Mutluluğun Çeşitleri

MUTLULUĞUN ÇEŞİTLERİ

 

Dünyevî Mutluluk, Mutluluk Benzeri veya Sahte Mutluluk

 (Saadetü’l-Ednâ-Saadetü’t-Dünya)

 

İslâm filozofları her ne kadar dünyevî mutluluğu gerçek anlamda bir mutluluk değil, mutluluk zannedilen şey olarak görseler de nihayetinde en yüce mutluluğun kazanıldığı aracı bir mutluluk olma özelliği de vardır. Bu açıdan dünyevî mutluluğu da kendi içerisinde iki yönlü değerlendirmek mümkündür. Bunlardan ilki, dünyevî mutlulukların gaye edinilmesi ve geçiciliğinin farkında olunmamasıdır ki, bu durumda gerçek mutluluğa ulaşılamaz. Bu durumda mutluluğun kendisi değil mutluluk zannedilen şey gaye edinildiğinden aldanılmış bir hal söz konusudur. Yani geçici mutlulukları gaye edinen insanlar sadece en yüce mutluluktan geri kalmazlar aynı zamanda dünyada da mutlu olamazlar. Çünkü elde ettikleri kısa süreli lezzetlerin, hazların kendilerine bir müddet sonra zarar vereceğinin farkına varamazlar. Aynı şekilde karşılaştıkları mutsuzlukların da kendileri açısından bir müddet sonra veya uhrevî alemde mutluluk getireceğini anlayamazlar. Buna daha çok sahte mutluluk denilmektedir.

  Dünyevî mutluluğun ikinci yönü ise, aslında mutluluğun bedensel hazlardan uzak, devamlılık özelliği olan ve elde edilen mutluluk ve mutsuzluğun ötesinde aşkın bir yönü bulunduğunun farkına varıp en yüce mutluluğun gaye edinilmesi ve böylece dünyadaki mutlulukların bu gözle değerlendirilmesidir. Burada öne çıkan husus, geçici mutlulukların veya mutsuzlukların da tam anlamıyla olmasa da bir gerçekliğinin olduğudur. Ama bu gerçeklik en yüce mutluluktaki gibi devamlılık özelliği olan bir gerçeklik değil onun benzeri olan, yani bir nevî onu anlamamızı ve gaye edinmemizi sağlayan bir gerçekliktir. Gerçeklik dememizin sebebi dünyada tattığımız mutlulukların, en yüce mutluluğun benzeri aracı mutluluklar olduğunu anlatmak içindir. Hatta burada dünyadaki geçici ve dünyevî mutsuzluklar da mutluluk kategorisi içinde değerlendirilmektedir. Ayrıca filozoflar, dünyevî mutlulukla, bu dünyanın gerçekte en yüce mutluluğun kazanılması için bir araç olduğunu da izah etmek istemişlerdir.

Dünyevî mutlulukla ilgili olarak yukarıda bahsedilen açıklamalardan sonra ortaya çıkan soru, söz konusu mutluluğun özellikle ikinci yönü olarak bahsedilen mutluluk benzeri şeylerin nasıl ve ne şekilde gaye edinilmeden en yüce mutluluğun aranacağıdır. İşte filozoflarımız burada insanın aklının doğru bir şekilde kullanımına işaret etmekte ve bunun nasıl yapılacağının yollarını göstermektedirler. Aşağıda detaylı olarak bunun nasıl yapılacağı izah edileceğinden burada detaya girilmeyecektir. Sadece şunu ifade etmemiz gerekir ki, insanın, bu dünyadaki yaşamında, gerçek iyi veya kötünün, mutluluk veya mutsuzluğun ne olduğunu anlayabilmesi için hislerinden kurtulup aklıyla hareket etmesi ve bu sayede elde edeceği erdemleri devamlı yapmak suretiyle kendini kontrol etmesi gereklidir. Çünkü o, ancak bu sayede en yüce mutluluğa doğru adım adım yaklaşabilecek ve hissî değil aklî hazların, lezzetlerin gerçek hazlar, lezzetler olduğunu anlayabilecektir.

