General
Türkiye Cumhuriyetinin diğer bağımsız Türk cumhuriyetleri (KKTC, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan), büyük Türk toplumları (RF, Çin, İran) ile ilişkilerinin izlenmesi.
Türkiye Cumhuriyetinin diğer bağımsız Türk cumhuriyetleri (KKTC, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan), büyük Türk toplumları (RF, Çin, İran) ile ilişkilerinin izlenmesi.
1. Hafta Genel Türk Tarihinin Özeti ve Özellikleri
Konular:Konunun önemi; Makale/essay nasıl yazılır? Eski Türklerin yerleştiği coğrafya; Türklerin yayılması; Eski Türk devletleri (Hun, Gök-Türk, Hazar imparatorlukları); Türklerin İslam’ı kabul etmesi; Orta yüzyıllar Türk devletleri/hanedanları (Karahanlılar, Selçuklu, Harezmşahlar, Karakoyunlu-Akkoyunlu, Altın Orda, Osmanlı, Safevi vb.); XVI yüzyılın bölünmeleri.
Temel Okumalar:
- Türk Dünyası El Kitabı, Birinci Cilt, Coğrafya-Tarih, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1992, İkinci Bölüm; özellikle s. 3-6, 105-110;
- Muhammet Şahin, Türk Tarihi ve Kültürü, 1 ve 2. bölümler;
Tavsiye edilen okumalar:
- Osman Karatay, İran ile Turan. Eskiçağda Avrasya ve Ortadoğu’yu Hayal
Etmek, İstanbul: Ötüken, 2015, 3,5,7. bölümler;
- Jean-Paul Roux, Türklerin Tarihi Pasifikten Akdeniz’e 2000 Yıl, Ankara: Kavalcı, 2008; 3 ve 4. bölümler;
- Hasan Celal Güzel vd., Türkler Ansiklopedisi (18, 19 ve 20. Ciltler), Ankara:
Yeni Türkiye Yayınları, 2002;
- https://www.rasitgokhansucu.com/ygs/islamiyet-oncesi-turk-tarihi/
- Wikipedia’dan uygun makaleler;
- Youtube’dan değişik videolar.
Ders Notları:
Prof. Dr. Kafesoğlu’na göre: “Türk tarihinin en büyük hususiyetini coğrafî yaygınlık, hatta dağınıklık teşkil eder. Başka milletlerin tarihi muayyen ve değişmez bir bölge içinde oluşurken, Türk tarihi aynı asırlar içinde çeşitli iklimlerde gelişmeler göstermiştir. Bundan dolayı tarihte bir Türk yurdu ve bir Türk imparatorluğu değil, fakat aynı zaman içinde Türk yurtları ve Türk imparatorlukları mevcut olmuştur, işte bu müstesna durum Türk tarihinin çağlar esasında araştırılması ve öğretilmesini fevkalâde zorlaştırmaktadır. Türk boyları muhtelif yurtlarında başka başka coğrafî şartlar, türlü iktisadî ve kültürel imkânlar dolayısıyla birbirlerinden farklı gelişmeler kaydetmişlerdir. Bunları çağ taksiminin belirli sınırları içinde ele almak kabil değildir. Buna mukabil, her Türk boyu için belirli mekân içinde bir inkişaf kabul ederek çağları, onlara, ayrı ayrı tatbik cihetine gitmek, meselâ Orta Asya Türklüğü için başka, Hindistan, Rusya, Balkanlar, Avrupa, İran, Mısır Türkleri için başka başka, Osmanlı İmparatorluğu için de başka çağ sınırları tespitine çalışmak da doğru olmaz. Bu, her ülkedeki Türk boyunu ayrı millet saymak manasına gelir ki, hakikatlere ve ilme aykırıdır. Çünkü çeşitli ülkelerde görülen Türkler aynı milletin kollar hâlinde devamından ibarettir.”[1]
Prof. Dr. Taşağıl’ın 2017’de Genel Türk Tarihi Çalıştayı’nda da ifade ettiği gibi, “zaman derinliğinde ve mekân genişliğinde Türklerin yaşadığı her yer ve her dönemi” inceler. Nitekim kurulduğu günden itibaren Türk tarihinin araştırılması işini sistematik bir hale dönüştürmeye çalışan Togan, Kafesoğlu, Sümer, Ögel gibi hocalarımız yaptıkları çalışmalarda Türk tarihinin bütünselliğine işaret ettiler. Bugün Türk tarihi ve kültürünün Avrupa merkezci bir tarih anlatısıyla oluşturulmuş çağlar sistemi içerisine alınması ve bu şekilde incelenmesi kabil-i mümkün olmaktan uzaktır. Çağlar sistemi içerisine yerleştirilmek suretiyle yapılacak çalışmalar Türk tarihini sığlaştıracak ve değersizleştirecektir. Ayrıca bu bakışın uygulanması başta Umumi Türk Tarihi kürsüsünün kurucusu A. Zeki Velidî Togan’ı ve beraberinde emeği geçen alanın ekol sayılan hocalarını anlamamak manasına gelmektedir.
Türk tarihi araştırmalarının mekâna göre tasnifi de pek mümkün görünmemektedir. Zira bilinen en eski zaman diliminden beri Türk tarihinde göç denilen olgusu söz konusudur. Bu bağlamda merhum Faruk Sümer ve onun Oğuzlar isimli abidevi eserini hatırlatmakta fayda vardır. Eğer Türk tarihi çağlara bölünmüş olsa idi merhum Faruk Sümer eserini nasıl kaleme alabilirdi? Benzer şekilde mekân üzerinden bir tasnif söz konusu olduğunda bu abidevi eser yine ortaya çıkamazdı. Nitekim Oğuzlar olarak bilinen ve Türk tarihinin en mühim unsurlarından birini oluşturan boylar zümresinin tarihi seyrini belirli bir coğrafya içerisinde incelemek mümkün gözükmemektedir. Örneğin meseleyi Avrasya olarak ele aldığınızda Anadolu’yu, Orta Doğu coğrafyasını, hatta Balkanları dışarıda bırakmış olursunuz.
Türk tarihinin daha doğru araştırılması yardımcı bilim alanları ile ortak çalışmaları gerektirmektedir. Bu bilim alanlarından biri olan nümizmatik yardımıyla Türk tarihinin mühim noktalarından Semerkant bölgesinde bulunan bazı sikke ve mühürler üzerine ciddi tespitler yapılmaktadır.
Genel Türk Tarihi’nin nispeten ihmal edilen çalışma alanlarından biri olan Doğu Avrupa’daki Türk varlığı hususu baştan beri vurgulanan Türk tarihinin bütünlüğü açısından mühim bir konudur. Bu coğrafyanın devamı mahiyetindeki Orta Avrupa ve Balkanlar ise yüzyıllar boyu çeşitli Türk kavimlerinin yaşam alanı oldu. Türklerin cihanşümul devletlerinden biri olan Osmanlı’nın güçten düşmeye başlaması, Fransız İhtilalinin etkisi gibi farklı nedenlerle batı topraklarından yavaş yavaş çekilmek zorunda kalan Osmanlı Devleti’nin ardından bu topraklarda yaşayan Türkler de çeşitli problemlerle karşılaşmaya başladılar.
Türklerin devlet geleneklerinin, şehirlerindeki yaşam biçiminin, gelenek ve göreneklerinin Türk olmayan birinin gözüyle anlatımını içeren kaynaklar Türk tarihi ve kültürü araştırmacıları için her zaman çok değerli olmuştur. Bazen bir gezgin, bazen bir tüccar, bazen de bir devlet görevlisi sıfatıyla Türk devletine gelenlerle ilgili bir örnek de bu kez Prof. Dr. Melek Çolak tarafından verildi. On beş yılını Osmanlı topraklarında geçiren Macar ressam Kálmán Beszédes’in Ege adalarına dair gözlemlerinin konu edildiği çalışma yalnızca tarihçiler değil, coğrafyacılar, sosyologlar gibi diğer alanlarda çalışanların dikkatini çekecek mahiyette olduğunu düşünüyoruz.
Tarihin iyi bir şekilde araştırılması, pek çok konunun açıklığa kavuşması, bugün güncelliğini koruyan konuların daha iyi bir şekilde açıklanabilmesi, ancak tarihin kaynaklarına inmekle mümkündür. Türk tarihi ise zengin kaynaklara sahiptir. İslamiyet öncesi döneme ait Türklerin müzelik malzeme türünde bol miktarda kaynaklarına ulaşılmıştır. Zamanla yazılı kaynaklar da artmıştır. Osmanlılar döneminde ise zengin kaynak türlerine geçilmiştir. Özellikle arşivlerin kataloglanması Türk tarihi araştırmalarına önemli kolaylıklar getirmiştir.
2. Hafta Türk Dünyası’nın Coğrafyası, Demografisi ve Ekonomisi
Konular: Avrasya’nın doğal şartları; Çağdaş Türk devletleri ve toplulukları coğrafyası; Türk nüfusunun sayı meselesi; Türk dünyasının doğal zenginlikleri; Çağdaş Türkiye ve Türk Dünyası ekonomisi.
Temel Okumalar:
- Türk Dünyası El Kitabı, Birinci Cilt, 1. Bölüm;
- Ömer Karasakal, Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri ile Ekonomik ve Ticari
İlişkileri, Avrasya Etütleri, Yaz 2001;
Tavsiye edilen okumalar:
- Wikipedia’dan uygun makaleler;
- Youtube’dan değişik videolar.
Ders Notları:
Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan'ı içine alan Orta Asya (5,8 milyon km2) Doğu Türkistan'la ile birlikte 7,5 milyon km2 yüzölçümündedir. Bu bölge, Avustralya Adası kadar büyük alan kaplamaktadır.
Yüzey şekilleri: Orta Asya'da bozkırlar
ve çöllerin bulunduğu geniş düzlükler, yüksekliği yer yer 7000 m.'yi aşan
sıradağlar ve bunların arasında büyük çukurluklar ile göller yer almaktadır.
Orta Asya'nın büyük bir bölümü kapalı bir havzadır, yani buradaki doğan
akarsular, Asya'nın çevresindeki okyanus ve denizlere dökülmemektedir. Orta
Asya'da üç büyük kapalı havza bulunmaktadır. Bunlar, batıda Hazar denizi,
Balkaş gölü, doğuda Altay ve Tanrı dağları arasında Cungarya, Tanrı ve
Altın-Karakurum dağları arasındaki tarım havzalarıdır. Orta Asya'nın iki önemli
akarsuyu olan Ceyhun (Amu Derya) ve Seyhun (Sir Derya) Aral gölüne
dökülmektedir. Tarım nehri ise Tarım Havzası'ndaki kumullar içinde
kaybolmaktadır. Bu nehirlerden özellikle Seyhun ve Ceyhun'un geçtiği sahalarda
ve ayrıca kanallarla sulanan yerlerde sulu tarım yapılmakta ve başta pamuk
olmak üzere bol miktarda tarım ürünleri üretilmektedir.
Orta Asya'da Kazakistan'ın kuzey kesimindeki suları toplayarak Kuzey denizine
dökülen İrtiş nehri vardır. Dağlık alanlardaki nehirler üzerinde elektrik
üreten baraj gölleri yapılmıştır (Kırgızistan'daki Toktogul gibi).
Orta Asya'da dünyanın en büyük gölü olan Hazar ile Aral, Balkaş, Issık (sıcak)
gölleri bulunur. Ayrıca çukur havzalara yerleşmiş çok küçük göller (Lop Nor gibi)
ve dağlarda buzulların aşındırması ile oluşmuş sirk gölleri de yer almaktadır.
Orta Asya'nın diğer bir özelliği çukur bazı sahaların deniz seviyesinin altında
yer almasıdır. Örneğin Hazar denizinin kıyıları deniz seviyesinin 28 m. kadar
altındadır. Kuzeyi sığ olan Hazarın güney bölgesinin derinliği ise 1000 m.'ye
kadar ulaşmaktadır. Tanrı dağlarının doğu ucundaki Turfan Havzası ise deniz
seviyesinin 154 m. altındadır.
Kazakistan bozkırlarındaki fazla derin olmayan Balkaş gölünün kenarlarında az
tuzlu bataklıklar yer almaktadır. Kırgızistan'daki Issık-Köl ise dünyanın 4.
derin gölüdür. Tarım havzasında ise tuzlu bir göl olan Lop Nor'a (Lop: çukur,
Nor: göl demektir) geçilir, Issız bir saha olan bölgede Çinliler nükleer silâh
denemeleri yapmışlardır.
Orta Asya'nın batı ve kuzey bölümlerinde temelde metamorfik (başkalaşım)
kayalarından oluşan sert kütleler (kalkanlar) ve bunun üzerine gelen tortullar
yer almaktadır. Fazla kıvrılmamış, yani orojeneze uğramamış bu alanlar üzerinde
geniş düzlükler uzanmaktadır. Orta Asya'nın güney kesimi ise Alp-Himalaya
kıvrım kuşağına girmektedir. 2. Jeolojik Zaman'da buraları kaplayan derin Tetis
denizinde biriken binlerce metre kalınlığındaki tortulların kıvrılarak
yükselmesi sonucu dağlar oluşmuştur. Tetis denizindeki çökellerin kıvrılması,
2. Jeolojik Zaman (Mesozoyik)'ın sonu ile 3. Jeolojik Zaman (Tersiyer)'ın
ortalarına kadar güneydeki sert Hindistan kalkanının kuzeye doğru hareket
etmesi ile oluşmuştur. 4. Jeolojik Zaman (Kuvaterner)'ın başlarında ise dağlık
alanlar bütünü ile yükselmeye uğramıştır. Aynı zamanda aktif deprem kuşağı
içinde yer alan bu dağ kuşağında zaman zaman şiddetli depremler meydana
gelmektedir. Fayların bulunduğu Alp-Himalaya kuşağında sıcak su kaynakları da
mevcuttur (Harita 3).
Orta Asya'nın kuzeydoğusunda Doğu
Türkistan veya Çin'in kuzeybatı bölgelerindeki Tanrı ve Altay dağları,
Paleozoyik'te meydana gelen Kaledoniyen ve Hersiniyen orojenik (dağ oluşumu)
hareketleri sonucunda oluşmuşlardır.
Orta Asya yeraltı kaynakları yönünden de zengindir. Nitekim 1. Jeolojik
Zaman'da (Paleozoyik) taş kömürü, kuzeydeki başkalaşım kayalarında altın,
gümüş, bakır, çinko, nikel, bunun üzerinde yer alan tortullarda petrol ve doğal
gaz yatakları oluşmuştur.
Orta Asya'da Alp kıvrım kuşağında büyük sıralar hâlinde uzanan yüksek dağlar ve
bunların arasında uzanan büyük çukurlar bulunmaktadır. Meselâ, 800 km.
uzunluğundaki Pamir dağlarının yüksekliği 5000-7000 m. arasında değişmektedir.
Dağ kuşaklarını yaran yer yer geniş ve düz akarsu vadileri dağların eteklerine
kadar uzanmaktadır. Pamir dağlarının üst bölümü âdeta bir plâto görünümündedir.
Yüksek kesimlerdeki vadiler ağaç örtüsünden yoksun olup otlaklarla kaplıdır,
zaten "Pamir" yerel diyalekte göre "otlak" anlamına
gelmektedir. Ayrıca nehir yataklarının geniş kesimlerinde bataklıklar bile
görülür. Pamir dağları, Orta Asya'nın ve Tacikistan'ın en yüksek dağı olup
Tacikistan'da en yüksek tepesi 7495 m.'dir.
Güney kanatta uzanan dağların güneydoğu bölümünde Himalaya ve Karakurum,
güneybatısında Hindukuş, kuzeydoğusunda Tanrı (Tienşan) dağları uzanır. Burada
Kırgızistan-Doğu Türkistan arasında 1500 km. uzunluğundaki Tanrı dağlarının
4000 m.'den yüksek kesimleri kar ve buzullarla kaplıdır; buzullarla örtülü dik
zirveleri arasında kanyon vadiler görülür. Tanrı dağlarında iğne yapraklı
ormanlar ve yazın hayvanların otlatıldığı çayır alanları yer alır. Dağın en
yüksek tepesi (Pobedy tepesi) Doğu Türkistan ile Kırgızistan sınırı üzerinde
7439 m.'ye ulaşır.
