Endülüs Yahudi Kültürü
İspanya, 711
yılından itibaren İslam hâkimiyeti altına girdikten sonra Yahudiler için merkezî bir yer olmuş, Bâbil, sahip
olduğu merkezî konumunu Ortaçağ'ın sonlarına kadar Endülüs'e bırakmıştır. Çok
kısa sürede Endülüs medeniyetinin bir parçası haline gelen İspanya Yahudileri,
Ortaçağ boyunca Avrupa ve tüm dünyadaki Yahudileri etkileyecek gelişmelere ve
yeniliklere öncülük etmişlerdir. Kitâb-ı Mukaddes yorumlarından İbrani
Edebiyatına kadar Ortaçağ Yahudi literatürünü belirleyen en önemli kişiler ya
İspanya'da yaşamışlar, ya da bir şekilde İspanya ile ilişki içinde olmuşlardır.
Ortaçağ Yahudi kültürü, İspanya'da oluşmuş; oradan başta Fransa ve İtalya olmak
üzere diğer Avrupa ülkelerine yayılmıştır. İspanya Yahudilerinin etkileri
sadece Avrupa'daki Yahudi cemaatleriyle sınırlı kalmamış, beraberlerinde
Endülüs kültürünü de tüm Avrupa'ya taşımışlardır.
Birinci Tapınağın yıkılışıyla (M.Ö. 587) Avrupa'ya köle olarak götürülen
Yahudiler, zamanla Avrupa toplumunun bir parçası haline gelmiştir. Daha sonra
sürgün veya mülteci gibi nedenlerle gelen diğer Yahudiler de onlara dahil
olmuşlardır. Roma döneminde İngiltere, Fransa ve Almanya'da da bulunmakla
beraber, özellikle Akdeniz ülkelerinden Yunanistan, İtalya, İspanya ve
Portekiz'e yerleşen Yahudiler, önceleri bir takım (ticari) ayrıcalıklara sahip
olmuşlardır. Ancak Yahudilerin Avrupa'daki statüleri, IV. asırda Roma'nın Katolikliği
benimsemesiyle iyiden iyiye bozulmuştur. Paganizmin çökmesiyle Avrupa
Yahudileri kilisenin hedefi haline gelmişlerdir. Bu tutum sonucunda Yahudilerle
ilgili bir dizi yasağın da gündeme geldiği bir devlet politikası kısa sürede
oluşmuştur. Miladi 320'de toplanan Elvire (İlliberus) Konsili'nde
Hıristiyanlara ait ürünleri Yahudilerin takdis etmeleri hukuki olarak
yasaklanmıştır. VII. Asrın başlarında Yahudilere baskı daha da artmıştır.
Bizans imparatoru Heraklius Yahudiliği yasaklamış ve onları Hıristiyan olmaya
zorlamıştır. Ondan sonra gelen hükümdarlar da aynı şekilde davran¬maya devam
etmiş; Burgundy, Lombardy ve Fransa'da sürgünler yaşanmıştır.
Aynı şekilde İspanya'daki Yahudilerin durumu Vizigotların ilk hâkimiyet yıllarında nispeten iyi olmasına rağmen, zamanla Vizigot kralları Arius mezhebini bırakıp Katolik mezhebini benimseyince, Yahudilerin durumu gittikçe kötüleşmiştir. İspanya'da 616-711 yılları arasında Yahudilik tamamen yasaklanmıştır. Katolik rahiplerin kışkırtmaları sonucunda Vizigot kralları Yahudilere karşı oldukça sert uygulamalara girişmişlerdir. Zaman zaman Yahudiler kendi şeriatlerine göre yaşamaktan men edilmekle kalmamış, ticaretten de alıkonulmuşlardır. Özellikle de VII. yüzyılda kral olan Sisebut (612¬621) ve son Vizigot kralı Egica (687-702) Yahudilere karşı en sert davranan Vizigot idarecileri olarak bilinegelmiştir.
Hıristiyan Avrupa'nın aksine, Endülüs Müslümanlarının yönetiminde Yahudiler tam
bir serbestliğe ve rahatlığa kavuşmuşlardır. Emeviler devrinde başlayan İspanya
fetihlerine Yahudiler destek verirken, komutanlar da idari görevler vermek
suretiyle onlara iltifatta bulunmuş, şehir dışında yaşayan Yahudiler şehirlerde
iskân edilmiştir. Yahudilerle Müslümanların ilişkileri Endülüs'te asırlarca
olumlu olarak devam etmiştir. İslâm hukukunun da bir gereği olarak Yahudiler
inançlarını uygulamada serbest bırakılmış, kölelik durumları kaldırılarak dinî
bir cemaat kabul edilmiş ve dinî liderleri tanınarak Yahudi cemaatinin kendi
içerisinde kendi kanunlarını uygulamasına izin verilmiştir. Müslüman Araplarla
yakınlaşma sonucun¬da birçok Yahudi kültürel bakımdan Araplaşmış; Arap isimleri
almış¬lar, Arapça konuşup yazmışlar ve Müslüman Araplar arasındaki düşünce
cereyanlarına katılmışlardır.
Endülüs'te diğer gayrimüslim unsurlara göre daha özel bir yer verilen
Yahudiler, halifeler tarafından vezir, danışmanlık ve saray doktorluğu gibi
önemli mevkilere getirilmişlerdir. Tavaif döneminde ise, hem Hıristiyanlara hem
de Araplara güvenmeyen Müslüman yöneticiler, Yahudilere önemli görevler vermiş,
bu durum onları daha önemli bir konuma getirmiştir. Abdurrahman en-Nasır ve
halefi II. Hişam, Zehravî'nin arkadaşı olup Descorides'in tıbbî ilaçlarla
ilgili eserinin naklinde yardımcı olan Hasday b.Şaprut'u (Hısdaı Abu Yusuf Ben
Isaac Ibn Ezra Ibn Şaprut/945-970) vezir olarak atarlar¬ken Gırnata (Granada)
emiri Habbûs, el-Kasasu'l-Yahudî isimli kitabın yazarı olan İsmail b.
