Konu özeti
1. Hafta: Giriş, Dersin Kapsamı ve Konu Hakkında Tanımlar
Bizans olarak da adlandırılan Doğu Roma, Roma'nın ikiye ayrılmasından sonra, eski zamânların klasik imparatorluklarının doğu kısımlarına dâhil olan memleketlerin hâkimiyetini üzerine aldı. Bu hâkimiyet hem siyâsî, ama aynı zamânda ticârî ve dini bir yetkenin kontrolü mânâsına geliyordu. Sözkonusu ikiye bölünme, Avrupa'nın görece bütüncül yapısının iki düşman kardeşe evrilmesini ve görünüşte ufak ama temelde büyük dinî farklılıkların iki ayrı Avrupalı kültür yaratmasını intâç etti. Böylece Avrupa'da, Roma-Vatikan ve Konstantinopolis merkezlerinden yönetilen Katolik ve Ortodoks kliklerin gelişimi için gerekli ortam sağlandı.
Bu ders, 9. yüzyıla kadar Bizans Tarihi'ni kapsayacak, bu devre kadar olan dönemde başa geçen imparatorlar, taht kavgaları, yaşanan sıkıntılar anlatılacaktır. Bu arada da, Batılı ve Türk tarihçilerin Bizans (Doğu Roma) algıları tartışılacak, bu algının Avrupa ve Türk kültüründe ne mânâya geldiği, geleceğin imparatorluklarının temelleri atılırken Bizans'ın nasıl bir rol oynadığı tartışılacaktır.
2. Hafta: Bizans Tarihi'nin Kaynakları
Bizans'ın erken dönemlerinde eserler genellikle Latince yazılmışken V. Yüzyıldan sonra ise Antik dönem Yunancasına yakın bir dille yazılmışlardır. Erken dönemde yazılan kaynaklar klasik tarih yazıcılığı geleneğine göre yazılmış ve genellikle Herodotos ile Thukdydides'in eserlerindeki biçimler devam ettirilmiştir. Prokopios (VI. Yüzyıl) Erken Bizans devrinde bu geleneği sürdüren en önemli yazarlardan biriydi. Ardından VII. Konstantin (X. Yüzyıl), Psellos (XI. Yüzyıl), Anna Komnena (XII. Yüzyıl) ve Niketas Khoniates (XII. yüzyıl) da bu geleneği sürdürerek eser veren Bizans yazıcıları olmuşlardır. Sonraki dönemlerde ise Akropolites, Pachymeres ve Gregoras tarihçi bakış açısıyla veya biyografik anlamda çalışmalar ortaya koydular. Diğer bir tarih yazımı geleneği de kilise tarihi yani dini tarihi yazma geleneğidir. Bu geleneğin en önemli yazarları: Kaiseria’lı Eusebios (IV. yüzyıl), Philostorgios (V. yüzyıl), Sokrates (V. Yüzyıl), Sozomenos (V. Yüzyıl). Bu yazarlardan sonra dini tarih dünya tarihi ile birleştirilerek anlatılmış olsa da bu gelenek ileride tekrar canlanacaktı. En önemli Bizans kaynaklarından birisi de Bizans kronikleridir. Bu kronikler Latince ve Yunanca yazılmıştı ve ilk yazarı Caesarlı Eusebios'tur. Kroniklerde imparatorların yaşamları ve imparatorların döneminde yaşanan olaylar anlatılırken genellikle ahlaki ve dini yorumlarla da anlatım yoğunlaştırılır. Kronikler genellikle keşişler tarafından yazılıyordu. Kronik tarih yazıcılığının en önemli isimlerinden biri Malalas'tır (VI.Yüzyıl) . Malalas kroniğinde dünyanın yaratılışından itibaren başlayıp İncil'de bulunan menkıbeleri eserinde aktarmıştır. Bizans tarihinin en önemli kroniği ise Theophanes’in Kroniğidir. Theophanes tasvir taraftarı bir keşiştir ve Bizans'ı bir dönem epey meşgul eden tasvir tartışmalarının yaşandığı dönemi Theophanes'in kroniği sayesinde öğrenebiliyoruz. Sonraki dönemlerde Skylitzes ve Zonaras da kronik tarzda eserler vermişlerdir.
İmparatorların yayınladıkları kanunlar da Bizans tarihi açısından çok önemli kaynaklardır. Codex Theodosius, Codex Iustinianus, Ekloga, Basilika gibi kanun kitapları yazıldıkları dönemin sosyal, ekonomik ve siyasi yaşamları hakkında çok mühim bilgiler vermektedirler. Yine imparatorların kendi yazdıkları eserler de önemli kaynaklardır. VII. Konstantin’in “De Ceromoniis” (Seremoniler Kitabı) ve “De Administranto Impero” (Yönetim Kitabı), Mavrikios'un Strategikon adlı eseri, VI. Leon'un “Taktika” adlı eserleri yazıldıkları döneme ışık tutmaları açısından son derece önemlidir.
Bizans hakkında önemli bilgi veren kaynaklardan birisi de imparatorluğun dışında olan ancak Bizans hakkında bilgi veren Arapça, Farsça ve Ermenice yazılmış eserlerdir. Bizans'a komşu olan devletler dışarıdan bir gözle Bizans'ı anlattıkları için onların bakış açıları da Bizans'ı anlamak için epey önemlidir. Arap asıllı el-Belazuri, Taberi gibi tarih yazarları ile coğrafyacı el-İdrisi'nin eserleri son derece mühimdir. Bizans'ı batının gözüyle anlatan ve Bizans'a gelen bir elçi olan Cremona’lı Liutprant'ın eseri ise Bizans'ın batı dünyasından nasıl göründüğüne dair malumatlar verir.
Yazılı kaynakların dışında arkeolojik kalıntılar da önemli kaynaklardır. Özellikle madeni paralar yapıldıkları dönemin ekonomik, siyasi durumları hakkında büyük ipuçları verirler. Yeni bir imparator başa geçtiğinde bu durumun ilanı için madeni para basılırdı. Ayrıca madeni paranın içinde metal oranı da o dönemin ekonomik açıdan ne durumda olduğu hakkında bilgi verirdi. Diğer bir önemli yazısız kaynak mühürlerdir. İmparatorluktan gönderilen belgelerin üzerine vurulan mühürler imparatorluğun yönetim sistemi hakkında da bilgi verirler.
Kaynakça:Angold, Micheal, The Byzantine Empire 1025-1204 (A Political History), Logman, USA, 1997
Cheynet, Jean Claude, Bizans Tarihi, Çev. İsmail Yerguz, Dost Yayınları, 2008
Gregory, Timothy, Bizans Tarihi, Çev. Esra Ermert, YKY, 2016
Haldon, John F., The Palgrave Atlas of Byzantine History. Palgrave Macmillan, New York, 2005
Jeffreys, Elizabeth, et al. The Oxford Handbook of Byzantine Studies. Oxford University Press, New York, 2008
Lemerle, Paul, Bizans Tarihi, Çev. Galip Üstün, İletişim Yay., Ankara, 2004
Norwich, John Julius, Bizans, C. I-II-III, Çev. Selen Hırçın Riegel, Kabalcı Yayınları, 2013
Obolesnky, Dimitri, The Byzantıne Common Wealth Eastern Europe 500-1453, Cadinal Edition, London,1974
Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara, 2011
Shepard, Jonathan, The Cambridge History of the Byzantine Empire c. 500-1492. Cambridge University Press, New York, 2008
Vasiliev, Alexander A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. Tevabil Alkaç, Alfa Yay., İstanbul, 2016
3. Hafta: Roma İmparatorluğu'nda Kriz Dönemi
İmparator Severus Alexander'ın ölümünden sonraki dönem ile Diokletianus’ un tahta çıkması arasında geçen yaklaşık elli yıllık süreç (235-284), imparatorlukta siyasi, askeri ve sosyal alanda çözülmelerin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde güçlü bir merkezi otorite mevcut değildi. Neredeyse bütün imparatorlar isyancılar tarafından ya öldürüldü ya da tahttan feragat ettirildiler. İmparatorlukta iç savaş adeta alışılmış hale gelmişti. Bu krizin sebepleri hakkında çeşitli görüşler vardır. Belirli bir veraset sisteminin olmaması, askerlerin desteklediği güçlü imparatorların tahtta olmaması, imparatorluğun eyalet yönetimi için uygun kurumlarının olmaması gibi sebepler öne sürülmüştür.
II. Yüzyılın sonlarına kadar aile kökenli hanedanlar hüküm sürmekteyken III. Yüzyıla gelindiğinde ise durum değişmişti. Aile kökenli hanedanların sonuncusu ise 196-235 yılları arasında imparatorluğu yöneten Severus hanedanıydı.
241 yılında Sasani tahtına çıkan I. Şapur Roma'ya karşı Suriye'ye kadar uzanan ve Antakya topraklarını da tehdit eden bir sefere çıkmıştı.243 yılında kumandan Timistheus yanında genç imparatorla birlikte Sasanilerin karşısına çıktı ve Romalılar zafer kazandılar. Bu zaferin neticesinde bütün Mezopotamya toprakları yeniden Roma'nın hakimiyetine girdi. Sasanilerin başkenti Ktesifon'a da sefer planlandı ancak Timistheus'un aniden ölümünün ardından bu fikir hayata geçemedi. Timistheus'un yerine Arap bir şeyhin oğlu olan Arap Philippus getirildi. Ancak Philippus imparatorla iş birliği yapmak yerine ona karşı çıktı. 244 Mart’ında askerler tarafından öldürülen imparator III. Gordianus'un yerine Philippus imparator oldu. Philippus imparatorluğunun Senato tarafından onaylanmasının çok önemli olduğunu düşünüyordu ve bu yüzden Sasanilerle acelece bir barış yaparak Roma'ya döndü. Philippus kendisinden sonra tahta çıkacak kişiyi ölmeden belirleyerek taht kavgalarını önleme girişiminde bulundu. Küçük oğlunu önce Caesar sonra da Augustus olarak ilan etti. Philippus 248 yılında Tuna nehrinin karşı kıyısında bulunan Karpatlara sefere çıktı. Ancak Tuna bölgesi ve Doğu'da üst üste isyanların çıkmasının ardından Philippus tahttan feragat etmeyi teklif ettiyse de bu teklifi kabul edilmedi. Şehrin valisi olan Decius, Tuna bölgesinin komutanlığına getirildi ve 249 yılında bütün birliklerin başına geçti. Neticede imparatorla Decius iç savaşta karşı karşıya geldi ve Philippus öldürüldü. Yeni imparator Decius tahtını sağlama almak için İtalya topraklarına çekilerek Daçya'yı kendi haline bıraktı. Decius'un bu hareketi doğu sınırını Germen tehdidine açık hale getirdi. Bu bölgede rahatça hareket etme imkân bulan Gotlar, Güney Trakya bölgesine kadar bütün Balkanları istila ettiler.
Decius Hristiyanlara karşı en acımasız imparatorlardan biri olarak anılır. İmparator olmasının ardından Hristiyanlara şiddet göstermiştir. Ruhban sınıfıyla özellikle mücadele edilmiş ve bu mücadele neticesinde Roma piskoposu da öldürülmüştür. Decius Doğu sınırındaki Gotlara karşı koymaya çalışsa da Dobrucalı Cniva adlı Got kralına iki defa mağlup oldu. 251 yılında meydana gelen ikinci savaşta imparator Decius öldürülmüştür. Decius'un ölümünün ardından tahtı ele geçirmek için komutanlar arasında mücadeleler başlamıştı. Ancak hiçbir komutan tam olarak üstünlük kuramamıştı ve 253 yılına kadar imparatorluk tahtı boş kalmıştı. Karışıklıkların iyice artmasının ardından askerler Licinius Valerianus'u imparator olarak aday gösterdiler ve Valerianus imparator ilan edildi.
İmparatorluğun içinde bulunduğu karmaşa durumundan faydalanan Gotlar ve Alamanlar Tuna'yı geçmişlerdi. Ayrıca 256 yılında da Franklar Ren sınırının ardına ulaşırken Saksonlar da kuzeybatıda İngiliz sahillerine doğru ilerliyorlardı. Doğuda ise Sasani imparator Şapur Suriye'yi geçmiş ve 256 yılında Antakya'ya girmişti. İmparator Valerianus Sasanilerin üzerine hareket etti ve 259 yılında Sasanilerle uzlaşmak istedi. Ancak Sasaniler imparatoru yakaladılar ve esir ettiler. Valerianus Sasaniler üzerine sefere çıkmadan önce oğlu Gallienus'u Augustus ilan ederek Roma'da bırakmıştı.
Gallienus (253-268) eğitimli biriydi ve Yeni Platoncu düşünceye sahipti. Ayrıca Hristiyanlara yönelik şiddet hareketlerine de son verdi ve imparatorlukta Hristiyanlığa karşı hoşgörü siyaseti izlenmeye başlandı. Gallienus Sasanilere karşı koymak için süvari birlikleri kurdu ve böylece Roma ordusu yaya askerlere dayanan geleneksel sistemini ilk defa değiştirmiş oldu. 267 senesinde Gotlar ve Heruller Balkan topraklarına girdiler. Ege'ye kadar ilerlediler, Atina'yı yağmaladılar ve hatta Anadolu'nun batı kıyısındaki şehirlere kadar girdiler. İmparator Gallienus Niş'te bunlara karşı galip gelse de İtalya'da ortaya çıkan isyan neticesinde geri dönmek zorunda kaldı. 268 yılında ise kendi adamları tarafından suikast sonucu öldürüldü.