İklimi: Orta Asya'da şiddetli karasal iklim hüküm sürmektedir. Yaz ile kış,
gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı fazladır. Ayrıca çöl ile dağlar
arasındaki sıcaklık farkı da çok yüksektir. Dağların dışındaki sahalarda yağış
çok düşüktür. Yağışlar genellikle Mart-Nisan ile Ekim-Kasım arasında düşer.
Alçak sahalarda Mayıs ile Haziran başı arasındaki dönemde bozkır bitkileri
çiçeklenir. Yaz aylarında sıcaklık; Duşanbe, Bişkek ve Almatı'da 30oC -35oC;
Taşkent, Semerkant, Buhara ve Aşkabat'ta 40oC'yi aşar. Özbekistan'ın güneyinde
Tirmiz'de ise sıcaklık 50oC'nin üzerine çıkar. Ekim ayı ile birlikte soğuklar
başlar; Ocak ve Şubat aylarında ortalama sıcaklık -5oC ile -10oC arasında
seyreder. Kuzey ve doğudaki alanlar kışın karla kaplıdır. Özellikle dağlık
alanlar ile Kırgızistan ve Tacikistan'daki dağlar arasında yer alan çukur kesimlerde
sıcaklık terselmesinden (inversiyon) dolayı, yani soğuk havanın çukur kesimlere
birikmesine bağlı olarak şiddetli soğuklar görülür.
Bitki ve hayvan toplulukları: Orta Asya'da doğal ortam, asırlardan beri
süregelen aşırı hayvan otlatması sonucu, dünyada aynı özelliğe sahip diğer
bölgelerden daha fazla tahrip olmuştur. Ancak doğal ortamın bozulmamış
özelliklerini bazı sahalarda görmek mümkündür. Buralarda 20'nin üzerinde
tabiatı koruma ve doğal rezerv sahası kurulmuştur.
Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan, Özbekistan ve Doğu Türkistan dağlarında
çayırlarla kaplı otlaklarda rengarenk çiçek açan otsu türler görülür. Buralarda
ceylan, kartal, leopar, geyik gibi hayvanlar yaşar. Tanrı dağlarındaki
lâdin, melez (larix) ve ardıç ormanlarında kurt, kahverengi ayı, yaban domuzu
ve vaşak görülür. Yüksek sahalarda tundra benzeri bitkilere, alçak sahalardaki
göl ve bataklıklarda flamingo sürülerine rastlanır. Kırgızistan'da Pamir
dağlarındaki vadilerde 3000-4000 m. arasında kılları uzun bir sığır türü olan yaklar
beslenir. Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan'ın güney
kesimindeki dağların eteklerinde orman kalıntılarını gösteren ağaçlar ve
özellikle ceviz ağaçlarından oluşan toplulukları bulunur. Türkmenistan'da
fıstık (Pistacia sp.) yetişir.
Orta Asya bazı hayvan türlerinin köken
sahasıdır; meselâ çift hörgüçlü deve, bazı at ve koyun ırkları buna örnek
olarak gösterilebilir. Karaca, kurt, tilki ve porsuk ile bir tür ceylan
bozkırlarda yaşayan hayvanlardır. Kuzey Amerika'da ve başka yerlerde de yaşayan
halkalı boyunlu sülün, Orta Asya kökenlidir. Yaban domuzu, çakal ve geyikler
Ceyhun nehri boyunca uzanan otlak ve çalılık alanlarda yaşamaktadır. Bölgede
kaplanlar da görülmekteydi; ancak bunlar zamanla avlanarak nesli tüketilmiştir.
Son Turan kaplanı da Ceyhun deltasında 1972'de öldürülmüştür. Bataklıklar, aynı
zamanda çok sayıda yerli kuş ve bazı balık türleri ile göçmen kuşların
barındığı sahalardır. 1960'lı yıllarda Gökçe (Sevan) gölünden getirilerek Issık
gölüne atılan alabalıklar yaşamaktadır.
Karakum, Kızılkum ve Takla Makan çölleri kumullarla kaplıdır, burada kum
tavşanına rastlanır. Tavşanlar; yılan, tilki ve kertenkelelerin ana yiyecekleri
arasındadır. Türkmenistan'ın çöllerinde zehirli yılanların, yüksek kesimlerinde
ise leoparların yaşadığı bilinmektedir.
Orta Asya Ülkeleri
Orta Asya'daki ülkeler, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan ile Çin Halk Cumhuriyeti içerisinde olan Sincan-Uygur Özerk Cumhuriyeti (Doğu Türkistan)'dır.
Kazakistan
Hazar kıyısı ile doğuda Sibirya ve Tanrı
dağları arasında yer alan ülke, 2.717.300 km2 yüzölçümündedir. Kapladığı alan
yönünden dünyanın 9. Orta Asya'nın ise 1. büyük ülkesidir. Hazar denizinde 1000
km.'lik bir kıyı şeridi vardır. Son zamanlarda nüfusu artan ve doğal kaynaklar
yönünden zengin olan ülke, yakın bir gelecekte Türk Cumhuriyetleri arasında
lider duruma gelebilecek bir potansiyele sahiptir.
Yüzey şekilleri: Ülke, doğu ve güneydoğusundaki dağlık alanlar dışında tamamen
düzlüklerle kaplıdır. Güneydoğusunda Tanrı dağlarının kuzey kesimi yer alır.
Burada Kazakistan-Kırgızistan sınırında en yüksek tepe 6995 m.'ye ulaşır.
Buranın batısında uzanan Küçük Tanrı dağları nda yükseklik 4000 m.'yi aşar.
Kazakistan'ın Doğu Türkistan ile sınırı üzerinde ulaşıma elverişli geçitlerin
olduğu dağ sıraları uzanır. Almatı-Urumçi arasındaki ulaşım; Tanrı, Cungarya ve
Altay dağları arasındaki geçitlerden sağlanır. Ayrıca Cungarya Havzası ve Altay
dağlarının doğu nihayetinden demir yolu da geçer. Daha kuzeyde Irtiş nehrinin
yukarı havzasında 2000-3000 m. yükseklikteki Tarbagatay tepelik alanları yer
alır. 4000 m.'yi aşan Altay dağları; Rusya Federasyonu-Moğolistan ve
Kazakistan-Çin arasındaki sınırı oluşturur.
Tanrı dağlarında daimi kar sınırı
3800-4100 m.'leri arasında yer almaktadır. Bu sınırın altındaki sahalarda yaz
aylarında hayvan otlatılmaktadır. Dağın üst kısımlarında buzulların açtığı
vadiler ve buzul gölleri yer almaktadır.
Ülkenin kuzey kesimi bozkırların yer aldığı düzlüklerle kaplıdır. Burası önemli
buğday üretim bölgesidir. Güneye doğru kuraklığın artması ile yarı çöl ve
çöller başlar. Taşlı bir çöl olan Üst Yurt plâtosu, Aral gölünün batısından
Hazar denizine doğru devam eder. Kazakistan aynı zamanda Özbekistan'la Kızılkum
çölünü paylaşır. Açlık bozkırı, Aral ve Balkaş gölleri arasında yer alır. Bu
çölün doğusunda Muyunkum çölüne geçilir.
Ülkenin önemli nehirleri, Kazakistan'ın güneyini geçerek kuzeybatıya Aral
gölüne dökülen Seyhun'dur (Sir Derya). Kuzeyinden ise Irtiş nehri ve kolları
doğar. Orta Asya'daki Balkaş gölü Asya'nın dördüncü büyük gölüdür (yüzölçümü
17.400 km2). En derin yeri 26 m. olan doğu tarafı tuzlu, batı tarafı ise az
tuzlu-tatlıdır.
Iklimi: Kazakistan'ın kışları çok soğuk ve yazları sıcaktır. Temmuz ve Ağustos
aylarına ait ortalama yüksek sıcaklıklar, Almatı'da 36oC, Semey'de 38oC'dir.
Kasım-Mart arasında sıcaklık genellikle 0oC'nin altındadır. Bu dönemdeki donlu
gün sayısı 100'ü aşmaktadır. Altay dağlarının yüksek kesimleri sürekli karla
kaplıdır. Ocak ayı ortalama sıcaklığı Almatı'da -2oC ve Semey'de 11oC'dir. Kış
aylarında sıcaklık, Semey'de -37oC, Almatı'da -26oC'ye kadar düşer.
Ülkede yağış dağılışında çok önemli değişmeler meydana gelir. Yıllık ortalama
yağış çöllerde 100 mm.'nin altında iken Altay dağlarında 1500 mm.'ye kadar
çıkar. Kuzeydeki bozkırlarda yıllık ortalama yağış 250-350 mm. arasında
değişir. Bozkırlar, yaz aylarında gök gürültülü şiddetli sağanak yağışlar alır;
bu yağışların akabinde seller oluşur. Almatı'nın yıllık ortalama 600 mm.'ye
yakın yağışının çoğu sağanak hâlinde düşer.
Nüfusu ve yerleşmesi: Kazakistan nüfusunun büyük bölümü kuzey ve güneydeki
verimli tarım toprakları ve sanayi bölgelerinde toplanmıştır. Kazakistan
bağımsızlığını kazandıktan sonra 1 milyonu aşkın Rus ve Ukraynalı ile 900.000
kadar Alman ülkeyi terk etmiştir. Ülkenin dışında yaşayan Kazaklar ise ülkeye
davet edilmiştir.
Sovyetler Birliği döneminde ülkeye Slâvlar ve Orta Asyalı olmayanlar
yerleştirilmiştir. Nitekim ülkeye, 19. yüzyıl ve sonrasında Kazakistan'ın tarım
alanlarında çalıştırılmak üzere köylüler, 1930'larda sanayi işçileri, 1930'lu
ve 1950'li yıllar arasında politik nedenlerle Rusya'dan sürgün edilenler
gelmişlerdir.
Kazaklar; 1920'li yıllara kadar at sırtında göçebe hayvancılık yapan ve bir bölümü de yarı göçebe hayat yaşayan bir topluluktur. Hâlen Tibet plâtosunda yarı göçebe hayat yaşayan Kazaklara rastlanılır.
Kazakistan'ın 16,9 milyon olan nüfusunun
%27,4'ünü 15 yaşın altında olan genç nüfus oluşturur. Nüfus artış oranı diğer
Orta Asya Türk cumhuriyetlerine göre çok düşük olup %0,6'dır. Ortalama ömür
erkeklerde 63, kadınlarda 72 yıldır. Resmî dili Kazakça ve Rusça olan ülkede
7-18 yaş arasında eğitim zorunludur. Eğitim görmüş nüfus oranı %98'dir.
Kazakistan'ın önemli kentleri; Almatı (nüfusu 1,5 milyon), Karaganda (600 bin),
Çimkent ve Öskemen'dir. Almatı, 1854'te Ruslar tarafından kurulmuş, 1927'de
Sovyetler Birliği içinde yer alan Kazakistan Özerk Cumhuriyeti'nin başkenti
olmuştur. Almatı, 1887 ve 1911 'deki depremde yerle bir olmuştur. 1986'da
Gorbaçev döneminde Kazak asıllı yerine Rus yöneticinin atanması, Kazakların
büyük protestosuna neden olmuş, kentte çıkan çatışmada birçok kişi ölmüş ve
yüzlerce kişi yaralanmıştır. Ağaçlı, uzun ve düzgün caddelerin, Rus yapısı
binaların görüldüğü bu kentte, Kazaklar, Ruslar ve Ukraynalılar çoğunluktadır.
Son yıllarda kentte Batı Avrupalılar, Amerikalılar, Türkler ve Doğu Asya
ülkelerinden (Japonya) gelen iş adamlarının kurduğu işletmeler görülmeye
başlamıştır.
Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev, Almatı'nın olası depremlerden ve etnik
çatışmalardan etkilenebileceğini düşünerek, ülkenin başkentini daha önce adı
Akmola olan Astana'ya taşımıştır. 1997'de ülkenin başkenti olan 400.000'i aşkın
nüfuslu Astana, Almatı'nın 1300 km. kuzeybatısındadır. Astana, 1830'da
Rusya'nın bir kalesi olarak Akmola adı ile kurulmuştur. Kent çevresi, süt
ürünleri ve buğday üretimi ile tanınmaktadır. Bu nedenle Kazakça kente beyaz
bolluk anlamına gelen Astana adı verilmiştir. 1961'de Ruslar tarafından kente
Ruslar ve Slâv toplulukları yerleştirilmiştir. Başkent olmasıyla hızlı bir gelişme
sürecine giren kentte Batı stili modern binalar yapılmaya başlanmıştır.
Kırgızistan sınırından başlayarak Aral gölünün batısına kadar olan sahayı
kapsayan Güney Kazakistan'da, Kazak nüfusu çoğunluktadır. Bu bölgede
Kazakistan'ın önemli kentlerinden Çimkent vardır. Diğer önemli kentlerden olan
Semey (nüfusu 340 bin), 1817'de kurulmuştur. Kentin güneybatısı 1949-1989
yılları arasındaki 40 yıllık dönemde, Rusların nükleer silâhları deneme alanı
hâline gelmiş ve bu dönemde 470 nükleer bomba patlatılmıştır. Nükleer
kirlenmeyi önlemek için 1989'da kentte büyük kampanya başlatılmıştır. Öskemen
(nüfusu 315 bin), 1720'de küçük bir yerleşim birimi olarak kurulmuştur.
1940'tan sonra Rusların ve Ukraynalıların maden yataklarını (bakır, kurşun,
çinko ve gümüş) işletmeye başlamalarıyla gelişmiştir.
Ipek Yolu üzerinde kurulmuş olan Simkent (nüfusu 400 bin), 1864'te Ruslar
tarafından alınmış, kent maden ve gıda maddeleri üretim merkezlerinden biri
olmuştur. Kuzey Kazakistan, 19. yüzyılın 2. yarısında yazar ve öğretmenlerin
yetiştiği önemli bir kültür şehri haline gelmiştir. Bir ara bağımsız
Kazakistan'ın başkenti de olmuştur. Dünyaca ünlü Rus yazarı F. Dostoevsky
buraya sürgün edilerek 5 yıl kalmıştır. Kazakistan'ın diğer önemli kentlerinden
Sayram, tarihi 2000 yıl önceye dayanan en eski yerleşim merkezlerinden biridir.
Hoca Ahmet Yesevi, bu kentte doğmuştur (1103). Burada Orta Asya'nın en büyük
mozolesi yapılmıştır (Rabiga Sultan Begum ve Ahmet Yesevi). Kızılorda (nüfusu
155 bin), Sir Derya nehri üzerinde kurulmuş olup en fazla kazak nüfusun
yaşadığı bir yerleşmedir.
Baykonur Kosodrome, Kızılorda'nın 250
km. kuzeybatısında yer almakta olup Yuri Gagarin'den beri Rusya'nın önemli uzay
merkezlerinden biri idi. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra kurulan
Rusya Federasyonu, istasyonun ve askeri güçlerin kendine ait olduğu üzerinde
ısrar etmiştir. Kazakistan ise buranın ortak bir kontrol altında olabileceğini
belirtmiştir. Ekonomik kaynakların yetersizliği nedeniyle uzay projeleri askıya
alınmış Kazak askerlerinin 1992 ve 1994'te ayaklanmasıyla Ruslar ve
Ukraynalılar burayı terk etmiştir. 1994'te Kazakistan yılda 120 milyon dolar
karşılığında 20 yıllığına Baykonur ve Leninsk'i Rusya'ya bırakmıştır.
Aral gölünün kuzey ve batı kesimini kapsayan Batı Kazakistan'ın Rusya sınırına
yakın sahalarında nüfus yoğunluğu fazladır. Burası, zengin petrol ve doğal gaz
yataklarına sahiptir. Hazar kıyısında da Tengiz petrol ve doğal gaz yatakları
bulunur. Burada dev Amerikan petrol şirketi Chevron ile Kazakistan arasında
ortak bir petrol işletmesi (joint venture Tengizchevroil) faaliyet
göstermektedir.
