans topraklarına giren Peçenekler, Bosna’dan Edirne’ye kadar olan bölgede hâkim oldular. Peçeneklerin bir bölümü Bizans hizmetine girerek Balkanlar ve Anadolu’ya yerleştirilmişlerdir. Daha sonra bunların bir kısmı 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi’nde, Alparslan’ın yanına geçerek Bizans’ın yenilgisinde rol oynamışlardır.

              Kıpçaklar:

              Doğuda Kıpçak, batıda Kuman adıyla tanınan bu Türk kavmi aslında iki Türk boyunun birleşmesinden meydana gelmiştir. Kıpçaklar(Kumanlar) Türk Tarihinde en geniş coğrafyaya yayılmış olan kavimdir. Batı Göktürklerini oluşturan topluluklardan biri olan Kimeklerin bir ko­lu olan Kıpçaklar, önceleri Balkaş gölünden İrtiş ırmağına kadar olan bölgede oturuyorlardı. Güneyden Kumanların kendilerine katılmalarıyla güçlerini daha da artırmışlar ve çeşitli sebep­lerle İtil Irmağını geçerek batıya yönelmişlerdir. Batıda daha çok dış görünüşleri ile ilgili olarak, sarışın anlamına gelen çeşitli adlar verilen Kıpçaklar, kaynaklarda beyaz tenli, sarı saçlı, güzel görünüşlü insanlar olarak betimlendirilmektedirler.

              • 7. Hafta: Uzlar-Başgırtlar-Türgeşler-Kırgızlar-Karluklar

                Uzlar:

                Oğuz adı, oklar yani boylar birliği anlamına gelmektedir. Oğuzlar, 6. yüzyılda Göktürk Devleti içinde yer aldılar. Bu dönemde Tula ve Selenga ırmakları dolaylarında yaşamışlardır. Batı Göktürklerinin dayandığı esas unsurlar Oğuzlardı. İkinci Göktürk Devleti ve Uygur Devleti zamanında 7. ve 8. yüzyıllarda daha batıya göç etmek zorunda kalmışlardır. Bu dönemde Talas ve Seyhun ırmakları çevresine yerleşen Oğuzların bir kısmı, 9. ve 10. yüzyılda doğudan gelen diğer Türk kavimlerinin baskısıyla yeniden batıya göçmek zorunda kaldılar. Bu göçleri esnasında Peçenekleri önlerine katan Oğuzlar, onların 9. Yüzyılın sonlarına doğru İtil Irmağını geçerek batıya gitmesinde  başlıca rol oynadılar. Ancak Ancak Oğuzlardan esas kitle Seyhun ırmağı civarında yaşamaya devam etti. Burada 10. yüzyılın başlarında Oğuz Yabgu Devleti’ni kurdular. Sırderya boyundaki Oğuz Yabgu Devleti’nin 1000 yılında Kıpçak saldırıları sonucunda yıkılması üzerine Oğuzların bir bölümü güneye, bir bölümü de batıya göç etti. Bunlardan batıya göç eden oğuzlar, kaynaklarda Uz veya Guz şeklinde adlandırılmışlardır. Ruslar ise bunlara doğrudan Türk adını vermişlerdir. Bunlar uzun bir süre Yayık ve İtil ırmakları arasında kaldılar. Peçeneklerin ardından Karadeniz’in kuzeyinde Don ve Dinyeper ırmakları arasına yerleştiler. Oğuzlar, burada Ruslarla savaştılar. Ancak, Rus prensleri birleşerek Oğuzları bu bölgeden çıkardılar (1060). Peçeneklerin ardından ileri hareketlerine devam eden UzIarın büyük bir kısmı  Kıpçakların baskısıyla 1064 yılında Tuna'yı geçerek Balkanlara geldikleri hâlde, diğer bir kısmı da bu günkü Ukrayna'nın güneyinde yerleşmişler­dir. Bunlardan bir kısmı Karakalpak adıyla bilinecektir. Ancak burada gerek Kıpçaklar gerek Ruslar ve Gerekse Peçeneklerle yaptıkları mücadeleler sonucunda önemli bir güç olmaktan çıkan Oğuzların bir bölümü, Bizans tarafından Makedonya’ya yerleştirildi. Bizans, buradaki Oğuzların bir bölümünü ordusuna aldı. 11. yüzyılın ortalarında Balkanlarda yurt tutun Uzların bir bölümü Vardar Ovası’ndaki başka Türk unsurlarla karışarak, bölgenin tam bir Türk yurdu olmasını sağlamıştır. Uzların kalan kısmı Dobruca'da yerleşerek, bu gün­kü Gagavuzların temelini oluşturmuşlardır.

