1.Biyolojik mücadelenin tanımı

Biyolojik mücadele terimi, ilk kez 1919 yılında Smith tarafından kullanılmış, araştırıcı biyolojik mücadeleyi basit olarak “zararlı popülasyonlarını doğal düşmanları aracılığıyla baskı altına alma ve düzenleme” şeklinde tanımlamıştır. Smith burada doğal düşman olarak sadece parazitoit, predatör ve patojenleri kastetmiştir. Van den Bosch vd. (1982), biyolojik mücadele teriminin hem “Uygulamalı Biyolojik Mücadele” yani “insanlar tarafından doğal düşmanların zararlılara karşı kullanılması” ve hem de “Doğal Biyolojik Mücadele” yani “insanın müdahalesi olmadan doğada kendiliğinden oluşa gelen baskıyı” ifade etmek üzere kullanıldığını belirtmektedir. Debach (1974), biyolojik mücadeleyi doğal mücadelenin bir parçası olarak kabul etmekte ve ekolojik anlamda “parazitoit, predatör ve patojenlerle, herhangi bir zararlının popülasyon yoğunluğunu, bu etmenlerin olmadığı zamanki yoğunluğundan daha düşük düzeyde tutulmasını sağlayan düzenlemeler” olarak tarif etmektedir. Debach, doğal biyolojik mücadeleyi ise “doğada canlı popülasyonlarının belirli bir zaman periyodunda iniş ve çıkışlarının bir veya daha çok doğal faktörler kombinasyonu tarafından düzenlenmesi” şeklinde tarif etmekte ve bu faktörleri biyotik ve abiyotik olarak iki gruba ayırmaktadır. Burada biyolojik mücadele konusunda yapılan tüm tanımlamalarda; parazit, predatör ve mikrobiyal etmenlerin kullanımı söz konusu olmuştur. Biyolojik mücadelenin içeriği zaman zaman yapılan farklı tanımlarla genişletilmeye çalışılmıştır. Bunlardan en ilginç olanı ise 1980’de ABD’de Ulusal Bilimler Akademisi’nde bir grup araştırıcının biyolojik mücadelede kullanılan etmenlere her türlü gen ve gen ürünlerini de dahil etmeleri olmuştur. Buna göre cansız haldeki Bacillus thuringiensis (Bt) kristal toksinleri ve GDO’lu bitkiler de mücadelenin içerisine dahil edilmek istenmiştir. Biyolojik mücadele savunucuları ise biyolojik mücadelede kullanılacak etmenlerin canlı olması gerektiği, buna göre spor formundaki Bt kullanımının biyolojik mücadele içine dahil edilebileceği ancak kristal toksin formundaki Bt’lerin canlı olmadıkları ve aktif bir saldırı göstermedikleri gerekçesi ile biyolojik mücadeleye dahil edilemeyeceğini net olarak bildirmektedirler. Bu duyarlı araştırıcılar GDO’ları da biyolojik mücadele içerisinde görmemektedirler. Buna haklı gerekçe olarak, etik kurallar dışında GDO’larda gerçekleşen savunmanın pasif olduğunu, biyolojik mücadelede olduğu gibi etmenin konukçu ve/veya avlarını arama davranışı göstermemelerini bir gerekçe olarak göstermektedirler. Son yıllarda, tarım sektörü özellikle zararlı mücadelesi açısından çok sayıda zorlukla karşı karşıya kaldı. Yaklaşık 90'lı yıllarda kimyasal pestisitlerin bitkiler ve daha da önemlisi çevre ve insan sağlığı üzerindeki zararlı etkilerinin bilinmesi, zararlı mücadelesinde araştırmacıların dikkatini kimyasallar kullanmaktan ziyade başka yollarını bulmaya itmiştir. Biyolojik mücadelenin tarihi, evcil kedilerin kemirgen kontrolünde yararlı olarak tasvir edildiği 4000 yıl önceki Mısır kayıtları olarak ele alınabilir. Sofistike tarımın gelişmesiyle, Çinli narenciye yetiştiricileri, karıncaların böcekleri besleyen yapraklarla beslendiği ağaçlara yırtıcı karıncaların yuvalarını yerleştirdiler. Böcek parazitliği, Apanteles glomeratus kozalarının Pieris rapae larvalarına yapıştığını gözlemleyen İtalyan Aldrovandi tarafından 1602 yılında tanındı. Ayrıca 1762'de biyolojik mücadele için bir organizmanın ilk başarılı