Bozkırlarla kaplı düz sahaların yer aldığı Kuzey Kazakistan, 19. asıra kadar
sadece Kazak konar-göçerlerinin hayvan otlattığı ve Semey, Pavlodar ve Öskemen
gibi kale şehirlerinin bulunduğu bir yerdi. 1800'lü yıllarda Ruslar burayı ele
geçirerek tarım alanları hâline dönüştürmüş ve bir milyondan fazla insan
yerleştirmişlerdir. Bu duruma karşı Kazakların direnişi sonuç vermemiş; Ruslara
karşı direnen binlerce Kazak öldürülmüştür. Buradaki Kazaklar kolektif tarım
işletmelerinde çalıştırılmaya zorlanmıştır; yüz binlerce Kazak açlıktan
ölmüştür. 1950'li yıllarda Kuzey Kazakistan'daki bozkır alanları tarıma
açılarak buğday üretilmeye başlanmıştır. Buradaki zengin demir, kömür ve diğer
madenleri işlemek amacıyla Karaganda, Ekibastuz ve Kustanay gibi kentler
kurulmuştur. Ruslar tarafından 40 yıl kadar önce Semey kentinin 150 km. kadar
güneybatısında nükleer denemeler yapılmıştır. Baykonur'da uzay istasyonu
kurulmuştur.
Ekonomisi: Kazakistan, zengin doğal kaynaklara sahip bir ülkedir. Nüfusu az
olduğu için kişi başına düşen doğal kaynak değeri de yüksektir. Kazakistan eski
Sovyetler Birliğinin yeraltı kaynaklarının %60'ına sahipti. Zengin demir
yatakları kuzeybatıda Kustanay havzasında, çok zengin kömür yatakları ise
Karaganda ve Ekibastuz civarındadır. Petrol, doğal gaz, boksit, bakır, çinko,
nikel, uranyum, kurşun, altın yatakları ile elektronik, nükleer ve roket
sanayiinde kullanılan önemli madenlerden kadmiyum, talyum ve bizmut da
bulunmaktadır. 1989'da Sovyetler Birliği kömürünün %25'ini ve elektrik
ihtiyacının %27'sini Kazakistan'dan sağlamaktaydı. Diğer taraftan Eski
Sovyetler Birliği'nin tarım topraklarının %20'si Kazakistan'da bulunuyordu.
1950'lerde kuzeydeki toprakların büyük bölümünde tahıl üretilmekteydi. Burada
250.000 km2'lik bozkır sahası sürülerek tarım alanı hâline getirilmiştir.
Güneydeki tarım alanlarında meyve, sebze, tütün, pirinç, pamuk ve kenevir
yetiştirilir. Kurak sahalarda koyun, deve, at, sığır ve kaliteli yün veren
koyunlar otlatılır.
Ülkede, eski Sovyetler Birliği ekonomik sisteminden serbest piyasa ekonomisine
geçişte önemli sıkıntılar yaşanmaktadır. Nitekim Kazakistan bağımsızlığını
kazandıktan sonra, ulusal ve uluslararası alanda yetersiz kalan ticaret ve
dağıtım sistemi, hızla artan enflâsyon, eskiyen makine ve aletlerin modernize
edilmemesi, devlet yatırımlarının yetersizliği, tarım ve sanayi ürünlerinde
üretim düşüklüğü gibi birçok sorunla karşılaşmıştır. 1993'te üretilen buğdayın
üçte biri; modernize olamamış hasat sistemi, taşıma ve depolama faaliyetlerinin
yetersizliğinden dolayı tarlalarda kalmıştır. Diğer önemli sorunlardan biri ise
önemli sanayi tesisleri ve tarımsal alanlarda çalışan Slâv ve Alman nüfusun
ülkeden göç etmesinden doğan kalifiye eleman sıkıntısıdır.
Kazakistan'ın benimsediği devlet
politikası, özelleştirmeye, fiyatları serbest bırakmaya ve yabancı yatırımı
teşvik etmeye dayanır. Bu ekonomik politika 1993 yılından itibaren meyvelerini
vermeye başlamış; 1993'te %2000 olan enflasyon %20'ye ve %30 olan işsizlik
oranı %10'a düşürülmüştür. Ülkede televizyon, elektrik, petrol ve bankacılıktan
turizm işletmeciliğine varıncaya kadar önemli alanlarda özelleştirme
çalışmaları başlatılmış ve 17 bin kadar devlet işletmesi özelleştirilmiştir.
Buna karşılık ülkede devlet arazileri ile kolektif tarımda yapılan özelleştirme
yavaş ilerlemekte ve kırsal alanlardaki Kazaklar, hâlâ üretimi düşük kolektif
çiftliklerde çalışmaktadır.
Batılı şirketler, ülkenin doğal gaz ve petrol yataklarını aramak ve işletmek
amacıyla yatırım yapmaya başlamıştır. Kazak petrollerinin boru hatları ile
Rusya Federasyonu ile Karadeniz'e ve Türkiye üzerinden Akdeniz'e akıtılması
plânlanmaktadır. Türk işadamlarının da Kazakistan' da çeşitli işletmeleri
vardır.
Kazakistan, Orta Asya devletleri içerisinde en zengin olanıdır. Kişi başına
düşen millî gelir 1310 ABD dolardır. İthalâtı 7,4 milyar, ihracatı ise 6,3
milyar ABD dolarıdır. Alışveriş yaptığı ülkelerin başında Rusya Federasyonu
gelmektedir.
Özbekistan
Seyhun ve Ceyhun nehirleri arasında Orta
Asya Medeniyeti'nin beşiği sayılan Özbekistan, İpek Yolu üzerinde en eski
kentlerin kurulduğu bir ülkedir. 447.400 km2 yüzölçümü ile Kazakistan ve
Türkmenistan'dan sonra gelen 3. büyük Türk cumhuriyetidir (Harita 6). Sovyetler
Birliği döneminde nüfus yoğunluğu en fazla olan 5. cumhuriyetti.
Yüzey şekilleri: Ülkenin orta ve batı kesimini oluşturan üçte ikilik bölümünde
çöl ve bozkırlarla kaplı düzlükler yer alır. Batıda yer alan Üst Yurt
plâtosunda yer yer geçici akarsuların döküldüğü tuzlu bataklıklar görülür. Orta
bölümde ise geniş ve çıplak olan Kızılkum çölü yer alır. Diğer bir fizyoğrafik
birim, Aral gölüne dökülen Ceyhun nehrinin oluşturduğu delta sahasıdır.
Ülkenin doğu kesimine doğru Tanrı dağlarının batı uzantısını oluşturan engebeli
ve dağlık sahaya geçilir. Bu dağlık alanlardan ülkeye hayat veren nehirler
doğar. Örneğin Zerefşan nehri kıyısında Buhara ve Semerkant kurulmuştur.
Özbekistan çöllerine ulaşan bazı küçük akarsular, önemli ölçüde buharlaşarak kumullar
altında kaybolmaktadır.
İklimi: Büyük bir bölümü çöllerle kaplı Özbekistan'da da şiddetli karasal iklim
hüküm sürmektedir. Yazlar uzun, sıcak ve yağışsız, ilkbahar serin ve yağışlı,
sonbahar hafif donlu ve yağışlı; kışlar ise kısa sürmesine rağmen karlı ve
soğuk geçmektedir. Haziran ortası ile Ağustos arasındaki dönemde ortalama
sıcaklık 32oC dolayındadır ve yüksek sıcaklıklar 40oC'ye kadar çıkmaktadır.
Semerkant'ta 315 mm. olan yıllık ortalama yağışın çoğu Mart ve Nisan aylarında
düşmektedir. Kasım ile Şubat arasındaki dönem karla kaplı geçmekte ve sık sık
kar fırtınaları olmaktadır. Sıcaklık ise -10oC'nin altındadır. Kışın dağlardan
gelen fön rüzgârları hava sıcaklığını yükselterek bağıl nemi düşürmektedir. Fön
rüzgârlarının estiği günlerde kar örtüsü hemen kalkmaktadır. Bu dağlarda
yaşayan koyun çobanları, otların büyümesi ve kar örtüsünün kalkmasında etkili
olan fön rüzgârının etkisini şöyle dile getirmektedir: "Karları eriten iki
gün esen rüzgâr, iki haftalık güneşli günden daha iyidir."
Nüfusu ve yerleşmesi: Nüfusu 25 milyonu
aşmıştır. Nüfusun %42'si kentlerde, %58'i kırsal alanlarda yaşamaktadır.
Nüfusun üçte biri, Orta Asya'nın yoğun nüfuslu sahaları arasına giren Fergana
Havzası'ndadır. Geriye kalan nüfus, dağlar arasındaki vadilerde ve alüvyal ovalarda
yaşamaktadır.
Yıllık nüfus artış oranı %1,6 olan Özbekistan'da 15 yaşın altındaki nüfusun
genel nüfusa oranı %37,5'dir. Ortalama ömür, erkeklerde 64, kadınlarda 70
yıldır. 6-14 yaş arasında eğitim zorunludur. Okuryazar nüfus oranı %97'dir.
Ülkenin önemli kentleri; Taşkent (2,1 milyon), Semerkant (404.000), Namangan
(360.000), Andican (310.000), Buhara (250.000), Fergana (193.000) ve Hokant
(176.000)'tır. Hokant, Buhara'dan sonra döneminde Orta Asya İslâm dünyasında 2.
büyük merkez olmuştur.
Fergana vadisi: Kuzeyde Tanrı, güneyde Altay dağları arasında kalan geniş bir
oluktur; 22.000 km2 alan kaplayan Fergana vadisinden Seyhun nehri geçmektedir.
Bir vaha özelliğinde olan Fergana vadisi verimli toprakları, uygun iklim
şartları sayesinde M.Ö. 2 yüzyıldan itibaren tarım ve yerleşmeye açılmış; İpek
Yolu'nun geçtiği önemli bir saha olmuştur. Orta Asya'nın önde gelen pamuk,
meyve ve ipek üretim merkezidir. 8 milyon kadar nüfusun yaşadığı Fergana vadisi
Orta Asya'nın en kalabalık bölgesidir. Fergana vadisinde, aynı zamanda Oş
(Kırgızistan), Celal Abad (Kırgızistan), Andican, Hokant başta olmak üzere çok
sayıda önemli kent vardır. Ancak Ruslar, 1876'da bölgeyi işgal ederek tüm
kentleri ele geçirmişlerdir.
Dünyada ve Orta Asya'da Tacikistan'dan sonra nüfusu hızla artan ülkeler
arasında yer alan Özbekistan'da kırsal kesim ailelerinde çocuk sayısı 9-10'a
kadar çıkmaktadır.
Ülkenin başkenti ve önemli şehirlerinden olan Taşkent, büyük bir yerleşim
merkezidir (Sovyetler Birliği zamanında Moskova, St. Petersburg ve Kiev'den
sonra nüfus yönünden 4. sıradaydı). Buradan Avrasya'nın her yerine kolaylıkla
ulaşım sağlanır. 2000 yıllık tarihi olan Taşkent'te çok sayıda tarihî eser
vardır. 1966'daki şiddetli depremden zarar gören kentte binlerce insan ölmüş,
300 bin kişi evsiz kalmıştır. Ruslar tarafından yeniden onarılan şehrin tarihî
dokusunda önemli değişiklikler yapılmıştır. Kent, 15 ve 16. yüzyıllarda altın
dönemini yaşamış ve birçoğu günümüze kadar ayakta kalan çok sayıda eser
yapılmıştır. Taşkent'te seramik yapımı, mücevher işleme ve çeşitli el sanatları
gelişmiştir.
İpek Yolu üzerindeki önemli tarihî
kentler arasındaki Semerkant, M.Ö. 5. yüzyılda Zerefşah vadisinde 710 m.
yükseklikteki bir yerde kurulmuştur. Kente; 6 ile 13. asırlar arasında
Göktürkler, Araplar, Persler, Karahanlılar, ve Selçuklular ve Moğollar başta
olmak üzere birçok toplumlar egemen olmuştur. 1370'te Timur, burayı başkent
yapmıştır. Ünlü Uluğbey rasathanesi kurulmuştur. 18. asırda depremden büyük
zarar gören kent, 1868'de Ruslar tarafından işgal edilmiştir. Kentte Türk-İslam
medeniyetine ait çok sayıda tarihi eser bulunmaktadır.
Buhara, Semerkant'tan sonra önemli tarihi şehirler arasındadır. Burada özgün
mimarîye sahip tarihî eserlerin çoğu hâlâ ayakta durmaktadır. 6. asırda önemli
bir ticaret merkezi olan kent, 10. asırda da İslâm dünyasının en önemli
merkezinden biri olmuştur. Kentte 10 bin öğrencinin eğitim gördüğü 100'den
fazla medrese açılmış ve 300'den fazla cami yapılmıştır. İbni Sina, Firdevsi,
Rudaki gibi ünlü bilginlerin yetiştiği kent, özellikle 10. asırda en önemli
sanat ve bilim merkezi hâline gelmiştir. Su ihtiyacının giderilmesi amacıyla su
sağlayan kanallar ve 100'ü aşkın havuz yapılmıştır. Suların kirlenmesi sonucu
19. yüzyılda baş gösteren kolera hastalığından dolayı çok sayıda insan
ölmüştür. Bunun üzerine Bolşevikler, su sistemlerini onarmış ve havuzları drene
etmişlerdir. Havuzlardan beslenen çok sayıda kuş da ortadan kaybolmuştur.
Medrese, saray ve çarşılara sahip kentteki eski eserlerin onarılması için büyük
gayret sarf edilmektedir. Buhara, dünyanın kültürel mirasına sahip şehirleri
arasındadır. 1997'de 2500. kuruluş yılını kutlayan Buhara, Orta Asya'nın dinî
ve kültürel yönden âdeta kalbidir.
Hokant (nüfusu 176 bin), Özbekistan'ın önemli kentleri arasındadır. 18 ve 19.
yüzyıldaki Hokant Hanlığı'nın başkenti olmuş. 35 medrese ve yüzlerce caminin
yapıldığı kentte, 1918'de Özerk Türkistan'a bağlı Müslüman Eyalet Hükûmeti
kurulmuştur.
İpek Yolu üzerinde önemli bir kent olan Andican (nüfusu 350 bin), 15. asırda
Fergana Devleti'nin başkenti olmuştur. 1902'de meydana gelen depremde kent
büyük zarar görmüştür. Özbekistan'ın petrol üretim merkezi olan Andican
geleneksel pazarların da kurulduğu bir sanayi kentidir.
Ekonomisi: Ülkenin ekonomisi önemli ölçüde tarıma dayanır. Kurak sahalarda
sulama ve gübreleme yapılarak başta pamuk olmak üzere tahıl yetiştirilmektedir.
Taşkent, Semerkant, Buhara ve Fergana vadisinde sanayi tesisleri kurulmuştur.
Ancak Sovyetler Birliği'nin kurduğu bu tesislerden üretilen mallar, modern
fabrikalarda üretilen sanayi ürünleri ile rekabet edecek teknolojiye sahip
değildir. Ülkede önemli ölçüde pamuk üretilmektedir. Sovyetler Birliği'nin
pamuk üretiminin üçte ikisi ve sebze ve meyvenin %60'ı bu ülkeden
sağlanmaktaydı.
Ülkenin önemli diğer tarımsal ürünleri, meyve ve pirinçtir; özellikle Fergana
havzasında ipek böceği beslenmekte ve buna bağlı olarak ipekli kumaşlar
üretilmektedir. Ülke ihtiyacının ancak %30 kadarını karşılayan tahıl; yüksek
sahalarda ve verimli olmayan ovalık alanlarda yetiştirilir. Ülkenin kurak olan
batı kesiminde hayvancılık yapılır, burada yünleri çok kıymetli olan karakul
koyunları beslenir.
Özbekistan yeraltı kaynakları yönünden
zengindir. Dünyada 8. altın üreticisi ülkedir. Altın, Kızılkum çölünde arazi
yüzeyinde açılan ocaklardan (açık işletme) çıkarılmaktadır. Burası dünyanın en
büyük açık altın işletme bölgesidir. Diğer madenler; kömür, doğal gaz (Buhara
civarında), petrol (Fergana Havzası, Buhara Bölgesi ve Karakalpakistan),
uranyum ile diğer demirli olmayan ve nadir bulunan minerallerdir. Ülke
elektriğini önemli ölçüde termik ve %15 kadarını da hidroelektrik santrallerden
sağlamaktadır. Ülkenin %12'si ormanlarla kaplıdır; ancak kereste ihtiyacının
önemli bir bölümü ithalâtla karşılanmaktadır.