Gallienus'un ölümünden sonra Illyria’lı bir asker ve Gallienus'un katillerinden biri olan Claudius (268-270) imparator oldu. Yeni imparator Balkanlardaki Gotların üzerine yürüdü ve Got istilacılarını bozguna uğrattı. Gotları durdurarak Tuna sınırını güvenceye alan imparatora Gothicus lakabı verildi. İmparator 270 yılında veba yüzünden öldü. Claudius öldükten sonra Senato Claudius'un kardeşi olan Quintillus'un imparator olmasını istese de Quintillus'un askerler tarafından desteklenmemesinden dolayı Senato'nun bu isteği gerçekleşmedi. Gallienus'un katillerinden olan ve süvari birliğinin de komutanı olan Aurelianus Quintillus'a karşı isyan etti ve Claudius'un kendisini veliaht ilan ettiğini yaymaya başlattı. Neticede 270 yılında Aurelianus imparator olarak tahta çıktı.
Aurelianus (270-275) devrinde Barbar kavimler hala Balkanlardaydı ve bir Germen kavmi olan Juthungiler İtalya'yı istila etmişlerdi. Aurelianus Tuna yönüne ilerleyen Juthungileri yakalamış ve onları büyük bir bozguna uğratmıştır. Juthungiler Kuzey İtalya'ya doğru yola çıktıklarında ise yeniden Aurelianus tarafından mağlup edildiler. Aurelianus Vandalları da Pannonia’dan çıkartarak sınırın kontrolünü tamamen ele geçirdi. Aurelianus 271 yılında Roma birliklerini ve Romalı vatandaşları Daçya bölgesinden çekti. Ardından imparatorluğun Tuna sınırını yeniden düzenledi.
Doğuda Palmyra kraliçesi Zenobia, Mısır’ı hakimiyeti altına almış ve Anadolu topraklarına doğru ilerliyordu. 271 yılında Aurelianus Zenobia'nın karşısına çıkmak için Anadolu'ya girdi. İmparator Aurelianus karşısındaki orduyu şaşırtmak için geri çekiliyormuş gibi yaparak ordudaki Faslılar ve Dalmaçyalıları düşmana karşı saldırttı. Roma burada zafer kazandı ve Emesa'ya doğru harekete geçti. Emesa da ele geçirildi ve ardından imparator Palmyra'yı kuşattı. Kaçmak üzere olan Zenobia yakalandı ve savaş 272 yılında Roma'nın üstünlüğüyle sona erdi. Doğuda kazandığı zaferlerin ardından imparator Aurelianus gözüne Galya İmparatorluğu'nu kestirmişti. Galya imparatorunu Postumus 268 yılında ölmüş, onun ardından önce Victorinus, sonra da Tetricus tahta geçmişti. 274 yılında Aurelianus Galya'ya karşı yürüdü ve büyük bir zafer kazandı. Aurelianus Roma'ya döndüğünde Zenobia ve Tetricus esirleri arasındaydı. Askeri anlamda başarılı bir imparator olan Aurelianus 275 yılında suikast sonucu öldürüldü.
KAYNAKÇA
Angold, Micheal, The Byzantine Empire 1025-1204 (A Political History), Logman, USA, 1997
Cheynet, Jean Claude, Bizans Tarihi, Çev. İsmail Yerguz, Dost Yayınları, 2008
Gregory, Timothy, Bizans Tarihi, Çev. Esra Ermert, YKY, 2016
Haldon, John F., The Palgrave Atlas of Byzantine History. Palgrave Macmillan, New York, 2005
Jeffreys, Elizabeth, et al. The Oxford Handbook of Byzantine Studies. Oxford University Press, New York, 2008
Lemerle, Paul, Bizans Tarihi, Çev. Galip Üstün, İletişim Yay., Ankara, 2004
Norwich, John Julius, Bizans, C. I-II-III, Çev. Selen Hırçın Riegel, Kabalcı Yayınları, 2013
Obolesnky, Dimitri, The Byzantıne Common Wealth Eastern Europe 500-1453, Cadinal Edition, London,1974
Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara, 2011
Shepard, Jonathan, The Cambridge History of the Byzantine Empire c. 500-1492. Cambridge University Press, New York, 2008
Vasiliev, Alexander A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. Tevabil Alkaç, Alfa Yay., İstanbul, 2016
4. Hafta: Diokletianus Dönemi
İmparator Carus (282-284) öldükten sonra doğudaki ordu birlikleri, subaylardan biri olan Diokletianus 'u imparator olarak ilan etti. Ancak Carus'un oğlu Carinus bu duruma karşı çıktı. Carinus ve Diokletianus'un orduları Moesia'da karşılaştı ve savaşın sonunda Carinus'un öldü. Her iki tarafın ordusu da Diokletianus 'un imparatorluğunu kabul etti. Yeni imparatorun ilk amacı istikrarlı bir iktidar sürmekti. Önceki yılların ortaya çıkardığı en önemli sonuçlarından biri ise imparatorluğun topraklarının çok geniş olması ve bu toprakların yönetiminin tek kişi tarafından yürütülmesinin güç olmasıydı. Diokletianus ülke yönetimini paylaşmak için eski arkadaşı Maximianus'u Caesar olarak seçti. Maximianus Germenlerin Galya'ya yaptığı akınları durdurmak üzere görevlendirildi ve bu görevinde başarılı oldu. Diokletianus da doğuda seferlere devam ediyor ve Tuna, Armenia, Mezopotamya ve Mısır topraklarındaki Roma gücünü sağlamaya çalışıyordu.
İmparatorlukta yeni idare sistemi oluşturulduktan sonra dikkatler yeniden askeri işlere yöneldi. Caesar Konstantius'a gasıp Carasius'un durdurulması emredildi ve Carasius 293 yılında öldürüldü. Konstantius 296 yılında Britanya'ya girdi ve burada Roma hakimiyetini yeniden sağladı. 298'de Alamanların üzerine yürüdü ve Alamanları mağlup ederek Galya'ya barış ortamını getirdi. 296 yılında ise Mısır'da Roma'ya karşı ayaklanma çıktı ve Diokletianus bu isyanı başarıyla bastırdı. Bu sırada Sasani hükümdarı Narses, Ermenistan ve Suriye topraklarına saldırdı. Caesar Galerius Sasanilere karşı sürdürülecek savaşın başına getirildi.297 yılında Galerius mağlup olsa da sonraki yıl büyük bir zafer kazandı. Galerius Mezopotamya'yı yeniden fethetti ve bu topraklarda Roma hakimiyetini sağladı. Sasaniler de doğuda Roma üstünlüğünü kabul eden bir barışı onaylamaya mecbur kaldılar.
Diokletianus'un kurduğu sistemin temelinde imparatorun yüksek otoritesi mevcuttu. İmparator halktan kopmuş ve sarayına çekilmiştir. İmparatorun her şeyi kutsal kabul edilmeliydi. Kıyafetleri dahi halkın giymesi yasak olan mor renkliydi. Adeta tanrı gibi hareket eden imparator tanrıdan aldığını söylediği kutsallığını da her ortamda öne çıkarmaya çalışıyordu. Tetrarşi üyeleri Jüpiter ve Herakles tanrılarına bağlıydılar ve güçlerini bu tanrılardan aldıklarını öne sürüyorlardı.
Diokletianus’un İdarî, Askerî ve Ekonomik Reformları
Diokletianus’ un reformlarının en önemli amacı güçlü bir yönetim sağlamak ve imparatorluk tahtına yönelik tehditleri engellemekti. İlk olarak devletin askeri ve sivil kanadı arasında keskin bir sınır çizildi ve bu iki kanat arasında geçiş yapma imkânı ortadan kaldırıldı. Sivil görevlilerin emrindeki askeri birlikler kaldırıldı. Askerlerin vergi toplaması hususunda da keskin bir karar verilerek askeri yöneticilerin vergi toplamayacaklarına dair karar alındı. İmparatorluğun daha etkin yönetilmesi için sivil bürokrasi büyütülmüş ve alt birimlerin sayısı artırılmıştır. Diokletianus ve I. Konstantin devrinde eyaletler küçültülerek sayıları elliden yüze kadar çıkartılmıştır. Askerlik kurumu sivil yönetimden ayrışmıştı ve askerler sadece kendi meslekleri içinde ilerleyebiliyorlardı. Ordu kurumunun imparatorluktaki konumunun belirlenmesinin ardından ordunun iç yapısında da değişiklikler yapılmıştır. Sınır birlikleri olan ve sadece kendi topraklarını koruma amacında olan Limitanei ordusu önemini kaybediyordu. Hareketli arazi orduları olan ve sabit bir karargahları olmayan Comitatanses orduları ise gün geçtikçe önem kazanıyordu. İmparatorluk yönetiminin en önemli görevlerinden biri de imparatorluk harcamaları için gerekli olan vergilerin düzenli şekilde toplanmasını sağlamaktı. Roma için en önemli vergi Annona adlı toprak vergisiydi ve bu vergi ayni olarak da ödenebiliyordu. Vergi İmparatorluk tarafından toplanıyor ve askerler ile sivil yöneticilere dağıtılıyordu. Topraklar nitelik ve nicelik açısından ele alınıyor ve vergi miktarı buna göre belirleniyordu. Diokletianus 301 yılında artan enflasyonu engellemek için de bir fiyat fermanı yayınladı ve bu ferman imparatorluğun çeşitli şehirlerine gönderildi. İmparatorun tehditkâr şekilde yayınladığı ve önemini her seferinde vurguladığı ferman başarısız oldu. Diokletianus değeri gittikçe düşen imparatorluk parasında da reforma giderek paranın değerini artırmaya çalıştı. Paranın değeri yapıldığı metalin saflık derecesine göre belirleniyordu. Diokletianus Aureus adında altından bir sikke bastırdı. Ancak devletin gelirleri düşüktü ve Diokletianus'un bu çabası da sonuçsuz kalmıştı.
KAYNAKÇA
Angold, Micheal, The Byzantine Empire 1025-1204 (A Political History), Logman, USA, 1997
Cheynet, Jean Claude, Bizans Tarihi, Çev. İsmail Yerguz, Dost Yayınları, 2008
Gregory, Timothy, Bizans Tarihi, Çev. Esra Ermert, YKY, 2016
Haldon, John F., The Palgrave Atlas of Byzantine History. Palgrave Macmillan, New York, 2005
Jeffreys, Elizabeth, et al. The Oxford Handbook of Byzantine Studies. Oxford University Press, New York, 2008
Lemerle, Paul, Bizans Tarihi, Çev. Galip Üstün, İletişim Yay., Ankara, 2004
Norwich, John Julius, Bizans, C. I-II-III, Çev. Selen Hırçın Riegel, Kabalcı Yayınları, 2013
Obolesnky, Dimitri, The Byzantıne Common Wealth Eastern Europe 500-1453, Cadinal Edition, London,1974
Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara, 2011
Shepard, Jonathan, The Cambridge History of the Byzantine Empire c. 500-1492. Cambridge University Press, New York, 2008
Vasiliev, Alexander A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. Tevabil Alkaç, Alfa Yay., İstanbul, 2016.
5. Hafta: I. Constantinos Dönemi
Diokletianus 305 yılında İznik'te kendi isteğiyle imparatorluk görevinden ayrılmış ve diğer Augustus Maximianus'tan da görevden çekilmesini istemiştir. Maximianus tahttan ayrılmak için çok gönüllü olmasa da Diokletianus'un isteğini kabul etmiştir. Yapılan anlaşmaya göre Galerius ve Konstantius Chlorus yeni Augustuslar oldular. Diokletianus Augustuslar’ın oğullarının “Caesar” olmasına karşı çıkıyordu. Neticede Galerius kendisine Caesar olarak yeğeni Maximinus Daia’yı seçerken Valerius Severus da Konstantius'un Caesar’i oldu. Galerius bu yeni tetrarşideki en güçlü kişi konumundaydı.
Maxentius 270 yılından beri güçlendirilen Roma'ya hakimdi ve bu sayede çok büyük bir askeri güce sahipti. 312 yılında Konstantin yaklaşık 40 bin kadar askeriyle İtalya'yı istila etmeye başladı. Roma'da kalan Maxentius büyük bir süvari birliğini Konstantin’in üzerine gönderdi; ancak bu ordu Torino'da büyük bir yenilgiye uğradı. Konstantin Kuzey İtalya'ya ilerlemeye başladı. Maxentius Tiber Nehri üzerindeki Milvia Köprüsü'nü yıktırdı ve Konstantin’i şehrin içinde beklemeye karar verdi. Konstantin karargahını şehrin kuzeyine kurdu. Bu sırada ilerleyen yıllarda bütün dünya tarihini etkileyecek önemli bir olay meydana geldi. Rivayete göre Konstantin gökte haç şeklinde bir işaret görmüştü ve haçın üzerinde zafer burada yazısı yazıyordu. O tarihten sonra Konstantin bu işareti birliklerinin sembolü olarak kullanacaktı. Maxentius, Konstantin’i beklemek yerine birliklerini şehir dışına yollayarak büyük bir hata yapmıştı. Konstantin düşmanına karşı harekete geçti ve büyük bir zafer kazandı. Maxentius'un askeri kuvvetlerinin büyük bir kısmı yok edildi ve Maxentius da öldürüldü. Konstantin Roma'ya girdiğinde senato ve halk tarafından kurtarıcı olarak selamlanmıştı. Konstantin 313 yılında üvey kardeşiyle evlenen Licinius ile Milano'da bir araya geldi. İki imparator burada Galerius'un Hristiyanlara zulmünün sona erdirilmesini emrettiği fermanı yayınladılar. Milano Fermanı ile imparatorluk topraklarındaki herkese inanç özgürlüğü sağlanıyor ve kiliselerin de Roma koruması altında olduğu belirtiliyordu. Milano'daki bu buluşmadan sonra Konstantin Franklar üzerine Galya'ya doğru sefere çıkarken Maximinus Daia bu durumu fırsat bilip Licinius'un Trakya'daki topraklarına saldırdı. Licinius Hadrianapolis yakınlarında Maximinus Daia'yı mağlup etti ve böylece imparatorlukta artık iki imparator kalmıştı.
