Nurettin Topçu
NURETTİN TOPÇU
Sekizinci ve son örnek metnimiz, çağdaş ahlâk felsefecilerimizden Nurettin Topçu (ö. 1975)’ya aittir ve aile ahlâkının ne olduğunu anlatmaktadır. Nurettin Topçu çağdaş İslâm ahlâk felsefesinin önemli isimlerindendir. Bu konudaki en önemli eseri İsyan Ahlâkı isimli felsefî ve tasavvufî içerikli eseridir. Ayrıca, Ahlâk, Ahlâk Nizâmı, İslam ve İnsan-Mevlânâ ve Tasavvuf gibi ahlâk felsefesi ile ilgili yazılarından oluşan eserleri vardır.
Topçu’ya göre ailenin temelini sadece biyolojik ve ekonomik ihtiyaçlar değil belki bu ikisinden de daha önemli olan ahlâki bağlar oluşturmaktadır. Bu açıdan aile, ahlâkın yaşatılması için bir okul görevini üstlenmiş olan en küçük sosyal bir kurumdur. Bu kurum içerisinde fertlerin birbirlerine karşı birtakım ödevleri vardır. Bu ödevler, önce anne ile baba arasında başlar ve daha sonra çocuklara geçer. Bu ödevlerin sürekli ve başarılı bir biçimde yerine getirilmesi aile ahlâkının temelini oluşturmaktadır. İşte ailede gerçekleşen ahlâkî değerler daha sonra topluma da sirayet etmekte ve toplumsal ahlâk ve nihayette devlet ahlâkı bu temele dayanmakta, hatta bu sayede gelişme göstermektedir. Çünkü toplumun ve devletin bu en küçük biriminde gerçekleşen erdemler, fedakârlıklar, sıkıntılara gösterilen dirençler toplumsal yaşama uyum sağlamaya hazır ahlâklı bireyleri oluşturmakta ve toplum için, devlet için yararlı erdemli bireyler kazandırmaktadır. Bu ise hem bireysel hem de toplumsal mutluluğun temelidir.
Nurettin Topçu, günümüzün sıkıntılı hayatı için de ailenin en önemli sığınak vazifesi gördüğünü ve bu konumu sebebiyle de ahlâkî davranışların ailede ortaya çıkmasının oldukça önem taşıdığını belirtmektedir. Ona göre gerçek anlamda ahlâki erdemlerin ortaya çıkabilmesi ve hedeflenen amaca doğru ilerlenebilmesi için ailede birtakım şartların mutlaka bulunması gereklidir. Bunlardan ilki beden ve ruh sağlığı, ikincisi ise özellikle kültürel denkliktir. Topçu, temel ahlâki değerler olan diğergamlık, sevgi ve fedakarlığı ailede olması gereken üçüncü bir özellik olarak kaydetmekte ve hemen ardından dördüncü bir nitelik olarak duygu ve ideal birliğine işaret etmektedir. Beşinci olarak ailenin basit ve geçici zevkler için oluşturulmuş bir yapı olmadığını ve bu yüzden süreklilik arzetmesi gerektiğini de belirten Topçu, bir nevi sevinç ve tasada, iyi ve kötü günde ebedî olarak birlikte olunmaya niyetlenilmiş olması gerektiğini söylemektedir. Onun belirttiği son bir şart ise, devlet örneğinden yola çıkılarak söylenilen kalp ve sevgiye dayalı otorite şartıdır. Çünkü herkes tarafından bilinmektedir ki, büyük veya küçük her türlü toplumlar bir merkezden yönetilmedikçe kaos çıkma ihtimali söz konusudur. Ancak gerçek anlamda bir düzen için de baskıcı bir otoriteden ziyade empati kurabilen, hoşgörülü ve anlayışlı bir otorite gereklidir.
ÖRNEK METİN-8: AİLE HAYATI VE AHLÂK (NURETTİN TOPÇU)
Eskiden ailenin biyolojik ve ekonomik temellere dayandığı zannediliyordu. Aileyi doğuran ve yaşatan, kadınla erkeğin cinsî ihtiyaçları ile evlilik hayatında kadınla erkek arasında işlerin bölünme ihtiyacı idi.
Yüzyılımızda sosyoloji ilmi, ailenin temelini açıklamak için ortaya konan bu anlayışın doğru olmadığını gösterdi. Gerçekte biyolojik ve ekonomik ihtiyaçlar aile içinde karşılanmaktadır. Lakin ailenin temelini bunlar teşkil etmemektedir. Eğer bunlar ailenin temeli olsaydı, ekonomik bakımdan muhtaç bulunmayan, her biri zengin olan eşlerin, çocuklarını da yetiştirip yaşlandıktan sonra, birbirlerinden ayrılmaları tabii bir hal olmak lazım gelirdi. Hâlbuki boşanma, aile hayatında hiçbir yaşta tabii görülmemiş, bir yıkım ve bir felaket halinde karşılanmıştır. Böyle olduğuna göre, ailenin yapısını kuran ve onu yaşatan başka bir temelin bulunması lazımdır. Bu görüşü savunan Durkheim, ailenin ahlâki temele dayandığını ileri sürdü ve onu şöyle tarif etti: “Aile, aralarında gerçek veya varsayımlı kandaşlık bağları bulunan ve karşılıklı hak ve ödevlerle birbirlerine bağlanan fertlerden meydana gelen topluluktur”. Bu tarife göre, ailede kandaşlığın yani biyolojik bağların yeri olmakla beraber, onda esas olan, karşılıklı ödevler halinde kendini gösteren ahlâki bağlardır. Bu bağlar, ilkin karşılıklı anlaşma ile aileyi kuran eşlerin arasında başlar, sonra onların çocukları yetiştirme görevlerinin başında bulunan ahlak terbiyesiyle çocuklarına geçer. Toplumun hücresi olan aile, bu anlamda ahlâk mektebidir…
Aileler, dıştan bakışta toplumu bölüyor gibi görünürse de, gerçekte ailelerin her birine bağlanan fertlerin aileler halinde bir araya gelmeleriyle toplumun bütününe bağlanan vatandaşlar meydana çıkmaktadır. Böylelikle aile, toplumdaki gelişmenin de temeli oluyor. Aile fertlerinin birbirlerine karşı yapmak zorunda oldukları fedakârlıklar, toplum hayatında her türlü fedakârlığa hazır ve yetili vatandaşlar yetiştiricidir.
