İbn Sina

 

İBN SİNA

 

Beşinci örnek metnimiz, İslam felsefesinin tartışmasız en büyük filozofu İbn Sînâ (1037)’nın en temel eserlerinden biri olan Kitâbü’ş-Şifâ adlı büyük külliyatının el-İlâhiyât (Metafizik) kitabından alınmıştır. İbn Sînâ felsefe, mantık, ahlâk, tıp vb. pek çok konuda birçok eserler vermiştir. Doğrudan ahlâkla ilgili birkaç küçük kitabı dışında büyük bir eser yazmamışsa da elimizdeki kitaplarında ahlâka dair önemli bilgiler vermiştir. Bunlar arasında Kitâbü’ş-Şifâ’dan başka Kitâbu’n-Necât, el-İşârât ve’t-Tenbîhat, Uyûnü’l-Hikme ve Risâletü’l-Arşiyye gibi eserlerini sayabiliriz.

İbn Sînâ da diğer düşünürlerimiz gibi ahlâkın metafizikî-dinî kaynaklı olduğunu savunmuştur. Aşağıdaki metinde İbn Sînâ, toplum ve devlet ilişkilerinde adaletin esas olduğunu ve adalete ulaşmak için de önce orta erdemleri benimsemek ve alışkanlık haline getirmek gerektiğini savunmaktadır. Alışkanlıktan kastımız nefsin tek tek iyi eylemlerde bulunması değil eylemleri genel olarak iradeli bir şekilde zorlanmadan, bir yatkınlık olarak yapmasıdır, yani iyi davranışları bir meleke haline getirmesidir. O halde, ona göre adalet de bir orta erdemdir ve orta erdemlere ulaşmanın yolu nefsin üç temel gücünden biri olan akıl, yani düşünme gücünü diğer iki güce, yani arzu ve öfke gücüne hâkim kılmaktır.

Nefsin bu üç gücüne karşılık üç temel erdemi olduğunu söyleyen İbn Sînâ, düşünme gücü için hikmeti, arzu gücü için iffeti ve nihayet öfke gücü için de şecaati (cesareti) saymaktadır. Ancak ona göre buradaki hikmetten kasıt nazarî, yani teorik hikmet değil, amelî, yani eylemlerle ilgili olan hikmettir. Çünkü nazarî veya teorik hikmet için ortada olmak söz konusu değilken, amelî olanda orta erdem aranmaktadır. İbn Sînâ, üç erdemin bir arada bulunmasıyla adâletin ortaya çıkacağını ve bu sayede mutluluğun elde edilebileceğini düşünmektedir. Ancak onun ahlâk düşüncesinde hedeflediği gerçek mutluluk bu değildir. Ona göre gerçek mutluluk, bu üç erdemin yanında nazarî hikmete de sahip olabilmektir. Görüldüğü gibi İbn Sînâ, nazarî aklın birtakım mertebeleri geçerek yetkinleşmesi ve sonuçta teorik hikmete ulaşması ile birlikte pratik hikmete de ulaşmayı hedeflemekte ve böylece gerçek mutluluğa erişilebileceğine inanmaktadır. Diğer bir deyişle bu mertebe kâmil insanların veya ariflerin mertebesidir. Fakat bu mutluluk da en üstün mutluluk değildir, ona göre en üstün mutluluk, teorik ve pratik hikmetin yanında nebevî özellik kazanan, yani vahye de mazhar olan nefislerdir. O, bu mertebeyi insanî rab, âlemin sultanı veya halifesi olarak tanımlamaktadır. Bir başka söyleyişle bu mertebe nübüvvet mertebesidir. Aslında bu izah, başta İbn Sînâ olmak üzere İslam filozoflarının nübüvvet makamı ile velilik ve ariflik makamını eşitlemediğini, bilakis nübüvvet makamını insânî olmakla beraber en üst bir noktada gördüğünü açıkça göstermektedir.

ÖRNEK METİN-5: YASA KOYUCU VE ORTA ERDEMLER (İBN SÎNÂ)

Yasa koyucunun ahlâk ve adetlerde adalete sevk eden yasalar koyması gerekir. Adalet ortada olmak demektir. Ortada olmak, ahlâk ve adetlerde iki şekilde istenilir:

a)          Güçlerin baskınlığının kırıldığı yasalar, özellikle nefsin arınması, (hayvânî güçlere) egemen bir yapı kazanması ve duru bir şekilde bedenden kurtulması içindir.

b)         Bu güçlerin kullanımının yer aldığı yasalar ise, dünyevî maslahatlar için; hazların kullanımı, beden ve neslin bekası için; şecaat ise, şehrin bekası içindir.

 

Beşerî maslahatlardaki zararları nedeniyle ifrattan kaynaklanan erdemsizliklerden ve şehirdeki zararları nedeniyle de tefritten kaynaklanan erdemsizliklerden sakınılır. Hikmet erdemi ile ki, iffet ve şecaatin üçüncüsüdür, nazarî hikmet kastedilmez. Çünkü onda ortada olmak kesinlikle aranmaz. Aksine onunla, dünyevî fiiller ve tasarruflardaki amelî hikmet kastedilir. İnsanın, kendisi için istediği şeylerin zıtlarının dostlarına ulaşmasına sebep olacak veya kendisini başka erdemleri kazanmaktan alıkoyacak derecede bunların tarifinde derinlemesine düşünmesi, faydalarını bütün yönlerinden ortaya koymaya ve zarara yol açan sebeplerden her bakımdan kaçınmaya hırs göstermesi cerbezedir. Cimrilik, insanın kendisini ve ömrünü, iyilik ve beka aracını yetkinleşme vaktine kadar zayi etmesi demektir.

Dürtüler, şehvânî, gadabî ve tedbîrî kısımlarından ibaret olduğundan erdemler de üçtür: Birincisi, şehvânî durumlarda orta olan yapının bulunması. Buna örnek olarak cinsel ilişki, yemek, giyim, rahatlık vb. duyusal ve vehmî hazları verebiliriz. İkincisi, bütün gadabî durumlarda orta olan yapının bulunması. Buna korku, öfke, üzüntü, nefret, haset vb. örnek verebiliriz. Üçüncüsü ise tedbîri işlerde orta olan yapının bulunmasıdır.

Bu erdemlerin başı iffet, hikmet ve şecaattir. Bunların toplamı ise adalettir. Adalet, nazari erdemin dışındadır. Bu erdemlerle birlikte nazarî hikmete sahip olan kimse, kuşkusuz, mutlu olmuştur. Bunların yanı sıra nebevî özellikleri de kazanan kimse, neredeyse Rab haline gelir ve neredeyse Allah’tan sonra ona ibadet helâl olur. O, yer âleminin sultanı, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir (İbn Sînâ, Metafizik-II, çev. Ekrem Demirli-Ömer Türker, Litera Yay., İstanbul 2005, s. 203-204).

 

En son değiştirme: Salı, 14 Ocak 2020, 1:38 ÖS