Konstantin ve Licinius arasında gerginlik mevcuttu ve nihayet 316 yılında savaş başladı. Licinius 'un Trakya hariç tüm batı topraklarını Konstantin’e vermeyi kabul etmesiyle savaş sona erdi. Ancak Licinius kendi topraklarındaki Hristiyanlara zulmetmeye başlayınca iki imparator arasındaki ilişkiler yeniden gerginleşti. Ayrıca Gotların 323 yılında Moesia ve Trakya'ya saldırmalarından dolayı Konstantin onları püskürtmek için Licinius'un topraklarına girmişti. 324 yılında Konstantin Licinius'u mağlup etti ve Konstantin bütün Roma'nın tek imparatoru oldu.
İmparator I. Konstantin, Milvia Köprüsü Savaşı'nın ardından Afrika Kilisesi'nde bölünme yaratan Donatusçuluk hareketi ile uğraşmak zorunda kaldı. Donatusçuluk hareketi temel olarak Diokletianus döneminde başlayan Büyük Zulüm'e boyun eğen ve kutsal kitapları devlet görevlilerine teslim eden din adamlarının (traditores) yeniden göreve dönmek istemelerine karşı olarak ortaya çıkmıştır. Kartaca rahibi Donatus'a göre bu din adamları eski konumlarına dönemezlerdi ve buna izin verenler aforoz edilmeliydi. Ayrıca Donatusçulara göre kilise sadece azizlerden oluşmalıydı. Ancak kilisedeki asıl bölünme Kartaca Piskoposu Caecilianus'un traditoresleri bağışlamaya hatta kiliseye kabul etmesiyle başladı. Roma piskoposunun da bu durumu onaylamasına rağmen Donatusçular şiddetle karşı çıktılar ve Donatus'u Kartaca Rahibi olarak seçtiler. Konstantin de bu durumla yakından ilgilenerek iki tarafın anlaşmasını istedi; ancak imparatorun bu isteği sonuçsuz kaldı. Ardından 313 ve 314 yıllarında iki konsil toplandı ve bu konsillerin sonunda Donatusçular mahkûm edildi. Donatusçular bu durumu reddederek konuyu imparatora taşıdılar ve İmparator Konstantin de Donatusçuların haksız olduğunu söyledi. İmparatorun kendilerini reddetmesinden sonra Donatusçular imparatora boyun eğmeyi kabul etmediler ve I. Konstantin ordusuna verdiği emirle Donatusçuların yakalanmasını emretti. Donatusçulara zulüm uygulansa da imparator kısa süre sonra bu siyasetten vazgeçti.
Konstantin, Licinius ile yaptığı ve zafer kazandığı savaştan sonra kendisine bir şehir kurmak istedi. Bu gelenek Büyük İskender'den beri mevcuttu. Konstantin Boğaz'ın konumu ve imparatorluğun keşişim noktalarına yakınlığından dolayı Byzantion'a yerleşmeye karar verdi. Ayrıca şehrin güçlü surlarla çevrili olması da önemini artırıyordu. 324 yılından itibaren yeni şehri için hiçbir masraftan kaçınmayan Konstantin şehrini cazibe merkezi haline getirmek istiyordu. Şehre Konstantinopolis (Konstantin’in şehri) dense de şehrin resmi ismi Nea Rome' (Yeni Roma) idi. Konstantin şehre yapılan büyük yapıların inşasını bizzat kendisi yönetti. Bu yapılardan bazıları: Büyük Saray, Ayasofya Katedrali, Hipodrom ve Kutsal Havariler Kilisesi. Şehir 11 Mayıs 330 tarihinde büyük bir törenle kuruldu. Konstantin Ariusçuluğun mahkûm edilmesine rağmen imparatorlukta yayılmasına anlam veremiyordu. Sonunda kendisinin yanlış yolda olduğunu ve Ariusçuların haklı olduklarını düşünmeye başladı. Çevresine Ariusçu görüşün önde gelen din adamlarını topladı ve bunlardan birisi de Nikomedia’lı Eusebios'tu. 337 yılında Sasaniler Arabia'ya saldırdı ve Konstantin Sasaniler üzerine sefere çıktı. Ancak imparator yolda hastalandı ve Konstantinopolis'e geri döndü. Öleceğini anlayan imparator Piskopos Eusebios'u çağırarak kendisini vaftiz ettirdi. Vaftizinden kısa süre sonra Konstantin öldü.
KAYNAKÇA
Angold, Micheal, The Byzantine Empire 1025-1204 (A Political History), Logman, USA, 1997.
Cheynet, Jean Claude, Bizans Tarihi, Çev. İsmail Yerguz, Dost Yayınları, 2008.
Gregory, Timothy, Bizans Tarihi, Çev. Esra Ermert, YKY, 2016.
Haldon, John F., The Palgrave Atlas of Byzantine History. Palgrave Macmillan, New York, 2005.
Jeffreys, Elizabeth, et al. The Oxford Handbook of Byzantine Studies. Oxford University Press, New York, 2008.
Lemerle, Paul, Bizans Tarihi, Çev. Galip Üstün, İletişim Yay., Ankara, 2004.
Norwich, John Julius, Bizans, C. I-II-III, Çev. Selen Hırçın Riegel, Kabalcı Yayınları, 2013.
Obolesnky, Dimitri, The Byzantıne Common Wealth Eastern Europe 500-1453, Cadinal Edition, London,1974 .
Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara, 2011.
Shepard, Jonathan, The Cambridge History of the Byzantine Empire c. 500-1492. Cambridge University Press, New York, 2008.
Vasiliev, Alexander A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. Tevabil Alkaç, Alfa Yay., İstanbul, 2016.6. Hafta: IV. Yüzyıl: Constantinos'tan Thedosios'a
Konstantin hayattayken kendisinden sonra tahta çıkacak veliahdını net bir şekilde belirlememişti. Konstantin, Konstans ve Konstantius adlı oğulları Caesar ilan edilmişti. Ayrıca Konstantin’in yeğenleri Dalmatius ve Hannibalianus da Caesar statüsündeydiler. Konstantin’in ölümünden sonraki 4 ay boyunca imparatorun kim olacağına karar verilememişti. Askerler ise Konstantin’in oğulları dışında hiçbir Caesar’i imparator olarak kabul etmeyeceklerini bildirmişlerdi. Neticede Konstantin’in üç oğlu da Augustus ilan edildi ve imparatorluk toprakları üçe bölündü. II. Konstantius ülkenin batısına, I. Konstans İtalya, Afrika ve Illyria'ya ve II. Konstantius da ülkenin doğusuna hâkim oldu.
Bir süre sonra kardeşler arasında anlaşmazlıklar çıktı. II. Konstantius 340 yılında Konstans'a saldırdı ancak mağlup oldu ve öldürüldü. Konstans II. Konstantius'tan kalan toprakları da ele geçirdi ve bütün batıya hâkim oldu. Konstans Britanya ve Germenia'da sınırların güvenliğini sağlarken, II. Konstantius ise II. Şapur devrinde canlanan Sasanileri durdurmak zorundaydı. Mezopotamya'da karşı karşıya gelen Sasani ve Roma orduları uzun süren savaşın ardından 350 yılında barış imzalayarak savaşa son verdiler. Batıda ise Konstans 350 yılında Germen subay Magnentius tarafından öldürüldü. Magnentius II. Konstantius'tan imparator olarak kabul edilmesini istedi; II. Konstantius ise Magnentius 'un üzerine sefere çıktı ve 351 yılında iki taraf arasında savaşlar başladı. 353 yılında Magnentius öldürüldü ve II. Konstantius imparatorluğun tek hâkimi oldu.
İmparatorluğu tek başına yönetemeyeceğini gören II. Konstantius yeğeni Gallus'u Caesar ilan etti. Ancak Gallus'un Sasanilere karşı zafer kazanmasının ardından II. Konstantius Gallus'u kıskandı ve 354 yılında Gallus'u öldürdü. II. Konstantius daha sonra Gallus'un üvey kardeşi Iulianus'u Caesar ilan etti. Iulianus Galya'daki askeri ayaklanmayı bastırmış ve Britanya sınırını Alaman ve Germenlere karşı başarıyla savunmuştur. Ancak II. Konstantius 361 yılının başında Iulianus'tan Galya'dan çekilip doğuya geçmesini istedi. Bu istek üzerine Iulianus kendi askerleri tarafından imparator ilan edildi. Iulianus ve imparatorun orduları 361 de karşı karşıya geldi. Bu sırada Konstantius öldü ve Iulianus bütün imparatorluğun tek imparatoru oldu.
Iulianus da ölmeden önce kendisine veliaht belirlememişti. Iulianus öldükten sonra yüksek rütbeli askerler yeni imparatorun belirlenmesi için bir araya geldiler. Toplantının sonucunda Iovianus imparator ilan edildi. Yeni imparator Sasanilerle barış yaparak Konstantinopolis'e dönmek istiyordu. Sasanilerle yapılan antlaşma neticesinde Iulianus'un kazandığı topraklar da dahil olmak üzere neredeyse Septimus Severus'tan itibaren ele geçirilen Roma toprakları Sasanilere bırakılıyordu. Bu anlaşma ile birlikte Nisibis (Nusaybin) ve Tigris (Dicle) 'in ötesinde kalan toprakların tamamı Sasanilerin oldu. Iovianus 8 aylık imparatorluk döneminin ardından 17 Şubat 364 tarihinde hayatını kaybetti.
Askerler yeniden imparator belirlemek için toplandı ve Pannonia'dan gelen kumandan Flavius Valentinianus imparator ilan edildi. İmparator olduktan sonra ordu yeni imparatordan kendisine yardımcı seçmesini istedi. Valentinianus da yardımcısı olarak kardeşi Valens'i seçti. Valentinianus Batı'da önce Milano sonra da Trier'deki sarayda, Valens ise Antakya'daki sarayında imparatorluğa hükmediyorlardı.
İmparator Valentinianus Britanya'da Piktleri, Skotları, Saksonları ve Franklara üstünlük sağladı. Kuzey Afrika'da Mağribilere karşı da sefer düzenlendi. Trakya’da da Gotlara karşı mücadele devam ediyordu. 375 yılında Kuvad ve Sarmat akınlarına karşı koymak için Illyria'ya yürüdü. Barış yapmak isteyen Kuvad elçisinin sunduğu barışma şartları imparatoru çok kızdırdı ve imparator geçirdiği inme sonucu 17 Kasım 375'te hayatını kaybetti. Valentinianus'un oğulları 16 yaşındaki Gratianus ve 4 yaşındaki II. Valentinianus Augustus ilan edilmişlerdi. Ancak yaşları çok küçük olduğundan dolayı tahta kimin geçeceği bir sorun teşkil ediyordu.
Hadrianapolis Savaşı (8 Ağustos 378)
IV. yüzyılın sonlarına doğru Hunların Tuna Nehri'nin kuzey bölgesinde ortaya çıkmalarıyla onlardan korkan Gotlar, Roma İmparatorluğu sınırlarında güvenli yer bulma ihtiyacı duydular. Gotlara Roma topraklarında yaşamaları için izin verilecekti ancak Gotlar bu izin karşılığında Roma ordusunda görev alacaklardı. Antlaşmanın ardından yaklaşık 200 bin Got imparatorluk topraklarına girdi. Ancak imparatorluğun Gotların ihtiyaçlarını karşılayacak durumu yoktu. Bazı devlet memurları da Gotlara karşı acımasız davranışlarda bulundu. Bu davranışlar karşısında Gotlar 377 yılında isyan ettiler ve Trakya bölgesindeki Roma topraklarını yağmaladılar. İmparator Valens Got tehlikesini bitirmek için ordusuyla birlikte yola çıktı, Gratianus da Valens'e destek olmak için Batı'dan yola çıktı. Valens Trakya'ya ulaştığında Gratianus'un gelmesini beklemeden savaş hazırlıklarına başladı. Roma ordusu Gotlar karşısında büyük bir bozguna uğradı ve hem ordunun üçte ikisi hem de imparator Valens savaş alanında hayatını kaybetti. Yüzyıldan fazla süre sonra ilk defa bir Roma İmparatoru savaş alanında öldürülmüştü.
KAYNAKÇA
Angold, Micheal, The Byzantine Empire 1025-1204 (A Political History), Logman, USA, 1997
Cheynet, Jean Claude, Bizans Tarihi, Çev. İsmail Yerguz, Dost Yayınları, 2008
Gregory, Timothy, Bizans Tarihi, Çev. Esra Ermert, YKY, 2016
Haldon, John F., The Palgrave Atlas of Byzantine History. Palgrave Macmillan, New York, 2005
Jeffreys, Elizabeth, et al. The Oxford Handbook of Byzantine Studies. Oxford University Press, New York, 2008
Lemerle, Paul, Bizans Tarihi, Çev. Galip Üstün, İletişim Yay., Ankara, 2004
Norwich, John Julius, Bizans, C. I-II-III, Çev. Selen Hırçın Riegel, Kabalcı Yayınları, 2013
Obolesnky, Dimitri, The Byzantıne Common Wealth Eastern Europe 500-1453, Cadinal Edition, London,1974
Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara, 2011
Shepard, Jonathan, The Cambridge History of the Byzantine Empire c. 500-1492. Cambridge University Press, New York, 2008
Vasiliev, Alexander A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. Tevabil Alkaç, Alfa Yay., İstanbul, 2016
7. Hafta: I. Theodosios ve İmparatorluğun İkiye Ayrılması
Hadrianapolis Savaşı'ndan sonra imparatorluğun tek hâkimi Gratianus oldu. Ancak o da yönetim işinde kendisine bir yardımcı bulmalıydı. Gratianus kendisine yardımcı olarak eski bir kumandanın oğlu olan Theodosius'u seçti ve Theodosius 19 Ocak 379 tarihinde Sirmium'da imparator olarak ilan edildi. Theodosius Trakya topraklarındaki Gotları savaşa zorlayamayınca antlaşma yoluna gitti ve 3 Ekim 382'de Gotlarla antlaşma yapıldı. Bu antlaşmaya göre Gotlar Roma topraklarında yaşayacaklar ancak orduda da görev alacaklardı. Böylece Roma'nın ihtiyaç duyduğu asker ihtiyacı da karşılanmış olacaktı. Gotların büyük kısmı Tuna Nehri'nin güneyine ve Trakya bölgesinin kuzeyine yerleşti. Got sorununu bir şekilde çözüme kavuşturan Theodosius Doğu'da da Sasanilerle barış yaptı. Armenia toprakları Roma ve Sasani arasında paylaştırıldı. Ancak önemli bir stratejik nokta olan Yukarı Dicle ile Fırat arasındaki topraklar Roma'nın kontrolündeydi.