Gerçek Mutluluk veya En Yüce Mutluluk

(Saadetü’l-Uzmâ-Saadetü’l-Kusvâ, Saadetü’l-Hakikiyye)

 

İnsanları dünyadaki diğer varlıklardan ayıran şey akıl sahibi olmalarıdır. İslam filozofları her bir varlığın kendine mahsus yetkinlikleri, yani mutlulukları olduğunu söylerlerken, insanların da kendine mahsus yetkinliğinin aklî yetkinlik, yani en yüce mutluluk olduğunu ifade etmektedirler. Bu en yüce mutluluk ise, özünden dolayı istenen, erişildiğinde ondan ötede daha büyük bir mutluluk veya yetkinlik olmayan bir gaye olarak kabul edilmektedir. Bu en yüce mutluluğun ulaşılacağı yer, ilk olarak, bu dünya, esas olarak da ahiret hayatıdır. Çünkü insan, bu alemde en yüce mutluluğa ilk adım olan, hissî lezzet ve hazların nasıl olduğunu anlayacak, aklını kullanarak da hissî hazların ötesinde aklî hazların varlığını keşfedecek, devamlı ve tam olmasa bile, bunu yaşayacaktır. Ancak tam ve devamlı bir şekilde de öteki alemde en yüce yetkinliğe ve mutluluğa ulaşacaktır. O halde en yüce mutluluk yukarıda bahsedilen dünyevî mutluluğun ikinci yönünden sonraki bir aşamadır.

Buradan açığa çıkmaktadır ki, en yüce mutluluğun dünyayla ilgili bir yönü vardır, yani bu mutluluk dünyada her ne kadar devamlı olmasa da tadılacaktır. Bunun tadılma derecesi insanın aklî yetkinliğiyle doğru orantılıdır. Aslında bu dünyadaki her insanın, en yüce mutluluğa ulaşma gücü potansiyel olarak bulunsa da, her insan buna ulaşamaz. Bunun temel sebebi insanların çoğunun hissi hazlar peşinde koşarak aklî hazları ihmal etmesi ve erdemli davranışları tam anlamıyla yerine getirememesidir. Eğer insanlar aklî yetkinliği kazanarak faal akılla ittisal mertebesine ulaşabilirse yüce bir gücün, yani “Tanrı’nın ihtişamını, parlaklığını, güzelliğini idrak edebilecek ya da duyabilecek” ve böylece en yüce mutluluğa bu dünyada iken, devamlı bir şekilde olmasa da, ulaşabilecektir (Bircan, 2001, 87). Bunun sonucunda da hem kendisine verilen beden içerisinde yetkinliğin son aşamasına geldiğinden erdemli davranışlarda bulunacak ve böylece en yüce mutluluğun dünyevî yönü gerçekleşmiş olacak hem de öteki dünyadaki devamlı ve ebedî olan en yüce mutluluğa erişecektir. Dünyada iken ulaştığı aklî yetkinlik derecesi öteki dünyada ulaşacağı en yüce mutluluk derecesini belirleyecektir. Bu durumu Kur’an’da rahatlıkla bulabileceğimiz kurtuluşta önde gidenler veya yakınlaştırılmış olanlar (sâbikûn-mukarrebûn), diğer kurtuluşa erenler (ashâbu’l-meymene) ve kurtuluşa eremeyenler (ashâbu’l-meş’eme) şeklindeki üçlü tasnifte de bulabiliriz (Vâkıa 56/7-14). 

En yüce mutluluğun yukarıda açıkladığımız şekilde dünyevî yönünü idrak eden insan nefsi, nihayet aslında gerçek mutluluğun bunların ötesinde ruhânî bir mutluluk olduğunu, yani kendi nefsinin cisimsel olmayan düşünsel, aklî yönünün elde edeceği lezzetlerle kazanılacağının farkına varmaya başlayacaktır. Yani dünyevî mutluluklar, gerçek mutluluğu anlamak için bir çeşit aracılık rolünü üstlenmektedir. İnsan, dünyevî haz ve elemlerin geçiciliğine, sahip olduğu beden içinde şahit olmakta ve hep kendi nefsî varlığının farkında olarak geçici olmayan, sürekli bir haz ve lezzet arayışına girmektedir. Ancak şurası unutulmamalıdır ki, bu sürekli lezzetin, dolayısıyla gerçek mutluluğun da hissedilme mekanı ve bir nevi şartı bedenle yaşadığı bu dünyadır. Tam bir süreklilikle elde edileceği mekan ise öteki alemdir, yani mevcut bedeninden tamamen sıyrıldıktan sonradır. İşte İslam filozofları, aşağıda detaylı olarak üzerinde duracağımız, bu sürekli mutluluğun nasıl ve hangi ortamlarda elde edileceğini tespit ederek bu konuyu aydınlatmaya çalışmışlardır.

 

 

 

En son değiştirme: Salı, 14 Ocak 2020, 1:32 ÖS