Nagdela/Nagrila (Samuel ha-Levi ben Nagdela/993-1055) 'yı kendine vezir
yapmıştır. Yekutiel b. Hasan (Jekutiel ben Isaac Ibn Hassan /ö.1039) Saragusta
(Zaragosa)'da ve İshak b. Albalia (Isaac ben Baruch Ibn Albalia/1035-1094) da
İşbiliyye (Sevile) sarayında benzer görevlerde bulunmuşlardır. Endülüs
saraylarında vezirlik ve danışmanlık yapanlar arasında Gırnata'da Zirilerin veziri
Abraham, Saragusta'da Hudilerin veziri İshak b. Hasday, yine Hudilerin veziri
Ebû Fadl b. Hasday ve İşbiliyye'de Abadilerin veziri Abraham b. Muhacir'i
sayabiliriz. Ayrıca vezirlik dışında da Musa b. Ezra (Moses ben Jacob ha-Sallah
Ibn Ezra/1070-1138) gibi Sahibü'ş-Şurta (Savasorda) görevinde bulunanlar da
vardı.
Diğer taraftan Yahudiler İspanya'da sadece Müslümanlarla iyi ilişki içinde
olmamış, aynı zamanda, Müslüman fatihlerle Hıristiyan yerli halk arasında
aracılık vazifesi de yapmışlardır. Haskins, "Pirenelerin ötesinden
İspanya'ya gelenler Arapça bilmiyordu ve Yahudi tercümanlar vasıtasıyla
anlaşabiliyorlardı" diyerek Yahudilerin bu konuda oynadığı rolün önemine
değinmektedir. Ayrıca Yahudiler, Müslüman yöneticilerin Hıristiyan Avrupa krallarıyla
görüşmelerinde de elçilik ve tercümanlık görevinde bulunmuşlardır. Belki de en
önemlisi İslam düşüncesinin Batı'ya geçişinde başrolü oynayan Endülüs
Yahudileri, yerel diller yanında Arapça bilmeleri sebebiyle Hıristiyan
Avrupa'nın İslam'ı ve Müslümanları tanıma sürecinde aracılık vazifesi
yapmışlardır. Diğer bir ifadeyle, Yahudi mütercimler, tercümeleri vasıtasıyla
Doğu ile Batı arasında köprü olmuşlardır.
X.-XII. yüzyıllarda Endülüs'te yaşamış Yahudilerin diğer Ortaçağ Yahudi
cemaatleri karşısında ayırt edici temel iki özelliği vardır:
1. Doğu İslam dünyasında da Yahudiler güç ve zenginlik açısından ilerlemiş
olmakla birlikte, hiçbir Yahudi cemaatinin statüsü Endülüs'teki kadar iyi ve
ileri derecede değildir.
2. Yahudiler ne İslam öncesi İspanya'sında ne Doğu İslam dünyasında ne de
Rönesans öncesi Hıristiyan dünyada Endülüs'te olduğu kadar yabancılarla yakın
kültürel ilişkiye girmiş değillerdir.
A- Endülüs'te Judeo-Arabic Yazılı
Kültür
Endülüs'te yaşamış Yahudi bilginlerin başında Hasday b. Şaprut gelir. Hasday
(915-970), Kurtuba (Cordoba) hilafet sarayında çalışan en meşhur
Yahudilerdendi. Sarayda doktorluk, tercümanlık ve gümrük müfettişliği
yapmıştır. Latince'yi bilmesi Hıristiyan dünyası ile ilişkilerde önemini
artırmıştır. Kendisine yabancı devletlerle anlaşma yetkisi verilmiş, resmen
değilse bile fiilen vezir konumunda olmuştur. Roma imparatoru I. Otto'nun
gönderdiği elçilerle resmi müzakereyi Hasday yapmıştır. Kurtuba sarayında
önemli bir yeri olan Hasday, Hazar hakanıyla da mektuplaşmış, Yahudi bilim adamalarını
korumuş ve aşk şiirleri yazmıştır.
Hasday'ın en büyük teşebbüsü, dünyanın en önemli Talmud akademisini kurmasıdır.
III. Abdurrahman döneminde esir alınan Sura akademisinin seçkin bilginlerinden
Moşe b. Honeh (Mose ben Hannah), Yahudi cemaati tarafından satın alınmış ve
yeni kurulan Talmud akademisinin başına getirilmiştir. Hasday'ın yardımlarıyla
Kurtuba'da Hahambaşı olan Moşe b. Honeh, doğudan Talmud kopyaları getirtmiş ve
Mişna Arapçaya tercüme edilmiştir. Bütün bu çalışmalar neticesinde Kurtuba,
Yahudi ilimlerinde öne çıkmış ve Babil cemaatiyle bağlar gevşetilerek bağımsız
hale gelmiştir.
Hasday'ın gayretleriyle İbranice bir ilim dili haline gelmiş ve İslam
alimlerinden ilim tahsil eden mütehassıs Yahudi bilginleri yetişmiştir. Yahudi
bilginler Müslüman filozof ve kelamcıların yorumlarını örnek almak suretiyle
Kitâb-ı Mukaddes yorumu gele¬neğini başlatmışlardır. Müslümanlar için şiirde ve
ilmî çalışmalarda Kur'ân metni ve cahiliye şiiri nasıl bir model oluşturduysa,
Yahudiler de aynı metodu kullanarak Kitâb-ı Mukaddes'i örnek aldılar.
Endülüs Yahudilerinin en dikkati çeken özelliklerinden birisi, Arapça ve
İbranice'nin düşünce formlarını birleştiren bir yazılı kültürün (Judeo-Arabic
Kültür) ortaya çıkmasıdır. Bu kültürün oluşmasında Hasday b. Şaprut ile İsmail
b. Nagdela'nın rolü büyüktür.
Arapça'yı anadili gibi konuşan ve Müslüman öğrencilerle aynı hocadan ders alan
Endülüs Yahudileri, kamusal konumlarını aldıkları bu eğitime borçludurlar.
Yahudiler için Endülüs'te yüksek eğitim çok itibarlı bir yere sahip olmuştur.
Diğer taraftan Arapçayı İbranice'ye adapte eden Endülüs Yahudileri bu sayede
Kitab-ı Mukaddes dilini geleneksel "kutsal" formundan çıkararak
"kültürel" bir forma dönüştürmüşlerdir. Yahudi gramerciler, Arap
gramercilerden öğrendikleri kavram ve teknikler ışığında Kitab-ı Mukaddes'i
analiz etme imkânına kavuşmuşlardır.
Endülüs'te Arapça Yahudiler için bir kültür dili haline gelirken, İbranice de
etnik ve cemaat dili olarak kullanılmaya devam etmiştir. Bilim ve edebiyat dili
büyük ölçüde Arapça olmuştur. Yahudiler dini konularda bile Arapça'yı
kullanmaktan hiç çekinmemişlerdir.
"Rabbi"ler Responsalarını , dini hukuku, Yahudi teolojisi ile ilgili
eserleri bile Arapça yazmışlardır. Bunun yanında felsefi ve bilimsel eserler de
Arapça yazılmıştır.
