Konu özeti

  • 1.HAFTA-MİTLERİN TARİHİ

    Mitoloji, basit arkaik toplumların yaşamının sözlü kültür dahilinde kuşaktan kuşağa aktarılmasıdır. Geçmiş yaşamın sembollerle anlatılmasıdır. Mitoloji, gündelik yaşamı olağandışı bir şekilde aktaran,  yaratılışı; kaos sonunun yeniden yaratılışa dönüşünü anlatır.  Mitoloji de farklı topluluklar bir araya geldikçe bazı motiflerin özünde aynı kalsa da farklılaşarak devam ettiği görülür. Mitoloji dinamik bir yapıya sahiptir.   Mitolojinin özünde; insanlığın binlerce yıllık deneyimleri, savaşları, yengileri, yenilgilerinin sembollerle yansıtılır.

    Mitoloji eski insanın davranışlarına yön veren bir sistemdir. Bu nedenle yaşama dair gerçekleri yansıtır. Diğer yandan sözlü kültür yoluyla bir takım uygulamaların aktarılması ve bir süre sonra mitolojik bilgiye dönüşür.

    Aslında mitoloji olayları değil, olayların ortaya çıkma nedenlerini açıklar. Dünyayı, yaşamı semboller aracılığıyla tanıtır.

    Armstrong, Karen. (2017). Mitlerin Kısa Tarihi. Dilek Şendil (Çev.). Alfa Yayınevi.   Walter J. Ong Sözlü ve Yazılı Kültür: Sözün Teknolojileşmesi Metis Yayınları.                          Claude Levi-Strauss  Mit ve Anlam İthaki Yayınları

    • 2.HAFTA-MİTLERİN ÖZELLİKLERİ

      'Mitos' kutsal ya da din ile ilişkilendirilen, toplumsal ve doğaüstü ya da toplumsal-kültürel bir görüngünün köken ya da yaratılışına ilişkin masallar için kullanılır. Ancak sözlü edebiyatın halk masalı, destan gibi diğer türlerinden farkı her zaman çok belirgin değildir. Mitosun masaldan farkının mitosun gerçekliği ifade ettiğine olan inanç ve bu inançtan kaynaklanan toplumsal işlevleri olduğu söylenebilir.

       "Mitoloji bir bölge ya da insan topluluğunun mitoslar toplamına, hem de mitosların incelenmesine gönderme yapmaktadır. Mitoslar ritüel mitleri, yaratılış mitleri, kült mitleri, prestij mitleri ve eskatalogya mitleri olarak sınıflandırılabilir. Mitler ile uygarlık alanları arasında ilişki kurulmaya çalışılmıştır.

      Mitler düş gücü ürünü oldukları için her şeyin gerçekleşmesi olanaklıdır. Gerçeküstü olaylar, kişilere yüklenen tanrısal güçler, abartılı yiğitlik ve kahramanlık gösterileri mitlerin genel çerçevesini oluşturmaktadır. Mitlerin farklı zaman ve mekanlarda uygulanabilir ve kullanılabilir oluşu benzer mitleri karşımıza çıkarır. Farklı tarihsel dönemlere ait bu benzer anlatılar farklı kişileri farklı şekillerde etkileyen anlatılardır. Mit kutsal bir öyküyü anlatır.

      • 3.HAFTA-MİTOS TÜRLERİ

        1.                  RİTÜEL MİTOSLARI

        Mitoslar hakkındaki bilgilerimizin kaynağı olan metinlerin çoğu tapınak arşivlerinden elde edilmiştir. Bu metinler aracılığı ile Nil ve Dicle-Fırat vadilerinde, tarımsal temellere dayanan oldukça gelişmiş kent uygarlıklarını anlıyoruz. Ritüeller, söz konusu eylemlerin yürütülmesinde gereken yolların doğru biçimleri ve  yetkili kimselerce, belirli zamanlarda, değişmez bir biçimde yerine getirilen bir eylemler sistemi oluşturdular.

        Ritüel, yalnızca eylemlerden oluşmaz. Eylemlere, sihirsel etkileri ritüelin vazgeçilmez parçasını oluşturan sözler, şarkılar, eşlik eder. Ritüel, Yunanlıların dram olarak adlandırdıkları "yapılan" eylemler bölümüyle, öykü olarak adlandırdıkları "söylenen" sözler bölümünden, yani mitos (mit) bölümünden oluşur. Ritüelde mitos, oyunun öyküsünü anlatır.  Öykü, sözlerle bir güç, bir erk yaratılması için söylenir. Sihirli sözlerin sürekli tekrar edilmesi anlatılan durumun yeniden oluşmasını sağlamaya amacını taşır.  

        2.                  Orijin Mitosları

        Orijin mitosları da oldukça eski bir türdür. Orijin mitosları; bir göreneğin, bir adın, ya da hatta bir nesnenin nasıl doğduğunun imgesel bir açıklamasını sunar. Örneğin, Sümer'in "Enlil ile Kazma" mitosu, bu en değerli tarım aracının bir tanrının etkinliğiyle nasıl doğduğunu açıklamaya çalışan bir öyküdür.