Özbekistan'da son yıllarda Rus ve Orta Avrupa teknisyen ve işçilerinin
çalıştığı işletmelerde Özbeklerin yer almasına özen gösterilmektedir.
Özbekistan elektrik, makine, inşaat malzemesi, gıda, petrol ve doğal gaz ithal
etmektedir. Döviz sıkıntısı nedeniyle ithalât yapmada güçlük çekmektedir. Başlıca
ihraç malları; pamuk, tekstil ürünleri ve demirli olmayan madenlerdir.
Gelirinin büyük bir bölümünü altın ihracatından sağlamaktadır.
Ülkede özelleştirme çalışmaları henüz yeterince yapılamamaktadır. Yabancı
sermayenin ülkeye girişi teşvik edilmektedir. Tarımda kolektifleştirme sistemi
hâlâ devam etmektedir. Yeteri kadar yiyecek maddesi elde etmek için pamuk ekim
sahalarının bir bölümü tahıl üretimine ayrılmaya başlanmıştır. Özbekistan,
geliri düşük fakir ülkeler arasındadır. Kentlerde kişi başına düşen aylık gelir
50 doların altındadır.
1998 yılı itibariyle İthalâtı 4,1 milyar dolar, ihracatı ise 3,8 milyar
dolardır. Alışverişini önemli ölçüde İtalya, Rusya ve Güney Kore ile
yapmaktadır.
Özbekistan'dan pamuk, hurda bakır, alüminyum alaşımları, bakır katot, boya,
külçe çinko almakta olan Türkiye, bu ülkeye buğday, şeker, motor, dikiş
makinesi, ilâç, çay, otomobil ve bisküvi satmaktadır.
Çevre Felaketine Bir Örnek: Aral Gölü
Kuzey güney yönünde 400 km., doğu batı yönünde 280 km. uzunluğunda olan ve 66.900 km2 alan kaplayan Aral gölü, Hazar, Superior ve Victoria göllerinden sonra dünyanın 4. büyük gölü olup Kazakistan ile Özbekistan arasında yer alır. Sovyetler Birliği döneminden itibaren Aral gölüne dökülen Seyhun ve Ceyhun'un suları ile tarım alanları sulanmaya başlanmıştır. Bu sulanan alanlarda yetiştirilen pamuk sayesinde Sovyetler Birliği, pamuk gereksinimi önemli ölçüde karşılamaktaydı. Bu nehir sularının sulamada kullanılması, çok önemli çevresel sorunları ve arazi kaybının meydana gelmesine neden olmaktadır. Şöyle ki, kaynağını Tanrı ve Pamir dağlarından alarak Aral gölüne dökülen nehirlerin yıllık ortalama su verimi 1950'li yıllarda 55 km3 idi. Aralsk ve Moynak kentlerindeki halkın geçim kaynağını, önemli ölçüde temiz göl suyunda avlanan balık oluşturmaktaydı. Gölün kuzey ve güney kıyıları arasında ulaşım da yapılmaktaydı. Geniş bir alan kaplayan delta üzerindeki bataklık, ağaçlık sahalarda çok değişik flora ve fauna yaşamaktaydı.
Sovyetler Birliği, 1960'lı yıllardan
itibaren Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan'da Aral'a dökülen suları pamuk
üretmek amacıyla kullanmaya başlamış, Göle dökülen suyun azalmasıyla göl sahası
yavaş yavaş kara hâline dönüşmeye başlamıştır. Bilhassa 1960-1980 yılları
arasında sulanan tarım sahasının %20 oranında artırılması sonucu su tüketimi
iki kat artarak 45 km3'ten 90 km3'e yükselmiştir. Türkmenistan'ın güney
kesimini sulayan Karakurum Kanalı yapılmıştır. Bu kanaldan tarım alanlarına
verilen 14 km3 su Aral gölüne dökülen suyun dörtte bir oranında azalmasına
neden olmuştur. Buna göre 1980'li yıllarda Aral gölüne dökülen su miktarı
1950'li yıllara göre onda bir oranında azalmıştır. Buna bağlı olarak Aral
gölünün alanı yarı yarıya, hacmi ise üçte bir oranında küçülmüştür. Nitekim
1966-1993 yılları arasında su seviyesinin 16 m.'nin üzerinde düşmesiyle gölün
doğu ve güney kıyılarında 80 km.'lik bir bölüm kara hâline gelmiştir. Böylece
gölün su hacmi %75 ve kapladığı alanda yarı yarıya azalmıştır. 1987'de Aral
gölü, kuzeyde küçük ve güneyde büyük olmak üzere iki ayrı göl hâline gelmiştir.
Göl kıyısında birer balıkçı limanı olan Aralsk (Kazakistan) ve Moynak
(Özbekistan) 1980'li yılların başında önemini kaybetmiş, buradan göle bağlantı
sağlayan kanallar kurumuş, balıkçı tekneleri ötede beride kara üzerinde
kalmıştır.
Aral gölünün çekilmesiyle gölde yaşayan en az 20 balık türü kaybolmuştur. Durum
bununla da kalmamış, Aral gölünün kara hâline gelen kesimi; tuz birikimi,
pestisid, gübre kalıntıları ve pamuk tarlalarından gelen yaprak döküntüleri ile
kirlenmiştir. Daha önce geçimini balıkçılıktan sağlayan 60 bin nüfus işsiz
kalmış ve balıkçı kentleri olan Aralsk ve Moynak birer hayalet kasaba haline
dönüşmüştür.
Göl suyunun çekilmesi, iklim üzerinde de etkili olmaya başlamıştır. Buna bağlı
olarak Aral gölü çevresinde yazlar daha sıcak, kışlar daha soğuk geçmeye
başlamış, 1950'li yıllara göre yağışsız geçen gün sayısında 4 katlık bir artış
meydana gelmiştir. Suların çekildiği yerlerde tuzlu bir kabukla kaplanan göl
tabanı, bitkilerin yetişmesini engellemektedir. Öte yandan, kurumuş göl
tabanındaki tuz, kum ve tozlar, rüzgârla yüzlerce km. uzaklara kadar
taşınmaktadır. 1966-1985 yılları arasında yılda ortalama olarak 65 gün Aralsk,
toz fırtınalarına maruz kalmıştır.
Sulanan sahalarda toprağın alt katlarında bulunan tuzlu ve alkali maddelerin
kılcallık (kapilarite) ile toprak yüzeyine kadar yükselmesi ve burada suyun
buharlaşmasıyla toprak yüzeyinde birikmesi tuzlaşmaya neden olmuştur. Ayrıca
rüzgârla taşınan tuzlu kumların tarım alanlarında birikmesi de ayrı bir
tuzlanmayı beraberinde getirmiştir. Yapılan bir araştırmada, Aral gölünün
kurumuş alanından rüzgârlarla taşınan tuzlu kumların 75 milyon ton olduğu
belirtilmiştir.
Bunlara ilâve olarak pamuk tarlalarında kullanılan yaprak dökücü ilâçlar,
kimyasal gübre ile pestisidler, sulama ve içme suyunun da kalitesini bozmuştur.
1982 yılına kadar kullanılan DDT pestisidleri, hâlâ toprakta yüksek bir oranda
bulunmaktadır. Pamuk hasadında kolaylık sağlayan yaprak dökücü zehirli
ilâçların 1990'a kadar kullanılması, bazı kaynaklara göre binlerce insanın
ölümüne neden olmuştur. Aral havzasındaki bitkilerde kimyasal ilâç birikimi de
tespit edilmiştir.
Rüzgarla taşınan toz ve tuzlar, insan sağlığını tehdit edici boyutlara ulaşmıştır. Bölgede solunum hastalıkları, özellikle tüberküloz, tiroit kanseri hastalıklarında artışlar meydana gelmiştir. Ayrıca kirli sular tifo, dizanteri, sarılık gibi birçok hastalıklara da yol açmıştır. Buna bağlı olarak Rusya'nın diğer bölgelerine göre ölüm oranlarında artışlar meydana gelmiş, doğan bebeklerin %10'u ölmüştür.
Özellikle Seyhun ve Ceyhun deltalarının
degradasyonu sonucu Aral gölü çevresinde yaşayan 1783 hayvan türünün sadece
38'i hayatta kalabilmiştir. Delta sahasında hayvanlar için birer barınak ve
beslenme sahası olan gölcük ve bataklıklar kurumuş ve buradaki canlı hayatı yok
olmuştur. Ayrıca kağıt üretiminde kullanılan saz ve kamışlar yok olmuştur.
Aral gölünde tabiatı koruma alanı olarak belirlenen Barsakelmes adasında nadir
olarak bulunan bir ceylan ve eşek türünün yaşam alanının da ortadan kalktığı
belirtilmektedir.
Gerçekten, Aral gölü çevresi önemli bir çevre felaketinin eşiğine gelmiştir. Bu
durumu Özbekistan'ın Özerk Karakalpak Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı U. Ashirbekov
şöyle ifade etmiştir: "Aral denizinin tabanı büyük oranda zehirli toz
püskürten insan yapısı bir volkandır."
Aral gölünde yaşanan bu felaketin önlenmesi amacıyla Sovyetler Birliği
dağılmadan önce ve yeni kurulan Türk cumhuriyetleri tarafından birtakım
tedbirler alınmaya başlanmıştır. Dünya Bankası, Avrupa Birliği gibi
uluslararası kuruluşlar bu felâketin önlenmesi için yardım yapmaya
başlamışlardır, 1995 Eylülünde Aral gölündeki çevre sorunları ile ilgili olarak
BM tarafından finanse edilen 2 günlük bir konferans düzenlenmiş; bu konferansta
Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, Aral gölü havzasında
sürdürülebilir bir gelişmeyi esas alan bir deklârasyonu imzalamışlardır. Dünya
Bankası, Aral'ı kurtarmak amacıyla 300 milyon dolar tutarındaki plânını
açıklamıştır. Diğer taraftan, Aral gölünün kurtarılması amacıyla 1997de
Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan ortak bir proje dahilinde faaliyete
geçmişlerdir.
Kırgızistan
Kırgızistan, kuzeyde Kazakistan,
güneydoğuda Çin Halk Cumhuriyeti, güneyde Tacikistan ve batıda Özbekistan ile
komşudur (Harita 7). 198.500 km2 yüzölçümünde olan ülkenin nüfusu 4.5
milyondur.
Yüzey şekilleri: Yaklaşık %94 kadarı dağlık olan ülkenin ortalama yüksekliği
2750 m'dir. %40'ı 3000 m'nin üzerindedir ve dörtte üçü devamlı kar ve buzul
örtüsü altındadır. Güneydoğusunda Tanrı dağları uzanır. Dağların doruk çizgisi
Çin Halk Cumhuriyeti ile sınırını oluşturur, Kırgızistan'da en yüksek tepe ise
7439 m.'dir. Orta kesiminde bulunan Fergana Havzası, güneyde Pamir ve Alay
dağlık kütlesine makas ucu şeklinde sokulur.
Tanrı dağlarının kuzey kesiminde bir çöküntü gölü olan kışın donmayan ve
derinliği 700 m.'ye ulaşan Issık-Köl (Ilık göl) yer alır. Bu göl, Sovyetler
Birliği döneminde, Rusların askeri üs kurduğu, denizaltı silâhlarının deneme ve
geliştirme yeri olmuştur Güneybatıda ise Song Köl (göl) bulunur.
Kırgızistan'ın önemli sayılacak alçak
kesimini Çu ve Talas vadileri oluşturur. Ana nehri ise Fergana havasında Seyhun
nehri ile birleşen Narın ve Kazakistan sınırındaki Çu'dur.
Dağlar, ülkenin kuzey ve güneyinde nüfuslanmış merkezler olan Çu ve Fergana
vadilerini birbirinden ayırmaktadır. Bunları birbirine bağlayan karayolu
ulaşımı 3000 m.'nin üzerinde bulunan geçitle sağlanmaktadır.
İklimi: Kırgızistan'da, Orta Asya'nın yüksek ve iç kesimlerinde yer alması
nedeniyle yaz ve kış arasındaki sıcaklık farkı çok fazla olan karasal iklim
hüküm sürmektedir. Alçak sahalarda sıcak ve yüksek kesimlerde soğuk çöller yer
almaktadır. Ortalama yağış 400 mm. civarındadır. Yağışın bir bölümü kışın kar
şeklinde düşmekte ve kar uzun süre yerde kalmaktadır. Kırgız dağlarına
genellikle kar yağmaktadır. Yazın ortalama sıcaklık 32oC'yi ve yüksek
sıcaklıklar ise 40oC'yi geçmektedir. Kış mevsimi, Sibirya'dan gelen soğuk hava
ve rüzgârların etkisi ile çok soğuk geçmekte ve sıcaklık -20oC'nin altına
düşmektedir. Kasım ile Şubat arasında 40 gün sıcaklık -24oC'nin altında
kalmaktadır. Özellikle çukur sahalarda, dağlardan gelen soğuk havanın yığılması
ile sis oluşmaktadır; buna karşılık dağların yamaçları açık ve güneşli
geçmektedir. Meselâ Kırgız-Altay dağlarının eteğindeki Bişkek sisli, güneydeki
dağların yamaçları açık ve güneşlidir. Sis, dağlardan gelen soğuk havanın alçak
sahalarda, havadan sıcak olan zeminle karşılaşması sonucu oluşmaktadır.
Nüfusu ve yerleşmesi: Ülkede 80 etnik grup ve 16.000 sığınmacı vardır. 1989'dan
sonra Slâvlar ve Almanlar, ülkede giderek azalmaya başlamıştır. Örneğin 1993'te
130 bin kişi ülkeyi terk etmiştir, bunun 90 bini Rus'tur. Slâvlar ve Özbekler,
hizmet sektöründe çalışmaktadır.
Kırgızların, Türk kültürü üzerinde önemli izleri bulunmaktadır. 1000 yıl kadar
önce yazılan Kırgız Türklerinin destanı olan Manas destanı; Türk kültür, dil ve
tarihi üzerinde dönemin tüm özelliklerini ortaya çıkaran önemli bir kaynaktır.
Manas destanı, aynı zamanda Özbek, Karakalpak, Kazak vb. Türk halklarının
destanlarında da belirli bir yer tutar.
Kırgızistan'da yıllık nüfus artış oranı %1,0'dir; 15 yaşın altındaki nüfus
oranı ise %35,0'tir. Ortalama ömür erkeklerde 63, kadınlarda 72 yıldır. 6-15
yaş arasındaki eğitim kademesi zorunludur. Okuryazar nüfus oranı ise %97'dir.
Ülkenin önemli şehirleri; Bişkek (nüf. 800.000), Oş (300.000), Celal Abad
(74.000), Toktogul (71.000) ve Karakol (64.000)'dur. Nüfusun %60'ı kırsal
alanlarda yaşamaktadır. Coğrafî yönden ayrı olan güneydeki Oş ve Celal Abad
illerinde geleneksel tavırlar hâkimdir. Bu iki ilde ülke nüfusunun %55'i
yaşamaktadır. Fergana Havzası'nda özellikle Oş ve Celal Abad'da sanayi
tesisleri kurulmuştur. Kültürel ve ekonomik yönden Fergana Havzası, kuzeydeki
sahalara göre farklıdır.
Ülkenin önemli merkezi olan Bişkek, 1862'de Ruslar tarafından alınarak bir
garnizon hâline getirilmiş, 1926'da Kırgız Cumhuriyeti'nin başkenti olmuş ve
burada sanayi tesisleri kurulmuştur.
