Bölüm anahatları

  • Cumhuriyet Dönemi Düşünce Tarihi IV

    Kadrolar

    “Batı’nın pisliğinin bulaşmadığı bir ülke keşfediyordum!”

    Philipp Schwartz

     

    Reşit Galip, yukarıda bir bölümü söz konusu edilen demecinin bir diğer bölümünde de “Üniversite”nin öğretim üyelerinin üç kaynaktan sağlanacağını söylemiştir:

    1 – Darülfünûn’dan alınan profesör, öğretmen ve profesör yardımcıları.

    2 – Darülfünûn’un dışından alınanlar. Bunların büyük bir kısmı, Cumhuriyet yıllarının içinde Avrupa’ya gitmiş ve öğrenimlerini başarıyla tamamladıktan sonra yurda dönmüş Türklerdir.

    3 – Yabancı profesörler.

     

    Yabancı profesörlerin çoğunluğunu Hitler Almanya’sından kaçan mülteci profesörler oluşturmuştur. Bu dönemde, Alman üniversitelerinin Dünya çapındaki yeri göz önünde bulundurulur ve İstanbul’a gelen mülteci profesörlerin daha sonra ağırlıklı olarak Amerika’nın çeşitli üniversitelerine öğretim üyesi olarak çağrılmaları dikkate alınırsa, yapılan seçim ve mülteci profesörlerin kalitesi hakkında yeterli bilgi edinilmiş olunur. Meselâ, doktorasını ünlü matematikçi Felix Klein’ın yanında yapan, Einstein’ın Özel Görelilik Teorisi’ni astronomiye uygulamak için  deneysel çalışmalara başlayan ve Einstein’ın teorisine göre, ışığın bir gravitasyon alanından geçerken sapmaya uğrayacağını deneysel olarak, 1914 Ağustos’undaki güneş tutulması sırasında belirlemeye çalışan ilk astronom olan Erwin Finlay Freundlich, Göttingen Üniversitesi Rasathanesi’nde çalışırken 1907-1909 yılları arasında kendi bulduğu bir yöntemle 70 parlak yıldızın spektrumunda 60 yerde spektral parlaklığı ölçerek ilk defa yıldızların sıcaklığını tayin eden ve böylece astronomi aleminde büyük bir şöhrete kavuşan Hans Rosenberg, Manchester Üniversitesi’nin fizik bölümünde dönemin ünlü fizikçilerinden Rutherford’un yanında asistanlık yapan ve onunla birlikte 1909 yılında He II parçacıklarının teşhisini gerçekleştiren ve bu bilimsel başarısı, Manchester Üniversitesi Fizik Bölümü’ne konulan bir plaket ile ödüllendirilen Thomas Royds, uluslararası üne sahip Romanist Leo Spitzer, İstanbul Üniversitesi’nde görev aldıktan sonra gittiği Amerika’da uçak statikçisi olarak ün yapan Willy Prager, bilimsel çalışmaları, gençleri yetiştirmesi ve Hidrobiyoloji Enstitüsü’nün kuruluşunda oynadığı büyük rol bakımından teşkilatçılığı ile de tanınan Curt Koswigg bunlar arasında bulunmaktadır.

    Kadroların Seçimi Üzerine

    Darülfünûn’dan tasfiye edilecek hocaların saptanması için bir Islahat Komitesi kurulmuştur. Bu komitede Darülfünûn’dan hiçbir üyenin olmaması eleştirilmiş ve Darülfünûn’la ilgili bir karar alınırken onun görüşüne başvurulmaması da bir eksiklik olarak görülmüştür. Islahat Komitesi’nde yer alanlar; Matematik Profesörü Kerim Erim; Bakanlıktan, çok sayıda hizmette bulunmuş bir eğitimci olan Avni Başman, Türkiye’de Teknik Okullar’ın (ayrıca İTÜ) kurucusu olarak tanınan Rüştü Uzel ve müsteşar Salih Zeki ile müfettiş Osman Pazarlı’dır.