        3.                  KÜLT MİTOSLARI

        İsrail dininin gelişmesi sırasında, mitosun yeni bir kullanım biçimi doğmuştur.  Yerel sunaklarda kutlanmıştır. Bu kutlamalar sırasında, ritüelin önemli bir bölümünü, rahiplerin insanların önünde tarihin odak noktaları sayılabilecek bazı olayları şarkı biçiminde, okuyarak anlatmaları oluşturmasıdır. Okuyuşlara, halkın rahiplerin söylediklerine yanıt niteliğindeki birlikte okuyuşları eşlik etmiştir. Mitos, bu biçiminde de bir durumu betimlemekle, bu biçiminde de söz konusu durumun sürmesini sağlama işlevine sahip olmakla birlikte, artık bu işlevleri sihirsel bir güçle değil, fakat moral güç kanalıyla yerine getirmeye çalışmaktadır.

        4.                  Prestij Mitosları

        Bu tür mitosların işlevi, halk kahramanının doğuşuna ve yaptıklarına gizem katarak tanıklık etme havası vermektir. Örneğin Musa'nın doğuşu ve sazlardan yapılmış hasır bir sandık (sepet) içinde Nil'e salıverilişi öyküsü gibi bir tarih bilgisi geleneğine dayanmış olabilir. Prestij mitosları aynı zamanda ünlü kentlerin adları çevresinde oluşma eğilimi gösterirler. Örneğin Troya tanrıların eliyle kurulur. Tanrıların yaşadıkları yerleri betimleyen mitoslarda kullanılan deyişle "kuzeyin kıyılarında" kurulmuş olduğu söylenerek, Babilonya ve Kenan ülkesi mitolojisinden alınmış sözlerle anlatılır.

        5.                  ESKATALOGYA MİTOSLARI

        Eskatalogya mitosları özellikle Yahudi ve Hıristiyan düşünüşünün karakteristik bir öğesini oluşturur. Peygamberlerin vahiylerinde bu dünya düzeninin yıkım (katastrofi) ile sona ereceği düşüncesi yaygındır. Peygamberler sonul durumu betimlemeye kalktıklarında, mitos diline geri dönmek zorunda kalırlar. Tarihte, olayların nedenlerinin ve doğalarının tarihsel nedensellik sınırının ötesine taştıkları belli bazı anlar vardır. Burada mitosun işlevi, insanlara başka yollarla dile getirilemeyecek, anlatılamayacak şeyleri, imgeleri kullanarak, simgesel, terimlerle, anlatmaktır. İşte burada mitos, simgeciliğin bir uzantısı olarak görünür.

        Kullanılan Kaynaklar

        1.                  Emiroğlu, Kudret Aydın, Suavi (2003), Antropoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, Birinci Basım

        2.                  Campbell, J. Ve Moyers, B. (2013).Mitolojinin Gücü, Çev: Z. Yaman, İstanbul: MediaCat yayınları

        3.                  Hooke, S.H. (1995), Ortadoğu Mitolojisi, Çev. A. Şenel, Ankara: İmge yayınevi.

        • 4.HAFTA-MİTLER NELERİ ORTAYA KOYAR

          Yerlilerin “gerçek öyküler” ile “yalan öyküler” arasında yaptıkları ayrım anlamlıdır. Bu “öyküler” vardır; bir başka deyişle bunlar uzak ve masalsı bir geçmişte olup bitmiş bir olaylar dizisini anlatır. Mitlerdeki kişilerin genellikle tanrılar ve doğaüstü varlıklar, masallardakilerinse olağanüstü kahramanlar ya da hayvanlar olmasına karşılık, bütün bu kişilerin ortak bir yanı vardır: Onlar gündelik yaşamın bir parçası değildirler. Çünkü, mitlerle anlatılan her şey doğrudan doğruya kendilerini ilgilendirir, oysa masallar ve fabllar, Dünya ya değişiklikler getirdikleri zaman bile değiştirmemişlerdir.

          Mitlere göre dünya  ve insanlar varsa bunun nedeni doğaüstü varlıkların “başlangıçta” yaratıcı bir etkinlik göstermiş olmasıdır. İnsan bugünkü haliyle, bu mitsel olayların dolaysız sonucudur, onun yapısı bu olaylarla oluşmuştur. İnsan ölümlüdür, çünkü başlangıç zamanında bir şey olmuştur. Eğer bu şey gerçekleşmemiş olsaydı, insan da ölümlü olmazdı:

          Modern insan şu biçimde akıl yürütebilir: Ben bugün içinde bulunduğum durumdayım çünkü başımdan bir yığın olay geçti; ne var ki, bu olaylar ancak, 8000-9000 yıl kadar önce, tarım keşfedildiği için gerçekleşebildi.  Eskiçağ’da Yakın Doğu’da kent uygarlıkları geliştiği için bilimsel buluşlara yol açmakla ve sanayi uygarlığının gelişmesini hazırlamakla evren anlayışını kökünden değiştirdikleri için bir dizi olay gerçekleşti. Mitsel zamanlarda geçen olaylar kutsal bir öykü oluştururlar; çünkü olaydaki kişiler insan değil doğaüstü varlıklardır.

