Bölüm anahatları
-
FİZİK I
Üniversite Reformu’yla birlikte de Fizik Enstitüsü yeniden yapılanmıştır. Dârü’l-Fünûn’dan Üniversite’ye geçişte, enstitüde görevine devam edebilen tek Türk öğretim üyesi Fahir Yeniçay olmuştur. Reformun ardından Dresden Technische Hochschule’den gelen Harry Dember, FKB adı altında Reforma kadar demonstrasyonsuz okutulan Tecrübî Fiziği ne yöntem ne de laboratuvar yönünden beğenmediği gibi, bağımsız olarak kürsü sahibi olmak istemiş ve okutacağı Tecrübî Fizik dersine Fen Fakültesi’nin tüm öğrencilerinin katılmasını arzu etmiştir. Bunun üzerine Fouché ile arasında bir anlaşmazlık çıkmış ve sonuçta öğrenci sayısının da çokluğu göz önüne alınarak enstitü iki kürsüye ayrılmıştır. Tecrübî Fizik Kürsüsü’nün başına Profesör Dember, Genel Fizik Kürsüsü’nün başına da Profesör Fouché getirilmiştir. Dolayısıyla kürsülerin biri Alman, diğeri de Fransız üniversite geleneğine göre organize edilmiştir. Bu arada, önceden Fizik Enstitüsü’nün bulunduğu birinci kattaki oda ve laboratuvarlar Tecrübî Fizik Kürsüsü’ne bırakılmış, Genel Fizik Kürsüsü de onun altındaki zemin katına yerleşmiştir. Başlangıçta, Dârü’l-Fünûn döneminde gelmiş olan Fransız hocaların da yardımıyla Genel Fizik öğrenci laboratuvar nispeten daha zengin olmuştur. Ancak, kısa zamanda Tecrübî Fizik Kürsüsü sorumlu hocasının Alman asıllı olmasının da etkisiyle daha çok Almanya’dan getirtilen alet ve malzeme ile donatılmış ve “Yüksek Genel Fizik” adı altında yeni dersler verilmeye başlanmıştır.
Yabancı hocaların dersleri Türk doçentler tarafından çevrilmiştir. Profesör Dember’in tercümanı Doçent Nusret Kürkçüoğlu olmuştur. Prof. Fouché’nin dersini ise Doçent Celal Saraç çevirmiştir. Öğretim kadrosuna daha sonra Adnan Sokullu da doçent olarak katılmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sırasında, Hitler ordularının Balkanlara inmesiyle kendini güvende hissetmeyen Dember, bazı yabancı öğretim üyeleri gibi 1940 yılında Türkiye’den ayrılarak ABD’ye gitmiştir. Dember’in ardından Tecrübî Fizik Kürsüsü, 1943 yılına kadar Doçent Adnan Sokullu tarafından yönetilmiştir. 1943’te Zürich Technische Hoshschule doçentlerinden Kurt Zuber, Profesör olarak kürsünün başına getirilmiş ve Zeynep Hanım Konağı yangınından kurtulmuş olan konferans salonunda Denel Fizik dersini Almanca vermeye başlamıştır. 1949 yılında fakülteden ayrılan Zuber, 1951’de tekrar gelmiş ve 1963 yılına kadar çalışmıştır. Fouché ise 1961 yılında Türkiye’den ayrılışına kadar Genel Fizik Kürsüsü’nü yönetmiştir.
Üniversite Reformu sonrasında İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Fizik Bölümü’nde yukarıda kısaca yer verdiğimiz gelişmeler yaşanırken Ankara’da Yüksek Ziraat Enstitüsü kurulmuş ve burada da başlıca Alman hocaların yönetimi ve Almanya’dan doktora yaparak dönmüş genç Türk elemanlarının yardımıyla araştırmaya önem veren bir öğretime başlanmıştır. Türkiye’de katı hal fiziği alanında ilk çalışmalar bu kurumda gerçekleşmiş ve H. Zahn tarafından kurulan grup, metallerin amorf hallerini incelemiştir. J. Kramer ile çalışan Münif Çelebi de “Amorf Kömürün Kristalin Haline Geçmesine Dair Tecrübeler” adlı teziyle 1937’de Türkiye’de tamamlanan ilk katı hal fiziği doktorasına imza atmıştır.
Bu alanda, İstanbul Üniversitesi’ndeki çalışmalar ise Dember’in 1937 yılında gelişiyle kristallerde fotoelektrik olayı konusunda başlamış ve onun oluşturduğu grubun çalışmaları sonucunda bu kurumdaki ilk doktora tezleri Cavid Ener ve Mehmet Öğder tarafından yazılmıştır.
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi’nin kurulmasıyla da Ankara’da fizik konusundaki bütün çalışmalar burada toplanmıştır. Fakültenin kurucu dekanı Hayri Dener olmuştur. Fizik Enstitüsü’nin ilk müdürü ise Celal Saraç’tır. Zaman içerisinde yaşanan gelişmeler doğrultusunda enstitü Tecrübî Fizik, Umumi Fizik, Atom Fiziği ve Teorik Fizik kürsüleri olarak ayrılmıştır. 1968 yılında da bu kürsülerin birleştirilmesi ile Fizik Kürsüsü ve 1974’te ise 1750 Sayılı Kanunla Fizik Bölümü haline getirilmiştir.
1951 yılında, Fizik Bölümü’ne Hayri Dener’in girişimi ve Werner Karl Heisenberg’in (1901-1976) tavsiyesi üzerine, araştırma alanı olarak sıvıların dielektrik özelliklerini incelemeyi seçen ve bu alanda hem deneysel ve hem de önemli kuramsal çalışmalar yapan Erich Fischer gelmiştir. Fischer, 1951-1956 yılları arasında görev aldığı fakültede Celal Saraç, Hayri Dener, Rauf Nasuhoğlu ve diğer araştırmacıların desteğini alarak araştırmalar yapmaya ve doktora öğrencisi yetiştirmeye başlamıştır. Bu çalışmalar semeresini 1954 yılında vermiş ve Fischer’in denetiminde hazırlanan tezle Adnan Şaplakoğlu, Türkiye’de bu alanda yapılan ilk doktora çalışmasını başarıyla tamamlamıştır.
Fischer’in ülkesine dönmesinin ardından, Fen Fakültesi yeni arayışlar içerisine girmiş ve Rauf Nasuhoğlu’nun J. Gutenberg Üniversitesi’nde araştırma yaparken tanıdığı Dr. W. Müller-Wermuth ile işbirliğine gidilmiştir. Mainz Max Planck Enstitüsü ile Fen Fakültesi’nin birlikte yürüttükleri ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansınca desteklenen bir proje çerçevesinde, bu bilim adamı Fen Fakültesi’nde çalışmış ve hem kendisi ve hem de doktora öğrencileri zaman zaman fakülteyi ziyaret ederek araştırmaların yürütülmesinde görevler üstlenmişlerdir. Bu dönemde atom ve molekül fiziği alanında yapılan araştırmalar yeni bir evreye girmiş ve bir yandan sıvıların dielektrik özellikleri üzerindeki araştırmalar devam ederken, bir yandan da magnetik rezonans spektroskopisi kullanarak benzer örneklerin manyetik özelliklerinin incelenmesi hedeflenmiştir.
