Ahlakî Erdemler
İstek Gücü: İffet
İnsanın üç temel gücünden ikincisi olan istek gücü, İslam filozoflarınca insanın bu hayatta kalmasına yarayan temel güçlerden birisi olarak kabul edilmektedir. Ancak bu gücün akıl gücünden farkı sadece gerçek mutluluğun değil mutluluk sanılan şeylerin de peşinden koşmasıdır. Bu yüzden istek gücü domuza da benzetilmektedir. İslam filozofları, istek gücünün esas görevinin akla hizmet etmek olması gerektiğini söylemekle birlikte, bu gücün duyulara, yani hisse ve tahayyül gücüne de hizmet ettiğini ifade etmektedirler. Bu noktada onlar, iradeyi de devreye sokmakta ve bütün canlılarda bir çeşit irade olduğunu söylemekle birlikte yalnızca insanda ihtiyarın bulunduğunu belirtmek suretiyle iradeyi akıl ile ilişkilendirmektedirler. O halde istek gücü, insanı hem maddî hem de ulvî aleme bağlayan temel güçlerden biridir. Onu maddî aleme bağlayan duyular iken ulvî aleme bağlayan ise akıldır. İşte bu yüzden İslam filozofları, istek gücünün ve aşağıda üzerinde duracağımız öfke gücünün düzenlenip dizginlenmesi için akla ihtiyaç bulunduğunu ifade etmektedirler. Müslüman filozoflar, istek gücünün akıl ve duyu güçlerine hizmet etmesinden yola çıkarak İslam ahlâk felsefesinde mutluluğun sadece teorik akılla bilmeyle değil aynı zamanda yapmayla, yani amelin de katılımıyla gerçekleşeceğini zikretmişlerdir. Çünkü onlara göre, bir şeyin bilinmesi yapılmasını da gerekli kılmaktadır (Aydınlı, 2008, 111-118).
Böyle bir durumda eğer, istek gücü aklın kontrolünde ameller yaparsa bu ameller erdemli, yani iyi amellerdir. Şayet istek gücü sadece duyuların peşinden gider ve aklı oraya yönlendirirse erdemsiz hareketleri gerçekleştirmiş olacaktır. Sonuçta erdemli fiiller bilinçli olarak, insanın aklî iradesinin devreye girmesiyle yapılan fiillerdir. Böylesi fiillerin insanı mutluluğa götürmesi için söz konusu fiillerin bir meleke haline gelmesi, yani huy olarak kazanılması gerekmektedir. İşte böyle bir durum istek gücünün itidali olan iffeti ortaya çıkaracaktır. Meselâ Kindî, iffeti, beden ve ruhun korunması, geliştirilmesi ve onların tabiatlarına muvafık olarak kalmaları için, gerekeni yapmak ve ortadan kaldırılması gerekeni kaldırmak ve gereksiz olanlara da ilgisiz kalma erdemi olarak tanımlamaktadır. Ahlâkî açıdan iffet, tecrübe âleminde ve hayatında hayrın ve isteklerin kullanılmasında ifrata kaçmamayı, itidali gösterir. Akıl, istek ve öfke kuvvetlerinden, istek kuvvetinin itidali olan iffetin eksikliği (ifratı), bayağı hazlara düşkünlük veya açgözlülük (şereh) dediğimiz aşırılığı, fazlalığı (tefriti) ise haz duyarsızlığı (humud) doğurur. O halde istek gücü, bilgisizliğe, ihtiraslara, boyun eğmesiyle ifrat ve tefrite kaçar. Oysa eksiklik ve aşırılıklarını “akıllı nefsin” bilgi temyizine ve ayrıcalığına tabi kılarsa iffet erdemi ile tanışır ve nihayette mutluluğa ulaşır. Burada şunu da ifade etmek gerekir ki, iffet erdemi diğer birçok erdemi içinde barındıran ana bir erdemdir. Bu açıdan iffet erdeminden bahsederken aynı zamanda; haya, sabır, cömertlik, kanaat, ağırbaşlılık vb. birçok erdemden de bahsedildiği unutulmamalıdır.
Öfke Gücü: Şecaat
Öfke (gazap) gücü, İslam filozoflarının insana atfettikleri üç temel güçten üçüncüsüdür. Bu güç, bütün canlıları ve insanları kendilerine zarar ve üzüntü veren şeylerden uzaklaşmalarına yardımcı olmak için bedenin hareketini sağlamaktadır. Öfke gücünün itidali ile şecaat erdemi ortaya çıkmaktadır. İstekleri harekete geçiren öfke kuvveti, ferdin eyleme dönüşecek davranışlarının dengelenmesiyle orta, yani mutedil hareketlerin ortaya çıkması şeklinde şecaat olarak tezahür etmektedir. Bu öfke gücünün eksikliği yani ifratı ataklık, aşırılığı yani tefriti ise korkaklıktır. Şecaat, kimi zaman ahlâk felsefesinde, Kindî’de olduğu üzere necdet olarak da adlandırılır. Şecaat, ölümü dahi göze alarak, yapılması gerekeni yapmak ve ortadan kaldırılması gerekeni önlemektir. Şecaat, bir cesaret hali olarak, bir bilgi yetkinliğinin tezahürü olarak görülmektedir. Ancak eşyayı ve mâhiyetini bilen ve tanıyan biri, korkuyu yener. Çünkü korku ve elem gibi mutluluğa mani olan haller de, rahatlama ve üstün gelme gibi mutluluğa yardımcı olan durumlar da öfke gücünden kaynaklanmakta veya onun amacı olmaktadır. Bu açıdan İslam filozofları, tıpkı istek gücü gibi öfke gücünün de itidalini sağlayan şeyin akıl gücü olduğunu savunmuşlardır (Saruhan, 2010, 119). Diğer iki gücün erdemlerinde olduğu gibi öfke gücünün ana erdemi olan şecaatin de yan erdemleri söz konusudur. Bunlar; yumuşak başlılık, hoşgörü, sükûnet, her şeye sebat göstermek vb.dir.
İslam filozoflarına göre, akıl gücünün, yani hikmetin bu iki gücü dengelemesi sayesinde amelî hikmet dediğimiz ahlâkî erdemler ortaya çıkacak ve bunların birleşmesinden de adalet gerçekleşecektir. Yani sonuçta ulaşılması gereken nokta, insanın kendisine, yaratıcısına ve topluma yönelik doğru davranışları, iyilikleri ve güzel muameleleridir.
İşte bu durum mutluluğu elde etmenin temel yoludur ve insanın nefsiyle yani iç yönüyle ilgilidir. Ancak mutluluğun, bireysel olmadığı da bir gerçektir. Bütün varlıklar gibi insan da hemcinsine muhtaç olarak yaratılmıştır. Öyleyse fıtraten toplumsal bir varlık olarak yaratılmış olan insanın mutluluğu, öncelikle içinde yaşadığı toplumda gerçekleşecek ve bunun için de siyasete ihtiyaç duyulacaktır.