          Mitler nesnelerin kökenindeki sırrı açıklar. Yalnızca nesnelerin yaratılışı değil, ortadan kaybolduklarında nerede bulunacakları ve nasıl yeniden ortaya çıkarılabilecekleri de mitler aracılığıyla öğrenilir.

          Kaynakça:1. Eliade, M. (2001), Mitlerin Özellikleri, Çev: S. Rıfat, İstanbul: Om Yayınları.

          2.Campbell, J. Ve Moyers, B. (2013).Mitolojinin Gücü, Çev: Z. Yaman, İstanbul: MediaCat yayınları

          • 5.HAFTA-MİTLERDE KOZMOGONİ

            Kökeni anlatan her mitsel öykü yaratılışı önceden varsayar ve sürdürür. Kökenle ilgili mitler yapı açısından kozmogoni mitine benzer. Dünyanın yaratılışı en iyi yaratılış olduğu için, kozmogoni her türlü “yaratılış”a örnek gösterilebilecek bir model oluşturur. Ancak “ortaya çıkma” hayvan, bir bitki, bir kurum ya da dünyanın varlığını içerir. Nesnelerin tanık olduğumuz duruma nasıl dönüştüğünü anlatır.

            Köken mitleri dünyanın başlangıcından bu yana var olmadığını ve yeni başlangıçları anlatır.  Köken ile ilgili mitler, kozmogoni mitini tamamlayarak devam ettirir.  Dünyanın var oluşundan bu yana farklılaşmasını anlatır. Bu nedenle bazı köken mitlerinin anlatımına kozmogoni mitinin özetinin verilmesiyle başlanır. Köken miti anlatılırken; bir önderin yaratılması nedeniyle dünya simgesel olarak “yeniden yaratılır”. Kozmogoni miti özetlenir. Özet, yaratılıştan itibaren başlıca mitsel olayların şarkılarla ve dansla hem yeniden hatırlanması hem de dinsel tören biçiminde olayın yeniden ilk gerçekleşme aşamasına getirilmesidir.

            Kozmogoni mitlerinin tören içinde dile getirilmesi fiziksel ve ruhsal sıkıntıların giderilmesine yarar. Tedavi amaçlı uygulamaların arasında kozmogoni miti yalnızca biridir. Yaratılışı gösteren kozmogoni miti, hastanın yaşamına “yeniden başlaması”na yardımcı olabilecek sağlıklı olarak devam ettirecek güçtedir.  Kökene dönüş sayesinde insan yeniden doğacağını umut eder. Tedavi amaçlı bütün ritüeller kökene bir dönüşü amaçlar. Arkaik toplumlarda yaşamın, ilk kaynaklara yapılacak bir geri dönüşle, yeniden yaratılacağı izlenimi uyanmaktadır. Dünyanın yaratılışı sırasında gerçekleşmiş olan inanılmaz enerji, yaşam ve verimlilik hasta olan insanı da iyileştirebilir. Bu inanışın ardındaki örtülü düşünce; bir şeyin ilk gerçekleşmesi anlamlı ve geçerlidir. Kozmogoni mitinin, köken mitinin oluşturduğu türün sıradan bir değişkesi olmayıp, kozmogoni, her çeşit “yaratılış” için model oluşturur.

            Kaynakça

            1. Eliade, M. (2001), Mitlerin Özellikleri, Çev: S. Rıfat, İstanbul: Om Yayınları.

            2. Hooke, S.H. (1995), Ortadoğu Mitolojisi, Çev. A. Şenel, Ankara: İmge yayınevi.

            • 6.HAFTA-MİTLERDE ESKATALOGYA

              Basit teknolojiye sahip topluluklarda kıyamet kopmuştur denebilir. Dünyanın sonu az ya da çok uzak bir tarihte gelecekse de kozmik felaketlerle ilgili mitler son derece yaygındır. Bunlar, bir çift ya da sağ kalan birkaç canlı dışında dünyanın nasıl yok olduğunu ve insanlığın nasıl ortadan kalktığını anlatır. Afrika’da son derece ender olmalarına karşın nerdeyse evrensel olarak bilinirler. Tufanda ilgili mitlerin yanı sıra daha başka mitler kozmik boyutlardaki felaketlerle insanlığın yok olmasını anlatır. Tufan, hem dünyanın yeniden yaratılmasına hem de insanlığın yeniden canlanmasına yol açar. Yeni Yıl bayramına özgü mit ve rit nitelikli sistemin, dev boyuttaki yansımasını canlandırır.