ithalatının, çekirge kontrolü için Hindistan'dan Mauritius adasına mynah kuşunun sokulması olduğunu bildirilmektedir. Tarımsal ortamlarda çalışan avcılar, parazitoitler ve böcek patojenleri de dahil olmak üzere çoğu biyolojik mücadele etmeni, doğal olarak mevcuttur ve insanlardan çok az yardım alarak veya hiç yardım almadan birçok zararlının mükemmel şekilde baskılanmasını sağlarlar. Biyolojik mücadele, doğal düşmanların kullanımıyla zararlıları ve zararlı etkilerini azaltmanın veya hafifletmenin çevresel olarak sağlam ve etkili bir yoludur. Avlanma, parazitlik, otçulluk veya diğer doğal mekanizmalara dayanır, ancak tipik olarak aktif bir insan yönetimi rolünü de içerir (J. Brodeur ve diğerleri, 2013). S. H. Dreistadt'a göre 2007 Biyolojik mücadele, zararlıları ve zararlarını kontrol etmede avcıların, parazitlerin, patojenlerin ve rakiplerin yararlı eylemidir. Bu canlı organizmalar (topluca doğal düşmanlar olarak adlandırılır) tarafından sağlanan biyolojik mücadele, özellikle zararlı böcek ve akarların sayısını azaltmak için önemlidir (Sanda ve diğerleri 2014). BİYOLOJİK MÜCADELEDE KULLANILAN ETMENLER Doğada zararlıları doğal olarak baskı altında tutan birçok etmen bulunmaktadır. Bu etmenler; böcekler, akarlar, bakteriler, funguslar, virüsler, nematotlar, balıklar, kuşlar, memeliler, salyangozlar ve sümüklü böcekler, protozoalar vb. canlı gruplarıdır. Biyolojik mücadelede başka bir sınıflama ile bu canlılar; parazitoitler, predatörler, entomopatojenler ve antogonistler adı altında gruplandırılırlar. Parazitoitler Parazitoitler, özellikle sahip olduğu tür sayısının fazlalığı ve arama davranışının yüksek olması nedeniyle biyolojik mücadele açısından çok önemli bir grubu oluşturur. Çok sıra dışı biyolojileri, yaşam şekilleri ve hayatta kalma stratejileri ile parazitoitler, her daim araştırıcıların ilgisini çekmiştir. Parazitoit terimi, belirli bir dönem “parazit” anlamında kullanılmıştır. Parazitler yaşamları boyunca tüm dönemlerinde konukçularına bağımlı olup konukçularını öldürmek yerine genelde zayıflatırlar. Parazitoitler, ergin öncesi dönemlerinin en az birini konukçuya bağımlı olarak geçirirler, ancak ergin döneminde serbest yaşar, konukçularını aktif olarak arar ve parazitlerler. Parazitoitlerin genel anlamda konukçu spektrumu dardır. Bu doğal baskı unsuru canlılar, genellikle konukçularından daha ufaktır ve konukçularının belirli bir dönemini parazitlerler. Parazitoitler parazitledikleri konukçu dönemine göre; yumurta, larva, pupa parazitoitleri diye gruplandırılırlar. Mevcut yaşam alanlarında sayılamayacak kadar parazitoit türü bulunmaktadır. Yaklaşık 300.000 adet parazitoit türü bulunduğu ifade edilmektedir. Parazitoitlerin yaklaşık %78’i sadece Hymenoptera ve bir bölümü de Diptera takımında bulunurken, predatörlerin ise böceklerin hemen hemen tüm takımlarında az veya çok oranda bulunduğu bildirilmektedir (Feener ve Brown 1997). Parazitoitlerin konukçu spektrumunun dar olması, arama davranışlarının yüksek olması ve düşük konukçu popülasyonlarda da neslini sürdürmesi nedeniyle avantajlı olduğu bilinir. Ülkemizde bazı parazitoit türleri zaman zaman değişik kurum ve kuruluşlarda üretilerek bireysel çabalarla biyolojik mücadelede sınırlı bir şekilde yaralanılmaya çalışılmaktadır (Çizelge 1). Çizelge 1. Türkiye’de biyolojik mücadele amacı ile üzerinde çalışılan ve bazıları kullanılan türler (Uygun vd, 2010) Parazitoit Konukçu Leptomastix dactylopii Anagyrus pseudococci Planococcous citri Trissolcus spp. Eurygaster integriceps