İmparator Theodosius imparatorluk için sorun yaratan dini ayrılıkların çözüme ulaşması gerektiğini düşünüyordu. Theodosius İznik İtikadı taraftarıydı ve Ariusçuluğun sona erdirilmesini istiyordu. İmparatorun düşüncelerinin hayata 381 yılında Konstantinopolis Konsili toplandı. Konsil, İznik Konsili'nin (325) kararlarını yeniden onayladı ve İznik Amentüsüne katkılarda bulundu. Ariusçuluk yeniden mahkûm edilmesine rağmen etkisi tamamen kırılamadı. Özellikle Piskopos Ulfilas Gotlar arasında Ariusçuluğu hızla yayıyordu. Böylece Gotlar arasında Ariusçuluk düşüncesi gün geçtikçe etkisini artırdı. Theodosius paganların ve pagan tapınaklarının etkilerini kırmak istiyordu. Tanrılara kurban ibadeti yasaklansa da paganizm tamamen yasaklanmamıştı ve imparatorluk vatandaşların özel yaşamlarına müdahale etmiyordu. Tapınaklarla ilgili en çarpıcı olay ise İskenderiye'de bulunan ve İlkçağ'ın en önemli tapınaklarından biri olan Serapeum Tapınağı'nın yakılmasıdır. İskenderiye Piskoposu Theophilos 391'de şehirde bulunan tapınakların kiliseye çevrilmesi için imparatordan icazet aldı. Piskopos Serapeum Tapınağı'nda bulunan müstehcen bir heykeli teşhir etti ve bu heykeli paganların ahlaksızlığının sembolü olarak nitelendirdi. Paganlar bu yaşananlar üzerine çok sinirlendiler ve şehirde Hristiyanlarla paganlar arasında büyük arbedeler yaşandı. Paganlar Serapeum Tapınağı'na sığındılar ve burayı adeta kendi karargâhları olarak kullandılar. İmparatorluk ordusu paganları durdurmak için şehre girdi ve paganlar etkisiz hale getirildi. Bu yaşananların neticesinde imparator Theodosius özel ve kamusal yerlerde paganların ibadet etmelerini yasakladı.
383 yılında İspanyol asıllı subay Magnus Maximus öncülüğünde Gratianus'a karşı ayaklanma meydana geldi ve Gratianus öldürüldü. II. Valentinianus 13 yaşında olduğu için imparator olmasına rağmen yeterince güçlü değildi. Maximus 387 yılında II. Valentinianus'un hakimiyetinde olan İtalya topraklarına girince Theodosius Maximus'u durdurmak için batıya doğru yola çıktı. İmparator Theodosius 388 yılında Maximus'u öldürdü. Theodosius II. Valentinianus'un kız kardeşi Galla'yla evlendi ve böylece Theodosius imparatorluğun tek hâkimi oldu. Theodosius 383 yılında Augustus ilan edilen oğlu Arcadius'a doğu bölgesini bıraktı ve kendisi İtalya'da kaldı. Theodosius II. Valentinianus 'u Frank kumandan Arbogastes'in himayesine bırakarak 391'de İtalya'ya döndü.II. Valentinianus Arbogastes'in himayesinden kurtulmak istedi ancak öldürülerek saf dışı bırakıldı. Arbogastes Eugenius'u imparator ilan etti ve böylece imparatorluğun batı kanadında Germenlerin gücü iyice arttı. Ancak Theodosius Arbogastes ile Eugenius'u engellemek için batıya yürüdü ve 394 yılında vuku bulan savaşı Theodosius kazandı, Argobastes ve Eugenius ise öldürüldü. 395 yılından sonra Batıda tahta çıkan imparatorlar genellikle Germen komutanların hakimiyetindeydiler ve 395 yılından itibaren Doğudaki imparatorlukla batıdaki imparatorluk arasındaki siyasi, askeri ve dini bağlar giderek gevşedi.
Theodosius 395 yılında Milano'dayken hayatını kaybetti. İmparator Theodosius imparatorluğun Doğusunu oğlu Arcadius'a, batısını ise küçük oğlu Honorius'a vermişti. Roma İmparatorluğu'nun Doğu-Batı olarak ikiye bölünmeden önceki son imparatoru Theodosius'tur. Theodosius iktidarını hanedanlık haline getirmek istiyordu. 376 yılında oğulları Arcadius ve Honorius'un anneleri olan Flaccila ile evlenmişti. Flaccila paranın üzerinde resmi olan ilk Bizans imparatoriçesiydi. Theodosius öldüğünde Arcadius 17, Honorius ise 11 yaşındaydı. Theodosius ölmeden önce Arcadius'u Preater Prafectus olan Rufinus'un, Honorius'u ise Vandal asıllı Stilicho'nun himayesinde olacaklarını belirlemişti.
KAYNAKÇA
Angold, Micheal, The Byzantine Empire 1025-1204 (A Political History), Logman, USA, 1997
Cheynet, Jean Claude, Bizans Tarihi, Çev. İsmail Yerguz, Dost Yayınları, 2008
Gregory, Timothy, Bizans Tarihi, Çev. Esra Ermert, YKY, 2016
Haldon, John F., The Palgrave Atlas of Byzantine History. Palgrave Macmillan, New York, 2005
Jeffreys, Elizabeth, et al. The Oxford Handbook of Byzantine Studies. Oxford University Press, New York, 2008
Lemerle, Paul, Bizans Tarihi, Çev. Galip Üstün, İletişim Yay., Ankara, 2004
Norwich, John Julius, Bizans, C. I-II-III, Çev. Selen Hırçın Riegel, Kabalcı Yayınları, 2013
Obolesnky, Dimitri, The Byzantıne Common Wealth Eastern Europe 500-1453, Cadinal Edition, London,1974
Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara, 2011
Shepard, Jonathan, The Cambridge History of the Byzantine Empire c. 500-1492. Cambridge University Press, New York, 2008
Vasiliev, Alexander A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. Tevabil Alkaç, Alfa Yay., İstanbul, 2016
8. Hafta: V. Yüzyıl: II. Theodosios, Efes ve Khalkeon Konsilleri, Kilisenin Teşkilatlanması
Vizigotlar Theodosius devrinde Konstantinopolis’in kuzey ve batı bölgelerine yerleştirilmişlerdi. Bu bölgedeki Gotların lideri 390 yılında Alaric oldu. Alaric, Theodosius'un ölümünden sonra isyan çıkarttı. Alaric'in isyanı gittikçe büyüdü ve Alaric Yunanistan'ı istila ile ele geçirdi. Stilicho'nun orduları Alaric'i durdurabilirdi ancak imparatorluğun doğu kanadıyla arasındaki anlaşmazlık sebebiyle Alaric'i engellemedi. Neticede Alaric 401'de İtalya'ya girdi. 408 yılında Stilicho öldürüldü ve 410 yılında Alaric iyice güçsüzleşen Roma'yı istila etti.
Arcadius 408 yılında ölmüştü ve oğlu II. Theodosius babası ölmeden imparator ilan edilmesine rağmen henüz yedi yaşındaydı ve bu yüzden tek başına iktidarını sağlayamazdı. Theodosius döneminde sınır komşularıyla olan problemler gittikçe düzelmişti. Doğuda Sasanilerin gücü kırılmıştı ve Hunlara da hediyeler sunularak barış sağlanmıştı. Yeni imparator II. Theodosius yaşça küçük olduğundan Praetor Prafectus Anthemius imparatorun en önemli hamisi durumundaydı. Anthemius, II. Theodosius güç kazanana kazar imparatorluğun iplerini elinde tutmuştur. Anthemius öldükten sonra ise güç II. Theodosius'un kız kardeşi Pulcheria 'ya geçmiştir. Pulcheria bekaret yemini ederek din ve devlet işleriyle ilgileneceğini gösterdi.
II. Theodosius'un imparatorluğu sırasında dini alanda birçok gelişme yaşanmıştır. İznik Konsili'nde Ariusçuluk mahkûm edilmişse de İsa'nın mahiyeti hakkındaki tartışmalar son bulmuyordu. İsa'nın tanrı mı yoksa sadece insan mı olduğu, tanrıysa ne kadar kutsal olduğu gibi tartışmalar günden güne artıyordu. Bu tartışmaları dini düşünceler etkilerken esasen kiliseler arasındaki rekabet de durumu derinleştiriyordu. Roma Piskoposu diğer tüm piskoposlardan üstün kabul ediliyor ve batının tek piskoposu olarak görülüyordu. Ancak doğuda durum farklıydı. Kudüs, Antakya, İskenderiye kiliseleri geçmişin getirdiği kutsallıkla üstün olduklarını savunurken Yeni Roma'nın Yeni Kilisesi yani Konstantinopolis Kilisesi de yavaş yavaş güçleniyordu.
Antakya ve İskenderiye okulları Hristiyanlığın en önemli ekollerindendi. İskenderiye okulu İsa'nın tanrısallığını daha fazla vurgularken Antakya okulu ise hem tanrılığını hem de insani yönünü vurguluyordu. Bu iki kilise arasındaki düşünce farklılığı ilk başlarda imparatorluğu etkilemezken 428 yılında Antakya okuluna mensup Nestorios'un Konstantinopolis Patriği olarak seçilmesi durumu değiştirdi. Nestorios Ariusçuluğa şiddetle karşı çıkanlardan birisiydi. Ayrıca Meryem'i Tanrı Doğuran (Theotokos) değil, yalnızca İsa'nın annesi (Khristokos) olarak görüyordu. Nestorios'un bu görüşlerine karşı İskenderiye piskoposu Kyrillos'un liderliğinde muhalif bir grup ortaya çıktı. Esasen hem İskenderiye hem de Antakya okulları İsa'nın insani ve tanrısallığını kabul etseler de bu cevherleri arasındaki ilişki konusunda ayrılıyorlardı. Neticede II. Theodosius da kendi piskoposunun tarafındaydı ve ihtilafın çözüme ulaşması için 431 yılında Efes'te bir konsilin toplanmasını istedi. Toplanan konsil İskenderiyeli Kyrillos'un hakimiyetindeydi ve konsilin sonunda Nestorios mahkûm edilerek sürgüne gönderildi.
Efes Konsili kararları Antakya ekolüne karşı İskenderiye ekolünün zaferini simgeliyordu. Ancak 440 yılının sonlarına doğru Nestorios'un düşünceleri Konstantinopolis’te yeniden canlanmaya başlamıştı. Bunu tehlike olarak gören keşiş Eutykhes İskenderiye okulunun görüşlerini bir adım daha ileri taşımış ve Hz. İsa'nın sadece tanrı olduğunu, beşerî doğasının olmadığını ileri sürmüştür. Konstantinopolis Piskoposu Flavianos Eutykhes'in düşüncelerine karşı çıkarken İskenderiye piskoposu Dioskoros Eutykhes'i destekliyordu. 449 yılında bu konu tartışılmak üzere Efes'te bir konsil toplandı. Konsile katılan delegeler Dioskoros ve müritleri tarafından tehdit edilmişlerdi ve bu konsil hem toplanış hem de uygulanması açısından Haydutlar Konseyi olarak adlandırılmıştır. Konsilde Flavianos'un suçlu olduğu ilan edilmiş ve görevinden azledilmiştir.
II. Theodosius 450 yılında çıktığı bir av sırasında atından düşerek ölmüştü. II. Theodosius'un yerine tahta 414'te Augusta olan Pulcheria geçti ancak Pulcheria imparatorluğu tek başına yönetemeyeceği için barbar bir kumandan olan Marcianus ile evlendi ve Marcianus imparator ilan edildi. Pulcheria 449 yılında Efes'te toplanan konsil kararlarını değiştirmek için Papa I. Leo ile iletişime geçti. Papa I. Leon, yeni imparator Marcianus ve imparatoriçe Pulcheria yeni bir konsilin toplanması için anlaşmaya vardılar. 451 yılında Khalkedon (Kadıköy)'da konsil toplandı. Konsil 449 yılında yapılan konsilin kararlarını yürürlükten kaldırdı. İsa'nın hem tanrısal hem insani mahiyetinin olduğu ve bu iki tabiatının birbirinden ayrı olamayacağı kabul edildi. Eutykhes ve Dioskoros aforoz edildi. Khalkedon Konsili aldığı dini kararların dışında kilise yönetimi hakkında aldığı kararlarla da kilise tarihi açısından son derece önemlidir. Konsilin aldığı karara göre Trakya ve Anadolu bölgelerindeki kiliselerin kontrolü Konstantinopolis Piskoposlarına bırakılıyordu. Ayrıca Konstantinopolis piskoposu patrik unvanı alıyor ve kilise hiyerarşisinde Roma piskoposundan hemen sonraki sıraya yerleşiyordu. Alınan bu kararlar Papa'nın gücünü zedeleyici kararlardı ve iki kilise arasında ileriki yıllarda bölünmeye kadar gidecek ihtilafın yolu açılmıştı. İskenderiye Kilisesine Khalkedon Konsili kararlarını kabul eden bir piskopos gönderildiyse de Mısır halkı bu piskoposu istemedi. İmparatorluk ordusunun desteğiyle şehre girebilen piskopos yine de kendisini kabul ettiremedi. Böylece İskenderiye'de imparatorun gönderdiği Diofizit bir piskopos ile bölgenin içeresinden çıkan Monofizit bir piskopos beraber bulundular.
