Bölüm anahatları
-
FİZİK II
İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde bu gelişmeler yaşanırken, 1950 yılında Türk Fizik Derneği kurulmuş ve böylece araştırma yaşamını destekleyen bir odak daha faaliyete geçmiştir. Derneğin kurucu başkanı Fahir Yeniçay’dır. Batı Avrupa’daki ünlü örneklerinde olduğu gibi bilimsel etkinliklerin düzenlenmesini amaç edinen dernek, her ay İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi’nde bir toplantı düzenlemiş, bir konuşmacı fizikçikleri ilgilendiren özgün bir çalışmasını anlatmış ve araştırmanın sonuçları tartışılmıştır. Ayrıca her ay, toplantıda ele alınan araştırmanın özeti ile birlikte fizik dünyasından bazı haberler de veren bir bülten çıkarılmıştır. Derneğin 1950-1970 yılları arasında yayımladığı bu bültenlerde o yıllarda yurt içinde ya da dışında doktora yapmış, hemen hemen bütün fizikçilerin araştırma sonuçlarını özetleyen konuşmaları yer almıştır. Öte yandan, dernek ilk kez, 1956 yılında Türkiye’de belirli bir alanda yapılmış birçok fizik araştırmasının anlatıldığı bir sempozyum düzenlemiş ve Ankara ve İstanbul Üniversitelerinden katılan araştırıcılar molekül fiziğine giren konulardaki deneylerini, ölçme sonuçlarını anlatmışlardır.
Türkiye’de bu dönemde, fizik alanında başlıca yukarıda değindiğimiz faaliyetler sürdürülürken, yurt dışında yapılan bir konuşmada dile getirilenler, sonraki yıllarda Türkiye’deki fizik araştırmalarının seyrini değiştirmiştir. 8 Aralık 1953 tarihinde ABD Cumhurbaşkanı Dwight Eisenhower (1890-1969), atom enerjisinin sırlarını, tekniğini dünyaya öğretmeye karar verdiklerini, bu yeni enerjinin barış için kullanılmasını amaçladıklarını belirten bir konuşma yapmış ve “Barış İçin Atom” adını verdikleri programı tanıtmıştır.
Bu konuşma Türkiye’de de yankı bulmuş ve dönemin Demokrat Parti (DP) hükümeti programa katılmayı gerekli görmüştür. Bu arada Türkiye ile ABD arasında hükümet düzeyinde başlatılan müzakerelerde ilginç bir gelişme yaşanmıştır. Amerikalılar bir an önce Türkiye’ye bir reaktör göndermek istemişler, enerji reaktörü değil de araştırma reaktörü olan söz konusu reaktör aracılığıyla da “Türkiye’ye atom enerjisi gitti” söylemini kullanarak propaganda açısından başarı sağlamayı hedeflemişlerdir.
Amerikalılar bir an önce reaktör yapımına başlanmasını isterken, dönemin hükümeti de “Gereken anlaşma yapılsın ve reaktör Türkiye’ye getirilsin” talimatıyla girişimleri yürütme görevini Dışişleri Bakanlığı’na vermiştir. Bakanlıkta da NATO dairesi bu görevi üstlenmiştir. Daire başkanı Hüveyda Mayatepek, o tarihte Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi’nde çekirdek fiziği dersini veren Prof. Dr. Besim Tanyel’in (1915-1998) kendisine yardımcı olabileceğini düşünmüş ve onu kendisine danışman atayarak Amerikalılarla anlaşma müzakeresine başlamışlardır.
Tanyel, kendisiyle aynı fakültede doçent olan Erdal İnönü ile söz konusu aşamada neler yaşandığını şu şekilde paylaşmıştır: Tanyel, verilecek reaktörün bir işe yaramayacağını çünkü reaktörü kullanacak, onunla araştırma yapacak insanımızın olmadığını, bu yüzden de öncelikle reaktörle araştırma yapacak insanların yetiştirilmesi gerektiğini toplantıda dile getirmiştir. Bunun üzerine, Amerikalılar “Peki, reaktörle beraber bir iki kişi gönderelim” demişler, Tanyel de “Yok öyle bir iki kişiyle olmaz, bu bizim için yepyeni bir alan” diyerek itiraz etmiştir. Bu arada Tanyel, herhalde kamuoyunun duyarlılığı dolayısıyla hükümetin bu konuya bilimcilerimizin alışık olmadığı ölçüde ilgi göstermesinden yararlanabileceğimizi düşünmüş ve bir eğitim programı ile 40-50 kadar araştırıcının ABD’deki merkezlere gönderilmesini, masrafların ABD tarafından karşılanmasını, giden araştırmacıların iki-üç yıl süreyle yeni konularda araştırmalar yapmalarını ve daha sonra Türkiye’ye dönecekleri zaman da araştırma reaktörünün kurulmasını ve burada araştırmalarına devam etmelerini içeren bir teklifi Amerikalılara iletmiştir. Amerikan tarafı, bu öneriye ilkin kesin olarak karşı çıkmış ve böyle bir şeyin olamayacağını, bu kadar süre bekleyemeyeceklerini ve bu tarz bir eğitim programına da kaynak bulamayacaklarını belirtmiştir. Ancak Tanyel, reaktörün böyle bir programla gelmezse Türkiye’de çalışamayacağını söyleyerek önerisinde ısrar etmiştir. Bu arada, Mayatepek de Tanyel’in düşüncesinin doğruluğuna inanmış ve “Eğitim programı olmadan bir anlaşmanın olmayacağını” Amerikalılara söyleyerek Tanyel’i desteklemiştir.