                Başgırtlar:

                Başgırt adının Beş Ogur sözcüğüyle ilgili olduğu sanılmaktadır. Dilleri, Kıpçak Türkçesi grubuna girmektedir. Başgırtlar, Güney ve Orta Ural dağlarının iki yanında bulunan bozkır ve ormanlık alanda yaşamışlardır. 12. yüzyıla kadar eski Türk dinini koruyan Başgırtlar, 14. yüzyılda Altın-Orda egemenliğinde İslâmiyeti kabul etmişlerdir. 17. yüzyıldan itibaren Rus nüfuzu altına girmen Başkırt Türkleri, yaşadıkları bölgenin yalıtılmış ve Türkistan’a yakın olması nedeniyle kültürlerini korumuşlardır. 17. ve 18. yüzyıllarda Ruslara karşı pek çok kez isyan etmişler ancak başarılı olamamışlardır. Bunlardan 18. yüzyılın sonunda gerçekleşen Salavat Yulayev’in isyanı önemlidir. Salavat Yulayev isyanı bastırılmış olsa da o, bağımsızlığın sembolü olarak Başkırtların milli kahramanı sayılmaktadır. 19. yüzyıldan sonra Rus ordusunda süvari olarak hizmet gören Başkırtlar, 20. yüzyıl başında milli bağımsızlıkları için büyük mücadele verdiler. Bugün Rusya Federasyonu içinde Başkurdistan Özerk Cumhuriyeti’nde varlıklarını sürdürmektedirler.

                Türgeşler:

                Türgeşler, Batı Göktürklerinin bir koludur. İlk oturdukları bölge Altay dağlarının güneybatı etekleri idi. 630’da Göktürk Devleti’nin yıkılmasıyla güçlerini artırdılar. On boy hâlinde yaşayan Türgeşler, 657 yılından sonra, Çin’in baskısıyla batıya göç etmişlerdir. Bunlardan daha kalabalık olan beş boy, İli ırmağı civarına gelip yerleşmişlerdir. Sarı Türgeşler diye adlandırılan bu kısmın başında Baga Tarkan bulunmaktaydı. Daha batıda Talas bölgesine gelmiş olan diğer beş boy ise Kara Türgeşler adıyla bilinmektedirler. Baga Tarkan, batıdakilerin de katılmasıyla siyasal bir birlik oluşturmuş, güneyde ünlü ticaret merkezi olan Tokmak kentini ele geçirerek başkent yapmıştır. Kentleşmeye büyük önem veren Türgeşler, Türkistan’ın önemli kentlerini ele geçirmişlerdir. Baga Tarkan’ın kendi adına para da bastırdığı bilinmektedir.

                Kırgızlar:

                Kırgızlar, Türk tarihinin bilinen en eski kavimlerinden biridir. Asya Hunları döneminden beri varlıkları bilinen Kırgızlar, uzun yıllar Hunlara bağlı kaldılar.  Bu dönemde Aral Gölü ve Hazar Denizinin kuzeyindeki bozkırlar ile Tanrı Dağlarına kadar yayılmışlar. Yenisey ırmağı boylarında oturan Kırgızlar, 560’ta Mukan Kağan zamanında Göktürklere bağlanmışlardır. Uygur Devleti’nin kurulmasından sonra, 758’de Moyen Çur Kağanın Uygurlara bağladığı Kırgızlar, 840 yılında Uygur Devleti’ni yıkarak, Orhun Bölgesi’nde kendi devletlerini kurmuşlardır. Ancak bir süre sonra Kitanlarca buradan çıkarılan Kırgızlar, eski yurtlarına çekilmek zorunda kalmışlardır. Böylece Orhun Bölgesi, Türk yurdu olmaktan çıkıp Moğolistan’ın bir parçası durumuna gelmiştir. Cengiz Han zamanında Moğollara bağlanan ilk Türk kavmi olan Kırgızlar, bu tarihten sonra siyasal bir varlık gösterememişlerdir. Bu dönemde Çağatay Hanlığı içinde yer alan Kırgızlar, sırasıyla Timur ve Özbeklere bağlı kaldılar. 1700 yılında kurulan Hokand Hanlığı’nın hâkimiyetine giren Kırgızlar, Buhara ve Hokand hanlıklarının 1876 yılında Rus hâkimiyetine girmesiyle Rusya’ya bağlandılar. 1862‘de Bişkek’e kurulan Rus Garnizonu 14 yılda tüm Kırgızistan’ı işgal altına almıştır. Bu tarihten sonra çeşitli defalar isyan eden Kırgızlar, 1916 yılında zorunlu askerlik uygulamasına karşı büyük bir ayaklanma gerçekleştirmişlerdir. Ancak ayaklanmayı bastıran Ruslar çok sayıda Kırgız’ı katletmişlerdir. 1918 yılında Kırgızistan’da Bolşevikler hâkim olmuş, 1991 yılında bağımsızlığını kazanmıştır.