457 yılında Marcianus öldü ve yerine I. Leon geçti. I. Leon patriğin elinden taç giyen ilk imparatordu. I. Leon'un tahta çıkmasına Alan kökenli General Aspar yardım etmişti ve Aspar imparatorun arkasındaki asıl güç olma gayesindeydi. Bu dönemde Batı Roma Vandal tehdidi altındaydı ve doğudan yardım bekliyordu. Aspar 468 yılında Vandallara karşı deniz saldırısı gerçekleştirse de başarısız olmuştu ve bu yenilgi Doğu Roma için maddi manevi çok büyük kayıplara sebep oldu. Aspar 'ın ordudaki Germen unsurlara hâkim olmasına mukabil, imparator Leon da Anadolu'nun Güneydoğusunda yaşayan Isauria’lılara sırtını dayayabileceğini düşünmüştü. Neticede Isauria’lı kumandanlardan Tarasis I. Leon'un kızı ile evlendi ve aralarında birlik sağlandı. Tarasis Grekçe Zenon adını aldı. Bu yıllarda yeniden Konstantinopolis’te Germen unsurlara karşı tepkiler oluşmaya başladı ve bu tepkilerin neticesinde 471 yılında Aspar ve oğlu Ardabur suikast sonucu öldürüldüler.
Leon 474 yılında öldü. I. Leon'un oğlu olmadığı için torunu, yani Zenon'un oğlu II. Leon daha altı yaşındayken imparator ilan edildi. Zenon eş imparator ilan edildi. 475 yılında I. Leon'un karısı Verina ve kayınbiraderi Basiliskos darbe yaparak tahtı ele geçirmelerine rağmen yaklaşık 20 ay sonra Zenon tahtı tekrar ele geçirmiş ve on beş sene imparatorluk tahtında kalmıştı. Batı Roma ise hareketli bir dönem geçiriyordu. Germen Odoaker Doğu Roma'nın hakimiyetini tanımıştı ve İtalya'nın yeni hâkimi olmuştu; yani Batı Roma Germenlerin eline geçmişti. Batı Roma'nın son imparatoru ise 476 yılında tahttan indirilen Romulus Augustus oldu. Ostrogotlar Balkanlarda halen Doğu Roma için tehdit oluşturuyordu. En önemli tehdit unsurları Trakya'da Theoderich Strabon ve Moesia'daki Theoderich'ti. Zenon Theoderich ile iş birliği yaparak Odoaker'in üzerine yürüdü ve 488 yılında Theoderich Odoaker'i mağlup ederek İtalya'nın yönetimini eline aldı. Böylece Gotlar batıya doğru yayılmış ve Doğu Roma İmparatorluğu’nu daha az tehdit eder hale gelmişlerdi.
İmparator Zenon Monofizit tartışmalarından dolayı imparatorluğun merkeziyle kopma noktasına gelen doğu bölümünü yeniden imparatorluğa bağlamak istiyordu. Amaçladığı birlik için Konstantinopolis Patriği Akakios ile Henotikon adında bir birlik fermanı yayınladılar. Bu fermanda ihtilaflı konulara neredeyse hiç değinilmiyor ve Khalkedon Konsili kararları reddediliyordu. Neticede bu ferman iki tarafı da memnun edemedi ve beklenen barışmayı sağlayamadı. Dahası Papa da bu fermanı yayınlayan Akakios'u aforoz etti. Akakios ise bu aforoza karşılık papanın adını dyptichonlardan sildi. Böylece Roma ve Konstantinopolis kiliseleri arasında yaklaşık otuz yıl sürecek bir ayrılık ortaya çıktı.
İmparator Zenon 491 yılında öldü. Zenon'un karısı Aridne ise saray memuru olan Anastasios ile evlendi ve yeni imparator Anastasios oldu. Anastasios tahta çıktıktan sonra ilk olarak devletin iktisadi işlerini düzenleme yoluna gitti. Değeri her geçen gün azalan nummusların yerine çok daha değerli sikkeler bastırdı. Vergi sistemini de düzenlemek isteyen Anastasios ticaretin gelişmesi için de çaba göstermiştir.
Anastasios'un imparator olmasıyla birlikte Isauria’lıların hakimiyetleri sona eriyordu. Ancak Isauria’lıların etkilerinin tamamen kırılması 498 yılını buldu. Anastasios Monofizit inanca sahipti. Bu inancı doğrultusunda Zenon'un yayınladığı Henotikon'u hayata geçirmek için çabalamıştı. Ancak yeni imparatorun Monofizit olması Bizans halkında tepki uyandırmıştır. Tepkilerin en önemli dışa vurumu ise birbirine düşman olan Maviler ve Yeşiller adlı partilerin mücadeleleriydi. Bu iki grup hipodromda yapılan at yarışlarına katılan takımlardı ancak yarışmaları sadece hipodromla sınırlı kalmıyor, sosyal yaşamın her alanında karşı karşıya geliyorlardı. Din alanında ise Yeşiller Partisi Monofizit, Maviler Partisi Grek Ortodoks’tu. Haliyle Anastasios da Yeşiller Partisi ile iyi anlaşıyorken Maviler imparatora karşı tepki gösteriyordu. Mavilerin tepkileri yavaş yavaş şiddet eylemlerinde vücut buldu. Maviler devlete ait binaları yaktılar, hipodromda imparatora küfür edip taşladılar. 512 yılında ise Trakya Kumandanı Vitalianus imparatora isyan ederek donanması ve ordusu ile Konstantinopolis üzerine yürüdü. Vitalianus imparatorun Monofizit olmasını isyanını kuvvetlendiren bir olgu olarak görüyordu. İmparator bu isyanı 515 yılında bastırdı.
Theodosius'tan beri sakin olan imparatorluğun doğu bölgesi 502 yılında Sasanilerle yapılan savaş neticesinde bozuldu. Savaşı Bizans kazandı ve 506 yılında Sasanilerle barış imzalandı. Anastasios bu seferden sonra doğudaki surları güçlendirdi. Ayrıca yine bu dönemde Tuna bölgesini geçen Türk asıllı Bulgarlara karşı da Trakya bölgesinde dayanıklı surlar yapıldı. İmparator Anastasios 518 yılında öldüğünde oğlu olmadığı için taht bir süre boş kaldı.
KAYNAKÇA
Angold, Micheal, The Byzantine Empire 1025-1204 (A Political History), Logman, USA, 1997.
Cheynet, Jean Claude, Bizans Tarihi, Çev. İsmail Yerguz, Dost Yayınları, 2008.
Gregory, Timothy, Bizans Tarihi, Çev. Esra Ermert, YKY, 2016.
Haldon, John F., The Palgrave Atlas of Byzantine History. Palgrave Macmillan, New York, 2005.
Jeffreys, Elizabeth, et al. The Oxford Handbook of Byzantine Studies. Oxford University Press, New York, 2008.
Lemerle, Paul, Bizans Tarihi, Çev. Galip Üstün, İletişim Yay., Ankara, 2004.
Norwich, John Julius, Bizans, C. I-II-III, Çev. Selen Hırçın Riegel, Kabalcı Yayınları, 2013.
Obolesnky, Dimitri, The Byzantıne Common Wealth Eastern Europe 500-1453, Cadinal Edition, London,1974.
Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara, 2011
Shepard, Jonathan, The Cambridge History of the Byzantine Empire c. 500-1492. Cambridge University Press, New York, 2008.
Vasiliev, Alexander A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. Tevabil Alkaç, Alfa Yay., İstanbul, 2016.
9. Hafta: Justinianos Restorasyonu
Anastasios'tan sonra imparator olarak saray muhafızı olan ve Anastasios'un seferlerinde kumandanlık da yapan Iustinos imparator seçildi. Iustinos ilk olarak Papalık ile Zenon devrinde bozulan ilişkileri düzeltmek istiyordu. Tahta çıktıktan sonra Konstantinopolis’te yerel bir konsil toplamış ve Khalkedon Konsili kararlarını yeniden kabul ederek Monofizitleri sapık ilan etmişti. Akabinde pek çok Monofizit Mısır'a sürgün edildi. İmparator papaya bizzat mektup göndererek Akakios Bölünmesi olarak adlandırılan bölünmenin sonlandırılmasını istemiştir ve neticede Konstantinopolis Kilisesi yeniden Khalkedon İtikadına bağlanmıştır. I. Iustinos ve Papa arasındaki uzlaşma Batıdaki Ostrogot Kral Theoderich'i huzursuz etmiştir. Neticede Theoderich 526 yılında hayatını kaybetti ve yerine oğlu Athanaric'i bıraktı. I. Iustinos 527 yılında yeğeni Iustinianus'u eş imparator ilan etti. Aynı yılın ağustos ayında Iustinos ölünce Iustinianus yeni imparator oldu. Yeni imparator Iustinianus’un karısı Theodora oyuncuydu ve bu meslek o dönem Bizans dünyasında hoş karşılanmayan bir meslekti. Bu dönemle ilgili en önemli kaynak olan Prokopios’un Gizli Tarih adlı eserinde Theodora'nın babasının Yeşiller Partisi'nin ayı bakıcısı olduğu ve annesinin de dansöz olduğu yazıyordu.
Iustinianus’un imparator olarak meşgul olduğu ilk alan din alanı olmuştur. Khalkedon İtikadına sadık olan Iustinianus paganlara karşıydı; pagan okullarını kapatmış, pagan ibadetlerini yeniden yasaklamıştı. O dönemi en önemli okullarından olan Atina Akademisi de kapatılmıştı. Buradan kaçan pagan alimler Sasani kralının sarayına sığınmışlardı. Ancak bir kısım âlim Sasani ülkesinde aradığını bulamamış ve bir süre sonra yeniden Bizans'a dönmüştür. Paganlara karşı tahammül göstermeyen Iustinianus Monofizitlere karşı ise ılımlı yaklaşıyordu. Bunun sebebi ise imparatoriçe Theodora'nın Monofizitleri desteklemesiydi. Iustinianus hükümdarlığı boyunca Monofizitlere şiddet uygulamamıştır. Ancak Iustinianus'a göre kilisede mutlaka birlik sağlanmalıydı ve bunun için 553 yılında II. Konstantinopolis Konsili'ni toplamıştı. Ancak bu çabası da yeterli olmamış ve Monofizitlerle Khalkedoncu’lar arasındaki bölünme devam etmiştir.
Nika Ayaklanması
Yunanca Fethetmek anlamına gelen Nika kelimesi, isyancıların savaş narası olarak kullandıkları bir slogan haline gelmiş ve ayaklanmanın Nika adını almasına sebep olmuştur. Bu ayaklanma hakkında dönem kronikçilerinden Prokopios ve Malalas detaylı bilgiler vermişlerdir.
10 Ocak 532 tarihinde Konstantinopolis Valisi hem Yeşillerden hem de Mavilerden bazı takım üyelerini tutuklamış ve idam etmek istemiştir. Maviler ve Yeşiller Hipodromda imparatordan, tutuklanan arkadaşlarının affedilmelerini istemiş ancak imparator bunu kabul etmemiştir. Bunun üzerine birbirlerine rakip olan Maviler ve Yeşiller birleşerek ayaklanma başlatmışlardır. Başlattıkları isyan hızlıca şehre yayılmış ve hapishane binası yakılarak mahkumların kaçması sağlanmıştır. İsyancılar yavaş yavaş tüm şehre hâkim oluyorken imparatorluk kuvvetleri onları durdurmakta zorlanıyorlardı. Ayaklanma ilk başlarda imparatorun şahsına karşı değilken daha sonra aristokrat sınıfının da isyana dâhil olmasıyla imparatorun tahtı da hedef haline geldi. Iustinianus durumun ciddiyetini kavrayarak isyancıları biraz da olsa durdurmak için Kapadokyalı Ioannes, Tribonianos ve şehrin valisini azletti. Ancak isyancıların pes etmeyeceğini gördükten sonra Belisarius'un kumanda ettiği orduya isyancıların üzerine yürümesini istedi; bu girişim de başarısız oldu. Iustinianus 18 Ocak’ta hipodroma giderek isyancılarla sulh yapmak istedi; ancak isyancılar imparatorla uzlaşmadılar ve eski imparator Anastasios'un yeğeni Hypatios'u tahta çıkarmak istiyorlardı. Iustinianus pes etmek üzereyken Theodora'nın isteğiyle Belisarius'u bir kez daha isyancıların üzerine gönderdi ve bu kez ordu isyancılara karşı çok büyük bir zafer kazandı. İmparatorluk ordusu yaklaşık 30-35 bin kişiyi ve Hypatios'u öldürdü, isyan sona erdi. Hipodrom yarışları beş yıl süreyle yasaklandı.
Vandallar 429'dan itibaren Kuzey Afrika'da hakimiyet kurmuşlardı. Hatta Batı Akdeniz'deki adaları dahi başkentleri Kartaca'dan kontrol edebiliyorlardı. Vandal kontrolünde olsa da Afrika, İmparatorluğun tahıl ambarı olma görevini sürdürüyordu. Vandal Kral Hilderic kuzeni Gelimer tarafından tahttan indirilmişti ve bu durum üzerine Hilderic Iustinianus’tan yardım istemişti. 533 yılında Belisarius komutanlığında Bizans ordusu Vandallara karşı savaş için hazırdı. Belisarius donanmasıyla gelmişti ve donanma karaya ulaştığında herhangi bir karşı koymayla karşılaşmamıştı; çünkü Gelimer Belisarius geldiğinde ülkede değildi. Gelimer ülkeye döndüğünde Belisarius ile birkaç savaş yaptı ve 534 yılında Gelimer teslim oldu. Afrika'daki savaşlar Bizans açısından başarılı olmuş gibi görünse de uzun vadede bu topraklarda istikrarsızlık meydana gelmiştir. Güçsüzleşen Vandallara karşı Berberiler ayaklanmışlardır ve Bizans ordusu bile Berberileri durdurmakta büyük güçlük yaşamışlardır.
