URD 130 BAĞIMSIZLIK ÖNCESİ PAKİSTAN TARİHİ

Pakistan İdeolojisi; Hindistan Müslümanlarının kendilerini Hindistan’daki diğer uluslardan ayırt edecek farklı bir kültüre, medeniyete, geleneklere, töreye, edebiyata, dile, dine ve yaşam biçimine sahip oldukları inancı temelinde bağımsız bir Müslüman devlette yaşamaları gerektiği hipotezine dayanır. Pakistan ideolojisinin bölünme ile kurulan diğer dünya devletlerin ideolojik yapılarından farklı, kendine has özelliği, saymış olduğumuz farklılıkların büyük çoğunluğunun temelinde din kavramının olması ve bu kavramdan doğan ayırt edici ögeler üzerine ideolojinin inşa edilmesidir.

İslam’ın bir yönetim üst aklı olarak kabul edildiği ve İslam’ın buyurduğu kültürel ve sosyal düzenin hâkim olduğu bir devlet modeli öngören bu ideolojik söylem, tarihsel gelişmelerden de beslenerek zamanla Pakistan’ın kuruluş manifestosunu oluşturacak bir yapıya dönüşmüştür. Hindistan halkının Müslümanlığı kabul etmeleriyle başlayan ve bölünme sürecine kadar neredeyse her çekişmenin altındaki ana etken olan dini farklılıkların üzerine, zamanla sosyal, ekonomik, politik ve kültürel ayrışmalar da eklenmiş, çok geçmeden bu durum aynı genetiğe sahip olsalar da Hindu ve Müslüman olarak iki zıt kutuplu ulusun oluşumuna zemin hazırlamıştır. İngilizlerin Hint Alt Kıtasındaki hâkimiyet dönemlerinde artan Hindu milliyetçiliğinin de etkisiyle, Müslümanlar yirminci yüzyıl Avrupa tarihine yön veren ulus-devlet ideolojisinin bir benzerini bu defa dini merkeze alarak oluşturmaya yönelmiş ve azınlık olarak yaşamaya mecbur kalmaya başladıkları ortamı uluslaşma söylemleriyle tersine çevirmeye odaklanmışlardır.

 

 Hint Alt Kıtasında bağımız bir Müslüman devlet kurma ideasının, Hindistan’a Müslümanlar tarafından gerçekleştirilen ilk fetih seferleri döneminde, Müslümanlar ve Hindistanlı yerel halk arasında oluşan dini, siyasi, kültürel, dilsel, ekonomik, eğitsel ve toplumsal etkileşimler neticesinde doğduğu ve olgunlaştığı varsayılır. Devletin sadece kavramsal(conceptual) geçerliğe sahip bir düşünce ürünü olduğunu varsayarsak ve Burdeau’nun ‘devlet insanlar onu düşündükleri için vardır’(Kapani,2009:38) çıkarımını benimseyerek bir akıl yürütme gerçekleştirirsek, Pakistan’ın, ya da ismi henüz konulmamış bir Müslüman devletin Hint Alt Kıtasında kurulma serüveninin başlangıcını, bu etkileşimler sonucunda İslamı kabul eden Hindistanlı Müslümanların zihinlerinde kendilerine ait bir devlet kurma fikri oluşturdukları bu döneme kadar götürebiliriz.   İslam’la temas kuran ve ardından kitleler halinde İslamiyet’i dinleri olarak kabul eden Hindistan halkı, daha önceki dinleri ve kültürlerine benzemeyen yapıdaki bu din ve kültür biçimini benimsedikleri andan itibaren aslında iki ayrı devlet ve yaşam alanının bu iki güçlü toplum için en doğru yol olduğunu içten içe düşünmeye başlamışlardır.  Pakistan’ın din temelli bir bağımsızlık kuramı üzerine inşa edilerek dünya sahnesine çıkmasının tarihsel kökenlerinin İslam’ın Hindistan yerel halkının dini ve yaşam biçimi olmaya başladığı bu dönemde aranması uygun olacaktır.

Eğitimci: Davut Şahbaz