                Karluklar:

                Karluk adının, kar yığını anlamına geldiği sanılmaktadır. Göktürklerin bir kolu olan Karluklar, bu dönemde Altay dağlarının batısı ile Tarım Havzası’nda yaşamışlardır. Birinci Göktürk Devleti’nin yıkılması ardından 665 yılında Karluklar bağımsız oldular. Bu dönemde başlarında yabgu unvanını taşıyan hükümdarları bulunuyordu.

                Karluklar, İkinci Göktürk Devleti’nin kurulmasıyla tekrar Göktürklerin egemenliği altına girdiler. Daha sonra Karluklar, Uy­gurlar ve Basmıllar ile birleşerek Göktürkler'in yıkılmasında büyük rol oynamışlardır. Bu sırada Uygurlar ve Karluklar'ın katılmasıyla oluşan Basmıl Kağanlığı'nın Uygurlar tarafından yıkılması üzerine Orhun bölgesinde Uygurlar hâkimiyet kurdular. Uygur Devleti'nin hâkimiyetini tanımak iste­meyen Karluklar, Uygur kağanı Moyen Çur karşısında tutunamayarak (747) batıya kaymışlardır. Bu dönemde Batıda Göktürklerin yerini alan Türgeşler, Müslüman Arap saldırıları karşısında güçlerini yitirmişlerdi. Çinliler de Türkistan’daki bu siyasî boşluktan yararlanarak bölgede hâkim olmak istiyorlardı. Burada Karluklar, Çinliler'e karşı Müslüman Araplar'ın yanında yer alarak, tarihî bir rol oynamışlardır. 751 yılında Araplarla Çinliler arasında yapılan ünlü Talas Savaşı’nda Müslüman Arapların kazanmasında eltili oldular. Böylece Çin’in, Orta Asya’ya egemen olması engellendiği gibi Türklerin İslâmiyet’le olan ilişkileri de yoğunlaşmıştır. Talas Savaşı’ndan sonra İslâm dini başta Karluklar olmak üzere Türkler arasında hızla yayılmaya başladı.

                • 8. Hafta: Slavların Genel Özellikleri

                  Slavlar ya da İslavlarAvrupa'da yaşayan en kalabalık etnik topluluktur. Daha çok Avrupa'nın doğusunda vegüneydoğusunda yaşarlar. Ayrıca Asya'nın kuzey kesimlerinde de yaşamaktadırlar. Slavlar; Doğu Slavları, Batı Slavları ve Güney Slavları olmak üzere üç gruba ayrılırlar.

                  1) Doğu Slavları (Восточные славяне): Ruslar, Ukraynalılar ve Beyaz Ruslar Doğu Slavları grubuna girer.

                  2) Batı Slavları (Западные славяне): Polonyalılar (Lehler), Çekler ve Slovaklar Batı Slavları grubuna girer.

                  3) Güney Slavları (Южные славяне): Boşnaklar, Hırvatlar, Sırplar, Karadağlılar, Bulgarlar, Pomaklar, Slovenler, Makedonlar, Torbeşler Güney Slavları grubuna girer.

                   Slavlar dini bakımdan Ortodokslar ve Katolikler olarak iki ana grupta toplanır. Ayrıca Müslüman (BoşnakTorbeş,Pomak) ve Protestan Slavlar da vardır. Ortodoks Slavlar geleneksel olarak Kiril alfabesiniKatolik ve Müslüman (Kiril alfabesini kullanan Torbeşler ve Pomaklar hariç) Slavlar ise Latin alfabesini kullanırlar.

                  • 9. Hafta: Vikingler ve Varegler

                    Vikingler: 8. yüzyıldan sonra Kuzey yarımkürede meydana gelen büyük iklim yumuşamasının sonucunda doğudaki bozkır kavimleri gibi geniş çaplı denizçi Viking kavimlerinin İngiltere’den Doğu Avrupa’ya kadar geniş bir alanda istilalarına tanıklık ediyoruz. Bunlar, İskandinavya'lı korsan ve tüccar kavim olun yılın büyük kısmını denizlerde geçirmiş olan savaşçı bir halktır. 8 - 11. yüzyıllar arasında kuzeybatı Avrupa'da birçok yeri fethetmişlerdir. Vikingler genellikle uzun boylu olup, kızıl - turuncu renkli saçlara sahiptiler.