Encarsia formosa Trialeurodes vaporariorum Encarsia lahorensis Dialeurodes citri Aphelinus mali Eriosoma lanigerum Trichogramma spp. Archips rosanus, Cydia pomonella, Ostrinia nubilalis Aphytis melinus Coccophagus licimnia Aonidiella aurantii Aspidiosphagus citrinus Aonidiella citrina Scutellista cyanea Saissatia oleae Phanerotoma flavitestacea Ectomyelois ceratonia Bracon hebetor Plodia interpunctata Semielacher petiolatus Phyllocnictis citrella Eretmocerus debachi Parabemicia myricae Cales noachi Aleurothrixus floccus Chelonus oculator Spodoptera littoralis Pimpla turionellae Itoplectis concuisitor Bazı Lepidopter pupaları Predatörler Predatörler (Avcılar); birçok böcek takımında bulunur, saldırdıkları av sayısı hayli fazla olup genelde polyfag türler olarak bilinir. Belirli bir ava özelleşmiş olan predatörlerin sayısı çok azdır. Predatörler parazitoitlerden farklı olarak hem ergin öncesi, hem de ergin dönemleri genellikle avcıdır. Çok yaygın olmamakla birlikte bazı predatörlerin erginleri avları ile değil, ballı madde, nektar, polen, su vb. maddelerle beslenmektedir. Ergin predatörler, toplu bireylere saldırır, yumurtalarını da avlarının bulunduğu yerlere bırakırlar. Yumurtadan çıkan larvalar avlarını çiğneyerek ya da sokup-emerek beslenir. Predatörler genellikle kendinden daha ufak ve zayıf avlara saldırırlar. Ancak, bazı predatör türleri kendinden daha iri bireylere saldırdığında onu ilk önce bir zehirle hareketsiz hale getirir ve ondan sonra yemeye başlar. Bazı gelin böceği erginlerinin 1-2 aylık ömürlerinde günde 100 kadar yaprakbiti tükettiği bilinmektedir. Polyfag olmaları, arama davranışlarının parazitoitlere göre düşük olması nedeniyle predatörler, özellikle koruma ve destekleme şeklindeki biyolojik mücadele programlarında kullanılmaktadır. Başarılı biyolojik mücadele programlarında ise parazitoit ve predatörlerin birlikte kullanımına dair birçok örnek bulunmaktadır. Doğada önemli baskı unsuru olan predatörlerin, gerek kitle üretimlerinin pahalı ve zor olması ve gerekse yapay besi ortamlarında üretilen türlerin doğadaki etkinliklerinin belirlenmesinde önemli zorlukların yaşanması, predatörlerin çoğaltılarak biyolojik mücadele programlarında kullanılmasını sınırlamaktadır. Buna rağmen birkaç predatörün kitle üretiminde önemli başarılar elde edilmiştir (Çizelge 2). Bunun yanında bazı türlerde kannibalizmin görülmesi, bazı türlerin ise zararlı olmayan diğer canlılarla beslenmesi, predatörlerin diğer olumsuz yönlerini oluşturur. Predatör böceklerin yer aldığı başlıca takımlar, - Coleoptera: Bu takımda yer alan predatör böceklerin çoğunluğu, özellikle Coccinellidae ve Carabidae familyalarında görülmekte olup, biyolojik mücadele programlarında önemli ölçüde kullanılmaktadır. - Neuroptera: Bu takımdaki türlerin çoğu predatördür. Larvaları uzun kıvrık mandibulaları ile yakaladığı ve deldiği avlarının vücut sıvısını emerler. - Diptera: Bazı familyaları tam anlamıyla avcıdır. Bunların hem erginleri, hem de larvaları predatör olabilir. - Hemiptera: Türlerinin çoğu bitkilerle beslenir, fakat birçok türü avcı ve bazıları da omnivordur. - Odonata: Hem nimf, hem de erginleri predatördür. Bu takımların her birinde çok önemli predatör türler olmakla birlikte, predatörlerin en az % 50’si Coleoptera takımında yer almaktadır. Çizelge 2. Türkiye’de biyolojik mücadele amalı çalışılan başlıca predatör böcekler ve bunların av türleri (Uygun vd, 2010) Predatör böcek türü Av türü Coleoptera Coccinellidae -Adalia bipunctata