              Tufan ile dünyanın yıllık yenilenmesi arasındaki bakış (Mezopotamya, Yahudilik) hissedilmiştir. Kozmogoniyi, simgesel olarak yeniden gerçekleşme aşamasına getirirler: Eski dünya, kendisini “başlangıçlardan ayıran uzaklığın en son sınıra ulaşmış olması gibi basit bir olgudan ötürü “doğal olarak” ortadan kalkar. Bazı mitlerin geçmişteki bir felaketle mi yoksa gelecekteki bir felaketle mi ilgili olduğunu kesin olarak söylemek güçtür.

              Kaynak:  Eliade, M. (2001), Mitlerin Özellikleri, Çev: S. Rıfat, İstanbul: Om Yayınları.

              • 7.HAFTA-MİTLERDE YOK ETME VE YARATILIŞ

                Hükümdarın tahta çıkışında kozmogoni simgesel olarak yinelenir. Örneğin Hint kralının kutsanma ayini olan rajasuyanın, Evren’in yeniden yaratılışını içerdiği iddia edilir. Ritüelin değişik aşamaları, geleceğin hükümdarının embriyon durumuna kadar gerilemesini, bir yıl süreyle ana karnında taşınmasını ve hem doğaüstü yaratık ya da yaratıklarla hem de Kozmos’la özdeşleştirilen gizemli doğuşunu gerçekleştirir. Ritüelin ikinci aşamasında yeni “kutsal” bedeninin oluşumunu tamamlanır. Ritüelin üçüncü evresi bir dizi ritten oluşur, kozmogoniyle ilgili simgesel anlamıysa, metinler ile büyük ölçüde vurgulanır.  

                Yenilenme törenleri takvim dışına çıkarak değişir. Ayrıca yenilenme törenleri ile hükümdar bütün Kozmos’un dengelilik, verimlilik ve refahından sorumlu hale gelir. Bu durum evrensel yenilenmenin, kozmik ritmlere değil de kişilere ve tarihsel olaylara bağlı olduğu anlamına da gelir. Yeni Yıl ayini ile gerçekleştirilen yenilenme aslında, evrenin bir yenilenmesidir. Dünya insanın varoluş biçimi benzer şekilde olmasına karşın, insan varlığının kendini belli ettiği kültür bağlamları büyük ölçüde çeşitlilik gösterir. Bu model, kozmogonidir ya da bir kozmogoni miti rolünü oynayan bir köken mitidir.

                  Başlangıçların yetkinliği düşüncesi kozmik dönüşümlerde önemli rol oynar. Bu inanca göre gerçek anlamda yeni bir şeyin başlayabilmesi için, eskinin tümüyle yok olması gerekir. Dolayısıyla dünyanın sonu yani Eskatoloji, bir gelecek kozmogonisinin ön belirtisidir. Her eskatoloji, bu dünya kesin olarak ortadan kaldırılmadıkça gerçekleşemez. İyi olanın güzel olanın doğaüstü varlıklar tarafından istenen bir dünyanın yenilenmesi için kötü olanın yıkılması yok edilmesi gerekir. Başlangıçtaki yetkinliğe, iyiliğe,  yeniden dönmenin tek yoludur.

                Kaynak: Eliade, M. (2001), Mitlerin Özellikleri, Çev: S. Rıfat, İstanbul: Om Yayınları.

                • 8.HAFTA-SÜMER MİTOSLARI

                  Mezopotamya kökenli mitoslardan en önemlileri Dicle-Fırat Vadisi’nin eski kentlerinin bulundukları yerlerde yapılan arkeolojik kazılar da bölgede, İ.Ö. 4000 kadar erken bir tarihte Sümerliler denen bir halkın yaşamakta olduğunu göstermiştir. Ur, Uruk ve Kiş gibi yerlerde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmış gelişmiş bir uygarlığın Sümerlilerin eseri olduğu kabul edilmektedir.

                  Çiviyazısı denen yazı biçimi onların buluşu olduğu gibi, kentlerinin son derece karakteristik özelliğini oluşturan "zigürat" adıyla tanınan şaşırtıcı tapınak kuleleri kurmuşlardır. Dilleri "bitişken"a diller türünden olmakla birlikte, dilsel 'bağlantıları için kesin bir şey söylenememektedir.

                  "Dumuzi, Tammuz'un Sümercedeki biçimi iken; İnanna, Sami dilindeki İştar'ın, yani "göğün kraliçesinin Sümercedeki karşıtıdır. Dumuzi, ölen, ilkbaharda yeniden doğan bitkilerle birlikte yeniden dirilen bitkiler dünyası tanrılarının ilkidir.  Mitos, Tammuz ayinlerinin temelini oluşturur. Tanrının yeraltı dünyasında tutsak tutuluşu, öykünün temelidir. Ölümü, İnanna'nın yeraltı dünyasına inişinin nedeni olarak görünür.