                    Varegler/Varyaglar: (Rusça ve Ukraynaca: Варяги/Varyagi) Kaynaklarda Norman-Vareg diye geçen halkın doğu kısmı, yani İsveçlilerin ataları 8. yüzyıldan itibaren Slavları hâkimiyetleri altına almaya başlamışlardı. Ortaçağ'da Doğu Avrupa'da yaşamış bir halktır.  Varegler de Normanlar gibi Vikinglerin bir koludur. İsveç kökenli oldukları için, Norveç kökenli Normanların aksine batıya değil doğuya doğru yayılabildiler. İsveçli olan Varyaglar doğuya doğru yayılmış, 11. yüzyılda Karadeniz'e, hattâ İran'a kadar uzanmışlardı. Bunların çoğu Rusya'da, Novgorod ve Kiev'e yerleştiler, barışçı ticaret erbabı olarak ipek karşılığında kürk ve köle alışverişi yaptılar. Baltık Denizi'nin doğu yakasına yerleşen Varegler, buradaki akarsuları takip ederek anakara içlerine ilerlediler. Deniz ve ırmak boylarında koloniler kurdular ve burada yaşayan ilkel durumdaki Slavlarla ticarete başladılar. Slavlar, daha yüksek bir kültüre sahip olan Vareglerin güdümüne kolayca girdi. Vareglerin denizcilikteki tecrübesi, bölgedeki ırmaklarda ticaret yapmalarını kolaylaştırdı ve kısa zamanda kontrolü ele geçirmelerini sağladı. Varegler, kuzey ormanlarındaki kürk, bal, balmumu, ahşap, silah gibi ürünleri güneye satarak oradan şarap, baharat, mücevher, cam ve kitap gibi ürünler getiriyordu. Baltık ve Karadeniz arasında aktif bir hat kurulmuş oldu. Vareg tüccarlar Karadeniz kıyılarında da limanlar kurarak güneye indiler ve İstanbul'la yoğun bir ticaret ilişkisi kurdular. Bazıları Volga Nehri'ni takip ederek Hazar Denizi'ne indi ve Araplarla iletişime geçti. İskandinavya'da bulunan bir Budha heykeli, Vareglerin Asya içlerine dek sızdıklarını göstermektedir. Bu Norman-Vareglerin arasında tüccarlar olduğu gibi, çapulcular da vardı. Norman-Vareglerin ayrıca paralı asker olarak Bizans’ın hizmetine de girdikleri bilinir. Bir müddet sonra Lodoga Gölünün güneyinde (Novgorod’ın kuzeyi) Norman-Vareg, dolayısıyla Rus şehirleri tesis edildi. Buralarda yerli Fin ve Slavlardan vergiler (kürk, deri, değerli eşya) toplanmaktaydı. 8. yüzyıl içinde nüfuz sahaları İdil ve Dnepr Nehri istikametine doğru yayıldı.

                    • 10. Hafta: Rus Adı

                      Rus adının eski şekli Rusi kelimesinin, fincedeki Ruotsi’den geldiği düşünülmektedir. Buna bağlı olarak, Finlilerin bugünkü Stockholm civarında yaşayan İsveçlilere Ruotsi dedikleri söylenmektedir. Bunun da aslının yine “kayıkçı, kürekçi” anlamındaki isveççedeki Roeder, almancaki Ruderer teriminden çıktığı belirtilmektedir. Bazı araştırmacılar günümüzde dahi bazı Finliler tarafından İsveçlilere Ruotsi denildiğini söylüyorlar. Kısaca özetlemek gerekirse fincedeki Ruotsi, slavcaya önce Rusi, sonra da Rus  olarak geçmiş ve Slavlar da İsveç’ten gelenleri genellikle bu ad ile anmışlardır.

                      • 11. Hafta: Rus Devleti'nin Kuruluşu

                        Bin yılından kısa bir süre önce, Orta Dinyeper ve Yukarı Volga arasında kurulmuş olan Rus devletinin kaderi, uzun süre Avrupa'nınkinden ayrı kaldı. XIII. yüzyılın ortalarından XV. yüzyılın sonuna kadar Tatar boyunduruğu altında kalan Rus toplumu, Kilise'nin yönlendirmesiyle, zengin geleneklere sahip bir topluma dönüştü. Gogol’dan Çehov'a, XIX. yüzyıl Rus yazarları, toplumun yüzyıllarca süren durağanlığını (serfliğin kaldırılması ancak 1861'de gerçekleşebilmiştir) çarpıcı bir biçimde dile getirdiler. Ama bununla birlikte, XX. yy'ın başlarında bir şehir proletaryasının ortaya çıkması, dört yüzyıllık otokrasi rejimine son verecek olan 1917 Rus Devrimi'nin nesnel koşullarını yaratacaktır.