Görüşmeler bir yıla yakın, bu noktaya kilitlenerek bir ilerleme sağlanmadan sürmüş ve sonuçsuz birkaç toplantı yapılmıştır. Sonuçta Tanyel, Amerika tarafındaki bilimadamlarıyla konuşma fırsatı bulmuş ve onları ikna etmiştir. Amerikalı bilimcilerin önerinin mantıklı ve reaktörün başarısı için de zorunlu olduğunu kabul etmeleriyle de 1955 Mayısında Washington’da Tanyel’in önerisini de içine alan bir anlaşma imzalanmıştır.
Bu arada Mayatepek, programı uygulama yetkisini fiilen Tanyel’e bırakmış ve o da eğitim programı çerçevesinde Amerika’ya kimlerin gideceğini belirlemiştir. Fizik alanında ABD’ye giden bilimadamları şunlardır: Ziya Akçasu (1956-1964), Feza Gürsey (1957-1960), Kaya İmre (1955-1962), Erdal İnönü (1957-1960), Ercüment Özizmir (1957-1962), Sait Akpınar (1958-1962), Süreyya Barkan (1960-1961), Ayhan Çilesiz (1957-1958), Fahri Domaniç (1956-1958), Enis Erdik (1958-1960), Rauf Nasuhoğlu (1955-1956), Adnan Şaplakoğlu (1955-1957) ile Bahriye Yaşamış (1959-1961).
“Barış İçin Atom” programıyla Amerika’ya giden fizikçilerimizin bu ülkedeki merkezlerde yürüttükleri araştırmalar sırasında en çok ilgi uyandıranlar, Feza Gürsey’in temel parçacıkların ortak simetri özellikleri konusundaki teorik deneme ve önerileri, Adnan Şaplakoğlu’nun Argonne Laboratuvarı’nda ve Fahri Domaniç’in Brookhaven Laboratuvarı’nda Amerikalı meslektaşlarıyla birlikte çekirdek fiziğinde yaptıkları ölçmelerle Ziya Akçasu’nun reaktör dinamiği ve nötron saçılması konularındaki teorik çalışmalar olmuştur.
Amerika’ya giden fizikçilerin bir kısmı, Türkiye’ye döndüklerinde İstanbul ve Ankara Fen Fakültelerindeki görevlerine devam etmişler, bir kısmı ise yeni kurulan Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi (ÇNAEM) ile ODTÜ’de geçici veya devamlı olarak görev almışlardır.
1955 yılında “Atom enerjisinin Türkiye’de barışçı amaçlarla kullanılması için” kurulmasına karar verilen ÇNAEM’in 1960 yılında reaktör binası bitirilmiş ve 27 Mayıs 1962 tarihinde resmen çalışmaya başlamıştır. Birkaç yıllık başlangıç döneminde, kurum çekirdek fiziği, reaktör fiziği, plazma fiziği ve sağlık fiziği ile ilgili değerli araştırmaların yürütüldüğü bir araştırma merkezi olarak faaliyet göstermiştir. Ancak, daha sonra iyi araştırıcıları barındırmayan, personel politikasını siyasi gücü elinde bulunduranların baskılarına göre oluşturan bir uygulama merkezine dönüşmüş ve araştırma hamlesi 1970’lere gelindiğinde duraklamıştır.
ODTÜ’de ise 1962 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi’nin kuruluşundaki gelişmelere benzeyen bir süreç yaşanmaya başlamıştır. Ford Vakfı’ndan lisansüstü çalışmaların geliştirilmesi için alınan birkaç yıllık özel bir mali yardım ile yabancı misafir profesörler üniversiteye davet edilmiş, dış merkezlere kısa sürelerle araştırıcı gönderilmiş, laboratuvar, atölye ve kitaplık olanakları zenginleştirilmiştir. Bu çabalar sonucunda ODTÜ’nün fizik dalındaki araştırma verimi giderek artmıştır.
Yukarıda dile getirilen üniversiteler ve araştırma kurumlarının yanı sıra Ege, Atatürk, Karadeniz Teknik, Çukurova, Uludağ, Ondokuz Mayıs, Gaziantep ve Bilkent gibi üniversitelerin de fizik eğitimi ve araştırmalarında yer almalarıyla Türkiye geneline yayılan fizik çalışmaları giderek artmıştır.