                  İnanna ölümün gözleri ile karşılaşınca ceset olur. İnanna’nın veziri Ninşubur gerekenleri iletmesi ile Enlil ve Nanna işe karışmak istemeseler de Enki İnanna’yı yeniden canlandırmayı başarır. İnanna kendisine eşlik eden cinlerle Uruk şehrine gelerek kocası Dumuzi’yi bulur. Dumuzi gerekli saygıyı göstermeyince İnanna onu kendi yerine ölüler diyarına götürmeleri için cinlere teslim eder. Dumuzi kurtarılmak için güneş tanrısı Utu’ya yalvarır. Mit burada bitmekle birlikte Tammuz ayinlerinde mitin başka bir biçimi anlatılır. Dumuzi’nin yeraltına inişiyle birlikte yeryüzünün kaosa dönmesi, İştar’ın (İnanna) yeraltına inerek onu kurtarması söz konusudur.

                  Dumuzi’inin yeraltından çıkışı her tarafın yeşermesi olarak ilkbaharın tanımıdır.  Yeni Yıl törenlerinde Dumuzi’yi, İnanna’yı temsil eden kutsal evlilik törenidir. Dumuzi aslında Sümerlerin Uruk kentinin kralıdır. Tanrıçası ise İnanna’dır. Bazı kaynaklara  İnanna aslında çoban Dumuzi’yi değil çiftçi Enkimdu’yu istemektedir.

                  Sümer dönemine ait olan Tammuz ayinlerinde, daha sonraki biçimiyle karşılaşılır. Ayinlerde, Tammuz'un ölüler dünyasına inmesi üzerine ülkenin içine düştüğü kargaşa anlatılır. İştar'ın Tammuz'u ölüler dünyasından kurtarmak için oraya inişinden söz edilmekte; ayin Tammuz'un diriler dünyasına zaferle geri dönüşüyle sona ermektedir. Ayinler mevsimler ile ilgili bir ritüelin bir parçasıdır.

                  İnanna ile Dumuzi mitosu  "ritüel mitosu" olarak tanımlanabilir. Mitosun, özgün biçiminden uzaklaşmasının olası bir nedeni, Sümerlilerin deltaya, inmeleri üzerine çobanlıktan tarımsal bir yaşam biçimine geçme süreci içinde bulunmaları olgusunda aranabilir. Âyinlerde Tammuz ve İştar, sık sık, erkek ve dişi çam (köknar) ağacı altında canlandırılırlar; ve çam. Dicle-Fırat deltasında bulunan bir ağaç olmayıp, Sümerlilerin geldikleri dağlık bölgeye özgü bir türdür.

                  Kaynakça: Hooke, S.H. (1995), Ortadoğu Mitolojisi, Çev. A. Şenel, Ankara: İmge yayınevi.

                  • 9.HAFTA-SÜMER/BABİL TUFAN MİTİ

                    Temel mitoslardan olan ve çok yaygın olan Tufan mitosudur. Usener'in çalışmasında, insanlığın bir tufan ile yok edilmesi mitosunun, dünyanın her köşesinde karşılaşmak olanaklıdır. Tufan mitosunun ana öğesi, tanrıların insanlığı yok etmeye karar vermeleridir.

                    Sümer Tufan öyküsünün ana çizgileri; insanları bir yandan ölüme yollarken bir taraftan tanrıların yıkımdan kurtarma niyetleri görülür. Tanrı Enki insanları kurtarır.  Sippar kentinin  kralı Ziusudra'ya bir duvarın kıyısında dikilmesini söylenir. Bu duvar yoluyla Ziusudra'ya tanrıların korkunç niyetlerini açıklayıp, gelecek tufandan kurtulmak için ne yapılması gerektiği söylenecektir. Tufan olayından Ziusudra’nın nasıl kurtulduğu aşağıda yer almaktadır.   

                    Gılgamış, kendisinden önceki babası gibi Erek (Uruk) kentinin kralıdır. Annesi tanrıça ve babası insandır yani ölümlü. Kentindeki halkın refahını sağlamış, düşmanlara karşı zaferler kazanmış, güçlü bir kraldır. Destan, daha ilk aşamada Gılgamış’tan bahsederken üçte ikisinin tanrı, üçte birinin ise insan olduğunu söyler, buna rağmen “ölümlü” bir varlık olarak anlatılır ve halkı kentleşmiş bir yerde bir kralın yönetiminde yaşamaktadır ve giderek bir zorbaya dönüşür.  Gılgamış yanında Enkidu gibi bir yoldaşı olunca kendisini daha da güçlü hisseder ve ürkütücü bir dev olan sedir ormanlarının bekçisi Huvava’ya (Humbaba) karşı birlikte savaşarak ülkedeki kötülüğü kovmak ister. Gılgamış bir ara insafa gelip, hiçbir suçu olmayan bu varlığı öldürmesinin anlamsız olduğunu düşünse de Enkidu’nun öldürme arzusundan destek bulup Huvava’yı yeniyorlar. Huvava’yla savaşıp, onu yenerken tanrılar da bu durumu izlemektedir, tanrıça İştar (İnanna) Gılgamış’ın ülkesine, Gök Boğa ile saldırarak Erek halkına yıkıntılar yaşatır. Enkidu, Gök Boğa’yı bertaraf etmesinin üzerine tanrılar tarafından ölüme çarptırılır. Destanın burasında anlatılana göre; Enkidu bir rüya görür; düşünde Nergal (yeraltı tanrısı) tarafından yeraltı dünyasına götürülüp, hayalete dönüştürüldüğünü görür.