                        Rurik: 

                        Vareg-Rus knezlerinden en kudretlisi Rurik idi. Eski Norsça: Rørik, Ukraynaca: Рюрик, Rusça: Рюрик) (d. ? - ö. 879); Rurik Hanedanı'nın kurucusu ve 860- 879 yılları arasında Novogorod knezi. Rurik adı, Eski Nors dilinde "ünlü hükümdar"anlamına gelmektedir. O kendisine rakip olan knezleri ortadan kaldırdıktan sonra, bu geniş bölgeyi tek başına zaptetti. Yerli Slav ve Fin boyları üzerinde hâkimiyet kuran Rurik Rus devletinin banisi olarak görülür. Onun zamanında Novgorod çevresindeki kuzey toprakları arasında birlik sağlamıştı. Bu şekilde Rurik’in 862’de Novgorod şehrini işgali, Rus devletinin başlangıcı sayılır. Rurik hanedanının veraset sistemi Rus topraklarının çekirdeğini oluşturan Kiev, Çernigov ve Pereyaslavl Knezliklerinin bö­lünmezliğine, bütün hanedan üyelerine top­rak verilmesine, büyük Knez unvanının yaş sırasına göre kardeşlere ve en küçük kar­deşten de en büyük yeğene geçmesine da­yanıyordu. Her Knezin çevresinde, belirli arazilerin gelirleri karşılığında askeri hiz­met veren boyarlar yer alıyordu. Hıristiyan­lığın etkisi altında biçimlenen Rurik yöne­tim sistemi ve kültürü, Slav geleneklerinin bir ölçüde sürmesine karşın belirgin bir Bi­zans damgası taşıyordu.

                        I. İgor (Игорь Рюрикович/ ( 912-945):  Hazar hakanı ülkesindeki Hıristiyanları takibe başlamış, bunu duyan I. Romanos da Kiev Knezi I. İgor ile anlaşarak onu Hazarlara karşı bir sefer düzenlemeye ikna etmiştir. İgor da yeni ülkeler ve ganimetler kazanmak amacıyla, Hazar Denizinin batı kısımlarına akınlar düzenledi. Bir süre sonra Bizans-Hazar ilişkileri daha da bozulmuş ve Bizans; Uz, Peçenek, As ve Alan kabileleriyle anlaşarak onları Hazarlara karşı saldırtmışsa da Hazarlar bu saldırıları geri püskürtmüşlerdir. Fakat Ruslar, bu sırada hem Hazarların, hem de bölgedeki Müslüman birliklerin mukavemetiyle karşılaştılar ve 913-914’lerde havalideki Rusların pekçoğu öldürüldü. İgor ve emrindeki Ruslar 943-944’lerde yeniden Karadeniz’den hareketle Kuzey Kafkasya’ya geldiler. Bazı yağma hareketlerinden sonra geri döndüler. İgor’un böylesine maceraperest hareketleri sırasında içerideki huzur bozuldu ve çıkan bir isyanda öldürüldü. Ancak onun oğlu Svyatoslav da küçük yaşta olduğundan devleti karısı Olga idare etti.

                        I. Svyatoslav (Святослав Игоревич,) (d. 942 - ö. Mart 973); savaşçı Kiev knezi, I. İgor ve Olga'nın oğludur. I. Svyatoslav, babası öldüğünde 18 yaşındaydı. Rus tarihinde Hıristiyanlığı ilk kabul eden ve bu yüzden de kilise tarafından "azizeler" arasında gösterilen annesi Olga'ya Kiev'in idaresini bırakarak 964 yılında o sırada Oka Irmağı boyunda oturan ve Hazarlara vergi veren bir Slav boyu olan Vyatiçler üzerine sefer yapıp başarı kazanmıştır. Tuna Bulgarları tarafından tehdit edilen Bizans’a yardım için 967’de sefer açtı. Bulgar beyini birkaç kez yendi. Fakat onun Balkanlarda yerleşmeğe karar vermesi, Bizans’ı harekete geçirdi. Bizans Rusların üzerine yürüdü ve Svyatoslav Silistre bölgesinde kuşatıldı (972). Svyatoslav’ın barış isteği kabul edildi ve onlar 973’te Kiev’e geri dönmek için yola çıktığı sırada, Peçenekler tarafından kılıçtan geçirildiler. Ölenler arasında knez Svyatoslav da vardı.