Fetih sonrasında kısa sürede Arapça öğrenen Yahudi öğrenciler, X. yüzyıldan
itibaren Müslüman öğrencilerle birlikte Endülüs'te eğitim görmeye
başlamışlardır. İbranice, IX. yüzyıldan XII. yüzyılın sonuna kadar Arapça'nın
etkisi altında kalmış ve Yahudi yazarlar Arapça'dan çok sayıda kelime
almışlardır. Yahudi mütercimler bir taraftan Müslüman ve Yunan bilim adamlarına
ait eserleri İbrani-ce'ye çevirirken diğer taraftan da Yahudi cemaatine hitap
eden Kitap ve risaleleri Arapça olarak kaleme almışlardır.
a) Dilbilim Çalışmaları
Endülüs'te İbrani dilbilim çalışmaları oldukça gelişmiş olup bu alanda önemli
kişiler yetişmiştir. İbranice gramerinin kurucusu kabul edilen ve çok güzel
Arapça yazan Yehuda Hayyuj (Judah ben David Hayyuj/X. yy. Kurtuba), Kitab-ı
Mukaddes'in İbranice fiillerini incelemiş ve İbranice fiillerin 3 harften
oluştuğunu açıklamıştır. Yine Arapça yazdığı başka bir kitabında da Kitab-ı
Mukaddes'teki zor İbranice isimleri açıklamıştır. Mişnah ve Talmud diliyle Arap
dilini analiz eden büyük dilbilimci Yonah b. Yanah (Jonah ben Janach/XI. yy,
Kurtuba), bütün eserlerini Arapça yazmıştır. İyi bir Arapça ve Kur'ân bilen
İbrahim Ebû İshak b. el-Fahr (Abraham Abu İsaac al-Fakhar/XII. yy, Tuleytula
(Toledo)), VIII. Alfonso tarafından Morok-ko'daki Muvahhid sultanına diplomat
olarak gönderilmiştir. İbranice şiirler yazan Abraham Alfonso için de Arapça
bir kaside kaleme almıştır.
Endülüs'te Arapça yazılmış olan İbn Pakuda'nın (Bachya ben Joseph ibn Pakuda/1080) el-Hidaye ilâ Farâ'idül-Kulûb (Ibr.Hovot ha-Levavot/İng.Direction to the Duties of the Heart) adlı eseri ile Musa b. Meymûn'un (Ebu İmran Mûsâ b. Meymûn b. Abdullah el-Kurtu-bî/Moses Maimonides/Maimonides 1135-1205) Delaletü'l-Hâirîn (İbr.Moreh Nevukhim/İng.The Guide of the Perplexed) ve Yehuda Halevi'nin (Judah ben Samuel ha-Levi/1085-1141, Kurtuba) Kitâbü'l-Hucce ve'd-Delîl f Nusreddîn ez-Zelîl (İbr.Sefer ha-Kuzari/İng.The Kuzari) adlı eserleri XII. yüzyılda Yahudi ilim çevrelerinde, özellikle felsefe ve dil araştırmalarında en yaygın olarak bilinen çalışmalardır.
Yahudi bilginler birçok Arapça eseri de İbranice'ye çevirmiş¬lerdir. Bunlar
arasında Yehuda el-Harîzî (Judah ben Solomon Al-Harizi/1165-1225)'nin çevirisi
oldukça meşhurdur. Harîrî'nin Makâmâtı (Mahberot Itti'el/Sefer Tahkemoni) adıyla
Harîzî tarafından 1218-1220 yılları arasında İbranice'ye çevrilmiştir. Goitein,
el-Harîzî tarafından Harîrî'nin Makâmât'ının çevrilmesinin İbrani dilbili¬minde
yapılan en büyük faaliyetlerden olduğunu ifade etmektedir.
Yahudi bilginler çeviriler yanında Arapça-Latince ve Arapça-İspanyolca
sözlükler hazırlamışlardır. XI. yüzyılda İspanya'da hazır¬lanmış olan bir
Latince-Arapça sözlük XVI.-XVII. yüzyıllarda Guillaume Postel gibi
araştırmacıların en çok kullandıkları bir eserdi. Bir başka sözlük de yine
XIII. yüzyılda İspanya/Belensiye (Valencia)'da hazırlanmıştı.
Diğer taraftan, Endülüs edebiyatı içinde yetişen Yahudiler, edindikleri
kültürle bir edebiyat oluşturmuşlar ve bu edebiyat Ortaçağ Yahudiliğinin en
parlak edebi örneklerini vermiştir. Yahudi şairler tarafından Endülüs şiirinin
hem ölçüleri, hem şekilleri hem de çeşitleri İbranice'ye uygulanmıştır. Bu
durum sadece edebiyatla ilgili olmayıp aynı zamanda Yahudilerin Müslüman
kültürüne ait kurumları Yahudiliğe uyarlamalarının önemli bir göstergesidir.
Nitekim buna karşılık Hıristiyan Avrupa'da yaşayan Yahudiler'in Latince ve
Latin yüksek kültürü ile ilişkileri oldukça zayıf kalmıştır.
b) Edebiyat Çalışmaları
Endülüs'de parlayan Yahudi edebiyatı, Arap şiirinin hem kalıplarını hem de
temalarını içerisinde barındırır hale gelmiştir.
Maria Monacal XI. yüzyılda altın çağını yaşayan İbrani şiirinin İspanya'daki
Arap-İslam medeniyetinin bir ürünü olduğunu ve Hıristiyan Avrupa'da yaşayan
Yahudilerin de İspanya ve İtalya'dan gelen bu şiirden etkilendiğini ifade
ediyor.
İspanyol Yahudi şairlerinin en büyükleri arasında Dunaş b. Labrat (Dunash
ha-Levi ben Labrat/920-990), İsmail b. Nagdela (Samuel ha-Nagid/Nagdela
993-1056,Gırnata), Solomon b. Gabirol (İbr.Solomon ben Judah
b.Gabirol/Lt.Avicebron, 1021-1058), Yehuda ha-Levi (Judah ben Samuel ha-Levi/
1085-1141, Kurtuba), Yehuda el-Harizî (Judah ben Solomon Al-Harizi/1165-1225,
İspan¬ya), Moses b. Ezra ve Abraham b. Ezra (Abraham ben Meir b.Ezra/1092-1167,
Calahorra) sayılabilir.