Aphididae, Hemiptera -Coccinella septempunctata ” ” -Cryptolaemus montrouzieri Planococcus citri -Nephus includens ” ” -Chilocorus bipustulatus Aphididae, Diaspididae, -Exohomus quadripustulatus Coccidae, Diaspididae -Rodolia cardinalis Icerya purchasi -Serangium parcesetosum Dialeurodes citri -Stethorus gilvifrons Tetranychidae, Acarina -Stethorus punctillum ” ” -Hippodamia quadripunctata Aphididae -Scymnus spp. Aphididae, Diaspididae, Tetranychidae Carabidae -Calasoma sycophanta Lymantria dispar, Thaumetapoa pityocampa, Tortrix viridana, Hypantria cunea Neuroptera Chrysopidae -Chrysoperla carnea Aphididae, Aleyrodidae, Mikrolepidoptera yum. ve larvaları -Chrysopa septempunctata Psyllidae, Tetranychidae -Conwentzia hageni Aphididae, Hemiptera, Dialeurodes citri, Panonychus citri Hemerobiidae Sympherobius (S.) fallax Pseudococcidae Diptera Syrphidae -Episyrphus balteatus Aphididae, Hemiptera -Metasyrphus corollae ” ” Cecidomyiidae -Aphidoletes aphydimiza Aphididae, Hemiptera Hemiptera Anthocoridae -Anthocoris nemorum Aphididae, Coccoidea -Anthocoris sibiricus Psyllidae, Tetranychidae, Hemiptera, -Orius spp. Thysanoptera, Psyllidae, Aphididae, Coccoidea, Lepidoptera ve Coleoptera yumurtaları -Cardiastethus nazarenus Diaspididae, Tetranychidae, Eryophyidae, Planococcus citri, Coccus pseudomaglineliarum, Miridae -Deraeocoris pallens Aphididae, Aleyrodidae, Hemiptera -Nesidiocoris tenius -Macrolophus caliginosus* Bemisia tabaci, Tuta absoluta Tuta absoluta, Aleyrodidae Nabidae -Nabis pseudoferus Aphididae, Thysanoptera -Nabis ferus Lepidoptera larva, Aleyrodidae, Tetranychidae Lygaeidae -Geocoris spp. Lepidoptera larva, Bemisia tabaci, Tetranychidae Thysanoptera Thripidae -Scolothirips longicornis Tetranychidae * Zoofitofag tür. Çizelge 3’de görülen predatörlerden Cryptolaemus montrouzieri Mulsant ticari olarak üretilmekte ve Turunçgil unlubiti Planococcus citri (Risso)’nin sorun olduğu bahçelere periyodik olarak salınarak zararlının baskı altına alınmasına çalışılmaktadır. Torbalıkoşnil Icerya purchasi’nin sorun olduğu bahçelere ise doğal dengenin korunduğu diğer turunçgil bahçelerinden Rodolia cardinalis erginleri toplanarak salınmakta ve Torbalıkoşnil’i başarılı bir şekilde baskı altına almaktadır. Calosoma sychophanta (L.) kızılçamda önemli zarar oluşturan Çam keseböceği Thaumetopoea pityocampa (Den. & Schiff.)’ya karşı kullanılmak üzere Orman Bölge Müdürlükleri’nin laboratuarlarında üretilerek salımı yapılmaktadır. Diğer predatör türler genellikle polifag olup, birçok zararlı tür ile beslenerek bunların salgın yapmalarını önlemede önemli rol oynarlar. Denge unsuru olan bu türlerin biyolojik mücadeledeki etkinliklerini artırmak için koruma ve destekleme çalışmalarına önem verilmelidir. Entomopatojenler Böceklere karşı biyolojik mücadelede kullanılan entomopatojenler; bakteriler, funguslar, virüsler, protozoalar ve nematotları kapsamaktadır. Bazı literatürde protozoalar ve nematotlar kendi adları ile ayrı gruplar halinde incelenmektedir. Ancak bunlardan çok azı zararlı mücadelesinde kullanılmaktadır. Doğada kendiliğinden bulunan entomopatojenler; böceklere saldırırlar, hastalandırırlar ve bazen de öldürürler. Birçok entomopatojenin kitle üretimi yapılarak “biyolojik insektisit” olarak piyasaya sürülmüştür. Bunların en başında gelenlerden biri de Bacillus thuringiensis adlı bir bakteri olup, birçok böcek türüne karşı başarı ile kullanılmaktadır. Entomopatojenler genellikle standart ilaçlama aletleri veya sulama suyuna