Ekonomisi: Ülkenin ekonomisi, geleneksel özellikteki tarım ve hayvancılığa dayanır. Tarımla uğraşan nüfus, çalışan nüfusun üçte birini oluşturur. Ülke gelirinin üçte biri bu sektörden elde edilir. Ülkenin ancak %7 kadarı tarım yapmaya uygundur, burada tahıl, meyve ve sebze, tütün ve pamuk yetiştirilir. Tarımsal alanlarda üretim düşüktür. Ayrıca 600 bin hektar alanda ceviz üretilir. Oş'ta ipek fabrikası vardır. Otlak sahalarının bir bölümü tarıma açılarak tarımsal ürünlerin veriminin artırılması için çalışmalar yapılmaktadır. Tarımda özelleştirme yapılmasına rağmen istenilen ürün artışı sağlanamamıştır.
Sanayi (genellikle madencilik,
hidroelektrik santral jeneratörü, tarım alet ve makineleri, gıda işleme,
elektronik ve tekstil) ülke gelirinin dörtte birini ve çalışan nüfusun da %27
kadarının istihdamını sağlamaktadır. Sanayi tesislerinin yarıya yakın bölümü
özelleştirilmiştir, fakat yetişmiş insan gücü yetersizliği dolayısıyla
istenilen kalitede üretim yapılamamaktadır.
Kırgızistan; kömür, altın, uranyum ve diğer stratejik önemi olan maden
yataklarına sahiptir. Ancak bu madenler sermaye ve alt yapı yetersizliğinden
dolayı işletilememektedir. Altın üretiminden ülke gelirinin %18 kadarı
sağlanmaktadır. Doğal gaz ve petrol yatakları sınırlıdır. Dağlık sahalardaki
akarsuların hidroelektrik potansiyeli yüksektir.
1994-1996 yılları arasında sanayi malları üretiminde %64'lük bir düşüş olmuştur.
Halkın %20'si işsizdir.
1996'da Kırgızistan; Kazakistan, Beyaz Rusya ve Rusya ile gümrük ve Orta Asya
ülkeleri ticaret birliğine girmiştir. Dış ticaret hacmi çok düşüktür. İhracat
ve ithalat 670'er milyon ABD dolarıdır. Alışverişini Rusya, Çin, Özbekistan ve
Kazakistan'la yapmaktadır.
Türkmenistan
Kuzeyinde Kazakistan, kuzeydoğusunda
Özbekistan, güneyinde Afganistan, güneybatısında İran ve batısında Hazar denizi
yer alır. Yüzölçümü 488.100 km2 olup, Kazakistan'dan sonra 2. büyük Orta Asya
Türk Cumhuriyetidir (Harita 8).
Yüzey şekilleri: Ülkenin %80'i çöllerle kaplıdır. Türkmenistan'ın orta
kesiminde yer alan Karakum çölü, dünyanın en büyük kum çöllerinden biridir;
burada barkan, yani hilâl şeklinde kum tepeleri görülür. Güneye doğru İran
sınırında uzanan Kopet dağlarına geçilir. Kuzeybatıda Kazakistan sınırında
küçük dağ sıraları yer alır. Ülkeye hayat veren Amuderya nehri güneydoğudaki
Tanrı dağlarından kaynağını alır. Kopet dağlarından doğan Tecen ve Murgap adlı
küçük akarsular ise çöle kavuşur kavuşmaz kaybolur. Ülkenin güneyindeki dağlık
alanlar, Orta Asya'nın 1. derecede deprem kuşağıdır.
Türkmenistan'ın Hazar denizi kıyıları, başka bir görünümde olup gri renkli
kumları ile âdeta Ay'da görülen bir manzaraya benzer.
İklimi: Kurak iklim koşullarının hüküm sürdüğü ülkenin beşte dördü çöllerle kaplıdır. Havadaki bağıl nem çok düşüktür. Yılın yaklaşık 300 günü güneşlidir. Yazın çöllerde sıcaklık 35oC'yi, hatta Karakum çölünün güneydoğusunda 50oC'yi aşar. Kışlar çok soğuk geçer. Ülke genelinde kış aylarında ortalama sıcaklık 0oC ile-10oC arasındadır. En soğuk kesim ülkenin güneyindeki yüksek alanlardır. Özellikle Afganistan sınırındaki dağlık alanlarda sıcaklık -33oC'ye kadar düşer. Aşkabat'ta kışın 0oC'nin altına düşen sıcaklık, Nisandan itibaren birdenbire aşırı şekilde yükselir. Yıllık ortalama yağış miktarı, çöllerde 80 mm. iken dağlık alanlarda 300 mm.'ye ulaşır. Yağışın büyük bölümü ilkbahar aylarında, dağlarda ise yaz mevsiminde düşer.
Nüfusu ve yerleşmesi: Türkmenler,
geçimini hayvancılıkla sağlayan, bozkırlarda at koşturan bir Türk boyudur.
Nüfusun %45.5'i şehirlerde yaşamaktadır. Rusların ülkeye girmesiyle önemli
sayıda Türkmen ülkelerinden göç ederek Afganistan ve Kuzey İran'a
sığınmışlardır. Burada çok sayıda (100'ü aşkın) Türkmen boyu yaşamaktadır. Bu
boylardan en büyük olanı Aşkabat bölgesindeki Teke'dedir. Türkmen grupları
birbirlerinden şive, giyim kuşam stilleri, mücevher takı, dokudukları halı
desenleri ile ayırt edilir.
%90'ı Müslüman olan ülke nüfusunun %37,4'i 15 yaşın altındadır. Yıllık nüfus
artış oranı %1.5 dolayındadır. Okuma yazma oranı %100'dür. Ortalama ömür
erkeklerde 61, kadınlarda 68 yıldır.
Nüfus, Ceyhun ve Murgap nehirleri boyunca yoğunlaşmaktadır. Hazar denizi
kıyısında sanayi tesislerinin yer aldığı kasabalar vardır. İç kesimlerde
Baharden, Kazmak, Bayram Ali, Tecen, Daşoğuz, Türkmenabat ve tarihî bir önemi
olan Kızılarvat kasabası bulunmaktadır. Devlet başkanının adı verilen
Türkmenbaşı, Hazar denizi kıyısında hilâl şeklinde bir tepenin eteğinde
kurulmuş güzel bir şehirdir. Büyük kentler, genellikle 2500 yıllık tarihi
temsil etmektedir. Buralarda Türk, Pers, Arap kültürüne ve hatta Büyük İskender
dönemine ait eserler görülmektedir.
Doğu Türkmenistan, İran ve Pakistan sınırına yakın kısımları kaplar; burada
yağışların biraz fazla olması nedeniyle bozkırlara (steplere) geçilir.
Buralardaki yerleşmelerin su ihtiyacı, Merv'de olduğu gibi Mugrap nehrinden
sağlanır. Türkmenistan'ın sanayi merkezi ve ülkenin 2. büyük kenti olan Merv,
ünlü Türk filozofu Mevlâna'nın doğduğu yerdir. M. Ö. 6. asırda kurulmuş olan
kent, 11. ve 12. asırlar arasında Büyük Selçuklu Devleti'nin başkenti olmuş;
önemli bir kültür ve sanat merkezi hâline gelmiştir. Moğol akınlarına uğrayan
kent, önemli ölçüde zarar görmüş ve çok sayıda insan Moğollar tarafından
katledilmiştir. 1795'ten sonra Türkmen kabilelerinin yerleştiği bir vaha kenti
olmuş, 1884'te Rusların eline geçen kentin adı Mary olarak değiştirilmiştir.
Aşkabat, İpek Yolu üzerinde tarihi bir şehir olup M.Ö. 1. yüzyılda depremle
harap oldu, 11. yüzyılda Selçukluların elinde bulunan kent, Moğol akınları ile
yıkılıp yakıldı; daha sonra Ruslar burayı bölgesel bir merkez olarak seçtiler.
19. yüzyılda Avrupalılar, şehirde alış veriş merkezleri, oteller vb. yaptılar;
demir yolu ulaşımı sağladılar; şehre Rusları, İranlıları, Ermenileri ve
Yahudileri yerleştirdiler. 6 Ocak 1948'de Richter ölçeği ile 9 şiddetinde
meydana gelen bir depremle kent adeta yerle bir olmuş, kent halkının üçte
ikisi, yaklaşık 110.000 kişi hayatını kaybetmiştir. Daha sonra yeniden kurulan
Aşkabat günümüzde modern bir şehir görünümündedir.
Ekonomisi: Sovyetler Birliği döneminden beri ülkenin ekonomisi önemli ölçüde pamuk üretimine dayanmaktadır. Üretilen pamuk ve doğal gaz, Moskova'ya uluslararası piyasa fiyatının altında satıldığı için ekonomik yönden gelişme gösterememiştir. Ayrıca eski Sovyet yönetimi içindeki ülkelerde olan alacağını tahsil etmede sıkıntı çekmekte ve ekonomik yönden kendini toparlamada zorluklarla karşılaşmaktadır, Sovyet döneminden miras kalan merkezi ekonomik yönetim, reformlara rağmen hâlâ devam etmektedir. Pamuk üretimi, eskiye oranla %75 kadar azalmıştır. Tarımda özelleştirme yapılmasına karşın çiftçiler işlediği toprağın sahibi değildir. Doğal gaz, petrol, tekstil ve ulaşım sektöründe yabancı şirketler yatırım yapmaya başlamışlardır. Ülkede işsiz nüfus sayısı oldukça fazladır.
Türkmenistan'da günlük tüketim
mallarının halka ucuz fiyatla satılması için devletçe sübvansiyon
yapılmaktadır. Su, elektrik ve doğal gaz, halka bedava verilmektedir. Bu durum
ülkede israfa neden olmaktadır. Öyle ki, doğal gaz ve elektrik ocakları bazı
yerleşim birimlerinde açık bırakılmaktadır. Ülkede petrol ve zengin doğal gaz
yatakları bulunmaktadır. Petrol rezervinin 700 milyon ton, doğal gazın ise 13
trilyon metreküp olduğu tahmin edilmektedir. Doğal gazın bir bölümü ABD, Kanada
ve Almanya'ya ihraç edilmektedir. Ülkenin doğal gazı boru hatları ile Rusya
Federasyonu'na gönderilmektedir. Türkmen doğal gazının 4400 km. uzunluğundaki
boru hattı ile İran ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya pazarlanması gündemdeki
yerini korumaktadır. Hâlen İran'a yılda 2 milyon metre küp doğal gaz boru
hatları taşınmaktadır. Son yıllarda Türk firmaları Türkmenistan'a yatırım
yapmakta, özellikle tekstil fabrikaları kurmakta ve ucuz Türkmenistan pamuğu
almaktadır.
Ülkenin ihracat ve ithalat hacmi çok düşüktür (1997 yılı verilerine göre
ithalât 1,1 milyar, ihracat ise 689 milyon ABD dolarıdır)
Tacikistan
Kuzeyinde Kırgızistan, kuzey ve
batısında Özbekistan, doğusunda Çin, güneyinde Pakistan ve Afganistan yer alır.
Yüzölçümü 143.100 km2, nüfusu 6,4 milyon ve başkenti Duşanbe'dir (Harita 9).
Taciklerin, Pers asıllı olduğu ve zamanla kültürel yönden Özbek Türkleriyle
kaynaştığı kabul edilmektedir. 15. asırda Buhara Emiri'nin egemenliğine
girmişler, 18. asırda Afganlar ülkenin güneyine kadar ilerlemişlerdir. 1991'de
bağımsızlığını kazandıktan sonra Tacikistan'da etnik gruplar arasında iç
savaşlar çıkmıştır.
Yüzey şekilleri: Orta Asya ülkelerinin en küçüğü olan Tacikistan, dağlık bir
ülkedir; 3000 m.'den yüksek sahalar ülkenin yarıdan fazlasını kapsar. Ülke,
Tanrı dağlarının güney kesimini ve Pamir dağlarının yüksek kesimlerini kapsar.
Burada yüksekliği 7134 ve 7495 m.'ye ulaşan Orta Asya'nın en yüksek zirveleri
yer alır. 7000 m.'nin üzerinde olan dağlarda dünyanın en büyük ve uzun bulları
bulunur (Fedçenko buzulunun uzunluğu 72 km.'dir).
Ülkenin üçte birlik bölümünü oluşturan batı kesiminde alçak ovalara geçilir.
Tanrı dağlarının batı kesimindeki iki dağ sırası arasında dağ arası ovası yer
alır. Üst kesimleri kar ve buzullarla kaplı dağlık sahalardan kaynaklanan
sular; Fergana, Seyhun ve Ceyhun nehirlerini besler. Ceyhun ve Pyanc nehirleri
ülkenin Afganistan'la olan sınırının büyük bölümünü çizer. Doğu sınırı, Pamir
vadisinden geçer.
İklimi: Şiddetli karasal iklimin etkili
olduğu ülkede kışın -12oC'ye düşen ortalama düşük sıcaklık, yazın 42oC'ye
çıkmaktadır. Afganistan sınırında ise sıcaklık 48oC'ye ulaşmaktadır. İlkbahar
ayları (Mart-Mayıs) yağışlı geçmekte ve bu dönemde sık olarak sağanak yağışlar
oluşmaktadır. Yaz mevsimi ise genellikle yağışsızdır. Yıllık ortalama yağış
miktarı 600 mm.'ye yakındır. Başkent Duşanbe kışın çok soğuk geçmektedir.
Ülkenin yüksek kesimlerini oluşturan Pamir dağlarında Ocak ayı ortalama
sıcaklığı -20oC'ye ve şiddetli kar fırtınalarının olduğu yüksek kesimlerde ise
-45oC'ye kadar düşmektedir. Pamir dağlarının doğu kesiminde Doğu Türkistan'da
sıcaklık -60oC'ye kadar inmektedir. Yazın Basra Körfezi'nden başlayarak Tibet
plâtosuna kadar uzanan sahada alçak basınç, çevrede (Hint Okyanusu ve Sibirya) ise
yüksek basınç sahası oluşmaktadır. Buna bağlı olarak çevredeki yüksek basınç
alanından alçak basınç sahasına doğru bazen şiddetli fırtınalar meydana
gelmektedir. Tacikistan'da da Haziran ile Kasım arasında zaman zaman birkaç gün
süren ve yerleşme merkezlerinde hayatı çekilmez duruma getiren şiddetli kum
fırtınaları görülmektedir.
Nüfusu ve yerleşmesi: 1993'te Tacikistan nüfusunun %65'i Tacikler %25'i
Özbekler, %4'ü Ruslar ve %6'sı da diğer etnik gruplardan oluşmaktaydı. Ancak
ülkede 1992'den beri patlak veren iç savaşlar, etnik grup oranlarında
değişmelere neden olmuştur. Ayrıca iç çatışmalar sonucu ülkedeki on binlerce
(yaklaşık 60 bin) kişi hayatını kaybetmiş, 600 bin kişi ülkenin kuzeyine göç
etmiş ve 60 bin Tacik, 4,4 milyon Tacikin yaşadığı Afganistan'a sığınmıştır.
Ülkede çıkan iç savaşın ana nedeni çeşitli etnik grupların ülke yönetimindeki
temsil paylaşımından ileri gelmiştir. 1998'de ülkede huzur sağlanmış gibi
görünmektedir.
Halkın büyük bölümü kırsal alanlarda, üçte biri kentlerde yaşamaktadır. Halk,
kırsal kesimde meskenleri ağaçtan yapılmış kışlaklarda ve dağların
eteklerindeki küçük köylerde oturmaktadır. Nüfus artış oranı %1,9'dur. 15 yaşın
altındaki nüfus, ülke toplam nüfusunun %42'sini oluşturmaktadır. Ortalama ömür
erkeklerde 66, kadınlarda ise 71 yıldır.
Tacikçe Pazartesi günü anlamına gelen başkent Duşambe (nüfusu 700.000), pazar
yeri olarak kurulan bir köyün 80 yıllık bir zaman sürecinde gelişmesiyle
bugünkü durumuna gelmiştir. Bolşevik ihtilalini takiben Kızılordu ülkeye girdi.
1922'de Enver Paşa, ülkede bir Türk devleti kurmak için Kızılorduyu yenerek
Duşambe'yi kurtardı; ancak Bolşevikler, Türkleri mağlup ederek Duşambe'ye ve
ülkeye hâkim oldular. Enver Paşa'nın ordusunu dağıtarak Enver Paşayı şehit
ettiler. 1997'de Enver Paşanın mezarı Türkiye'ye nakledildi. 1929'da Duşambe,
Sovyetlere bağlı Tacik Cumhuriyeti'nin başkenti oldu. Kentin nüfusu, pamuk ve
ipek işleme tesisleri kurulması ve kırsal alanlardan gelen göçlerle kısa sürede
hızla arttı.