                        I. Vladimir (Владимир Святославич/ Eski Rusça: Володимеръ Святославичь/ Владимир Великий) (d. yaklaşık 956, Kiev - 15 Temmuz 1015, Berestova, Kiev), Hıristiyanlığı benimseyen ilk Kiev büyük Knezi.  Rurik hanedanından Kiev büyük Knezi I. Svyatoslav'ın oğluydu. Küçük yaşta Novgorod Knezi oldu (970).

                        I. Svyatopolk (Святополк Окаянный/ Lanetli Syyatopolk) (d. 980 – ö. 1019); 1015-1019 yılları arasında Kiev knezi. 1016-1019 yılları arasında Bizans'la işbirliği yapan Ruslar, Hazarların Tmutarakan'daki Hazar topraklarına saldırmışlar ve Tmutarakan ile civar topraklar, Bizans imparatoru II. Bazil'in gönderdiği donanmanın yardımıyla Kiev Knezi I. Svyatopolk tarafından zaptedilmiştir. Bu savaşta, Hazarların son hakanı olan Georgius Tzul esir edilmiştir. Süren tah kavgalarından Novgorod şehrinde bulunan ve kardeşi Svyatopolk’u yenen Yaroslav galip çıktı (1019).

                        I. Yaroslav ( d. 970 - ö. 1054, lakabı: Ярослав Мудрый BilgeYaroslav), 1019-1054 arasında Kiev büyük Knezi. Novgorodluların ve Vikinglerin desteğiyle ağabeyini yenilgiye uğrattıktan sonra bir dizi sefere çıkarak Kiev Knezliği'ni güçlendirdi.I. Yaroslav ( d. 970 - ö. 1054, lakabı: Ярослав Мудрый BilgeYaroslav), 1019-1054 arasında Kiev büyük Knezi. Novgorodluların ve Vikinglerin desteğiyle ağabeyini yenilgiye uğrattıktan sonra bir dizi sefere çıkarak Kiev Knezliği'ni güçlendirdi.


                        • 12. Hafta: Moskova Rusyası

                          11. yüzyıldan itibaren Kiev’den ayrı olarak Suzdal (Moskova) çevresinin önem kazanmaya başladığı görülür. 12. asrın başında ise Suzdal Rusyası’nın halkı hızla çoğalmıştı. Bunun da sebebi, Kiev’in güney bölgeleri boyunca Kuman akınlarının olmasıydı. Böylece Velikorus denilen ve bugün genellikle Rus dendiği zaman kastedilen yeni bir ahali ortaya çıktı. Suzdal Rusyası’ndaki knezlerin mevkileri diğerlerinden daha güçlüydü. Buranın ilk knezi Vladimir Monamach’ın oğlu Yuri Dolgoruky’dir (1120). “Uzun elli” diye de anılan bu şahıs babası tarafından bölge kendisine verilince burada birçok köy ve kasaba kurdu. Moskova adının kullanıldığı ilk yazılı belge 1147 tarihlidir 1157’de Suzdal knezliğinin başında daha sonra uşakları tarından öldürülecek olan I. Andrei Bogolubsky (1157-1175-Yuri’nin oğlu) ve Büyük Yuva diye anılan Vsevolod (1176-1212-Andrei’nin kardeşi) Suzdal knezliğine en parlak zamanlarından birini yaşattı.

                          İvan İvanoviç (Иван Иванович, Красный Иван/ Kızıl İvan): (30 Mart 1326-13 Kasım 1359),Moskova ve Vladimir büyük Knezi. Moskova ve Vladimir büyük Knezi I. İvan'ın ikinci oğluydu. Moskova Büyük Knezliği üzerinde hak iddia eden Suzdal Knezi Konstantin Vasilyeviç'in girişimlerine karşın, Altın Orda 1328’de knez olan İvan, Özbek Han’ın itimadını kazanarak büyük knez yarlığını aldı. 1353'te kardeşi Mağrur Semyon'un yerine Moskova tahtına çıktı. Suzdal ve Ryazan Knezlikleri ile bağımsız Novgorod kenti İvan'ın hükümdarlığını tanımayarak 1354'e değin onunla savaştılar. Hükümdarlık döneminde, başta Moskova'da komutanlık yapan Aleksey Hvost ve metropolit Aleksey olmak üzere boyarların etkisi altında kalan İvan, babasının Rus topraklarını birleştirmeye yönelik politikalarını sürdürdü. Ölümünün ardından Moskova ve Vladimir Knezlikleri oğlu Dmitri Donskoy'a geçti.