İmparator Iustinianus İtalya'nın yeniden fethedilmesini planlıyordu. Theoderich’in yeğeni Theodad 534 yılında kral olmuştu. Belisarius 535 yılında Sicilya'ya girdi ve adanın hakimiyetini sağladı. Ardından kuzeye yönelen Belisarius Ostrogotlara karşı yürüyerek. Napoli’yi de ele geçirdi. Napoli'nin ele geçirilmesine mukabil Theodad tahttan indirildi ve tahtın yeni sahibi Witigis oldu. Belisarius 536 yılında Roma'yı da ele geçirdi ancak Gotların Bizans kuvvetlerine saldırması Bizans ordusunu zor durumda bıraktı. Belisarius 540 yılında Ravenna'yı ele geçirse de Iustinianus Belisarius’un çok fazla güç kazanmasından endişe ederek onu geri çağırdı. 541 yılında Ostrogotların kralı olan Totila ileriki yıllarda Bizans için ciddi sorunlar yaratacaktı.
540 yılında Sasaniler Roma topraklarına saldırarak Antakya'yı ele geçirdiler. İtalya'da olan Belisarius 541 yılında Sasanilere karşı savaşmak için doğuya gönderilse de bir yıl sonra yeniden geri çağırıldı. Sasanilerle mücadele Lazika ve Armenia bölgesinde yoğunlaşmıştı. Iustinianus hem doğuda hem de batıda savaşmanın ağır yükü altında ezilmeye başlamıştı ve bu yüzden 545 yılında küçük bir tazminat karşılığında Sasanilerle beş yıl sürecek bir barış imzalandı. Doğuda Sasanilerle barış yapılmıştı ancak batı bölgesinde savaş devam ediyordu. Ostrogot Kral Totila 545'te Roma'yı kuşatmış ve bir sene sonra Roma yeniden Ostrogotların eline geçmiştir. Yapılan savaşlarla Roma bir Bizans'ın bir Ostrogotların eline geçiyordu. Burada kumandan olan Belisarius Konstantinopolis'e çağırıldı ve batı ordularının başına Narses getirildi. Narses 551 yılında yaklaşık otuz bin kişilik ordusuyla İtalya'ya yürüdü. 552 yılında Taginae Muharebesinde Ostrogotların büyük bir mağlubiyet aldılar. (Totila bu savaşta hayatını kaybetti.) Narses 553-554 yıllarında Frankları da püskürttü ve kuzey bölgesine de hâkim oldu. Bizans sonunda İtalya'ya yeniden hakimiyet kurdu. Ravenna şehri Bizans İtalya'sının başkenti olmuştu ve burada bir esarklık kuruldu. Batıda yapılan fetihlerin son noktası İspanya'da Vizigotların mağlup edilmesiydi. Bizans İspanya üzerine sefere çıktı ve 554 yılında İber yarımadasına sahip oldu.
Iustinianus imparatorluğun işleyişiyle de ilgilenmiş ve özellikle vergi konusunda önemli düzenlemeler yapmaya çalışmıştır. Vergilerin zamanında ve düzenli toplanmasına önem veren imparator, yolsuzluğa ve rüşvete de son vermek için çabalamıştır. Bu çalışmalarında en büyük yardımcısı imparator olmadan önce tanıştığı ve Preator Praefectus'u Kapadokyalı İoannes'ti. İmparator ticaretin canlanmasına da önem vermiş ve yeni ticaret yolları kullanmak istemiştir. Bizans’ın en önemli ithal ürünü doğu ipeğiydi ancak Akdeniz ticareti Grek ve Suriyeli tacirlerin hakimiyetindeydi. Ayrıca bu dönemde Sasanilerle süren savaş yüzünden ticaret sekteye uğruyordu. Iustinianus Karadeniz'in kuzeyindeki kavimlerle ticaret yaparak Karadeniz ticaretinin canlanmasına çalışıyordu. Bu dönemde Kafkasya'daki Türkler de İran’la ipek ticareti yüzünden sorun yaşıyorlardı. İlerleyen yıllarda Türkler ve Bizanslılar İran'a karşı ittifak kurup savaşacaklardı.
Iustinianus’un en önemli çalışmaları hukuk alanında olmuştur. 438'de yayınlanan Codex Theodosius Roma hukuku için önemli bir hamleydi ama yine de tam olarak ihtiyacı karşılamıyordu. Iustinianus Roma Hukukunu bir sisteme oturtmak istedi ve yargıç Tribonianos liderliğinde bir heyet topladı. 529 yılında Codex Iustinianus adıyla yayınlanan kanun kitabı kendisinden önceki hukuk çalışmalarını da sınıflandırmıştı. Nika Ayaklanması yüzünden kesintiye uğrayan hukuk çalışmaları ayaklanmanın bastırılmasının ardından devam etti. 533 yılında Digest adlı imparatorluk kanunları kitabı yayınlandı. Digest diğer kanunlara nazaran çok daha yeniydi.
KAYNAKÇA
Angold, Micheal, The Byzantine Empire 1025-1204 (A Political History), Logman, USA, 1997.
Cheynet, Jean Claude, Bizans Tarihi, Çev. İsmail Yerguz, Dost Yayınları, 2008.
Gregory, Timothy, Bizans Tarihi, Çev. Esra Ermert, YKY, 2016.
Haldon, John F., The Palgrave Atlas of Byzantine History. Palgrave Macmillan, New York, 2005.
Jeffreys, Elizabeth, et al. The Oxford Handbook of Byzantine Studies. Oxford University Press, New York, 2008.
Lemerle, Paul, Bizans Tarihi, Çev. Galip Üstün, İletişim Yay., Ankara, 2004.
Norwich, John Julius, Bizans, C. I-II-III, Çev. Selen Hırçın Riegel, Kabalcı Yayınları, 2013.
Obolesnky, Dimitri, The Byzantıne Common Wealth Eastern Europe 500-1453, Cadinal Edition, London,1974
Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara, 2011.
Shepard, Jonathan, The Cambridge History of the Byzantine Empire c. 500-1492. Cambridge University Press, New York, 2008.
Vasiliev, Alexander A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. Tevabil Alkaç, Alfa Yay., İstanbul, 2016.
10. Hafta: İran-Avar Savaşları ve Herakleios Reformu
Heraklius tahta çıktıktan sonra Sasaniler Bizans üzerine saldırıya devam etti ve Bizans ordusunu Antakya yakınlarında mağlup ettiler. Ardından ilerleyerek Şam üzerinde hakimiyet sağlayan Sasaniler 614 yılında ise Kudüs'ü ele geçirdiler ve Hristiyanlarca kutsal sayılan bu kenti istila ettiler. Sasaniler ilerlemeye devam ederken Heraklius Avar hanına haraç ödemeyi kabul ederek en azından Balkan topraklarının rahatlamasını istiyordu. 622 yılında Heraklius Sasanilere karşı savaşa çıktı. Ermenistan'ın kuzeyine doğru ilerleyen imparator düşmanını mağlup etti ve Sasanilerin Anadolu'daki etkinliğini kırma yönünde büyük bir adım attı. Heraklius kazandığı zaferin ardından ilerlemeye devam etti ve Kudüs dahil birçok şehri yeniden Bizans'a kazandırdı. Sasanilerin kutsal merkezi Ganzak şehrini yakıp yıkan imparator şehirdeki büyük Zerdüşt mabedini de yıktı. Böylece Kudüs'ün intikamı alınmış oluyordu. Sasaniler Heraklius’ un saldırıları karşısında Avarlar ile ittifak yaptılar ve 626 yılında Konstantinopolis’e saldırdılar.
Sasaniler general Şehrbaz komutasında Khalkedon yakınlarında karargahlarını kurdular. Sasanilerin Boğaz'ı geçmeleri için gerekli olan güçlü bir donanması yoktu; Sasanilerin ihtiyaç duyduğu gemileri Slavlar yaptı. Konstantinopolis’i çevreleyen surlar Avarları durdurmaya yetmişti, Bizans donanması ise Sasani donanmasını Haliç yakınlarında mağlup etti. Avarlar bir kez daha başkente girmeye çalıştılar ancak yeniden başarısız oldular ve kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldılar. Konstantinopolis kurtarılmıştı ve Avarlar bu mağlubiyetlerinin ardından siyasi karışıklıklar boğuşmuşlardır. Avarların mağlup edilebileceğini gören Slav kabileler Avarlara karşı ayaklanmış ve batı Slavları Samos önderliğinde bir Slav devleti kurmuşlardır. Heraklius 627 yılında Sasanilere karşı sefere çıktı.
İki ordu Ninova yakınlarında karşılaştı ve savaşı Bizans kazandı. 628 yılında Sasanilerde çıkan bir isyan sonucunda II. Hüsrev öldürülerek tahttan indirildi. Yeni Sasani lideri Şehrbaz olmuştu ve Şehrbaz Bizans'a taviz vermeye hazırdı. Şehrbaz Hristiyanlığı kabul etmek gibi büyük bir tavizi dahi kabul edeceğini bildirdi. Armenia, Roma Mezopotamya’sı, Suriye, Mısır ve Filistin toprakları Bizans'a verilecekti. 628 yılından itibaren Sasaniler tamamen mağlup edilmiş ve imparatorluk için tehdit olmaktan çıkmıştı. Heraklius döneminde çok başarılı askeri seferler düzenlense de bu başarılar kalıcı olmayacak ve kısa süre sonra alınan bölgeler Araplar tarafından fethedilecekti.
Heraklius devrinde oluşturulan ve imparatorluğun sonraki yüzyıllarını da etkileyen en önemli oluşum Thema sistemidir. Thema kelimesi kolordu anlamına gelir ve tamamıyla askeri karakterli birliklerdir. Themaların başında sivil ve askeri karar erki olan Strategos bulunur. Themalar ilk başta Anadolu'da kurulmuş daha sonra ise Balkanların kıyı bölgelerine de kurulmuştur. VIII. Yüzyılın başlarına gelindiğinde Opsikion, Armeniakon, Anatolikon ve Thrakesion olmak üzere Anadolu coğrafyasında dört thema vardı. Thema sistemiyle İsyan çıkan ya da huzursuzluk olan bölgede merkezden emir almadan harekete geçen bir ordu mevcut bulunuyordu. Thema sistemiyle birlikte ordunun asker ihtiyacı da karşılanmış oluyordu. Sınırda olan askerler ve bir kısım köylüler de bu ordulara zamanla entegre edilmişlerdi. Heraklius dini sorunlarla da bizzat ilgilenmiştir. Sasanileri mağlup ettikten sonra Doğu topraklarındaki Monofizitlerin yeniden imparatorlukla barışmasının sağlanması gerektiğini düşünüyordu. Patrik Sergios, İsa'nın hem tanrısal hem insani mahiyeti olduğunu söylerken sadece tek bir enerjisinin olduğunu bildiriyordu ve bu doktrinine de Monoenerji diyordu. Bu yeni doktrin başlarda başarılı olsa da daha sonra Kudüs Patriği Sophronios'un Khalkedon (Kadıköy) kararlarının dışında bir doktrini kabul etmeyeceğini söylemesiyle etkisi azaldı. Patrik Sergios yeniden bir doktrin yayınladı ve bu doktrine göre İsa'nın tek bir iradesi olduğunu öne sürdü; Monotelitizm. Ancak bu görüşte hem Monofizitler hem de Khalkedon taraftarlarınca reddedildi ve iki grubu birleştirme çabaları yine sonuçsuz kaldı.
KAYNAKÇA
Angold, Micheal, The Byzantine Empire 1025-1204 (A Political History), Logman, USA, 1997
Cheynet, Jean Claude, Bizans Tarihi, Çev. İsmail Yerguz, Dost Yayınları, 2008
Gregory, Timothy, Bizans Tarihi, Çev. Esra Ermert, YKY, 2016
Haldon, John F., The Palgrave Atlas of Byzantine History. Palgrave Macmillan, New York, 2005
Jeffreys, Elizabeth, et al. The Oxford Handbook of Byzantine Studies. Oxford University Press, New York, 2008
Lemerle, Paul. Bizans Tarihi, Çev. Galip Üstün, İletişim Yay., Ankara, 2004
Norwich, John Julius, Bizans, C. I-II-III, Çev. Selen Hırçın Riegel, Kabalcı Yayınları, 2013
Obolesnky, Dimitri, The Byzantıne Common Wealth Eastern Europe 500-1453, Cadinal Edition, London,1974
Ostrogorsky, Georg. Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara, 2011
Shepard, Jonathan, The Cambridge History of the Byzantine Empire c. 500-1492. Cambridge University Press, New York, 2008
Vasiliev, Alexander A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. Tevabil Alkaç, Alfa Yay., İstanbul, 2016
11. Hafta: Arap İstilâsı ve Bizans-İslam Mücadelesi
Sasanilerin etkisi kırıldıktan sonra Bizans için doğuda yeni ve daha büyük bir tehlike olan Araplar ortaya çıktı. Hz. Muhammed'in önderliğinde Müslüman olan Araplar 634 yılında Bizans topraklarına saldırmışlardır. Halife Ömer 634 yılında Şam'ı da ele geçirdikten sonra Heraklius yaklaşan tehlikeyi sezmeye başlamıştı. İmparator Heraklius 636 yılında yaklaşık 100 bin kişilik bir orduyu Arapların üzerine gönderdi. Yermuk Vadisi'nde iki ordu karşılaştı ve Araplar büyük bir zafer kazandılar. Suriye ve Filistin bölgelerinin kontrolünü ele geçirmişlerdir. Kudüs Patriği Sophronios Araplara karşı koymaya çalışsa da Kudüs 638 yılında Arapların eline geçti. Araplar Sasani İmparatorluğu'nu da hızlıca mağlup ettiler ve önce 640'ta Ermenistan’ı, 641'te de Mısır'ı ele geçirerek büyük bir imparatorluk kurdular. Sasanilere karşı yapılan savaşlara bizzat katılan Heraklius aynı özeni Araplara karşı yapılan savaşlarda göstermemiştir. Özellikle Yermuk Savaşı'ndan sonra Araplara karşı mücadeleyi adeta bırakmıştı. Sasani ve Bizans İmparatorluğu birbirleriyle yaptıkları savaşlar sonucunda o kadar yıpranmışlardı ki bir anda ortaya güçlü şekilde çıkan Araplara karşı koyamamışlardı. Bizans imparatorluğun doğusunu neredeyse tamamen kaybetmişti ve Heraklius bu yenilgilerin ardından büyük bir yıkım yaşamıştır.