    “İlim adamlarını değerlendirecek bir yapıda olmamakla suçlanan” bu komitenin üyelerinden biri; 1919’da ünlü matematikçi Hurwitz’in yönetiminde doktora yapan ve Cumhuriyet öncesi 8 doktoralı kişiden biri olarak  daha sonra Darülfünûn’da görev alan Kerim Erim’dir. Matematikçi Prof. Dr. Orhan Ş. İçen, Richard Edler von Mises ve Willy Prager gibi dünyaca tanınan iki bilim insanının Kerim Erim’in girişimleriyle İstanbul Üniversitesi’ne kazandırıldığını söylemektedir. 

                ‘Ülkemizde sırfi ve tatbiki matematikte hakiki bir Türk ekolünün kurulmasını sağlayan’ Kerim Erim için İTÜ’nün eski rektörlerinden Ord. Prof. Dr. Tevfik Taylan ise, 1 Ocak 1953 tarihli Vatan gazetesinde, “Aramızdan Ayrılanlar: Ord. Prof. Dr. Kerim Erim” başlığı altında şunları yazmıştır:

    “Ord. Prof. Dr. Kerim Erim hayata gözlerini kapadı ve memleket onun ölümü ile dünya çapında büyük bir bilim adamını kaybetti. Eski devrin İshak Hoca’sı, bizden evvelki neslin Salih Zeki’si ne idiyse, bizim jenerasyonun Kerim Erim’i de o idi. Onun matematikteki behresi, zekasının yüksekliği ve öğretme aşk ve hevesinin derinliği ona neşriyatında ve tedrisatında büyük başarılar sağlamış ve yalnız matematikçiler arasında değil, bütün üniversiteler muhitinde de çok mümtaz bir mevki kazandırmıştı…”           

    Ayrıca, “yapılan değerlendirmelerin ilmi olmadığı” eleştirisinin isabetsizliğini, Prof. Sadi Irmak’ın anılarında yer alan şu bölüm göstermektedir:

    “Gel zaman git zaman İstanbul Üniversitesi’nde –Darülfünûn o zamanki adı- bir ıslahat yapmak lazım. Fakat bu ıslahat, daha evvel de denenmiş yarım yamalak tedbirler değil. Kabil olduğu kadar, Atatürk’ün her işinde yaptığı gibi kökten bir ıslahat. Bunun için de Prof. Malche getiriliyor. Ben de doçent’im, hocayım… Prof. Malche’ın sorduğu sualler arasında iki karakteristik soru var:

    1 – Dersinizin kitabını yazdınız mı?

    2 – Batı dillerinde yayınlanmış araştırmanız var mı?

    Gerçekçi sualler… Adam elli sene kürsü işgal etmiş, fakat kitabı yok! İşte buna göre… Ve o büyük kütle… O muhterem tanıdığımız ve kendi janrlarında (alanlarında) şöhret yapmış olan hocalarımızın pek büyük bir kısmı tasfiye edildi ve tasfiye işi şüphe yok ki Mustafa Kemal’in müsaadesiyle oldu. Ve bu tasfiye edilenler arasında huzuruna kabul ettiği, kendisiyle samimi görüştüğü arkadaşları da var… İnkılap ve memleket yararı söz konusu olduğu zaman şahsi dostluklar filan onun nazarında yok!”.

    Unutulmamalıdır ki Malche, raporunun bir bölümünde öğretim üyeleri arasında fikir ve ideal birliği olmadığını söylemektedir. Dönemin gazeteleri aracılığıyla şiddetli tartışmalara girişen ve birbirlerini bilimsel yetenekten yoksun olmakla suçlayan öğretim üyeleri ayrıca Eminlik, divan üyelikleri gibi makamları bir ihtiras ve çatışma unsuru olarak kullanmış, Darülfünûn özerkliğinin asıl anlamı adeta unutulmuş ve özerklik herkesin kendisine göre anladığı bir şekil almıştı.

    Dolayısıyla, Islahat Komitesi’nin, bilimsel yetkinliği tartışılmaz olan Kerim Erim’in de üyeleri arasında bulunacağı şekilde oluşturulması - günün koşulları da göz önünde bulundurulduğunda -  doğru bir tercih olarak gözükmektedir.