Bölüm anahatları

  • Petrolün zifiri karanlığında, kara bir kedere sahip olan coğrafyanın diğer adıdır Ortadoğu. Yıllardır, savaşların, akıtılan kanların ve gözyaşlarının hakim olduğu coğrafyada; artık herkes birer savaşçı, korkusuz birer kahramandır. Erkeklerden kadınlara, kadınlardan çocuklara kadar herkesin bomba seslerine alıştığı bir coğrafyanın diğer adıdır. Bu coğrafyada, çocuklar annelerinin eteklerini tutunarak hayatta kalmaya çabalıyor. Savaş coğrafyası içerisinde kadınının en temel görevi; çocuklarını korumak, önce onları doyurmak ve yeri geldiğinde çocuklarının önünde canlı bir kalkan olmaktır. Bu içten gelen bir annelik güdüsünden başka bir şey değildir. Geçmişten günümüze asırlardır devam eden savaşların, katı rejimlerin yüzünden bu topraklar içinde yaşamak oldukça zordur. Dünyanın diğer topraklarında üçüncü sınıf sosyal haklardan bahsederken; Ortadoğu için ise" yaşama hakkı" olan birinci kuşak haklardan bile bahsetmek mümkün gözükmüyor. Bir bataklığı andıran bu sınırlar içerisinde kadın olmak, hayata bir sıfır yenik başlamaktır. Bu topraklarda kadın olmak; çok çocuk doğurmak, erkeğin emrettiği doğrultuda yaşamak demektir ve siyasal haklar gibi birçok haktan mahrum edilmektir. Ortadoğu'da insan temel hakları sağlanamazken; insanların sosyal haklarından söz etmek biraz gülünç olacaktır. Bu kanlı savaşın içerisinde yaşam mücadelesi veren kadınlar, aynı zamanda var olan dikatörlük rejimlerine karşı haklarını savunmak zorunda kalınmıştır.

    Tüm politik, siyasal, ve ekonomik sorunların arasında Ortadoğu’da unutulan ciddi bir kadın meselesi varlığını sürdürmektedir. Erkeklerin yazdığı, oynadığı ve yönettiği bir sahnede onlar her daim izleyici olarak ya da perde arkasında kendilerine yer bulan figüranlardan farksız değildir. Ortadoğu’da kadının adının olmadığını, isimsizleştiğini bizlere gösteren üç ülkeye değineceğiz. Bu ülkelerde olduğu gibi diğer Ortadoğu ülkelerinde de kadınların durumu neredeyse bu şekildedir. İran, Mısır ve Libya gibi birkaç devlet sınırları içerisinde yaşayan kadın haklarını anlatmaya çalışacağız. Bu saymış olduğumuz üç devlet içerisinde kadının sosyal haklarına ve toplumsal konumuna baktığımız zaman en vahim durumun İran'da olduğunu görüyoruz. İran Devrimi’nin İslami bir çizgiyle sonuçlanması ve kurulan bu rejim sonrasında insan hakları ve kadın hakları göz ardı edilmiştir. İran’ın şeriat yasaları çerçevesinde yönetilmesi nedeniyle kadına birçok kısıtlamalar getirilmekte ve kadının kimliği, cinselliği, katı kurallarla bastırılmaktadır. Yasalar çerçevesinde kadına getirilen zorunlu başörtüsü ve kılık kıyafet uygulamaları kadınların kendi kıyafetlerini seçme özgürlüklerini de ellerinden almaktadır.