Dunaş b. Labrat, Arap şiirinin ölçülerini İbranice'ye ilk uyarlayan kişi olarak
kabul edilir. Arapça'daki uzun ve kısa sesleri İbranice'ye uyarlamış ve bu form
Ortaçağ boyunca İbrani şiirinin prototipi olmuştur. Başlıca şiirleri arasında
Dror Yikra gelir. Ancak onun bu konudaki çalışmaları aynı zamanda büyük bir
tartışmayı da başlatmıştır. Yine İspanyol Yahudi şairlerinin büyüklerinden olan
Menahem b. Saruk (920-970) ve öğrencileri, Dunaş'ı Arapça'yı model olarak almak
suretiyle İbranice'yi ve geleneksel Kitab-ı Mukaddes sitillerini bozmakla
suçlamışlardır. Bununla birlikte, Dunaş'ın başlattığı bu çizgi gittikçe
yayılmış ve Endülüs'te bir çok Yahudi şair yetişmiştir. Bunların başında da Ebu
İshak İsmail b. Nagdela gelir.
İlk büyük İspanyol Yahudi şairi olarak İsmail b. Nagdela gösterilir. Kendisi Tavâif döneminin ünlü simalarından olup Zîrî emîri Habbus'a danışmanlık yapmıştır. İsmail'in kariyeri, Endülüs'de Yahudilerin yüksek konumlarını gösteren en büyük örnektir. Kurtuba'da doğan İsmail, Yahudilikle ilgili genel eğitimini alırken bir yandan da Arapça ve Kur'ân öğrenmiş, 1013 yılındaki Berberiayaklanmasında sürgün edildikten sonra kendi köşesinde şiir yazarken Arapça yazı sitili Gırnata veziri tarafından beğenilmiş ve orada çalışması teklif edilmiştir. Arap şiirinin kalıplarını kullandığı önemli şiirleri arasında Ben Tehillim, Ben Qoheleth ve Ben Mishlei sayılabilir.
Ortaçağ Yahudi filozof ve şairlerinin önde gelenlerinden birisi de Ebû İshak Süleyman b. Yahya b. Gabirol'dur. Eserlerinde Arap şiirinin temalarını ve kalıplarını ustaca kullanan İbn Gabirol (Avicebron), Müslüman sûfîlerin çalışmalarını örnek alarak mistik şiirler yazmıştır. İbn Sina (Lt.Avicenna) Batı'da ilk defa XI. Yüzyılda Yahudi filozofu Solomon b. Gabirol'un Yenbûu'l-Hayât adlı eseriyle tanınmıştır.
Bir diğer önemli İspanyol Yahudi şair ise Yehuda Halevi'dir. Ortaçağ Yahudi şiirinin kalbi olarak isimlendirilen Yehuda Halevi, Arapça ve Kastilya dillerinde çok iyi şiirler yazmış, eserlerinde Arap şiirinin kalıplarını ve temalarını kullanmıştır. Şiirleri, seküler ve dini olmak üzere iki kısımda ele alınan Yehuda Halevi'nin aşk şiirleri oldukça meşhurdur. Önemli şiirleri arasında Kedushah, Sabbath, Zion sayılabilir. Halevi aynı zamanda "Arap filozofu" olarak da isimlendirilmiş, felsefeye dair Kitâbü'l-Hucce ve'd-Delîl f Nusreddîn ez-Halîl adlı eseri de Kuzari (İbr.) adıyla meşhur olmuştur. Yehuda Halevi'nin kendi zamanında ve daha sonra çok sayıda Yahudi şair yetişmiştir. Bunlar arasında Harizî isimli Yahudi şair çok meşhur¬dur. Yehuda el-Harizî başta Musa b.Meymûn olmak üzere ileri gelen Yahudi düşünürlerin eserlerini Arapça'dan İbranice'ye çevirmiştir. Kendisi, Arap şiirini İbrani şiirine adapte eden kişi olarak bilin¬mektedir. Harizî ayrıca, Hariri'nin Makâmât'ını Tahkemoni adıyla İbranice'ye çevirmiştir.
XIII. yüzyıldan itibaren İspanya'dan göç eden Yahudilerle Yahudi edebiyatının merkezi İtalya olmuş ve burada da birçok Yahudi edebiyatçı yetişmiştir. Ortaçağ İtalyasında yetişen önemli Yahudi şairler arasında İmmanuel of Rome (Immanuel ben Solomon ben Jekuthiel of Rome/ Rome. 1261 - Fermo, Italy 1328), Moses da Rieti (ö.1388), Yehuda b. Abravanel (Yehuda ben Yitzhak Abravanel/1465-1523) ve Joseph Sarphati (ö.1527) zikredilebilir.
Yahudi Arap birlikteliğinin, en mükemmel ifadesini İspanya'da şekillenen İbrani
şiirinde bulduğunu söyleyen Goitein, Ortaçağ İbrani şiirinin yükselmesini
sağlayan en önemli etkenin Arapça'nın İbranice üzerindeki etkisi olduğunu
belirtiyor ve örnek olarak da Yehuda Halevi'nin şiirlerini gösteriyor. Yazar
ayrıca, Arapça'nın sadece İbrani şiirinin şekil ve kalıplarını etkilemediğini
Arap şiirinin tema¬larının da İbrani şiirinde kullanıldığını belirmek suretiyle
Yahudi¬lerin içinde yaşadıkları Endülüs kültürüne ne denli adapte olduk¬larını
ortaya koymuştur. Bu nedenle İspanya Yahudilerini Endülüs kültüründen Endülüs
kültürünü de onun bir parçası olan Yahudilerden ayrı düşünmek mümkün değildir.
Endülüs Yahudileri dilbilim ve edebiyat çalışmalarında önemli eserler ortaya
koydukları gibi felsefe ve tıp alanında da bütün Avrupa'yı etkileyecek önemli
şahsiyetler yetiştirmişlerdir.
B- Endülüs'te Yahudi Filozof ve
Hekimler
a) Felsefe Çalışmaları
Miladi I.-IX. Asırlar arasında durgunluk devresini yaşayan Yahudi felsefesi X.
asırda İslam fetihleri akabinde yeniden parlamış ve Ortaçağ Yahudi felsefesinin
akılcı eğilimi büyük ölçüde İslam düşüncesinin bu entelektüel ortamından
doğmuştur. Özellikle de Endülüs'te yetişen İbn Gabirol, İbn Meymûn ve İbn Davud
gibi Ortaçağ Yahudi felsefesinin büyük üstadları Avrupa'da felsefî düşüncenin
gelişmesine önemli katkı sağlamışlardır.