Ülkenin 2. önemli ve en eski kenti olan Hojant, Kuzey Tacikistan'ın başkenti
konumundadır. 2300 yıl önce Büyük İskender tarafından kurulan kent, Moğol
dönemine kadar, Fergana vadisinin önemli bir kapısı olarak ticaret ve diğer
alanlarda büyük gelişme göstermiş, kentte saray ve cami dahil çok sayıda eser
yapılmıştır. Ülkenin önemli sanayi tesisleri burada kurulmuştur. 1998'de
Özbeklerle hükümet güçleri arasında çıkan çatışmada 200 kadar insan ölmüştür.
Ekonomisi: Sovyetler Birliği içinde iken
de en fakir cumhuriyet olan Tacikistan'da iç savaşlar ekonomik yönden
kalkınmaya önemli darbe vurmuştur. 1920'lerde ülkenin %7 kadarını oluşturan
tarım sahaları pamuk ekimine tahsis edilmiştir. Ülkede bazı meyve, sebze ve
tahıl üretilmekteydi; ancak üretilen tarım ürünleri halkı beslemeye yetmediği
için sürekli Sovyetler Birliği'nden yardım gelmekteydi. Sovyetler Birliği'nden
ayrılması ile ticarî sistemi iyice çökmüştür. Ülke; altın, gümüş ve diğer
kıymetli madenler ve pamuk üretiminden sağlanan gelirle ayakta durmaya
çalışmaktadır.
Güneybatıdaki ana tarım sahasında meydana gelen çatışmalar, tarımsal üretimde
düşüşe sebep olmuştur. Ülkede yetiştirilen tarımsal ürünler, kalifiye işçi ve
makine yetersizliği yüzünden yeteri şekilde hasat edilememektedir. Ülke
ekonomik yönden önemli bir çıkmaz içindedir; devlet memurları maaşını almakta
sıkıntı çekmekte, özelleştirme yapılamamakta ve yabancı sermaye ülkeye
gelememektedir. Ülke dünyanın en fakir 30 ülkesi arasında yer almaktadır.
Öğretmen 5 dolar aylık maaşı ile sadece kendini değil çok sayıda akraba, komşu
ve arkadaşını beslemeye çalışmaktadır.
Ülkenin ihracat ve ithalat hacmi 1 milyar doların altındadır.
Doğu Türkistan (Sincan) Uygur Özerk Bölgesi
Orta Asya'nın doğu bölümünde, Çin Halk Cumhuriyeti içinde otonom bir bölge olan
Sincan-Uygur (Xinjiang-Uygur veya Sinciyang-Uygur) yer almaktadır. 1,6 milyon
km2 alan kaplayan bu bölgede de Orta Asya ülkelerinin kültür, dil ve tarihî
özellikleri görülmektedir. Yani hem coğrafî hem de kültürel yönden Doğu
Türkistan, Orta Asya Türk ülkeleri içinde sayılmaktadır (Harita 10).
Tarihi: Uygur Türklerinin yurdu olan Doğu Türkistan, Çin'deki Han döneminde
İpek Yolu'nun geçmesi ile önem kazanmaya başlamıştır. 7 ve 8. asırlardaki Tang
döneminde Çinliler Kaşgar ve Buhara'ya kadar sokuldular. Buna karşılık,
Türklerin de yardımıyla 8. asırda İran'dan gelen Arap askerleri Kaşgar ve
Gilgit'e kadar sokuldular. Çin'deki Tang hanedanı kuvvetleri, Türklerin ve
Arapların yayılmasını önlemek için günümüzdeki Kazakistan, Kırgızistan ve Kuzey
Pakistan'a kadar olan bölgelere ilerlediler. 11. ve 12. yüzyıllarda İslâmiyet
buralara kadar yayıldı. Kaşgar, 1219'da Moğol ve 14. yüzyılın sonunda Timur
akınlarına uğradı. 1755 yılına kadar Doğu Türkistan toprakları Timur veya Moğol
soyundan gelen toplumların kontrolü altında kaldı. Bu tarihten sonra, tüm Çin'i
işgal eden Mançurya'lılar bölgeye hakim olmaya başladılar (1768). Bunun üzerine
Doğu Türkistan topraklarında zaman zaman çatışma ve ayaklanmalar oldu. 1847'de
Hunza'da bağımsız Karakurum Devleti kuruldu. 1860 ve 1870'li yıllarda Batı Çin
sınırında Müslüman Türk toplumları ayaklandılar. Rusların 10 yıl kadar hâkim
olduğu bu bölgeden çekilmelerini takiben Uygurlar, Müslüman Çinliler
(Dunganlar) ve Kazaklar, Kazakistan ve Kırgızistan'a kadar yayıldılar. 1865'te
Yakup Bey, Kaşgar'ı ele geçirerek burada bağımsız bir Türkistan Devleti kurdu
ve kendini Kaşgar hâkimi olarak ilân etti.
İngiltere ve Rusya ile diplomatik
temaslar yapıldı. Birkaç yıl sonra Çinliler tekrar bölgeyi ele geçirdiler.
1882'de Rusya, Kaşgar'da bir konsolosluk açtı, 1877'de İngilizler, Gilgit'te ve
1890'da Kaşgar'da bir enformasyon merkezi kurdular. Daha sonra Mançurya'dan
gelen Çin kuvvetleri, Pamir ve Tibet'i kapsayan yerlerde üstünlük sağlamaya
başladılar. 1884'te burası Çin'in bir eyaleti hâline geldi.
1851 yılının başlarında Ruslar, Orta Asya'ya ilerleyerek İli havzasına kadar
olan bölgeleri ele geçirdi. Rusya'nın bölgeye yayılması üzerine İngilizler
harekete geçerek, Mir ve Hunza'dan sonra Gilgit'te ofisler açtılar. Bununla da
kalmayarak Hunza'yı işgal ettiler. 1911'de Çin'de ve 1917'de Rusya'da meydana
gelen devrimler, bölgedeki Rus ve Çin egemenliğinin zayıflamasına neden oldu.
1930'lu yılların başlarından itibaren Müslümanlar ayaklanmaya başladılar ve
1933'te Kaşgar'ı ele geçirerek Doğu Türkistan Cumhuriyeti'ni kurdular. Fakat
kısa bir süre sonra 1937'de Çinliler ve Ruslar birlik oluşturarak Doğu
Türkistan'a hâkim oldular. Ancak Türklerin tekrar ayaklanması ile 1945'te
tekrar Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruldu. Fakat Çinliler, Türkler arasında
kışkırtıcılık yaparak iç savaşların çıkmasına yol açtılar ve bölgeyi tekrar
egemenliklerine geçirdiler (1948).
Çin idaresine karşı kurulan Müslüman birliği Urumçi'de kuruldu, ancak 1949'da
Müslümanların önde gelen liderlerinin Çin'deki yeni komünist liderlerle
anlaşmaya giderken kuşkulu bir uçak kazasında ölmeleri, Müslümanların Çin'e
karşı direnişini ve gücünü kırdı. 1951 yılında Komünist Çin, bölgeye hâkim
oldu. 1955'te ise Çin Halk Cumhuriyeti, Sincan-Uygur Bölgesi'ni özerk bir bölge
olarak ilân etti.
1960'larda demir yolu Urumçi'ye kadar ulaştırıldı. Buraya Çinliler
yerleştirilmeye başlandı. Bunun sonucu olarak Uygur Özek Bölgesi'ndeki 200 bin
civarında olan Çinli nüfus, 1993'te 8 milyona ulaştı Doğum kontrolünün
uygulanması sonucunda da Uygur nüfusun fazla artışı önlendi. Ancak, Çin egemenliğini
ve uygulanan baskıcı politikayı içlerine sindiremeyen Türkler, Çinlilere karşı
direnişlerini sürdürdüler. 1970, 1981, 1990 ve 1997'de Türklerin bağımsız bir
Türkistan Cumhuriyeti kurma çabalarına yönelik ayaklanmaları, Çinlilerin
acımasız katliamları ile bastırıldı. Çinlilerin Uygur Türklerine karşı insanlık
dışı uygulamaları ve Türkleri idam ettikleri dünya kamuoyunca bilinmektedir.
Buna karşın Çin yönetimi, Türklere baskı olmadığını yayınları ile bildirmeye
çalışmaktadır. Ancak uluslararası yayınlarda Çinlilerin Türk liderlerini
ülkeden sürdükleri ve Türklere karşı baskı uyguladıklarını bildirilmektedir.
Çin yönetimine karşı gelen Türklerin sokak ortasında tavşan gibi vurulmaları
emredilmektedir.2
1955'te Çin'de yapılan idarî düzenlemede "Yeni Toprak" anlamına gelen
Sincan-Uygur Özerk Bölgesi, 8 yönetim bölgesi, 5 özerk alt bölge ve 15 kente
ayrıldı. 8 yönetim bölgesi şunlardır: Turfan, Kumul (Hami), Aksu, Kaşgar,
Hotan, İli, Çöçek (Taçeng) ve Altay. Beş özerk alt bölge ise Bayangol-Moğol,
Kızılsu-Kırgız, Çangji-Hui, Boritala-Moğol ve İli-Kazak'tır. Başlıca kentler
ise Kumul (Hami), Aksu, Kaşgar, Hotan, Korila, Gulca (Yining), İli, Çöçek
(Taçeng), Altay ve Kuytun'dur.
Yüzey şekilleri: Sincan-Uygur Özerk Bölgesi, doğu-batı yönünde 2000 km, kuzey
güney yönünde 1650 km genişlikte ve 1,6 milyon km2 yüzölçümündedir. Bu özerk
bölge, Moğolistan, Rusya Federasyonu, Çin, Afganistan, Pakistan ve Hindistan'a
komşudur.
Doğu Türkistan'da; kuzeyde Büyük Altay
dağları, Ala dağlar, Tanrı dağları, Pamir-Altın dağları ve Karanlık (Kunlun)
dağları uzanır. Dağlar arasında büyük havzalara geçilir. Nitekim kuzeyde Büyük
Altay dağları ile Tanrı dağları arasında Cungarya Havzası, Tanrı dağlarının
doğusunda Turfan Havzası ve Tanrı-Altın-Karanlık dağları arasında Tarım Havzası
bulunur. Güneydeki dağlar, Tetis denizinde biriken çökellerin Hindistan sert
kütlesinin kuzeye doğru hareketi sonucunda kıvrılarak yükselmesi sonucunda
oluşmuştur. 3. Jeolojik Zaman sonu ve 4. Jeolojik Zaman başlarında Himalaya
sisteminin yükselmesi ve yer yer faylar boyunca çökmeler günümüzdeki
topografyanın oluşmasını sağlamıştır. Dağların yüksek kesimleri, 4. Jeolojik
Zaman'ın buzul döneminde buzullarla kaplanmıştır. Buzulların aşındırmaları
sonucunda geniş buzul vadileri ve sirkler oluşmuştur.
Asya'nın en büyük dağlarından biri olan Tanrı dağları 2500 km. uzunlukta olup
ortalama yüksekliği 4000 m.'nin üzerindedir ve dağın üzerindeki en yüksek zirve
(Tomur) 7435 m.'dir. Tanrı dağlarının orta bölümünde Urumçi'ye bağlantı
sağlayan "Tanrı Kapısı" geçidi vardır. Bu dağ üzerinde 9500 km2 saha
kaplayan 6800'den fazla buzul bulunur.
Sincan-Uygur Bölgesi'nde yüksek ve alçak sahalar birbiri ile nöbetleşe yer
alır. En derin çukur, Turfan Havzası'nda-154 m. olup burada Aydınkol gölü
bulunur. Güneydeki dağ sisteminde Altın (Kunlun), Karakurum ve Pamir dağları
uzanır. Bu silsilenin ortalama yüksekliği 6000 m.'nin üzerindedir. En yüksek
zirve 8611 m'ye ulaşır. Burada Buzulların babası sayılan Muztagata
tepesi 7546 m.'dir.
Tanrı ve Karanlık dağları arasında yer
alan Tarım Havzası, Asya'nın en büyük havzalarından biridir. 530.000 km2 alan
kaplayan ve 1000 m. yüksekliğinde olan bu havzanın doğu-batı yönünde uzunluğu
1500 km, kuzey-güney yönündeki eni ise 600 km'dir. Tarım Havzası'nın ota
kesiminde 324.000 km2 saha kaplayan Takla Makan çölü yer alır. Bu çöl, Çin'de
en büyük ve dünyada da kumulların hareket ettiği 2. büyük çöldür. Burada
100-150 m. yüksekliğinde barkan şeklinde kumullar yaygındır. Tarım Havzası'nın
en derin kesiminde 780 m. yükseklikteki Lop gölü yer alır. Tarım Havzası, son
buzul çağının sonlarına doğru büyük bir gölle kaplanmış ve göl yüzeyi 1400
m.'ye kadar yükselmiştir. Uzaydan alınan fotoğraflarda Tarım Havzası'nı
kaplayan gölün eski kıyı izleri, göle dökülen akarsuların oluşturdukları
deltalar, kıyı kumulları görülmektedir.
Altay ve Tanrı dağları arasında uzanan Cungarya Havzası, 380.000 km2 saha
kaplar. Batı kesimindeki yamaçlar 500 m. ve havzanın orta kesimindeki Ebi gölü
198 m. yüksekliktedir. Cungarya Havzası'nda yer yer sabitleşmiş kumullar
görülür.
Tanrı dağlarının orta bölümündeki Yıldız (Yulduz) Havası'nda Çin'in 2. büyük
otlak sahası olan Bayanbulak Çayır'ı (533.300 hektar) bulunur.
Tarım ve Cungarya havzalarının kenarlarında geniş etek ovalarının oluşturan
alüvyal birikinti yelpazeleri yer alır. Buradaki etek ovaları verimli
topraklara ve çok sayıda dağlardan gelen su kaynaklarına sahiptir. Akarsuların
geçtiği yerlerde vahalar, söğüt, kavak vs. oluşan ağaçlık sahalar görülür.
İklimi ve Bitki örtüsü: Denizlere uzak
olan bu bölgede dağlar, Hint ve Pasifik okyanuslarından gelen nemli muson
rüzgarlarını engeller. Sadece soğuk ve nemli Arktik ve Atlas okyanuslarından
gelen rüzgarları alır. Şiddetli güneş ışınları, az yağış, soğuk kış ve sıcak
yazlarla karaktersize edilen çok kurak karasal bir iklime sahiptir. Havada nem
çok düşüktür, bir ayı aşmayan bulutlu ve yağışlı günlerin dışında gökyüzü
parlak ve açıktır. Gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı çok fazladır.
Toprağın kurak olması nedeniyle gerçek buharlaşma yok denecek kadar azdır. Ülke
genelinde ortalama yıllık yağış 150 mm. kadardır. Güneyde 50 mm. olan yağış,
kuzeyde 200 mm.'ye ulaşır. Toksun'da 10 mm.'ye inen yağış, batıda İli
Bölgesi'nde 1000 mm.'yi bulur. Ülkenin kurak kesimini oluşturan Turfan ve Tarım
havzalarında yıllık ortalama yağış 20 mm.'nin altındadır. Buna karşılık Altay
ve Tanrı dağları kışın ve ilkbaharda kar, yazın ve sonbaharda yağmur şeklinde
yağış alır. Buralara düşen yıllık ortalama yağış 500 mm. dolayındadır.
Güneyde 14,5oC olan yıllık ortalama sıcaklık kuzeyde 8oC'ye düşer. Urumçi'nin
Ocak ayı ortalama sıcaklığı -15oC, en düşük sıcaklığı -40oC'nin (-41.5oC)
altındadır. Yazın ülke genelinde sıcaklık yükselir. Ülkenin en sıcak yeri olan
Turfan Havzası'nda yazın ortalama sıcaklık 40oC'dir. Günlük sıcaklık değişmesi
20-25oC arasındadır; en yüksek sıcaklık değişmesi 50oC'yi bulmuştur. Gündüzün
aşırı sıcak olan havanın gece soğuması, bitkilerde karbonhidrat depolanmasını
ve dolayısıyla ürünlerin büyümesini kolaylaştırır. Kavun, karpuz, üzüm, kayısı.
armut vb. çok lezzetlidir.