                       Gılgamış Destanı, çoğu Yakındoğu mitolojisinin temelini oluşturan bir motif olan “ölümsüzlük ardında koşmak” olarak anılabilir. Bunun yanında insanı, insana anlatmak çabası barındırır; kendisinin “ne”liğine dair, kendi aklı ve deneyimleri ile bir kimlik inşası, yeryüzündeki konuşlanmasını, insana yazılı olarak aktarır.

                    • 10.HAFTA-BABİLONYA MİTOLOJİSİ

                      Bu bölümde yer alan mitoslar, genelde Babilonya çıkışlı olup, daha önceki Sümerli malzemenin Sami biçimlerine dönüştürülmüş durumlarını temsil etmektedir.

                      Sümer mitosunda İnanna’nın yeraltı dünyasına inmesinin nedeninin verilmemesi gibi Babilonyalı biçiminde de, İştar'ın ölüler dünyasına inişinin nedeni verilmemiştir. İştar salıverildikten sonra, Tammuz’un yeraltı dünyasında hangi nedenle bulunduğuna dair  açıklama verilmeden, onun İştar’ın erkek kardeşi ve aşığı olarak sunulur. Tammuz'un ölüler dünyasından çıkması sevinçle karşılanır. Tammuz’un yeraltı dünyasında kaldığı dönem; yeryüzü harap olmuş kötü durumdadır. İştar’ın dönüşü olmayan ülkeye inişi mitosunun Babilonya versiyonunda; üretkenliğin yok olmasına neden olduğu vurgulanır.  Mitos da Tanrıça'nın, geri dönmediği bildirilir.  İştar’ın geri dönmemesi üzerine Sümer de olduğu gibi tanrılara başvurulur. Geri dönerken çeşitli büyüsel işlemler yapılır, dönüşünün bedeli ödenir.  İştar’ın dönüşünün karşılığında Tammuz’un verildiği anlaşılır. Babilonya Yaradılış Mitosu, "Bir zamanlar yukarılarda" anlamına gelen Enuma Elış adıyla tanınan şarkıda, törensel biçime sokulur.  Yaratılış mitosunda başrolü, Babilonya tanrısı Marduk oynar. Tiamat'ı yenen, yazgı tabletlerini ele geçiren Marduk'tur.

                      Kaynakça:

                      Campbell, J. Ve Moyers, B. (2013).Mitolojinin Gücü, Çev: Z. Yaman, İstanbul: MediaCat

                      Hooke, S.H. (1995), Ortadoğu Mitolojisi, Çev. A. Şenel, Ankara: İmge yayınevi.

                      Gılgamış Destanı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul

                      Çığ, M. İ., “Gilgameş Tarihte İlk Kral Kahraman”, Kaynak Yayınları

                      Kavakçı, T., “Gılgamış’ın Enkidu’su: “Gılgamış Destanı” Üzerinden Yardımcı Karakterlere Dair Bir İnceleme

                      • 11.HAFTA-MISIR MİTOLOJİSİ

                        Mısır mitolojisi ile Sümer ve Akad mitolojileri arasında temelde bazı benzerlikler bulunmakla birlikte, farklılıklar daha göze çarpıcı ve önemlidir. Mezopotamya ve Mısır mitolojilerinin içinde geliştikleri fiziksel koşullar arasında yüzeysel bir benzerlikler vardır.  Mısır'da krallık, Sümer’in ve Akad'ın kent devletlerinde karşılaşılandan çok farklıdır.  Sümerlilerin inancına göre krallık gökten gönderilir.  Ritüellerde, tanrıların temsilcileri gibi davrandılar. Ancak Mısır'da kral, tanrının temsilcisi değil, bizzat tanrının kendisidir. Mısırda tanrılar yeryüzüne inerek Mısır’ı yönettiklerine inanılır.  Mısır mitoslarının önemli bir bölümü, krallıkla ve Osiris-Horus etrafında döner.  Mısır, mumyalama ve mumyalamaya eşlik eden mitoslar, ritüeller gibi olağanüstü gelişmeye yolaçan ölüme ve öte dünya yaşamı ile sıkı bir şekilde ilgilenmektedir. Diğer dünya için yapılan işlemler Osiris kültünden kaynaklanmış olabilir.