İbn Gabirol (Solomon ben Gavirol/Avicebron/Avicembrol/1021 Mâleka (Malaga)-1058
Belensiye) İspanya'da yetişen ilk Yahudi filozofu olarak bilinmektedir. İbn
Gabirol'ün temel kitabı Yenbûu'l-Hayât (İbr.Mekor Hayyim/ İng.Fountain of Life)
olup 1150'de Latinceye ve daha sonra Fransızca'ya çevrilmiştir. Eser temelde
İbn Meserre (Endülüslü Müslüman filozof ve sufî, d.880)'nin felsefesini
içer¬mektedir. Onun düşünceleri, 13. ve 14. yüzyıllarda yaşayan Albertus Magnus
ve Duns Scotus gibi Hıristiyan düşünürleri etkilemiştir. Aynı zamanda bir şair
olan İbn Gabirol kasidelerinde Arap şiirinin kalıplarını İbranice'ye ustalıkla
uygulamıştır. Aynı dönemde yaşayan bir diğer Yahudi filozof ise İbn Pakuda'dır.
Yahudi edebiyatına aşina olduğu gibi Müslüman felsefe ve bilimine de aşina olan
İbn Pakuda (Bachya ben Joseph İbn Pakuda/1080, Saragusta) el-Hidaye ilâ
Farâ'idül-Kulûb (Ibr.Hovot ha-Levavot/İng.Direction to the Duties of the Heart)
adlı eseriyle meşhur olmuştur. İbn Pakuda'nın 1040 yılında yazdığı el-Hidaye,
Yahudiahlak felsefesinin temel eseri olmuştur. Judah b.Tibbon (Judah ben Saul
b.Tibbon/1120, Gırnata-1190, Marceille) tarafından 1161¬1180 yıllarında Hovot
ha-Levavot adıyla İbranice'ye çevrilen eser, şaşırtıcı bir şekilde Yahudi kültürü
ile ilgili olan ve olmayan materyallerin bir kombinasyonundan oluşur. Kitabın
sitili Müslüman tarzıdır ve genel olarak Yahudilerin içsel yaşantılarını konu
edinir. Bu yönüyle, Müslüman mistiklerin çalışmalarından etkilenmiş ve
Yahudiler için bir model olarak kabul edilmiştir.
XII. yüzyıl Endülüs Yahudi felsefesinin en parlak dönemidir. Bu yüzyılda yaşamış Endülüslü Yahudi filozofların başlıcaları arasında Yahuda Ha-Levi (1085-1141), Abraham Hanasi (1070¬1136), Abraham b. Ezra (1092-1167), Abraham b. Daud (1125-1198) ve Musa b. Meymûn (1135-1204), sayılabilir.
XII. yüzyılda yetişen Endülüslü Yahudi filozofların başında Yehuda Halevi gelir. Arap filozofu olarak isimlendirilen Yehuda Halevi (Judah ben Samuel ha-Levi/ 1085-1141, Kurtuba) Lucena ve Kurtuba'da eğitim görmüştür. Halevi'nin felsefi bakış açısında Gazzâlî'nin büyük etkisi olmuştur. Arapça yazdığı Kitâbü'l-Hucce ve'd-Delîl fi Nusreddîn ez-Halîl adlı eseri İbn Tibbon tarafından Sefer Ha-Kuzari adıyla İbranice'ye çevrilmiştir.
Yehuda Halevi'nin çağdaşı olan Endülüslü Yahudi filozoflardan birisi de Abraham
Hanasi (Abraham Bar Hiyya Ha-Nasi/1070-1136, Berşelûne (Barcelona))'dir.
Tivolili Plato ile birlikte Arapça'dan Latince'ye bilimsel eserler çeviren
Abraham'ın felsefî ve bilimsel spekülasyonları içeren dinle ilgili iki
çalışması vardır: Hegyon Ha-Nefesh (Contemplation of the Soul) ve Megillat
Ha-Megalleh (Scroll of the Revealer). İkincisi aynı zamanda astrolojik bilgiler
de içermektedir.
Felsefi çalışmalarının yanında, İbranice yazılmış ilk büyük matematik kitabının
yazarı olan Abraham Hanasi, Fransa'daki Yahudilerin arazi ölçümlerine yardımcı
olmak için bilimsel bir çalış¬ma yaparak göndermiş ve bu sayede Batı dünyası
Arap trigono¬metrisi ile tanışmıştır. Abraham Hanasi'nin bilimsel eserlerinden
İngilizce'ye çevrilenler arasında Book of Intercalation, Calculation ofthe
Courses of the Stars, Tables of the Prince, Calculation of the Courses of the
Stars ve Form of the Earth dikkati çekmektedir. Diğer taraftan, Hıristiyan
Avrupa'da yaşayan Yahudilere onluk sistemi tanıtan Abraham Hanasi, Birûnî'nin
Harizmî'nin tabloları ile ilgili yorumlarını çevirmiş ve Hint matematiğinin
VIII. yüzyılda Arap bilimine girişi ve etkisi üzerine ilginç yorumlarda
bulunmuştur.
Bu dönemde İspanya'da yaşamış olan bir diğer Yahudi bilgini Abraham b.
Ezra'dır. Yehuda Halevi'nin yakın arkadaşlarından birisi olan Abraham b.Ezra,
Kurtuba, Saragusta ve Gırnata'da bulunmak suretiyle Endülüs ilim çevrelerini
tanımış ve felsefe, astronomi, tıp, dilbilim ve edebiyat alanlarında önemli
eserler vermiştir. Din ve felsefeye dair eserleri arasında Yesod
Mora/Foundation of Awe ve Sefer ha-Yashar/Book of the Straight başta
gelmektedir.
Endülüs Yahudileri XII. yüzyılın sonlarına doğru zirvesine ulaşmış ve en büyük
filozoflarını bu dönemde ortaya çıkarmıştır. Aynı zamanda Yahudi tarihinin en
büyüklerinden olan bu filozoflar Abraham b. Davud (Abraham ben
David/Daud/1125-1198) ile Musa b. Meymûn (Moses
Maimonides/Maimonides/1135-1205)'dur.