II. Konstans tahta çıktığında ilk hedefi Arap tehdidine son vermekti. Emevi Halifesi Muaviye (661-680) ise Konstantinopolis’i fethetmeyi planlıyordu. Muaviye 649 yılında Kıbrıs’ı, 654 yılında Rodos ve Kos'u ele geçirdi ve böylece Anadolu'nun güney kıyılarına hâkim oldu. İmparator II. Konstans donanmanın başına geçerek Muaviye'nin üzerine yürüdü ve iki donanma 655 yılında Fenike'de karşılaştı. Gemiler Savaşı olarak adlandırılan bu savaşı Araplar kazandı, imparator II. Konstans ise ölümden son anda kurtuldu. Ancak Muaviye iç sorunlarla (halifelik çekişmesi) uğraşıyordu. Bu yüzden 659 yılında Bizans’la bir anlaşma yaparak Bizans'ın haraç ödemesini kabul etti. Böylece Arap tehlikesi bir müddet de olsa durulmuş oldu. II. Konstans yüzünü batıya çevirdi. Uzun zamandır Balkan coğrafyasında bulunan Slavlara karşı saldırı gerçekleştirildi ve ele geçirilen Slav esirler Anadolu'ya gönderildi. İmparator 662 yılında önce Atina'ya girdi, ardından Roma'ya ulaştı. İmparatorun asıl amacı sarayını Sirakuza'ya taşımaktı ancak mali konular hakkındaki fikirleri İtalya halkı tarafından tepki çekmişti. II. Konstans 668 yılında düzenlenen bir suikast sonucu öldürüldü.
II. Konstans'ın oğlu IV. Konstantin imparator olduğunda babasını öldürenlerden biri olan Mezizios'un isyanını durdurmak için Sicilya'ya ilerledi. Ancak imparatorluğun doğusunda yaşanan sorunlardan dolayı geri dönmek zorunda kaldı. Muaviye Konstantinopolis’i fethetmedikçe Anadolu'daki fetihlerinin kalıcı olmayacağını düşünüyordu. Konstantinopolis’in fethi için stratejik önemi olan Kyzikos 670 yılında, İzmir ise 672 yılında Araplara teslim oldu. 674 'te ise Konstantinopolis Kuşatması başladı. Kuşatma dört yıl sürdü ve Bizans donanmasının Arap donanmasına attığı Yunan Ateşi silahıyla Araplar geri çekildi. Anadolu'da bulunan Arap ordusu da büyük bir kayıp verdi. Muaviye Bizans’la otuz yıl sürecek bir barış antlaşması imzaladı.
KAYNAKÇA
Angold, Micheal, The Byzantine Empire 1025-1204 (A Political History), Logman, USA, 1997
Cheynet, Jean Claude, Bizans Tarihi, Çev. İsmail Yerguz, Dost Yayınları, 2008
Gregory, Timothy, Bizans Tarihi, Çev. Esra Ermert, YKY, 2016
Haldon, John F., The Palgrave Atlas of Byzantine History. Palgrave Macmillan, New York, 2005
Jeffreys, Elizabeth, et al. The Oxford Handbook of Byzantine Studies. Oxford University Press, New York, 2008
Lemerle, Paul, Bizans Tarihi, Çev. Galip Üstün, İletişim Yay., Ankara, 2004
Norwich, John Julius, Bizans, C. I-II-III, Çev. Selen Hırçın Riegel, Kabalcı Yayınları, 2013
Obolesnky, Dimitri, The Byzantıne Common Wealth Eastern Europe 500-1453, Cadinal Edition, London,1974
Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara, 2011
Shepard, Jonathan, The Cambridge History of the Byzantine Empire c. 500-1492. Cambridge University Press, New York, 2008
Vasiliev, Alexander A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. Tevabil Alkaç, Alfa Yay., İstanbul, 201612. Hafta: II. Constantinos ve II. Justinianos Devirleri
Heraklius 641 yılında öldüğünde Bizans hem içeride hem de sınırlarda büyük sorunlarla boğuşuyordu. Heraklius iki defa evlenmişti. İlk karısından doğan oğlu Konstantin 613 yılında Augustus ilan edilmişti ve 641 yılında Heraklius öldükten sonra III. Konstantin adıyla tahta çıktı. Ancak Heraklius’ un ikinci karısı olan Martina yeni imparatoru rahat bırakmadı ve III. Konstantin tahta çıktıktan kısa süre sonra öldü. Martina III. Konstantin ‘un 11 yaşındaki oğlu Konstans'a ve kendi oğlu Heraklonas'a taç giydirmesine rağmen yaptığı ensest evlilikten dolayı tepkisini çektiği kilise ve senato tarafından oğluyla birlikte tahttan indirildi. Martina ve oğlu Rodos Adasına sürgün edildiler.
Yeni imparator II. Konstans Arap tehdidine son vermek istiyordu ve bunun için Emevi Halifesi Muaviye ile birçok savaş yaptı. Ancak bu savaşların neredeyse hepsini kaybeden imparator, 655 yılındaki Gemiler Savaşı'nda canını dahi zor kurtardı. Emevi Halifesi Muaviye kendi iç meseleleriyle uğraştığı için 659 yılında Bizansla bir anlaşma yaparak Bizans'ın haraç ödemesini kabul etmişti. Böylece Arap tehlikesi bir müddet de olsa durulmuş oldu. II. Konstans yüzünü batıya çevirdi. Uzun zamandır Balkan coğrafyasında bulunan Slavlara karşı saldırı gerçekleştirildi ve ele geçirilen Slav esirler Anadolu'ya gönderildi. İmparator 662 yılında önce Atina'ya girdi, ardından Roma'ya ulaştı. İmparatorun asıl amacı sarayını Sirakuza'ya taşımaktı ancak mali konular hakkındaki fikirleri İtalya halkı tarafından tepki çekmişti. II. Konstans 668 yılında düzenlenen bir suikast sonucu öldürüldü.
II. Konstans'ın oğlu IV. Konstantin imparator oldu. Yeni imparator babasını öldürenlerden biri olan Mezizios'un isyanını durdurmak için Sicilya'ya ilerledi. Ancak imparatorluğun doğusunda yaşanan sorunlardan dolayı geri dönmek zorunda kaldı. Muaviye Konstantinopolis'i fethetmedikçe Anadolu'daki fetihlerinin kalıcı olmayacağını düşünüyordu. 674 'te Muaviye kumandasında Konstantinopolis Kuşatması başladı. Kuşatma dört yıl sürdü ve Bizans donanmasının Arap donanmasına attığı Yunan Ateşi silahıyla Araplar geri çekildi. Muaviye Bizansla otuz yıl sürecek bir barış antlaşması imzaladı. Arap kuşatmasının başarısız olmasından sonra Bizans devleti ve ordusu yeniden teşkilatlanacaktı. IV. Konstantin Batıda da Lombardlarla barış anlaşması yaptı. Bu dönemde Türki kavim olan Bulgarlar Asparuh önderliğinde Balkanlara yerleşmeye başlamışlardı ve bu kavim ileriki yıllarda Bizans için büyük tehlike oluşturacaktı.
IV. Konstantin selefleri gibi dini sorunların çözümü için çaba göstermiştir. 680 yılında Konstantinopolis’te VI. Ekümenik Konsil olarak kabul edilen konsil toplandı. Toplanan konsilde Khalkedon kararları ve Hz. İsa'nın iki mahiyeti ve iki iradesi olduğu kabul edildi. Monotelitizm mahkûm edilirken destekçileri ise aforoz edildi.
IV. Konstantin 685'te öldükten sonra imparatorluğa oğlu II. Iustinianus geldi. Yeni imparator Araplara karşı başarılı seferler yürüttü. Yeni halife Abdülmelik imparatorla anlaşarak barış anlaşmasını yeniledi ve bu antlaşmayla Armenia ve Gürcistan ülkelerinin gelirlerinden Bizans'a da pay verilecekti. 688 yılında Balkanlara hareket eden II. Iustinianus Selanik'i ele geçirdi ve burada esir aldığı Slavları Anadolu'ya yerleştirdi. 691 yılında Araplarla yeniden savaş çıktı. Oluşturulan Slav birliklerinin Arapların tarafına geçmesiyle Bizans büyük bir yenilgiye uğradı. Askeri alanda çok başarılı olan imparator, uyguladığı katı vergi politikası yüzünden tepkilerle karşılaştı. 695 yılında başarılı bir komutan olan Leontios imparatora karşı isyan etti. İsyan başarılı oldu ve Leontinos imparatorluk tahtına çıkarken II. Iustinianus burnu kesilerek Kherson şehrine sürgüne yollandı.
Leontinos donanma komutanı Apsimar'ı Kuzey Afrika'ya gönderdi ve o bölgeyi Araplardan temizlemesini istedi. Apsimar bu görevi başaramadı ancak geri dönüşte Yeşiller Partisi'nin desteğiyle Konstantinopolis'i ele geçirdi ve II. Tiberios adıyla imparator oldu. Sürgünde olan II. Iustinianus, kızkardeşinin eşi olan Hazar Hanı ittifak kurdu ve 705 yılında yeniden imparator oldu. II. Iustinianus Anadolu'yu istila eden Arap Mesleme'ye karşı ordusunu harekete geçirdi. Kherson'u ele geçirmek için bir ordu gönderdi, ancak orduda isyan çıktı ve Komutan Bardanes, Philippikos adını alarak imparator ilan edildi. Philippikos Hazarların yardımıyla 711'de Konstantinopolis'i ele geçirdi ve II. Iustinianus kaçmak zorunda kaldı. Philippikos devrinde Araplar üst üste zaferler kazandı ve 713 yılında Philippikos tahttan indirildi. Yeni imparator saray memurlarından biri olan Artemios oldu. Artemios tahta çıktığında II. Anastasios adını aldı. 715 yılında Germanos'un Konstantinopolis Patriği seçilmesini sağlayan II. Anastasios böylece ileride yaşanacak dini ihtilafların da yolunu açmış oluyordu. II. Anastasios da bir askeri isyan sonucu tahttan indirilerek yerine III. Theodosius getirildi. III. Theodosius Bulgar Hanı Tervel ile anlaşarak Arap akınlarına karşı Balkanları güvence altına aldı. Ancak III. Theodosius'un da imparatorluğu uzun süreli olmadı ve çıkan bir isyan neticesinde III. Leon tahta çıktı.
KAYNAKÇA
Angold, Micheal, The Byzantine Empire 1025-1204 (A Political History), Logman, USA, 1997
Cheynet, Jean Claude, Bizans Tarihi, Çev. İsmail Yerguz, Dost Yayınları, 2008
Gregory, Timothy, Bizans Tarihi, Çev. Esra Ermert, YKY, 2016
Haldon, John F., The Palgrave Atlas of Byzantine History. Palgrave Macmillan, New York, 2005
Jeffreys, Elizabeth, et al. The Oxford Handbook of Byzantine Studies. Oxford University Press, New York, 2008
Lemerle, Paul, Bizans Tarihi, Çev. Galip Üstün, İletişim Yay., Ankara, 2004
Norwich, John Julius, Bizans, C. I-II-III, Çev. Selen Hırçın Riegel, Kabalcı Yayınları, 2013
Obolesnky, Dimitri, The Byzantıne Common Wealth Eastern Europe 500-1453, Cadinal Edition, London,1974
Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara, 2011
Shepard, Jonathan, The Cambridge History of the Byzantine Empire c. 500-1492. Cambridge University Press, New York, 2008
Vasiliev, Alexander A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. Tevabil Alkaç, Alfa Yay., İstanbul, 201613. Hafta: Isauria Hanedanı ve Tasvir Kırıcı Dönem
III. Leon, II. Iustinianus’ un nüfus değişimi politikasından dolayı ailesiyle birlikte Suriye'den Trakya'ya yerleştirilmişti. Bu yüzden Leon ve hanedanı dönemi Bizans tarihinde İsaurialılar olarak adlandırılır. 717 yılında imparator olan III. Leon'un ilk ve en önemli vazifesi Arapları durdurmaktı. 717 yılında Arap Mesleme Konstantinopolis'i kuşattı. Bulgarlar bu kuşatmada Bizans ordusuyla müttefikti ve Arap ordusunun üzerine Grejuva silahının kullanılmasıyla Arap ordusu mağlup edildi. 718 yılında kuşatma kaldırıldı. Araplar 726 yılından itibaren ise Anadolu'ya düzenli akınlar yaptılar. Bu akınların neticesinde Kayseri'yi ele geçirdiler, İznik'e kadar gelip İznik'i kuşattılar. III. Leon Araplara karşı Hazarlarla ittifak kurdu ve Hazar Kağanı'nın kızı ile oğlunu evlendirdi. İmparator Arap akınlarına 740 yılında Akronion'daki galibiyetiyle son verdi. Hem Konstantinopolis kuşatmasının başarısız olması hem de Akronion'daki mağlubiyet sonrasında Anadolu'daki Arap tehlikesi durduruldu.
Askeri alanda başarılı bir komutan olan III. Leon dini alanda ise Bizans'ı yaklaşık yüz yıl meşgul edecek ve hem içeride hem dışarıda uğraştıracak ikona tartışmalarını başlatmıştır. Tanrının ve azizlerin iki boyutlu tasviri olan ikonalar ibadet amaçlı kullanılıyorlardı. Ancak zamanla bu ikonaların sayıları artmış ve neredeyse her ailenin bir ikonası olmaya başlamıştı. III. Leon ise bu ikona taraftarlığına karşıydı. İlk olarak 726 yılında verdiği vaazlarla İkonalara ibadetin yanlış olduğunu belirten imparator daha sonra ise Khalke Kapısı'nda bulunan büyük İsa heykelini kaldırtmasıyla düşüncesini hayata geçirmeye başladı. Ancak imparatorun bu hareketi halkta büyük tepkiye yol açtı ve heykeli yerinden indiren görevli halk tarafından linç edildi. III. Leon söylemleriyle ikonalara ibadeti durduramayacağını anlayınca imparatorluk otoritesini kullanmaya karar verdi ve 730 yılında sarayda topladığı bir silention’da ikonalara ibadeti yasakladı. İkonalara ibadeti destekleyen patrik Germanos silention'un kararlarını onaylamayınca azledildi ve yerine Anastasios patrik ilan edildi. Papa III. Gregorius da ikona kırıcılığı mahkûm etmiştir.