                          • 13. Hafta: Altın Orda ve Kazan Hakimiyeti

                            Geniş Cengiz İmparatorluğunun batı kesi­mini devralan Cuci'nin soyu tarafından ku­rulan Altın Orda Devleti, vergiye bağla­dığı Rus Knezlikleri üzerinde dolaylı bir de­netim oluşturmakla yetindi. Urallar'ın batı­sındaki Slav topraklarında yönetim ve mali­ye işleri daha çok bölgenin Türk komutanlarına ve Müslüman tüccarlanna bırakıldı. Altın Orda'nın altın çağını yaşadığı Özbek Han döneminde (1313- 41) ulaşılan siyasal ve ekonomik güç, onun oğlu Canı-Bek Han'ın ölümünü (1357) izleyen iç karışıklıklarla sarsılmaya başladı.

                            Aziz Dmitri İvanoviç Donskoy (Дмитрий Иванович Донской) (d.12 Ekim 1350-ö.19 Mayıs 1389, Moskova), Moskova Knezi (1359-89) ve Vladimir büyük Knezi (1362-89). Kulikovo Çarpışması'nda (8 Eylül 1380) Altın Orda Devleti'ni yenilgiye uğratmıştır. Moskova Knezi II. İvan'ın (hükümdarlığı 1353-59) oğlu olan Dmitri henüz dokuz yaşındayken, babasının ölümü üzerine Moskova Knezi oldu. Üç yıl sonra vasalı olduğu Altın Orda büyük hanını ikna ederek ve Moskova boyarları ve metropolit Aleksis'in müdahalesiyle daha önce (1328-59) Moskova Knezlerine ait olan, Suzdal Knezi Dmitri'nin elindeki Vladimir büyük Knez yarlığını (Altınordunun tanıdığı ayrıcalık belgesi) unvanını da aldı.

                            Vasili Dmitriyeviç ( Василий Дмитриевич) (d. 30 Aralık 1371 - ö. 27 Şubat 1425, Moskova), 1389-1425 arasında Moskova büyük Knezi. Dmitri Donskoy (hükümdarlığı 1359-89) ile Knezes Eudoksia'nın en büyük oğluydu. Babasının Vladimir büyük Knezi olarak Rus topraklarını yönetmesi için gerekli onayı almak üzere genç yaşta Altın Orda hanı Toktamış'ın yanına gitti (1383). Aynı unvanın peşinde olan Tver (bugün Kalinin) Knezinin girişimlerini boşa çıkararak görevini başarıyla yerine getirdi. Ama Toktamış'ın sarayında rehin olarak tutuldu. 1386'da Toktamış ile Timur arasında çıkan çatışmadan yararlanarak Moskova'ya döndü. Kaçışının neden olduğu düşmanlığa karşın, Toktamış'ın Timur'a karşı düzenlediği sefere bir Moskova birliğiyle katıldı. Dönüşünde Moskova ve Vladimir büyük Knezi olarak babasının yerine geçti (1389). Rus topraklarının birleştirilmesi sürecini devam ettirdi; Vologda ve Veliki Ustiyug Knezlikleri gibi, Toktamış'ın izniyle Nijni Novgorod (bugün Gorki) ve Murom Knezliklerini ilhak ederek Moskova'nın Orta Volga bölgesi üzerindeki denetimini güçlendirdi. Ama batıya doğru genişleme girişimleri hem kayınpederinin yönetimindeki Litvanya, hem de Novgorod ile çatışmaya girmesine yol açtı. Ugra Nehrini sınır kabul ederek Litvanya'yla toprak anlaşmazlıklarını geçici bir çözüme ulaştırdı. Ama Novgorod'la çatışmaları 1397'den 1417'ye değin aralıklarla sürdü.

                            Vasili Vasilyeviç, lakabı Kör Vasili [Василий Тёмный / Vasili Tyomni] (1415- 27 Mart 1462, Moskova), 1425-1462 arasında Moskova büyük Knezi. Daha 10 yaşındayken, babası I. Vasili'nin (hükümdarlığı 1389-1425) kendisini veliahd ilan etmesiyle Moskova ve Vladimir büyük Knezi oldu. Amcası Yuri Dmitriyeviç ve kuzenleri Vasili (Şaşı) ile Dmitri Şemyaka'nın buna karşı çıkmasıyla başlayan uzun ve karışıklıklarla dolu mücadelede tahtını geçici olarak Yuri'ye (1434) ve Dmitri Şemyaka'ya (1446-1447) kaptırdı. Zvenigorod ve Galiç haslarının Knezi olan amcası Yuri Dmitriyeviç ölünceye kadar yeğeniyle savaştı. Altın Orda'nın ve Litvanya Grandüklüğü'nün de karıştığı bu savaş, oğulları Tekgöz denilen Vasili Yuriyeviç (ö. 1448) ve Dmitri Şemyaka (1420-1453) tarafından sürdürüldü. 1436'da II. Vasili, Vasili Yuriyeviç'i tutuklattı ve gözlerini oydurdu.

