Tatar Ceditçiliği I

 İnsanın ferd olarak öne çıkarıldığı mutlak devamlılığa dayalı hakikat vurgusu düşüncesi Tatar ceditçilerinin de en çok vurgu yaptığı hususlardan biridir. Klasik geleneğin pek çok düşünürünün, başta İmam Maturidi, Şatıbî, İbn Arabi ve Şah Veliyullah olmak üzere, öne çıkarılarak dinin Allah için değil insan için olduğunu vurgulayan Tatar ceditçileri ictihad vurgusu yaparak kendilerinden önceki geleneğe bir model olarak bakmışlar ve hiçbirini hatasız kabul etmemişlerdir.

XVIII. yüzyıl sonlarından itibaren Türk Tatar düşüncesinde başlayan uyanış döneminin ilmî gelenekleri hakkında daha rahat fikir yürütebilmekteyiz. Çünkü bugün Abdurrahim Otuz İmeni (ö. 1834), Abdünnasir Kursavî (ö. 1812) gibi alimlerin eserlerinin çoğu elimizdedir. Ancak bu dönemle ilgili olarak yapılan araştırmaların azlığı, İdil boyundaki düşünce akımlarının tam olarak neler olduğunu bütün yönleriyle izah etmemizi engellemektedir. Bu düşünce akımlarından birisi selefî karakter taşıyan ve şu anki bilgilerimize göre, Abdurrahim Otuz İmeni’nin en önemli temsilcisi olduğu yarı tasavvufî selefî harekettir. Kursavî’de de az veya çok bunun izlerini görmek mümkündür. Hatta bambaşka bir çizgiyi temsil etmesine rağmen, Rızaeddin Fahreddin’in bazı eserlerinde (meselâ; Cevâmiu’l-Kelim, Dinî ve İçtimâî Meseleler) bunun izleri vardır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, Abdurrahim Otuz İmeni ile Rızaeddin Fahreddin’in bir başka ortak özellikleri bir taraftan büyük mutasavvıfları överken diğer yandan sahte işanları/şeyhleri şiddetle tenkit etmiş olmalarıdır.

Selefî karakterdeki ıslahatçı düşüncenin İdil boyuna gelmesi bir yandan meşhur Osmanlı alimi ve Tarikat-ı Muhammediye yazarı Birgivî ve onun şârihi Ebu Said Hâdimî ile bağlantılı iken diğer yandan, Mercânî (ö. 1889) ve Alimcan Barûdî (ö. 1921) başlayarak, İbn Teymiye ile ilgilidir. Birgivî geleneğini en çok gündeme getiren isim Abdurraahim Otuz İmeni’dir. Birgivî’nin kitapları Kazan matbaalarında da basılmış ve Hadimî’nin yaptığı şerhlerle birlikte Tatar medreselerinde okunmuştur. Hatta Rızaeddin Fahreddin’in verdiği bilgilere göre; İdil boyundan, Ebu Said Hâdimî’den bizzat ders almak üzere, giden öğrenciler olmuştur.

Abdurrahim Otuz İmeni’nin bir taraftan selefî bir çizgide iken diğer taraftan tasavvufla da ilgilenmesi, Gazalî ve Mevlânâ’yı okuyup bunlarla ilgili eserler yazması onun tamamen selefî olmasını engellemiştir. Ancak gerek o, gerekse Kursavî ve Ahmedcan b. Emirhan gibi düşünürlerin bidat kavramı üzerinde ısrarla durmaları onların selefî yönünün biraz daha öne çıktığını ortaya koymaktadır. Şunu da ifade etmekte yarar vardır ki, Kursavî, her yeni şeyi bidat olarak kabul etmemiş ve iyi bidatlerin de olabileceğini belirtmiştir. O, bu yönüyle de selefî çizgiden uzaklaşmaktadır.

Hüseyin Feyizhânî ve Şehabüddin Mercânî ile birlikte Türk Tatar düşüncesinde yepyeni açılımlar belirmiştir. Bu iki düşünürle birlikte Türk Tatar tarihinin yazımı gündeme gelmiştir. Bununla da kalmamış tasavvufî selefî çizgi yerini tasavvufî felsefî çizgiye bırakmıştır. Bunda elbette diğer bazı sebeplerin yanında bu iki şahsın ve XX. asır başı Tatar düşünürlerinin klasik İslâm kültürünü çok yönlü okumalarının, özellikle de İbn Haldun’un eserlerinin, önemli payı vardır.

İslam düşüncesinde ve dolayısıyla İslam düşünce tarihinde bilim felsefesi anlayışı; teoriden pratiğe gitme anlamıyla Aristocudur. Bu anlayış içerisinde tarih, sosyoloji gibi sosyal bilimler ilimler sınıflamasında yer almamıştır. Ancak Birûnî (ö. 1048) ve İbn Haldun (ö. 1406) farklı bir yol çizmişlerdir. Birûnî, pratikten teoriye gitmeyi savunmuş, İbn Haldun ise; tarih, ekonomi ve sosyolojiyi felsefî ilimlerden kabul ederek bütün ilimleri objektif gözle incelemiştir. Dolayısıyla tarih felsefesinin ve hatta sosyal felsefenin kurucusu olmuştur. İbn Haldun çizgisini takip eden Şehabüddin Mercânî, İdil boyunda ilk defa olarak bir tarih felsefesinin temellerini atmaya çalışmıştır. O, Türk-Tatar toplumunun, üst bir kimlik olan “Türk kimliği”nin bir parçası olduğunu söyleyerek bir tarih bilinci aşılamaya çalışmış ve böylece Türk-Tatar tarih felsefesinin temellerini atmıştır. Onun tarihle ilgili bu düşünceleri sonraki yıllarda Aziz Ubeydullin, Alimcan İbrahim, Hasan Ata Abeşî, Rızaeddin Fahreddin ve Cemaleddin Velidi gibi aydınlar tarafından daha da genişletilmiştir. Böylece İdil Ural bölgesinde milliyet ve tarih bilinci yerleşmiştir.

En son değiştirme: Salı, 14 Ocak 2020, 4:59 ÖS