Çocuklar için ahlâkın kaynağı, aile ocağıdır. Temiz ve insancıl duygularla dünyaya gözlerini açan çocuk, bu duyguları zedeleyip yıpratan zehirli etkilerden, ancak ailede yaşatılan temiz duygulara, sevgilerle şefkatlere sığınmakla kendini koruyabilir. Ailenin dışında çocuk, hayatı hep birbirlerine saldıran, yalnız menfaatleri peşinde koşan varlıkların boğuşma sahnesi halinde görebilir. Aile yaşayışı, bütün bu hayat kavgasının, temiz ve haklı isteklerle ahlâki ideallere bağlandığını öğretir.
Aile, bunca sorumluluk yükünü omuzlarında taşıyan insan için, hele günümüzün bunalımlar içindeki insanları için bir teselli, bir huzur ve şifa, bir kelime ile kuvvet kaynağıdır. Toplum yaşayışının gittikçe artan baskısı onda hafifler; eşlerin birbirine ve çocuklarının da ana babaya yüklediği ödevler arttıkça ailenin fertlerine sunduğu kurtarıcı kuvvet de o kadar artar.
Kendisinden beklenen gayeye doğru götürecek aile nasıl olmalıdır?
a) Aile kurmak için anlaşanlarda her şeyden önce beden sağlığı aranmalıdır. Hele birtakım bulaşıcı hastalıklar bulunmamalıdır. Yoksa aile birliği, bu hastalıkların bulaşmasına ve anormal çocukların doğmasına sebep olabilir. Aynı zamanda ahlâki temizliğe önem verilmelidir. Ruh bakımından bozuk yapılı insanların birleşmesi, hiçbir zaman mutluluk getirmez.
b) Aileyi kuranlar arasında anlaşma olmalıdır. Anlaşabilmek için de eşlerin hem yaş, hem de zenginlik bakımından birbirlerine denk olmaları aranır. Aile kurulduktan sonra da menfaatler anlaşmalı ve birleşmelidir. Eşler, aile yuvasını ikisi bir tempoda yürütmek için, kuvvetleriyle kazançlarını birleştirmelidirler. Gayesine doğru götürebilecek iyi bir ailenin kurulabilmesi için, duygularla zevklerin de anlaşması istenir. Biri kavgadan biri barıştan hoşlanan, biri çok okumayı öbürü çok gezmeyi seven kadınla erkek, çatısının altında mutlulukla yaşanacak iyi bir aile kuramazlar.
c) Aile aşk temeline dayanmalıdır. Bencil duygular, onu yaşatamazlar. Aileyi yaşatacak olan, şefkat ve fedakârlık gibi temiz ve insancıl duygulardır. Sonu gelmeyen sıkıntıları, aile yuvasının şefkatli eli hafiflettiği gibi, hayatın karşılaştırdığı pek çok engelleri de ancak fertlerin fedakârlıklarıyla aşmak kâbildir. Bunun için aile fertlerinin her biri, kendi isteklerini öbürlerinin mutluluğu uğrunda feda etmesini bilmelidir. Aklın ortaya koyduğu gerçekleri hesaba katmayarak yalnız aşk üzerine kurulan aile için mutsuzluğa uğramak tehlikesi varsa da, aşka dayanmayan ailede de mutluluk şansı azdır.
d) Aile, aynı zamanda bir ideal birliği olmalıdır. Onun temiz havasında fertlerin geleceğe ait istekleri birleşmeli, çocukların mutluluğu, iyi vatandaş ve iyi insan olarak yetişmeleri emeli ana babayı birbirlerine daima daha fazla yaklaştırıcı bir kuvvet kaynağı olmalıdır.
e) Ailede esas olan, sürekliliktir. Evlilik, ölüme kadar gideceğine inanıldığı zaman, evlenen için mutluluk kaynağı olabilir. Çocukların terbiyesi de, uzun süre içinde elde edilebilecek bir eserdir.
f) Ailenin kuvvetli olması ve bunalımlardan korunması için bir şart da ailede otoritenin var olmasıdır. Emirler veren ve kurumun iradesini kullanan bir merkez olmadıkça hiçbir sosyal kurum sürekli ve kuvvetli olamaz… Ancak bu otoritenin, kalb ve sevgi ile birleştirilerek ailenin ortaklaşa ideallerinin gerçekleştirilmesi yolunda kullanılması, hem aile yuvasının hem de toplumun mutluluğuna götürücü yoldur (Nurettin Topçu, Ahlâk, Haz. Ezel Erverdi-İsmail Kara, İst. 2005, s. 183-188).