                        • 12.HAFTA-UGARİT MİTOLOJİSİ

                          Tabletler, yirmi sekiz harflik bir alfabeyle ve o zamana dek bilinmeyen bir dille yazılmışlardır.  Ugaritçe olarak bilinen bu Samı dilleri grubuna ait bulunduğu ve Arapça, Aramice, İbranice ile çok yakın ilişkili bir dil olduğu gösterilmiştir. Bu mitos, genellikle "Boğa El" olarak geçen, nehirlerin kaynağının başında oturan baş tanrı El; ve onun oğlu olan  "bulutların binicisi" diye anılan ve şimşek ile gök gök gürültüsü tanrısı olarak bazen Hadad adıyla geçen bereket tanrısı Baal; denizlerin ve ırmakların tanrısı Yam-Nahar'ın arasında geçenleri anlatır. Baal mitosunda; küstah davranışlarıyla Yam-Nahar, taşıp yeryüzünü yıkıntıya çevirme, denizin ve ırmakların (insanlara) dostça olmayan yönünü temsil ederken; Baal, suların yağmur olarak yararlı yanını temsil eder. Baal, gücünü göstermek için şimşekler ve gök gürültüleri yollayıp, bulutlara binip koşturursa da, aynı zamanda yeryüzünü verimli kılmak için, mevsiminde, uysal yağmurları dağıtır.

                          Zanaatçı-tann Kothar'a ile Baal arasında, yeni evin bir penceresinin olup olmayacağı sorunu üzerinde bir tartışma çıkar. Kothar, evin bir penceresinin olmasının gerektiğinde diretir; ama Baal, Yam'ın cariyelerinin gözetlenmesini istemediği için izin vermez. Ancak sonunda Kothar'ın önerdiği gibi olur ve eve; Baal'in içinden şimşek, gök gürültüsü ve yağmur gönderebileceği bir pencere yerleştirilir. Evin tamamlanması, Baal’in yandaşları ile büyük bir şölenle kutlanır. Eve sahip olunca Baal, bütün tanrılardan üstün olduğunu ileri sürerek, El’in yeni gözdesi olan, kısırlık ye yeraltı dünyası tanrısı Mot'a haraç (vergi) göndermeyeceğini bildirerek yeni bir çatışma başlatır.

                          • 13.HAFTA-HİTİT MİTOLOJİSİ

                            Winckler'in, Hattuşaş kentinde, yani Hitit imparatorluğunun eski başkentinin yıkıntı yeri olan Boğazköy'de yaptığı kazı ile birçok bilgi ortaya çıktı. Hitit çivi yazısının çözülmesi ile Hititlerin İ.Ö.III. Bin yılın başlarında Anadolu'ya yerleşen, İ.Ö. 1225 yılına dek süren bir imparatorluk kuran ve eskiçağ Yakındoğu'su politikasında önemli bir rol oynamışlardır. Hitit mitolojisinin temel niteliklerini gösteren üç mitos ele alınacaktır. Bu mitosun özünde yatan  Akad ve Ugarit mitoslarında karşılaşılan yaşlı ve genç tanrılar arasındaki  var olan rekabettir. Anus, yani Akadca'da adı Anu olarak geçen gök-tanrı, babası Alalus’u tahtından uzaklaştırır. Kendisi de daha sonra kendi oğlu Kumarbis tarafından tahttan indirilir. Kumarbis'in Anu ile kavgaları sırasında, Fırtına-tanrının doğmasıyla sonuçlanan bazı gelişmeler görülür. Fırtına tanrının doğumu ile baba Anu ve oğul Kumarbis arasında bitmek bilmeyen çatışma; Kumarbis ile oğlu Fırtına-tanrı arasında başlar. Mitos, Kumarbis’in fırtına-tanrıya bir rakip yaratmak için bazı yollara başvururken gösterilmesiyle başlar (Gılgamış’ın karşına Enkidu’nun yaratılması gibi). Kumarbis’in ulağı İmbaluris'i, öğüdünü alabilmek için "Deniz"e gönderir. Deniz-tanrıça Kumarbis’i evine çağırır ve onun için bir şölen hazırlar. Kumarbis'in, olasılıkla yer-tanrıçadan bir oğlu olur.  Oğula Ullikummis adını verilir. Yeraltı tanrıları Ullikummis'i karanlık toprağa alıp, büyüyeceği yeren Ubelluris’in sağ omuzu üzerine koyulur. Burada Ullikummis denizden, boyu 9.000 fersah ve çevresi 9.000 fersah olana dek bir kule gibi yükselir.

                            Kaynakça: Hooke, S.H. (1995), Ortadoğu Mitolojisi, Çev. A. Şenel, Ankara: İmge yayınevi.