Havadaki nemin ve bulutluluğun çok düşük olması nedeniyle yıllık güneşlenme
2500-3500 saat arasında değişir. Bu durum bitkilerde fotosentez olayını
hızlandırarak pamuk gibi bitkilerin çabuk yetişmesini sağlar.
Doğu Türkistan bitki örtüsü yönünden de oldukça zengindir. 3500'ü aşkın bitki
türü bulunur; bunların 300 kadarı ekolojik yönden önem taşır, 100 kadarı da
yabanî ceviz gibi nadir olan türlerdir.
Yağışın fazla olduğu Altay ve Tanrı dağlarında gür dağ çayırları ve iğne
yapraklı ormanlar görülür.
Sincan-Uygur Özerk Bölgesi, tarım ve yeraltı kaynakları bakımından oldukça
zengindir. Bölge genelinde 23.000 km2 alan kaplayan 10.000'in üzerindeki
buzuldan kaynaklanan 2000 milyar m3 su potansiyeli vardır. Tarım, otlak ve
ağaçlık alanlar, ülkenin %37'sini (62 milyon hektar) oluşturur. 9,3 milyon
hektar tarım arazisinin 3,2 milyon hektarında sulama ve drenaj gibi ıslah
tedbirleri alınmıştır. Kişi başına 0,24 hektar arazi düşmekte olup bu değer Çin
ana kütlesine göre 2,4 kat fazladır. 56,6 milyon hektar otlak sahası mevcuttur.
Tarım alanlarının büyük bölümünde buğday, pirinç ve mısır ile arpa, soya
fasulyesi, bezelye, darı üretilir. Sanayi bitkilerinden uzun lifli pamuk başta
olmak üzere yağlı tohumlu bitkiler, şeker pancarı, keten, ayçiçeği,
şerbetçiotu, yalancı safran, tütün ve tıbbî bitkiler yetiştirilir. 20 türden
fazla olan sebzelerin başlıcaları; ıspanak, domates, havuç, soğan, salatalık,
sarımsak, acı biber, lahanadır.
Sincan-Uygur Bölgesi, meyve ve kavun
ülkesi olarak da bilinir. Çok değişik türde olan Turfan üzümü, Gaşi kavunu,
Hutubi karpuzu, Kuçarakbademi, Aksu ve Hotan'ın ince kabuklu cevizi, elma,
Körla armutu, Artuş inciri, kayısı, kiraz, şeftali, Kaygalık narı yetiştirilir.
Bunlar arasında Turfan'ın yeşil çekirdeksiz üzümü ve Şanşan'ın kavunu çok meşhurdur.
500'den fazla yabanî bitkinin 400 kadarından ilâç yapılır. Turfan kentinin
Turfan Havzası'na doğru indiği yamaçta turistlerin gezmeye doyamadığı 15 km.
uzunluğunda Üzüm Vadisi yer alır. Burada üzüm bağları yanında elma, armut ve
şeftali yetiştirilir.
Ülke hayvancılık açısından da ayrı bir önem arz eder. Koyun, at, sığır, keçi,
eşek, deve ve yak beslenen başlıca hayvanlar arasındadır. İli, Yanki, Barkol'un
atları, Sincan'ın ince yünlü koyunu, Altay'ın iri yünlü koyunu ve Kuka'nın kara
koyunu meşhurdur. Ülkede 770'in üzerinde omurgalı hayvan türü vardır (61 balık,
8 amfibi hayvan, 41 sürüngen, 387 kuş, 135 dört ayaklı hayvan türü bulunur.
Özellikle dağlarda geyik, samur, dağ sıçanı, ayı, leopar, ceylan, çok yabanî
hayvan türü yaşar. Altay ve Tanrı dağlarında 1,6 milyon hektar saha ormanlarla
kaplıdır; buralarda iğne yapraklı larix (melez), lâdin, huş ve kavak yetişir.
Yabanî bitki ve hayvanların korunması için bir düzine tabiatı koruma alanı
ayırt edilmiştir.
Yeraltı kaynakları: Bazıları çok zengin olmak üzere 100'den fazla kömür yatağı
vardır. Bu yataklardaki kömür, Çin'in toplam kömür rezervinin üçte biri kadar
olup 2,2 trilyon tondur. Sadece Tarım Havzası'ndaki petrol yatakları, Çin'in
toplam petrol rezervinin yedide birine, doğal gaz yataklarının ise dörtte
birine tekabül eder. Tarım Havzası'ndaki petrol ve doğal gaz yataklarının
rezervi 20,5 milyar ton olarak tahmin edilmektedir. Ayrıca dağlardan kaynağını
alan akarsuların büyük hidroelektrik potansiyeli mevcuttur. Rüzgar ve güneş
enerjisi yönünden de büyük bir potansiyel gösterir. Ülkede 3000 kadar verimli
maden yatağından 122 çeşit maden çıkarılır. Başlıca maden yatakları; demir,
bakır, boksit, uranyum, çinko, tungsten, manganez, krom, kurşun, molibden,
altın, gümüş, platin ile mika, asbest, kuvartz, tuz, fosfat ve sülfürdür.
Nüfusu ve yerleşmesi: Sincan-Uygur Bölgesi'nin nüfusu 16 milyonu aşkındır.
Ülkede; 13 büyük, 21 küçük olmak üzere 34 etnik grup yaşar. Toplam Nüfusun %47
(7,6 milyon) kadarını Uygur Türkleri 12 milyon nüfusa sahiptir. Uygurlar, Arap
alfabesini kullanırlar. İkinci büyük etnik toplumu 6 milyon nüfusla Han (Çin)
grubu meydana getirir. Geriye kalanı Kazaklar (1,8 milyon), Huiler (732 bin),
Moğollar (150 bin), Kırgızlar (257 bin), Tacikler (36 bin), Özbekler (77 bin),
Tatarlar (14 bin), Ruslar (8,5 bin) ve Tibetliler dahil diğer toplumlar meydana
getirir. Sincan-Uygur Özerk Bölgesi'nin başkenti Urumçi'de çoğunlukla Çinliler
ve azınlık olarak da Uygur Türkleri yaşar.
Ülkede İslâmiyet, Lâmaizm (Tibet Budizmi), Budizm, Hristiyanlık, Şamanizm ve
Taoizm dinlerine inanlar vardır. Uygurlar ile Kazak, Hui, Kırgız, Tatar, Özbek,
Tacik, Dungşiyang, Salar ve Baonlar Müslüman'dır. Ülkede başta Urumçi ve Kaşgar
kentleri olmak üzere çok sayıda yerleşim biriminde camiler (23.000 kadar)
vardır. Çin kaynaklarından alınan bilgiye göre ülkede; İslâm Derneği, Kutsal
Eserleri İnceleme Derneği ve Budizm Derneği gibi dinî kurumlar faaliyet
göstermektedir.
Ülkenin en büyük etnik grubunu oluşturan
Uygur Türkleri, tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlarlar. Çok gelişmiş el
sanatları arasında halı, kilim dokumacılığı, bakır eşya, bıçak ve müzik
aletleri yapımı bulunur. Genellikle kare şeklinde önünde bahçesi olan evlerde
otururlar. Buğday unu ve pirinç ana yiyecekleri arasındadır. Pilâv ve ekmekleri
meşhurdur. İçecek olarak sütü tercih ederler. Bol miktarda sebze ve meyve
yerler. Kazak, Moğollar, Kırgızlar ve Özbekler genellikle hayvancılık yaparlar
ve çadırlarda yaşarlar. Hui toplumu çiftçilik ve ticaret işleriyle uğraşırlar.
Sincan-Uygur Bölgesi'nde 200 civarında değişik sanayi ürünü üreten 58 bini
aşkın işletme vardır. Başlıca sanayi kolları; petrokimya, tekstil, gıda işleme,
maden, makine ve inşaat Tarım Havzası'ndaki en büyük kent, aynı adlı
akarsuyun kenarında kurulan ve Türk tarih ve kültürü açısından da önemi büyük
olan Kaşgar'dır (Nüfusu 300.000). Kent nüfusunun dörtte üçünü Uygur Türkleri
oluşturur. Şehirde 11. yüzyıldan itibaren yapılmaya başlanmış İslâm mimarîsine
ait çok sayıda eser bulunmaktadır. Bunlardan bölgenin yöneticisi Abak Hoca için
1640'ta yapılmış türbe, Yusuf Has Hacip Türbesi, Seyit Ali Asya Han Türbesi ve
Kaşgarlı Mahmut Türbesi ile çok sayıda (90 kadar) mescit ve cami bulunmaktadır.
Kaşgar, yöresel ölçüde de önemli bir yerleşme birimidir; Çevrede yetiştirilen
buğday, mısır, fasulye, pamuk ve meyve Kaşgar'da pazarlanır. Kentte Etigar
Camii 1442 yılından beri ayakta durmaktadır. Bu cami, 1966-1976 yılları
arasında Çin kültür devrimi esnasında büyük zarar görmüş, fakat daha sonra
restore edilmiştir. 1949'da kapatılan İngiltere ve Rusya konsoloslukları,
turistik otellere dönüştürülmüştür. Ayrıca Sultan Türbesi, Artış ilçesinin 24
km. güneybatısında bulunan Karahan hanedanından Şafakbogela Han'ın 956'da
yapılmış türbesi vardır. Kulca civarında Tubeyla Timur Han Mozolesi'nde İslâm
dinini kabul eden ilk Moğol hanının mezarı bulunur. Burası Doğu Türkistan'daki
ilk İslâm mimarisi örnekleri arasındadır.
3. Hafta Türk Kültürünün Özellikleri
Konular: Türk yaranış efsanesi; Eski Türklerde devlet şekli; Dini hayat; Felsefe ve
bilim; Edebiyat; Sanat
Temel Okumalar:
- Türk Dünyası El Kitabı, Birinci Cilt, 3,4 ve 7. bölümler;
- Muhammet Şahin, Türk Tarihi ve Kültürü, Ankara: Okutman, 2012, s. 33-47, 87-102;
Tavsiye edilen okumalar:
- İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul: Boğaziçi yayınları, 1989,
1, 2 ve 3. bölümler;
- Wikipedia’dan uygun makaleler;
- Youtube’dan değişik videolar.
Ders Notları:
Türk kültürü, Anadolu, Doğu Akdeniz, Orta Asya ve İslam kültürleri ile etkileşim içinde varlığını sürdürmekte olan zengin ve eklektik bir kültürdür. Selçuklu ve Osmanlı döneminde oluşmuş gelenek ve davranış kalıpları da sıklıkla sürdürülmektedir.
Dedelerin adları genellikle torunlara verilir. Pek çok yörede her adın bir sıfatı vardır. Günlük hayatta millî takvim kullanılır. Ancak kültürel hayat Müslümanlık medeniyetiyle iç içe olduğundan hicri takvim adları yaşatılır, Recep, Şaban, Ramazan adları hem ad olarak konur hem günlük dini yaşayışta kullanılır. Türkler Avrasya denilen coğrafyaya yayılmışlardır ve Anadolu'ya göç etmişlerdir.
Çadır yerleşiminden kent yerleşimine geçen Türkler, ahşap evlerden apartmanlara ve sitelere çevrilen kent kültürüne geçmişlerdir. Ev dekorasyonunda kilimden halıya, sedirden mobilyaya, sandalyeden koltuğa, tahta pencereden pimapen pencereye çevrilen ev kültürü, geniş aileden çekirdek aileye çevrilmiştir. Batılı giyim kuşam yaygın olmasına rağmen, eski giyim kültürü devam etmektedir. Ocak ve mangal düzeninden kalorifer ve doğalgaz düzenine geçen ısıtma sistemi; eşek ve attan arabaya; siniden masaya; şerbetten meyve suyuna; bozadan kolaya; hamamdan saunaya; dere kenarı yıkamadan çamaşır makinesine; teldolaptan buzdolabına temizlik ve sağlık kültürü gelişmiştir. Yemek kültürü et merkezli olup, ot, süt, ekmek, bal, balık, yumurta, yoğurt temel besinlerdir.
Hayvancılık at, eşek, sığır, manda, ayı, deve, koyun, keçi, arı, ördek, tavuk yetiştirmeciliğindedir. Tarım ürünleri arpa, buğday, pirinç, pamuk, kabak, bakla, nohut, fasulye, havuç, lahana, soğan, sarımsak, hıyar, turp, bamya, patlıcan, domates, biber, elma, tütün, çay, zeytin, erik, üzüm, patates, ayva, armut, kavun, karpuz, iğde, nar, kiraz, vişne, muz, çilek, fıstık gibi sebze ve meyvelerdir.
Dokumacılık, ayakkabıcılık, terzilik en yaygın zanaatlardır. Çarşı ve bedestenden marketlere, süpermarketlere günlük alışveriş kültürü gelişkindir. Semt pazarları devamlı işler.
En modern iletişim sistemleri kullanılmakta, kara, hava, deniz ve demiryollarında modern araçlarla seyahat edilmektedir. Kent içi raylı sistemler ve yeraltı treni mevcuttur.
Türk edebiyatı, Türk yazını veya Türk literatürü, Türk dilinde yazılmış sözlü ve yazılı metinlerdir. Türklerin İslamiyet’i kabullerine kadar farklı Türk dil ve alfabeleri kullanılırken, İslamiyet’in etkisiyle Farsça ve Arapça kullanılmaya başlanmış, Osmanlı döneminde Türkçenin Arap alfabesiyle yazıldığı Osmanlıca eserler verilmiştir. Özellikle saray çevresinde, Fars edebiyatının etkisiyle üretilen bir edebiyat anlayışı ağır basmıştır. Zaten okur-yazarlığın olmadığı ya da oldukça az olduğu halk arasında, sarayın Divan Edebiyatı etkili olamamış, Anadolu'da sözlü gelenek uzun bir süre devam etmiştir.
Türkçe, Ural-Altay dil ailesi Altay koluna dâhil bir dildir.
Türklerin tarihine paralel olarak Türkçenin yayıldığı coğrafi alan çok geniştir. Bugünkü Moğolistan'dan Doğu Avrupa'ya kadar konuşulan Türkçe pek çok lehçe ve şiveye ayrılmaktadır. Tarihi gelişimi içinde Türkçe, 8.-13. yüzyıllar arasında Eski Türkçe, 13.-20. yüzyıllar arasında Orta Türkçe, 20. yüzyılda yeni Türk Yazı Dilleri ana başlıkları altında üç gurupta incelenmektedir. Türkiye Türkçesi, Orta Türkçenin, Batı Türkçesi kolunun günümüzde kullanılan bölümüdür.
Bugün Türkçe, yaklaşık 250 milyon insan tarafından; Türkiye Türkçesi dünyada 80 milyon insan tarafından konuşulmaktadır.
Batı Türkçesinin ikinci devri olan Osmanlıca (Osmanlı Yazı Dili) İstanbul'un fethinden Osmanlı İmparatorluğu'nun sonuna kadar 15.-20. yüzyıllar arasında devam eden yazı dilidir. İngiltere, Fransa, İspanya gibi memleketler gittikleri yerlere dillerini de götürdükleri halde Türkler bu dil sömürgeciliğinden uzak durmuştur. Eğer Osmanlı Devleti'de gittiği her yere Türkçeyi de götürseydi bugün Türkçe dünyada en çok konuşulan dillerden biri olacaktı.
Cumhuriyetten sonra 1928'de yapılan Harf İnkılabı ile Arap harfleri terk edilip Latin harflerinin kabulü Türkçenin yabancı unsurlardan arındırılmıştır. Türk dilini araştırmak ve tabii mecrasında gelişmesine katkıda bulunmak üzere 1932 yılında Türk Dil Kurumu kurulmuştur.
Türk Edebiyatı, Türklerin dâhil oldukları üç medeniyet ve kültür dairesine paralel olarak üç safhada incelenmektedir: İslamiyet öncesi Türk Edebiyatı; İslamî dönem Türk Edebiyatı; Batı etkisindeki Türk Edebiyatı.