karıştırılarak uygulanmaktadır. Ticari olarak üretilen bu entomopatojenler genellikle türe spesifik olduğu için biyolojik mücadelede emniyetle kullanılabilecek etmenlerdir. Ne yazık ki bu preperatlar dünya ilaç piyasasının ancak % 2-5’ini oluşturmaktadırlar (Ridgway and Inscoe, 1998). Antogonistler Biyolojik mücadele çalışmaları, entomoloji alanına kıyasla bitki hastalıkları alanında daha geç başlamıştır (Özaktan vd., 2010). Hastalığa neden olan patojen ve bu hastalığı baskılayan antagonist arasındaki etkileşimin bilinmesi, başarılı biyolojik mücadele için gereklidir. Antagonistler antibiyotik üreterek, patojen ile besin ve/veya yer rekabetine girerek, patojen üzerinde antagonist mikroorganizma hiperparazit olarak yaşayarak patojenin gelişimini engeller veya baskılayabilir. Bu ve benzeri mekanizmalara aşağıda yer verilmiştir. Antibiyosis: Bir organizmanın diğerini, antibiyotik olarak isimlendirilen, ürettiği metabolitlerle engellemesi veya yıkıma uğratmasıdır (Bora ve Özaktan, 1998). Antibiyotik üretimine en güzel örnek, bir antagonist olan Agrobacterium radiobacter Conn 1942’in ürettiği antibiyotikle, kök uruna neden olan Agrobacterium tumefaciens (Smitt and Town) adlı patojeni baskılaması olayıdır (New and Kerr, 1972; Kerr ve Htay, 1974). Yarışma: İki ya da daha fazla mikroorganizma aynı kaynağa ihtiyaç duyduğunda bunu yalnızca birinin kullanması ve diğerinin bundan faydalanamaması durumunda gelişiminin baskılanması olayıdır. Antagonist ve patojen mikroorganizmalar yer, besin, oksijen ve hatta ışık için yarışırlar. Ortamda ne az ise mikroorganizmalar onun için yarışır. Bir antagonist etkili bir beslenme sistemine sahipse ortamdaki besinleri kullanır ve patojenin ihtiyaç duyduğu besinleri almasını engeller. Sonuçta patojen yetersiz besin yüzünden ölür (Bora ve Özaktan, 1998). Gelişmeyi sınırlayan besinler mikroorganizmaya, ortama ve konukçu bitkiye göre değişir. Bunlar demir, karbon, azot ya da herhangi bir mikrobesin elementi olabilir. Bu konuda en iyi örnek demir için yarışmadır. Demir toprakta suda çözülemeyen bir formda (Fe+3) bulunur. Antagonistler siderofor adı verilen bir madde üreterek ortamdaki demiri kullanılabilir form olan Fe+2’ye indirgerler. Toprakta bulunan antagonistlerin ürettiği sideroforlar bazı toprak kökenli patojenlerin gelişimini engeller. Örneğin floresan Pseudomonas’lardan olan Pseudomonas putida Trevisan’nın ürettiği sideroforlar, solgunluk etmeni olan Fusarium türlerinin klamidosporlarının çimlenmesini veya mikrokonidilerin çim borucuğunun uzamasını engeller (Elad ve Baker, 1985; Scher ve Baker, 1982) ve patojen gelişemediğinden bitkide hastalık oluşturamaz. Hiperparazitizm: Primer bir parazit üzerinde sekonder bir parazitin etkisidir. Antagonist ve patojen yakın bir ilişki içindedir. Antagonist konukçusunu tanıdıktan sonra hifini direk olarak konukçusuna yöneltir. Ürettiği kimyasal maddelerle patojeni zayıflatır. Antagonist konukçusuna ulaştığında hifleri konukçu hifin etrafında kıvrılır, kanca gibi yapılar oluşturarak konukçusuna tutunur. Antagonistin hifleri, patojenin hiflerine sarılarak gelişir. Bu dönemde antagonist ürettiği enzimlerle patojeni eritir (Bora ve Özaktan, 1998). Bu mekanizmaya en iyi örnek antagonist Trichoderma hamatum (Bonord.) Bain. ve Trichoderma harzianum Rifai ile patojenik Rhizoctonia solani ve Sclerotium rolfsii Sacc. arasındaki ilişkiyi verebiliriz (Chet ve Baker, 1981; Elad ve ark., 1983). Hipovirülens: Virülent bir patojen ile az virülent olan birey arasındaki