Avendauth/Sevileli John/Juan Hispano gibi değişik isimler ile anılmış olan Abraham b. Davud , Gundisalvus ile beraber Farabi (870-950)'den Kitabu İhsâi'l-Ulûm (Lt. LiberAlpharabi de Ortu Scientiarium/İng.The Enumeration of the Sciences) ve İbn.Sina (980-1037)'dan Fi'n-Nefs (De Anima) adlı eserleri çevirmişlerdir. Arapça'dan Latince'ye yapılan bu çeviriler iki aşamadan geçmiştir. İbn Davud İspanyolca ve Arapça bilmektedir, ama Latince bilgisi çok iyi düzeyde değildir. Gundisalvus ise sadece Latince ve İspanyolca bilmektedir. Dolayısıyla İbn Davud'un Arapça'dan İspanyolca'ya çevirdiği metinleri Gundisalvus Latince'ye çevirmiştir. Ancak İbn Davud'un özellikle Astroloji ile ilgili eserleri doğrudan Arapça'dan Latince'ye çevirdiği de bilinmektedir. Arapça'dan Latince'ye çevirisi 1133'te tamamlanan Ebu Ma'şer el-Belhî (787-886)'nin el-Medhalü'l-Kebîr (Lt.Maius Introductorium of Albumasar/îng.Great Introduction to Astronomy) adlı eseri bunlardan birisidir.
Müslüman hekim ve filozof İbn Sina, Batı'da İbn Davud'un gayretiyle
tanınmıştır. İbn Davud, İbn Sina'nın metafizikle ilgili bazı eserlerini Mecmu'a
(Opera) adı altında derlemiş ve bu eser Venedik'te 1495 ve 1500'de olmak üzere
iki kez basılmıştır. İbn Davud'un Arapça'dan Latince'ye çevirileri arasında
şunlar da vardır: Aristo'nun Kitâbü's-Siyase'si (İbn Batrik'in tercümesinden),
Harizmî'nin Kitâbül-Cebr'i, Ebû Ma'şer el-Belhî'nin 4 kitabı, Mecrîtî'nin
Usturlab ile ilgili risalesi, Sâbit b. Kurra'nın saat aletleri ile ilgili
kitabı, Fergânî'nin astronomi ilmine girişi ve aynı eserin özeti.
XII. yüzyılda yaşamış bir diğer Endülüslü Yahudi filozof Ebu İmran Mûsâ b.
Meymûn b. Abdullah el-Kurtubî'dir. Musa b. Meymûn, felsefi düşüncesi ve
etkileriyle çağdaşı ve aynı vatanı paylaştığı İbn Rüşd'den sonra gelen ikinci
kişidir. İbranice yanında iyi bir Arapça da bilen İbn Meymûn, aynı zamanda
sarayın en ünlü hekimlerindendir. Eserlerinin çoğunu Arapça, bir kısmını da
İbranice kaleme alan İbn Meymûn, tıp ve felsefeye dair bir çok Arapça eser
yazmıştır. Bunlar arasında Kitab el-Sirâc (îbr.Pirush Hamishnayot/ îng.
Commentary on the Mishna), Fusûl Musa (îbr.Pirkei Moshe/ îng.Chapters of
Moses), Makale fi Sınaati'l-Mantık (îbr.Millot ha-Higgayon/îng.Treatise on
Logic) ve Delaletü'l-Hâirîn (îbr.Moreh Nevukhim/îng.The Guide of the Perplexed)
sayılabilir. 1190'da yazdığı Delaletü'l-Hâirîn İbn Meymûn'un en önemli
çalışması olarak kabul edilir. İbn Meymûn'un çok güzel bir Arapça ile yazdığı
Kitabü'l-Farâiz (îbr.Sefer Hamitzvot/ îng.The Book of Commandments) adlı eseri
ise astronomi, matematik ve eczacılıkla ilgili önemli bilgiler içermektedir.
Musa b. Meymûn felsefî çalışmalarıyla Yahudi yaşamını sistematize eden kişi
olarak nitelendirilmiştir. Aristocu bir filozof olup Yahudiliğe akılcı
yaklaşımı getiren İbn Meymûn, öte yandan İslam kelamını Avrupa'ya tanıtan kişi
olarak bilinmektedir. Filozofun Thomas Aquinas dışında Spinoza gibi bazı
filozoflar üzerinde de önemli etkisi olmuştur.
Büyük filozoflar yetiştiren Endülüs Yahudileri'nin parlak devirleri XII.
yüzyılın sonlarında Muvahhidler'in Endülüs'e hakim ol¬masıyla sona ermiştir.
Yahudi bilim adamları birer birer İspanya'danayrılmaya başlamış ve Leon,
Kastilya, Fransa ve Sicilya'ya göç eden bu Yahudileri VII. Alfonso ülkesine
kabul ederek kendilerinden istifade yoluna gitmiştir. Daha sonra II.
Ferdinand'ın çalışmalarıyla tercüme işlerine memur edilen Yahudiler, XIII.
yüzyılda oradan da ayrılmış ve Avrupa'ya dağılmışlardır.
Avrupa'ya göç eden Yahudiler, İbn Rüşd'ün eserlerini Arap¬ça'dan önce
İbranice'ye sonra Latince'ye çevirmişler ve bütün Avru¬pa'ya yaymışlardır. Bu
dönemde yaşamış başlıca Yahudi filozofları şunlardır: Samuel b. Tibbon, Jacob
Anatoli (1194-1256), Joseph Caspi (1279-1240), Hillel b. Samuel of Verona
(ö.1291), Moses b. Joshua of Narbonne (ö.1362), Levi b. Gerson (1288-1344),
Hasdai b. Abraham Crescas (1340-1410), Simon b. Zemah Duran (1361-1444), Joseph
Albo (ö.1444), Don İsaac Abrabanel (1437-1509), Judah Abrabanel (1460-1521) ve
Elijah Delmedigo (1460-1493).
XIII. yüzyıldan XV. Yüzyıla dek İbn Rüşdçülük Yahudi felsefe¬sinin temel
eğilimi olmuştur. Yahudi filozofları, Avrupa ülkelerinde İbn Rüşd ekolünü
yaymaya devam etmişler ve telif ve çevirileriyle Yunan ve İslam felsefesinin
Batı'ya geçişini sağlamışlardır. Avrupa Yahudilerinden Samuel b. Tibbon
Filozofların Görüşleri, Juda b. Solomon Kohen Bilgeliği Aramak, Gerson b.
Solomon ise Cennetin Kapısı adlı eserleri çevirmişlerdir.
Rönesans ve Aydınlanma döneminin düşünürleri Yahudi filo¬zofların eserlerini
okuyarak yetişmişlerdir. Rönesans düşünürle¬rinden Picodella Mirandola'nın
gayretleriyle Yahudi filozoflarına ait birçok eser Latince'ye çevrilmiştir.