                            • 14.HAFTA-İBRANİ MİTOLOJİSİ

                              İsrail yazım (literatürü) yaklaşık bin yıllık bir süreyi kapsayarak, iyi korunmuş bir biçimde gelebilmiştir. İbrani mitolojisi incelenmesinde, İsrail oğullarının çevresindeki halkların mitolojilerinde karşılaşılmayan sorunlar çıkar.

                              İbrahim’in eski kaynaklarda "İbrani" denen kişinin önderliğinde, Ur kentinden İ.Ö. on sekizinci yüzyılın ortalarında çıkıp, dolaştıktan sonra Hebron’a komşu topraklara yerleşilmesiyle sonuçlanır.

                              Göçebe ya da yarı göçebe Aramilerin, Yakub'un (Jacob) önderliğinde Şekem dolaylarına yerleşilmesiyle son bulur.

                              Mısır'dan kaçan kabileler de  İ.O. on üçüncü yüzyılın sonlarına doğru, güneyden ve doğudan Kenan ülkesine girmiştir. Göçebe halklar olarak Kenan ülkesine girdiklerinde, kendileri gibi Sami asıllı, ama neredeyse tümüyle tarım ekonomisine geçmiş bulunan halkların yerleşmiş olduğu bir ülkede buldular. Kenânlıların mitolojisi (Ugarit mitolojisi yeni gelenlerin kendilerini uyarlamaları gerekiyordu.

                               İsrail dinin gelişmesinin iki farklı aşamasını temsil eden iki (farklı) Yaradılış öyküsü konmuş bulunmaktadır. İki Yaradılış öyküsü arasındaki farklılıklar vardır.

                              İbrani mitolojisinde evrenin ilk durumu bir sular kaosudur. Yaratış işi Elohim'e yüklenmiş ve her biri bir günde yapılan altı ayrı işleme bölünmüştür.

                              • 15.HAFTA-KAİN İLE HABİL MİTOSU

                                Kain ile Habil anlatılarının farklı bir kaynağa ait olduğu ve Yaradılış ve Aden bahçesi mitoslarının geldiğinden farklı eski bir gelenek çemberinden geldiği ileri sürülmektedir.. Yehoyacı'nın öyküsünde, Kain ile Habil, Âdem ile Havva'nın çocukları olup, onların Aden'den kovulmalarından sonra doğmuşlardır.

                                Kain bir tarımcı, kardeşi Habil ise bir çoban olarak gösterilmiştir. Kardeşlerin her biri Yehova’ya çeşitli adaklar getirirler. Kain, toprak üzerine döktüğü alın terinin, emeğinin meyvelerini; Habil, koyun sürüsündeki koyunların ilk yavrularını getirir. Kain'in adakları kabul edilmez, ama kardeşininkiler kabul edilir. Kendi adaklarının kabul edilmemesine öfkelenerek ve kardeşininkilerinin kabul edilmesi karşısında duyduğu kıskançlıkla Kain, kardeşini öldürür. Kain'i lanetlenişi ve cinayet yerinden kaçışı ve n üzerine koruyucu işaretin koyulması anlatılır.

                                Bu mitos da biçilen toprak; toprağın, üzerine yerleşmiş işleyicisiyle, göçebe çoban arasındaki eski kavgayı yansıtır. Bu temanın, çoban-tanrı Dumuzi ile çiftçi-tanrı Enkimdu'nun, İştar'ın sevgisini kazanabilmek için sundukları armağanlarla girdikleri yarışmayı anımsatır.

                                  Habil ve Kabil’in öyküsü, insanlık tarihinin en eski sosyoekonomik çatışmalarından biri olarak öne çıkmaktadır. Kabil’in çiftçi oluşu ve Tanrı’ya toprak ürünü adaması, Habil’in ise çoban oluşu ve Tanrı’ya koyun adaması sonucu Habil’in adağının kabul edilmesi çobanlığın çiftçiliğe tercih edildiği anlamına gelerek çiftçi-çoban çatışmasını ortaya çıkarmıştır. Adem ve Havva’nın cennetten düşüşü sonucu toprağa mahkum edilmesi ve Kabil’in işlediği cinayet sonrasında toprağın lanetlenmesi de bu durumu destekleyici niteliktedir. Varlığın göstergesi olan kan toprağa akmıştır ve toprak kirlenmiştir. Çiftçilik yapan ve yerleşik düzene sahip olanlarla, hayvancılıkla uğraşıp göçebe yaşamı benimsemiş olanlar arasında sonu gelmez çatışma söz konusudur.

                                    Yaratılış mitosu gibi tufan mitosu da birkaç tanedir. İnsanlığın yok edilişi kararını, insanların günahkarlıklarından dolayı Yehova alır. Tufan olayından çok insan ve her türden hayvanları kurtaran Sümer de;  Ziusudra, Babilonyalı’dan, Utnapiştim ve İbrani mitolojisinde, Nuh’dur.

                                Kaynakça: Hooke, S.H. (1995), Ortadoğu Mitolojisi, Çev. A. Şenel, Ankara: İmge yayınevi.