hibridizasyon sonucu patojenin virülensliğinin azalması durumudur (Bora ve Özaktan, 1998). Hipovirülensliğe en güzel örnek, Cryphonectria parasitica (Murrill) Barr’nın neden olduğu kestane kanserinin mücadelesi için yapılan uygulamalardır. Avrupa’da bu hastalığın biyolojik mücadelesinde, virülensliği az olan patojen biyoformülasyon haline getirildikten sonra ağacın kabuk dokusuna matkapla 5 mm çaplı delikler açılır ve biyoformülasyon inokule edildikten sonra yapışkan bir bantla kapatılır. Uygulama görmüş yerlerde hastalığın azaldığı tespit edilmiştir (Van Alfen, 1982). Uyarılmış dayanıklılık: Bitkilerdeki bağışıklık sistemini çeşitli biyotik ve abiyotik uyarıcılarla (elisitörler) uyararak harekete geçirme prensibine dayanır. Bu uyarıcılar virülensliği azaltılmış veya yok edilmiş bir patojen veya zararsız bir mikroorganizma olabildiği gibi çeşitli kimyasallar (etilen, UV ışınları, bazı sentetik bileşikler, bazı herbisitler ve fungisitler, salisilik asit, jasmonoik asit ve indol asetik asit) da olabilir. Bunlar gerçek bir patojen gibi davranarak konukçu bitkinin savunma sistemini duyarlı hale getirir ve böylece konukçu bitkinin sonradan gelecek patojen saldırılarına karşı hazır duruma gelmesine neden olurlar (Bora ve Özaktan, 1998). Sonuçta bitki sadece bir hastalık etmenine değil pek çok etmene karşı bağışıklık sistemini harekete geçirmiş olur (Tuzun ve Kuc, 1983). Çapraz koruma: Çapraz koruma da, uyarılmış dayanıklılık gibi, bitkinin içinde oluşan bir biyolojik mücadele mekanizmasıdır. Çapraz koruma; birinci organizma (antagonist) tarafından konukçu dokusu içinde ikinci oraganizmanın (virülent patojen) antibiyosis, yer ve besin için yarışma, hifsel interferens ya da parazitizm gibi mekanizmalardan birisi ya da bunların kombinasyonu ile önlenmesini içermektedir (Bora ve Özaktan, 1998). Uyarılmış dayanıklılığın etkisi dolaylıdır ve birinci organizma tarafından uyarılır uyarılmaz mikroorganizmalara karşı bitkilerin aktif savunma mekanizmalarını harekete geçirmesiyle ilgilidir. Bitki hastalıklarına karşı ticari olarak üretilen ve kullanılan birçok preparat biyolojik preparat bulunmaktadır (Özaktan vd., 2010 Yenisi) Bunlar: Bakteriyofaj (virüs) AGRIPHAGE; Agrobacterium radiobacter K84, K1026 izolatları GALLTROL, NOGALL, NORBAC; BaciIlus subtilis MBI 600 izolatı BaciIlus subtilis MBI 600 izolatı; Bacillus subtilis QST 713, QST BioBac, BioSol, SERENADE; 716 veya QST 708 izolatları SERENADE Max, RHAPSODY; Bacillus subtilis GBO3 izolatı KODIAK, COMPANION; Bacillus pumilus QST 2808 izolatı BALLAD® PLUS; Bacillus pumilus GB 34 izolatı YIELD SHIELD; Pantoea agglomerans E325 izolatı BLOOMTIME, BIOLOGICAL; Pseudomonas fluorescens A506 izolatı BLIGHTBAN A506, BIOCURE, DAGGER; Pseudomonas fluorescens A506 + Pantoea agglomerans 252 FROSTBAN; Pseudomonas syringae ESC 10, ESC 110 izolatları BIO-SAVE 10LP, BIO-SAVE 110; Pseudomonas aureofaciens BioJect Spot-Less; Pseudomonas fluorescens DAGGER-G; Streptomyces lydicus WYEC 108 izolatı ACTINOVATE; Streptomyces griseoviridis K61 izolatı MYCOSTOP; Ampelomyces quisqualis AQ 10; Coniothyrium minitans CON/M/91-08 izolatı CONTANS, Intercept WG; Gliocladium virens GL-21 izolatı SOILGARD 12G, GLIOGARD; Trichoderma harzianum Rifai KRL-AG2 izolatı T-22™ HC, T-22™ PLANTER BOX, ROOTSHIELD, PLANT SHIELD, SUPRESIVIT; Trichoderma harzianum T-39 izolatı HARZAN, TRICHODEX, TRICHODERMA 50; Candida oleophila I-182 izolatı ASPIRE; Pichia quilliermondii U.S.7 dir.
En son değiştirme: Pazartesi, 28 Aralık 2020, 11:29 ÖÖ