Spinoza'nın düşüncesinin temel unsuru Ortaçağ Yahudi edebiyatına dayanırken
Leibnitz ve John Spencer Maimonides'ten büyük ölçüde etkilenmişlerdir.
b) Tıp Çalışmaları
Yahudiler hakkında, onların en çok ilgilendikleri mesleğin tıp olduğu
söylenirse abartılmış olmaz. Diğer bir ifadeyle hekimlik mesleğini icra eden
kişilerin çoğunun Yahudi olduğunu söylenebilir. Nitekim, Ortaçağda Yahudilerin
ilk bilimsel faaliyetleri arasında da tıp çevirilerinin öne çıktığını
görüyoruz. Diğer taraftan Yahudi tabiplerin çoğu idarecilerin özel hekimleri
olmuşlar ve sarayda görev almışlardır. Bu durum, bir yandan onların
hekimlikteki yetenek ve başarılarını ortaya koyarken öte yandan da Yahudileri
yaşadıkları bölgede güçlü kılmıştır.
Genellikle Yahudi din adamları arasında tıp mesleğinin yaygın olduğu
bilinmektedir. Hekimlik Yahudilikte çok eski zamanlara kadar gitmekle birlikte
tıpla ilgili bilinen ilk çalışmalara Abbasi-lerdeki çeviri faaliyetlerinde
rastlanmıştır. Bağdat'ta VII. yüzyılda Süryanice'den Arapça'ya yapılan
çeviriler içinde Babilli bir Yahudi'nin de bir tıp eserini çevirdiğini
biliyoruz. Aynı yüzyılın ikinci yarısında Masarjawaih adlı bir Yahudi
tarafından birçok tıp eseri Süryanice'den Arapça'ya çevrilmiş ve daha sonra
onun çevirileri yine Yahudi mütercimlerce Arapça'dan Latince ve İbranice'ye
çevrilmiştir. İlk Yahudi tıp yazarı olarak da İsaac İsraeli (Judeus)'nin adı
zikredilir.
Bağdat'taki çeviri hareketinde Süryanilerle birlikte yer alan Yahudi bilginler, diğer bilimler yanında tıp çevirileriyle de tanın¬mıştır. Ancak, Endülüs Emevi devletinin kuruluşuyla Yahudi tıp okulunun ikinci önemli merkezi İspanya olmuştur. Endülüs Yahudi¬lerinin sivil idare, finans ve eğitim yanında temel mesleklerinden biri de Hekimlik olmuştur. Her şeyden önce, Endülüs'te Yahudilerin bilimsel ve kültürel faaliyetlerinin kurucusu kabul edilen Hasday b. Şaprut halifenin veziri ve özel hekimidir. Bir çok Yahudi hekim Endülüs idarecileri tarafından saray hekimi olarak görevlendirilmiş ve özel bir saygı görmüştür.
XIII. Yüzyıldan itibaren Endülüs topraklarının Hıristiyan hakimiyeti altına girmesiyle Yahudi hekimler Hıristiyan idarecilerin yanında çalışmaya devam etmiştir. Bunlar arasında III. Ferdinand'ın sarayında Toledo'da çalışan Judah Alfachan (ö.1235), Aragon sara¬yında çalışan Benveniste, Navarre sarayında çalışan Jose Orabuena (XIV. yy.) ve yine aynı sarayda çalışan Samuel ve Judah b. Wakar zikredilebilir.
XIII. yüzyılda Yahudilerin bir kısmı İspanya'da Hıristiyan hakimiyeti altındaki
bölgelerde yaşamaya devam ederken önemli bir kısmı ise gruplar halinde başta
İtalya ve Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerine göç etmişlerdir. Göç eden bu
Yahudi tıp bilginleri Endülüs tıp okulu geleneğini de beraberlerinde
taşımışlardır. Bu sayede başta İtalya'da Salerno, Padua ve Bologna tıp okulları
kısa sürede büyüyerek Avrupa'nın en önemli tıp merkezleri haline gelmişlerdir.
İtalya Avrupa'da tıbbi çalışmaların ilk merkezi olarak bilinmektedir. Buradaki
ilmi hareketliliğin başlaması daha çok Afrika kanalıyla gerçekleşmiştir.
Judeus'un öğrencisi Constantinus Africanus tarafından onun ve Müslüman tıp
bilginlerinin eserleri Salerno'da Arapça'dan Latince'ye çevrilmiştir. Salerno
okulu bu sayede Avrupa'da tıb ile ilgili bilimsel çalışmaların ilk başladığı
yer olmuş ve uzun süre de önemini korumuştur. Bu okul, XIII. Yüzyıldan itibaren
İtalya ve Fransa'da oluşan Yahudi bilimsel faaliyetlerine de kaynaklık
etmiştir. Salerno tıp okulunda Donnolo ve Benvenitus Grassus gibi önemli Yahudi
tıp bilginleri yetişmiştir. Endülüs'ten göçmen olarak gelen birçok Yahudi hekim
Ferrara, Mantua ve Genoa şehri dışında Salerno'ya da yerleşmiş ve İtalya tıp
okulunun gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.
İtalya tıp okulları daha sonra Fransa'ya etkide bulunarak Lunel ve Montpellier tıp okullarının kurulmasını/ortaya çıkmasını sağlamışlardır. İtalya ve İspanya tıp okullarından Yahudi bilginlerin gelmesiyle Lunel ve Montpellier'de oluşan Yahudi (tıp) okulları uzun süre Fransa tıp çalışmalarının merkezi olmuşlardır. Salerno'dan daha eski olan Lunel tıp okulunu Tibbon ailesinden Judah b. Tibbon'un geliştirdiği ve daha sonra bu okulun Montpellier'e etki ettiği bilinmektedir. Motpellier okulunun ilk hocası da yine Tibbon ailesinden birisi olan Jacob ben Makir b. Tibbon (Prophatius Judeus/1236-1304)'dur. Daha sonra burada XVI. Yüzyıldan itibaren İspanya'nın Lerida şehrinden gelen ve VIII. Charles'ın hekimi olan Saporta ailesinden Luis hocalık yapmıştır. Aynı aileden 5 kişi daha sonra Montpellier tıp okulunda görev almışlardır.