III. Leon öldükten sonra yerine oğlu V. Konstantin geldi. 746 yılında Maraş'ı zapt eden imparator 747 yılında ise Arap donanmasını Kıbrıs civarlarında yaktı .752 yılında Armenia ve Mezopotamya üzerine sefere çıkan imparator Erzurum ve Malatya'yı da ele geçirdi. Böylece Arapların gücü yeniden kırılmış oldu. Bu sırada 751 yılında Lombardlar Ravenna Esarklığı’nı ele geçirdi ve Bizans'ın Güney İtalya hakimiyeti son buldu .756 yılında Bulgarlar imparatorluk topraklarına girdi ve böylece Bizans Bulgar savaşları başlamış oldu. İmparator V. Konstantin Bulgarlar üzerine 9 sefer düzenledi ve iki ordu 763'te karşılaştı. Savaşın neticesinde Bulgarlar bozguna uğradı ve Bulgar Hanı Teletz isyan sonucu tahttan indirildi. 770 yılında Telerig Bulgar hâkimiyetini sağladı ve Bizans ordusu 773 yılında Telerig'e karşı harekete geçti. V. Konstantin, Bulgarları barış yapmaya zorlasa da hâkimiyetini tamamen kabul ettiremedi ve 775 yılında Bulgar topraklarına yaptığı sefer esnasında hayatını kaybetti.
Hazar Hanının kızıyla evli olan V. Konstantin ikona kırıcılığı en şiddetli uygulayan imparatordu. V. Konstantin tasvir kırıcılığın hâkim olması için bir konsil tarafından onaylanması gerektiğine inanıyordu. Bu yüzden 754 yılında tamamı tasvir kırıcı düşünceye sahip 338 piskoposun katıldığı bir konsil Hieria'daki sarayda toplandı. Tasvirlere ibadet yasaklandı ve eski patrik Germanos aforoz edildi. Tasvir kırıcı harekete en büyük muhalefeti ruhban sınıfı oluşturdu. V. Konstantin ise ruhban sınıfının etkisini kırmak için rahipleri takibata uğrattı, manastırları kapattı ve manastırların sahip olduğu arazilere el koydu. Papalığa ait olan Calabria, Sicilya ve Illyria'yı da Roma Kilisesi'nin hakimiyetinden çıkartarak Konstantinopolis Kilisesi'ne bağlamıştır. V. Konstantin’in 775 yılında ölümünün ardından tahta çıkan oğlu IV. Leon da babası gibi tasvir kırıcı görüşe sahipti ancak çok kısa süre tahtta kalmış ve 780 yılında hayatını kaybetmiştir. IV. Leon'un ardından IV. Konstantin, annesi İrene'nin vasiliğinde 780 yılında tahta çıktı, ancak bu dönemde İrene imparatorluğu adeta kendisi yönetmiştir.
İrene erkeklerin kullandığı “Basileius” unvanını kullanan ilk imparatoriçedir. Kendi gücünü sağlamlaştırmak için Stavrakios'u dış ilişkilerden sorumlu memurluğa atadıktan sonra saray içinde yer alan tasvir destekçisi grupları da yanına çekmeye çalıştı, 784 yılında Tarasios patriklik makamına getirildi. İrene bir konsil toplayarak tasvir kırıcılığa son vermek istiyordu. 786 yılında Kutsal Havariler Kilisesi'nde konsil toplandı; ancak tasvir kırıcı askerler konsili dağıttılar. İrene pes etmedi. 787 yılında bu sefer İznik'te bir konsil düzenledi ve II. İznik Konsili olarak kabul edilen bu toplantıda tasvir kırıcılık mahkûm edildi. Bu konsilin kararları papa tarafından da onaylanmıştı. Ancak bu dönemde batıda yeni bir güç olarak ortaya çıkan Frank kralı Şarlman konsile kendi piskoposları katılmadığı gerekçesiyle konsil kararlarını reddetmiştir. İrene'nin tasvir taraftarlığına karşı tasvir kırıcı düşüncesi savunanlar VI. Konstantin’in etrafında toplandılar ve 790 yılında VI. Konstantin tek başına imparator oldu. Ancak İrene gücünü yeniden kazandı ve 797 yılında oğlunun gözlerine mil çektirerek yeniden iktidarın sahibi oldu.
781 yılında Araplar yeniden Bizans topraklarına girmişler ve Thrakesion Theması yakınlarındaki savaşta Bizans'ı mağlup etmişlerdi. Bizans Araplara haraç vermeyi kabul etse de bu taviz Arap akınlarını durdurmaya yetmemişti. Bulgarlarda imparatorluğa saldırmaya devam ediyordu. 789 yılında başlayan Bulgar Bizans savaşları, 792 yılında imparatorun Markellai mevkiisi yakınlarında savaş alanından kaçması ve Bizans komutanlarının esir edilmesiyle sona erdi. Bizans Bulgarlara da haraç vermeyi kabul etti ve böylece Bizans doğuda Araplara batıda ise Bulgarlara karşı haraç-güzar duruma düştü. Ayrıca iyice güç kazanan Frank devletinin kralı Şarlman da 800 yılında Papa'nın elinden taç giymiş ve böylece artık batıda da bir imparator mevcut olmuştu. 802 yılında Şarlman’ın elçileri Konstantinopolis'e geldiler ve imparatorun İrene ile evlenmesini talep ettiler. Ancak bu tekliften kısa süre sonra sarayda bir isyan çıktı ve 31 Ekim 802 tarihinde İrene tahttan indirildi.
KAYNAKÇA
Angold, Micheal, The Byzantine Empire 1025-1204 (A Political History), Logman, USA, 1997
Cheynet, Jean Claude, Bizans Tarihi, Çev. İsmail Yerguz, Dost Yayınları, 2008
Gregory, Timothy, Bizans Tarihi, Çev. Esra Ermert, YKY, 2016
Haldon, John F., The Palgrave Atlas of Byzantine History. Palgrave Macmillan, New York, 2005
Jeffreys, Elizabeth, et al. The Oxford Handbook of Byzantine Studies. Oxford University Press, New York, 2008
Lemerle, Paul, Bizans Tarihi, Çev. Galip Üstün, İletişim Yay., Ankara, 2004
Norwich, John Julius, Bizans, C. I-II-III, Çev. Selen Hırçın Riegel, Kabalcı Yayınları, 2013
Obolesnky, Dimitri, The Byzantıne Common Wealth Eastern Europe 500-1453, Cadinal Edition, London,1974
Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara, 2011
Shepard, Jonathan, The Cambridge History of the Byzantine Empire c. 500-1492. Cambridge University Press, New York, 2008
Vasiliev, Alexander A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. Tevabil Alkaç, Alfa Yay., İstanbul, 2016
14. Hafta: I. Nikephoros’un Reformları ve Bizans-Bulgar İlişkileri
802 yılında imparatorluk tahtına çıkan Nikephoros 'un ilk amacı iyice bozulmuş olan maliyeyi düzenlemek ve boş olan hazineyi doldurmaktı. Nikephoros imparator olmadan önce maliye memurluğunda bulunduğundan dolayı gerekli bilgiye sahipti. Öncelikle İrene devrinde uygulanan vergi indirimlerini kaldırdı ve alınacak vergileri yeniden sistemleştirdi. Manastırları ve hayır kurumlarını ve kiliseleri ocak vergisi adında bir vergiyle yükümlü kıldı. Bu verginin daha önce de alındığı bilinmektedir. Vergilerin düzenli toplanması için halkın tamamı toplanacak vergi üzerinde sorumlu kılınıyordu. Örneğin bir bölgede sadece bir kişi bile vergisini ödemese o bölgedeki topluluk bu vergiyi ödemekle yükümlüydü. Bazı kilise mülklerine imparatorluk tarafından el konulmuştu. Halkın faizle para alıp vermesi yasaklanmış ve faizin yalnızca imparatorluk tarafından uygulanacağı bildirilmiştir. İmparatorun faizi yasaklamasındaki sebep ahlaki kaygıdan çok devlet hazinesi için yeni bir gelir kapısı oluşturma isteğiydi.
Nikephoros tehlike altında gördüğü sınır bölgelerinin güvenliğini sağlamak için de önlemler aldı. Anadolu themalarındaki bazı köylüler Balkanlarda Slav hakimiyetinde bulunan bölgelere yerleştirilmişlerdi. Bizans'ın Balkanlarda yeniden etkinliğini artırmak istemesiyle buralarda yeni Themalar kurulmaya başlamıştı. Neticede Themaların olduğu yerler Bizans'ın hakimiyetinin mevcut olduğu yerlerdi. Balkanlarda ilk başlarda yalnızca Hellas ve Thrakeia themaları mevcutken daha sonra Makedonia ve Peleponnes themaları kurulacaktı. Zaman geçtikçe Balkan topraklarının deniz kıyıları Bizans themaları tarafından sarılacaktı.
Nikephoros imparator olduktan sonra İrene'nin Araplara vermeyi kabul ettiği haracın ödemesini kesti ve haraç ödemeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine Arapların akınları yeniden başladı. 806 yılında halife Harun ar-Raşid sınır bölgelerine saldırdı ve buralardaki kaleleri ele geçirdi. Ardından ordusunu Ankara'ya yolladı ve bunun üzerine Nikephoros haraç ödemeyi kabul etti. Bizans Araplara karşı yeniden haraçgüzar duruma düşmüştü. 809 yılında Abbasi Halifesi Harun Reşid'in ölmesinin ardından Arap tehlikesi bir süreliğine sonra erdi ve imparator Balkanlara yöneldi. Avarların gücü Franklarla yapılan savaşlar neticesinde kırılmıştı ve bu da Bulgarların güçlenmesine yol açmıştı. 809 yılında Bulgar tahtına Krum'un çıkması ile Bulgarların saldırganlıkları arttı. Bulgarların saldırılarına karşı Bizans önemli noktalarda (Edirne, Filibe, Serdika) savunma hatları kurmuştu. Krum ise 809 yılında Serdika'yı geçti ve imparatorun ordusunu imha etti. İmparatoru Krum'u durdurmak için 811 yılında Pliska'ya doğru ilerledi. Krum'un barış teklifini kabul etmeyen imparator Bulgarların başkentini istila etti ve Krum askerleriyle dağlık bir alana kaçtı. İmparator Krum'u takip etti ancak dağdaki geçitlerden birinde Krum tarafından yakalandı ve 26 Temmuz 811 tarihinde ordusuyla birlikte öldürüldü. Krum, imparatorun kafatasından kendisine bir kadeh yaptırdı.
Nikephoros’un ölümünün ardından yeni imparator I. Mikhael olmuştu. Bulgarların saldırıları artarak devam ediyordu. 812 yılında Bulgarlar Develtos şehrini ele geçirmişler ve Develtos'un sınır komşuları dahi bölgeden kaçmıştır. Krum imparatordan önemli tavizler isteyerek barış teklifinde bulunduysa da imparator bunu kabul etmedi. Krum önemli bir liman kenti olan Mesembria'yı işgal etti. 813 yılında Bizans ordusu ile Krum'un ordusu Edirne yakınlarındaki Versinikia'da karşılaştı. Bulgarlar Bizans'ı yeniden büyük bir bozguna uğrattılar ve bu savaşın ardından I. Mikhael tahttan indirilerek yerine 811 tarihinde V. Leon çıktı. Krum kazandığı zaferlerin ardından artık gözünü Konstantinopolis'e dikmişti. Önce Edirne'yi kuşatan Krum ardından ordusuyla Konstantinopolis surlarının önüne gelmişti. Surları aşamayan Krum barış şartlarını yalnızca imparatorla görüşeceğini bildirerek barış teklif etti. Şehre giren Krum'a suikast girişiminde bulunuldu ancak Krum bu saldırıdan kurtuldu. Bu duruma çok sinirlenen Krum, Edirne’ye girdi ve şehir halkını bölgeden çıkarttı. Krum 813 yılında yeniden Konstantinopolis üzerine sefer hazırlığına başladıysa da 814 yılında aniden burnundan kan boşalmasıyla öldü ve böylece Bizans büyük bir düşmanından şans eseri kurtulmuş oldu.
KAYNAKÇA
Angold, Micheal, The Byzantine Empire 1025-1204 (A Political History), Logman, USA, 1997
Cheynet, Jean Claude, Bizans Tarihi, Çev. İsmail Yerguz, Dost Yayınları, 2008
Gregory, Timothy, Bizans Tarihi, Çev. Esra Ermert, YKY, 2016
Haldon, John F., The Palgrave Atlas of Byzantine History. Palgrave Macmillan, New York, 2005
Jeffreys, Elizabeth, et al. The Oxford Handbook of Byzantine Studies. Oxford University Press, New York, 2008
Lemerle, Paul, Bizans Tarihi, Çev. Galip Üstün, İletişim Yay., Ankara, 2004
Norwich, John Julius, Bizans, C. I-II-III, Çev. Selen Hırçın Riegel, Kabalcı Yayınları, 2013
Obolesnky, Dimitri, The Byzantıne Common Wealth Eastern Europe 500-1453, Cadinal Edition, London,1974
Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara, 2011
Shepard, Jonathan, The Cambridge History of the Byzantine Empire c. 500-1492. Cambridge University Press, New York, 2008
Vasiliev, Alexander A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. Tevabil Alkaç, Alfa Yay., İstanbul, 2016