                            • 14. Hafta: Rusya'da Karışıklık Dönemi ve Romanovların Tahta Çıkması

                              Karışıklık Dönemi (Смутное время, Smutnoye vremya), Moskova Büyük Knezliği'nde, Rurik Hanedanının çöküşünü (1598) izleyen ve Romanov Hanedanı'nın kuruluşuyla son bulan (1613) siyasal bunalım dönemi. Bu dönemdeki dış müdahaleler, köylü ayaklanmaları ve taht üzerinde hak iddia edenlerin yönetime el koyma girişimleri, Moskova Büyük Knezliği'ni yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmış, özellikle ülkenin orta ve güney kesimlerinde toplumsal ve ekonomik düzen büyük ölçüde altüst olmuştur.

                              Fyodor İvanoviç Rurik /Федор Иванович Рюрик (d. 31 Mayıs 1557, Moskova - ö. 17 Ocak 1598, Moskova)/hükümdarlığı 1584-1598) Annesi IV. İvan'ın ilk karısı Anastasiya Romanovna Zaharina-Yureva idi. Korkunç İvan’ın vasiyetine binaen 19 Mart 1584’te Moskova tahtına zayıf iradeli ve aklen noksan oğlu Feodor İvanoviç geçti ise de, bu şahıs aşırı sofu ve hem fiziksel, hem de zihinsel bakımdan zayıf olduğu için devlet işleriyle meşgul olabilecek bir kabiliyette değildi. Bu yüzden ülke yönetiminde bir süre, IV. İvan'ın ölümünden az önce kurduğu naipler konseyi etkili oldu. Daha sonra özellikle Rusya hizmetine girmiş Türk- Tatar aristokrasisinden gelme Boris Godunov’un devlet işlerinde nüfuzunun arttığı görülmektedir.

                              Boris Fyodoroviç Godunov /Бори́с Фёдорович Годуно́в) (d. 1551 – ö. 13 Nisan 1605), Rus Rurik hanedanının sona ermesi üzerine 1598-1605 arasında hüküm süren seçimle gelmiş Rus Çarıdır.

                              Fyodor Borisoviç Godunov/ Фёдор Борисович Годунов (1589-20 Haziran 1605, Moskova), Rusya'daki Karışıklık Dönemi olarak adlandırılan sürede tahtta çıkmış Rus çarı (Nisan-Haziran 1605). Boris Godunov'un oğluydu. Çok iyi bir eğitim gördü. Babası 1605'te ansızın öldüğünde Fyodor devlet yönetimi konusunda yeterince bilgiliydi. 23 Nisan 1605'te tahta çıktı. Ama IV. İvan'ın (Korkunç İvan) oğlu ve tahtın gerçek varisi olduğunu ileri süren Düzmece Dimitri'nin tehdidiyle karşılaştı. Dimitri, 1604'te Boris Godunov'u devirmek amacıyla Rusya'ya saldırmıştı. Fyodor'un başkomutanının saf değiştirip Düzmece Dimitri'nin yanına geçmesi üzerine Fyodor'un annesi iktidarı ele geçirip durumu denetimi altına almaya çalıştı. Ama bu girişimiyle güçlü boyarların düşmanlığını kazandı. Boyarlar Moskova'da bir ayaklanma çıkarıp Fyodor ile annesini öldürttüler. Bu olaydan hemen sonra Düzmece Dimitri Moskova'ya girerek Rusya tahtına çıktı.

                              I. Dimitri/ I. Дмитрий (Düzmece Dimitri) (ö. 1606) Rurik hanedanının sona ermesiyle (1598) başlayan karışıklık sırasında, IV. İvan'ın 1591'de Ugliç'te esrarengiz biçimde ölen küçük yaştaki oğlu Dimitri İvanoviç olduğunu öne sürmüştür. Moskova Büyük Knezliği tahtında hak iddia edip, 1605'ten 1606'daki ölümüne kadar yaklaşık bir yıl boyunca I. Dimitri adıyla Rus çarı unvanını sürdürdü. 

                              Vasili İvanoviç Şuyski/ Василий Иванович Шуйский (d. 22 Eylül 1552- ö. 12 Eylül 1612, Gostinin, Varşova yakınları), Moskova Büyük Knezliği'ndeki Karışıklık Dönemi sırasında kısa süreyle çarlık yapan (1606-10) boyar. Moskova Büyük Knezliği'nin 1598'e değin yöneten Rurik hanedanının yarı efsanevi kurucusu Rurik'in soyundan gelen soylu bir ailenin çocuğuydu.