Yahudi tıp bilginleri İtalya ve Fransa dışında da bir çok Avrupa ülkesine göç etmişler ve bulundukları yerlerde tıbbi çalışmalara önemli katkılar sağlamışlardır. XVI. yüzyıldan itibaren XIX. Yüzyıla dek Yahudilerin bilimsel faaliyetleri uzun bir durgunluk devresi yaşamasına rağmen Tıp ilminde Yahudilerin ismi geçmeye devam etmiştir. Avrupa'da bu dönemde birçok meşhur Yahudi hekim yaşa¬mış ve tıbbi çalışmalardaki üstünlüklerini her zaman korumuşlardır.
b) Tıp Çalışmaları
Yahudiler hakkında, onların en çok ilgilendikleri mesleğin tıp olduğu
söylenirse abartılmış olmaz. Diğer bir ifadeyle hekimlik mesleğini icra eden
kişilerin çoğunun Yahudi olduğunu söylenebilir. Nitekim, Ortaçağda Yahudilerin
ilk bilimsel faaliyetleri arasında da tıp çevirilerinin öne çıktığını
görüyoruz. Diğer taraftan Yahudi tabiplerin çoğu idarecilerin özel hekimleri
olmuşlar ve sarayda görev almışlardır. Bu durum, bir yandan onların
hekimlikteki yetenek ve başarılarını ortaya koyarken öte yandan da Yahudileri
yaşadıkları bölgede güçlü kılmıştır.
Genellikle Yahudi din adamları arasında tıp mesleğinin yaygın olduğu
bilinmektedir. Hekimlik Yahudilikte çok eski zamanlara kadar gitmekle birlikte
tıpla ilgili bilinen ilk çalışmalara Abbasi-lerdeki çeviri faaliyetlerinde
rastlanmıştır. Bağdat'ta VII. yüzyılda Süryanice'den Arapça'ya yapılan
çeviriler içinde Babilli bir Yahudi'nin de bir tıp eserini çevirdiğini
biliyoruz. Aynı yüzyılın ikinci yarısında Masarjawaih adlı bir Yahudi
tarafından birçok tıp eseri Süryanice'den Arapça'ya çevrilmiş ve daha sonra
onun çevirileri yine Yahudi mütercimlerce Arapça'dan Latince ve İbranice'ye
çevrilmiştir. İlk Yahudi tıp yazarı olarak da İsaac İsraeli (Judeus)'nin adı
zikredilir.
Bağdat'taki çeviri hareketinde Süryanilerle birlikte yer alan Yahudi bilginler, diğer bilimler yanında tıp çevirileriyle de tanın¬mıştır. Ancak, Endülüs Emevi devletinin kuruluşuyla Yahudi tıp okulunun ikinci önemli merkezi İspanya olmuştur. Endülüs Yahudi¬lerinin sivil idare, finans ve eğitim yanında temel mesleklerinden biri de Hekimlik olmuştur. Her şeyden önce, Endülüs'te Yahudilerin bilimsel ve kültürel faaliyetlerinin kurucusu kabul edilen Hasday b. Şaprut halifenin veziri ve özel hekimidir. Bir çok Yahudi hekim Endülüs idarecileri tarafından saray hekimi olarak görevlendirilmiş ve özel bir saygı görmüştür.
XIII. Yüzyıldan itibaren Endülüs topraklarının Hıristiyan hakimiyeti altına girmesiyle Yahudi hekimler Hıristiyan idarecilerin yanında çalışmaya devam etmiştir. Bunlar arasında III. Ferdinand'ın sarayında Toledo'da çalışan Judah Alfachan (ö.1235), Aragon sara¬yında çalışan Benveniste, Navarre sarayında çalışan Jose Orabuena (XIV. yy.) ve yine aynı sarayda çalışan Samuel ve Judah b. Wakar zikredilebilir.
XIII. yüzyılda Yahudilerin bir kısmı İspanya'da Hıristiyan hakimiyeti altındaki
bölgelerde yaşamaya devam ederken önemli bir kısmı ise gruplar halinde başta
İtalya ve Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerine göç etmişlerdir. Göç eden bu
Yahudi tıp bilginleri Endülüs tıp okulu geleneğini de beraberlerinde
taşımışlardır. Bu sayede başta İtalya'da Salerno, Padua ve Bologna tıp okulları
kısa sürede büyüyerek Avrupa'nın en önemli tıp merkezleri haline gelmişlerdir.
İtalya Avrupa'da tıbbi çalışmaların ilk merkezi olarak bilinmektedir. Buradaki
ilmi hareketliliğin başlaması daha çok Afrika kanalıyla gerçekleşmiştir. Judeus'un
öğrencisi Constantinus Africanus tarafından onun ve Müslüman tıp bilginlerinin
eserleri Salerno'da Arapça'dan Latince'ye çevrilmiştir. Salerno okulu bu sayede
Avrupa'da tıb ile ilgili bilimsel çalışmaların ilk başladığı yer olmuş ve uzun
süre de önemini korumuştur. Bu okul, XIII. Yüzyıldan itibaren İtalya ve
Fransa'da oluşan Yahudi bilimsel faaliyetlerine de kaynaklık etmiştir. Salerno
tıp okulunda Donnolo ve Benvenitus Grassus gibi önemli Yahudi tıp bilginleri
yetişmiştir. Endülüs'ten göçmen olarak gelen birçok Yahudi hekim Ferrara,
Mantua ve Genoa şehri dışında Salerno'ya da yerleşmiş ve İtalya tıp okulunun
gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.
İtalya tıp okulları daha sonra Fransa'ya etkide bulunarak Lunel ve Montpellier tıp okullarının kurulmasını/ortaya çıkmasını sağlamışlardır. İtalya ve İspanya tıp okullarından Yahudi bilginlerin gelmesiyle Lunel ve Montpellier'de oluşan Yahudi (tıp) okulları uzun süre Fransa tıp çalışmalarının merkezi olmuşlardır. Salerno'dan daha eski olan Lunel tıp okulunu Tibbon ailesinden Judah b. Tibbon'un geliştirdiği ve daha sonra bu okulun Montpellier'e etki ettiği bilinmektedir. Motpellier okulunun ilk hocası da yine Tibbon ailesinden birisi olan Jacob ben Makir b. Tibbon (Prophatius Judeus/1236-1304)'dur. Daha sonra burada XVI. Yüzyıldan itibaren İspanya'nın Lerida şehrinden gelen ve VIII. Charles'ın hekimi olan Saporta ailesinden Luis hocalık yapmıştır. Aynı aileden 5 kişi daha sonra Montpellier tıp okulunda görev almışlardır.
Yahudi tıp bilginleri İtalya ve Fransa dışında da bir çok Avrupa ülkesine göç etmişler ve bulundukları yerlerde tıbbi çalışmalara önemli katkılar sağlamışlardır. XVI. yüzyıldan itibaren XIX. Yüzyıla dek Yahudilerin bilimsel faaliyetleri uzun bir durgunluk devresi yaşamasına rağmen Tıp ilminde Yahudilerin ismi geçmeye devam etmiştir. Avrupa'da bu dönemde birçok meşhur Yahudi hekim yaşa¬mış ve tıbbi çalışmalardaki üstünlüklerini her zaman korumuşlardır.