Türk dilinin ve edebiyatının tespit edilebilen en eski yazılı metinleri VII. Asrın sonlarına ve VIII. Asrın ilk yarısına ait olan dikili taşlardır. Bunlar arasında yer alan 732'de Kültigin, 735'te Bilge Kağan, 720'de Tonyukuk adına dikilen Orhun Yazıtları gerek muhtevaları, gerekse mükemmel dil ve üsluplarıyla Türk dili ve edebiyatının ve tarihinin şahaserleri arasında yer almaktadır. Bu dönemden günümüze ulaşan Türk destanları arasında Yaratılış, Saka, Oğuz Kağan, Göktürk, Uygur, Manas destanları sayılabilir. XIV. asırda yazıya geçirilen "Dede Korkut Kitabı" destan döneminin hatıralarını saklayan, gerek muhteva gerekse dil ve üslup mükemmeliyeti bakımından önem arz eder.
Türk edebiyatı, şiir, hikâye, deneme, mizah, eleştiri dallarında eski ve yeni formatlarda dünya dillerine çevrilen eserler üretmektedir. Sözlü edebiyat geleneği, dini edebiyat formunda yaygındır ve en meşhuru kandillerde okunan mevlüddür. Halk edebiyatında dünya kültürüne Nasreddin Hoca tanıtılmış, halk danslarıyla ve seyirlik sanatlarla tarihi kültür yapıları yaşatılmıştır.
Geleneksel Türk müziğinin kökleri iki ana kol olarak; Selçuklu dönemine değin uzanır. Bunlar; halk çevresinde gelişen halk müziği ve aristokrasi çevresinde gelişen Klasik Türk müziğidir. Zira; Osmanlı döneminde; şehirlerde, saray çevresinde ve konaklarda "kâr, beste, semai, şarkı" adı verilen ezgilere rastlanırken; halk arasında ve köylerde "türkü, bozlak, uzun hava, zeybek, oyun havası" adı verilen ezgilere rastlanmaktadır. Bu yüzden, şehir ve saray çevresinde gelişen müzik bugünkü Türk Sanat Müziğinin temelini; halk arasında gelişen müzik ise Türk Halk Müziğinin dayanağını oluşturmuştur. Cumhuriyet döneminde köy türküleri üzerine yapılan araştırmalar yoğunlaşmış ve pek çoğu derlenerek korunmaya çalışılmıştır.
Klasik Batı Müziği ise, cumhuriyet dönemi devrimler sonrası Türkiye'de gelişmiş ve Klasik Batı müziğine oldukça önem verilmiştir. 1924'te Ankara'da Musiki Muallim Mektebi kurulmuş ve yetenekli gençlerin Avrupa ülkelerine gönderilip yetiştirilmesi hareketi başlamıştır. İstanbul'da çalışmalarını sürdüren Darrültalimi Musiki adlı okul yeni bir yönetmelikle konservatuvar haline getirilmiştir. Çok sesli sanat müziğinde sesini Batı'da ilk duyuran Türk sanatçı Cemal Reşit Rey olmuştur.
1970'lerden sonra popüler kültürle birlikte gelişmeye başlayan popüler müzik ise, farklı kesimlerce farklı biçimlerde algılanmıştır. Önce Türk pop müziği ve Anadolu rock doğmuştur. 1980’lerde gettolarda Türkiye'ye özgü arabesk müzik türemiştir; protest ve özgün müzik türleri ortaya çıkmıştır. 90’lı yılların sonlarında alternatif rock, karadeniz rock, Türkçe rap, Türkçe jazz gibi türler doğmuştur. Türk Sanat Müziğinin klasik kalıplarından oldukça uzaklaşılmasıyla fantezi müzik ortaya çıkmıştır. Daha sonraları pop müzik sırasıyla arabesk ve fantezi ile karışmış; Türkiye'ye özgü arabesk-pop ve fantezi-pop türleri popüler müziğin büyük kısmını kaplamıştır.2003 yılında Eurovizyon Yarışmasında Sertab Erener, Everyway That I Can adlı şarkıyla birinci olmuştur. Ayrıca, Tarkan, Sezen Aksu gibi, uluslararası alanda da kabul görmüş Türk sanatçılar da vardır.
Türk siyasi kültürü; beylik, hakanlık, sultanlık ve tek partili cumhuriyetten demokratik laik çok partili cumhuriyete doğru gelişmiştir. Osmanlı merkezi siyasi yapısı ve bürokratik düzen öğelerinin etkileri cumhuriyette görülmesine rağmen Batı tarzı demokratik rejim yerleşmektedir. Sivil toplum güçlenmektedir. Siyasi kültür, zaman istemekle birlikte gelişmektedir. Siyasi kültürün zayıf yönü hoşgörüsüzlüktür. Askerlik bir kültür unsuru olarak Türk kültüründe önemli bir işleve sahiptir. Askerlik yapmamış gençlere kız verilmemesi hâlâ yaygın bir adettir. Dünyada yaygın olan bazı siyasi akımlar ve partizanlık; siyasi kültürde olumsuz ve acı olaylara yol açmışlardır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki otoriter yenlik yerini liberal demokrasiye terk etmektedir.
Türk mutfağı, öncelikle Osmanlı'nın mutfağını miras almaktadır. Osmanlı mutfağı da Türk, Yunan, Balkan ve Ortadoğu mutfaklarının birleşimi ve saflaştırılması olarak tanımlanabilir. Türk mutfağı ayrıca Batı Avrupa mutfağından olduğu kadar bu mutfaklardan ve diğer komşu mutfaklardan etkilendi. Osmanlılar, Orta Asya'dan yoğurt gibi geleneksel Türk unsurları, kendi ülkelerindeki çeşitli yemek pişirme geleneklerini ile etkilendikleri Orta Doğu mutfağıyla birleştirdiler. Osmanlı İmparatorluğu, bir teknik özellik dizisi yarattı. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu'nun Osmanlı yemeklerinden küçük parçalar ve örnekler içerdiği çeşitli bölgelerinde gözlemlenebilir.
Tamamı alındığında, Türk mutfağı homojen değildir. Bir taraftan ortak Türk yemekleri ülkenin boydan boya ucunda bulunabilirken, ayrıca bölgeye özgü yemekler de vardır. Karadeniz bölgesinin mutfağı (Türkiye'nin kuzeyi) mısır ve hamsi balığına dayanır. Güneydoğu'da Şanlıurfa, Gaziantep ve Adana kebapları, mezeleri ve hamur işine dayalı tatlıları; baklava, kadayıf ve künefe ile. Özellikle Türkiye'nin batı kısmında zeytin ağacı bol bol yetiştirilir. Zeytinyağı, yağlar içinde pişirme işlerinde en çok kullanılandır. Ege Bölgesi, Marmara Bölgesi ve Akdeniz Bölgesi sebzeler, otlar ve balık zenginliği açısından bölgelerinin temel özelliklerini gösterirler. Orta Anadolu, kendine özgü keşkek, (özellikle Kayseri'de) mantı, gözleme ve çiğ börek gibi hamurlu yemekleriyle öne çıkar.
4. Hafta Türkiye ve Kıbrıs Sorunu
Konular: Kıbrıs’ın eski dönem tarihi; Adanın Osmanlılarca iskânı; Kıbrıs İngiliz yönetiminde; Kıbrıs Cumhuriyeti ve Türk-Rum mücadelesi; KKTC’nin kurulması; Kıbrıs müzakereleri ve Türkiye.
Temel Okumalar:
- Saadettin Gömeç, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi,4. bölüm.
- Tayyar Arı, Uluslararası İlişkilere Giriş, Bursa: MKM Yayıncılık, 2013.
s. 213-215.
Tavsiye edilen okumalar:
- Wikipedia’dan uygun makaleler;
- Youtube’dan değişik videolar.
Ders Notları:
Tarihi boyunca birçok ulusun egemenliği altına giren Kıbrıs MÖ 1500 yılı civarında Antik Mısırın, MÖ 1320 yılı civarında Hititin ve MÖ 1200'li yıllarında tekrar Mısırın, MÖ 1000 yılı civarından Fenikelilerin ve MÖ 709'da Asurluların egemenliği altına girdi. MÖ 669'da bağımsızlığını kazandıysa da tekrar Mısır firavunu Amasis tarafından alındı. MÖ 545'te Pers Ahameni İmparatorluğu'na geçti ve MÖ 333'te İssus Muharebesinde Persleri yenen Büyük İskender'in egemenliği altında özerklik tanındı. Bu tarihten sonra adada Yunan kültürü önem kazandı. MÖ 58 yılında ada Roma İmparatorluğunun bir vilayeti haline geldi ve 350 sene boyunca Roma İmparatorluğu kontrolünde kaldı. 395’te, Bizans İmparatorluğu'nun bir parçası olan adada halk Putperestlikten yavaş yavaş Ortodoksluk mezhebine geçti. 1191 yılında Aslan Yürekli Richard Üçüncü Haçlı Seferi sırasında adaya yerleşti ve daha sonra adayı Tapınak Şövalyeleri’ne sattı. 1192 yılında adayı satın alan Guy de Lusignan ve soyu 1489'da Venediklilerin adayı alışına kadar Kıbrıs'ı kontrol ettiler.
Kıbrıs'ta Venedik Cumhuriyeti hâkimiyeti, 26 Şubat 1489'da başladı. O dönemde adanın hâkimi olan Lüzinyan kralı, Katerina Kornaro adlı bir Venedik soylusuyla evlendi. Kral ölünce, ada Venediklilere kaldı. Adayı yöneten Venedikli, Mağusa'da ikamet etmekteydi. Venedikliler döneminde askeriyeye önem verilmiş, Mağusa'nınki başta olmak üzere kaleler sağlamlaştırılmıştı. Lefkoşa Surları ise 8 milden 3 mile indirilerek yeniden yapılmıştır.
Fetihden önce Kıbrıs, Doğu Akdeniz'deki Osmanlı Devleti'ne ait gemilerine akın yapan Hristiyan korsanlarının sığınağı haline gelmiştir. Bu korsanlar genellikle deniz ticaret gemilerine ve hacca giden yolculara saldırarak buradaki yol güvenliğini yok etmektedir. Bu gibi nedenlerden dolayı Kıbrıs'ın alınması gerekli görülmüştür.
Kıbrıs, II. Selim'in hükümdarlığı esnasında, Lala Mustafa Paşa komutasındaki ordu ve Piyale Paşa komutasındaki donanma tarafından, 1 Temmuz 1570'te başlayıp, 1 Ağustos 1571'de Mağusa'nın fethedilmesiyle Osmanlı idaresine girdi. Kıbrıs'ın fethiyle Osmanlı Devleti, Doğu Akdeniz'e tamamen hâkim olmuştur.
15 Eylül 1570 tarihinde Lala Mustafa Paşa, tören ile Lefkoşa şehrine girmiştir. Kıbrıs fethedildiği tarihte adada çok az sayıda Ortodoks Rum vardı. Çünkü Venedikliler Katolik idi ve Ortodoks Kilisesi'ne yaşama hakkı tanımıyordu. Osmanlı Devleti Ortodokslara serbestçe kilise kurma ve gelişme imkânı sağladı. Böylece adada Ortodoks Kilisesi gelişti ve Katolik Kilisesi etkinliğini kaybetti.
1571 yılında Kıbrıs'ta yapılmış bulunan nüfus sayımında yerli halkın nüfusu 150.000'dir. Burada bulunan Türk askeri ise 30.000 kadardır. Fethin ardından Karaman'dan adaya göç ettirilen Türkler, adanın ilk Türk sakinleridir. Bugün adada yaşayan Kıbrıs Türkleri'nin (Kıbrıs Harekâtı'ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nden gelenler hariç) soyu bu Osmanlı idaresinde adaya gönderilen Türklerden gelmektedir.
93 Harbi'nde Rus İmparatorluğu karşısında yenilen Osmanlı, Ruslara karşı fazla ödün vermemek amacıyla, Birleşik Krallık'ın isteği üzerine ada 92.799 sterline kiralanmıştır. Osmanlı mülkiyeti devam ediyor sayılmakla birlikte, yönetim tamamen Birleşik Krallık'a geçti. Birleşik Krallık adayı "Komiser" diye tabir ettiği yüksek rütbeli yöneticilerle idare etmiştir. 1914'te başlayan I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı'nın Birleşik Krallık karşısındaki Almanya'nın yanında savaşa girmesi üzerine Birleşik Krallık adayı ilhak edip adaya vali tayin etti. 1923'te imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın 21. Maddesi gereğince, Birleşik Krallık'a ilhakı tanındı. 1925 yılında Kıbrıs kraliyet kolonisi olarak ilan edildi ve adaya ilk Türkiye Cumhuriyeti konsolosu atandı.
Ekim 1931'de itibaren Rumlar Enosis isteğiyle ayaklandı, Rumlar'ın Birleşik Krallık yönetimine karşı ayaklanması sonucu Birleşik Krallık'ın politikası sertleşti. Yunan ve Türk tarihinin okutuması, iki ülkenin bayraklarının kullanılması ve Yunan ya da Türk ulusal kahramanlarının resimlerinin sergilenmesi yasaklandı.[32] Türk topluluğu Enosis’e karşı olduğunu açıkladı. 1943 yılında Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu (KATAK) kuruldu. Fakat KATAK'ın faaliyetini yetersiz bulan Fazıl Küçük KATAK'tan ayrılmış ve 23 Nisan 1944'te Kıbrıs Millî Türk Halk Partisi (KMTHP)'ni kurmuştur.
II. Dünya Savaşı’nın ardından kolonilerin tasfiyesi eğilimi yaygınlaşınca, 18 Ekim 1950'de Kıbrıs Rum Ortodoks liderliğine III. Makarios seçilmiştir. Yunanistan Hükûmeti 1954'te Birleşmiş Milletler’e ulusların kendi kaderlerini tayin haklarının (self-determinasyon) Kıbrıs için de uygulanması yolunda başvuruda bulundu. Türkiye'nin karşı çıktığı bu istek Birleşmiş Milletler'ce reddedildi.
EOKA 1 Nisan 1955’te adada faaliyete geçti. Rumlar arasında Enosisçi-Anti Enosisçi çatışması başladı. Türkiye ilk kez sorunda taraf olmayı kabul etti ve 29 Ağustos’ta Londra’da Birleşik Krallık ve Yunanistan’ın katıldığı toplantıda, Türkiye de temsil edildi. 15 Kasım 1957'de Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruldu. 1958 yılında gündeme gelen MacMillan Planı'na göre Kıbrıs’ın İngiliz Milletler Topluluğu içinde kalmasına ama Türkiye ve Yunanistan'la da bağlara sahip olmasına karar verildi.
1960'ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinde her iki toplum da nüfuslarına göre her kurumda yeterli temsil hakkına sahipti. Fakat Kıbrıs Cumhuriyeti cumhurbaşkanı III. Makarios 30 Kasım 1963’te 13 maddeden oluşan anayasa değişikliği önerilerini sundu. Bunlar arasında anayasanın değişmez maddeleri, Kıbrıs Türk'ü olan Başkan Yardımcısının veto hakkının ortadan kaldırılması, Temsilciler Meclisinde ayrı çoğunluklar ilkesinin ortadan kaldırılarak kararların basit çoğunlukla alınması, ayrı belediyelerin ortadan kaldırılması gibi maddeler de bulunmaktaydı.
ABD Başkanı Kennedy, Makarios’a bundan vazgeçmesini önerdi ve Türkiye değişiklikleri kabul etmeyeceğini bildirdi. Kıbrıs Türkleri'nin de reddi üzerine Kıbrıs Rumları, 21 Aralık 1963’te Kıbrıs Türklerine karşı ada çapında katliam başlattı. 21 Nisan 1966 tarihli Patris gazetesinde yayınlanan Akritas Planına göre Türk halkı sindirilerek ada Yunanistan'a bağlanacaktı.
1967’de Rum saldırıları tekrar başladı. Yunanistan Ordusu'nun 15 bin askeri, gayri resmî olarak adaya yerleştirildi. Türklere karşı sürdürülen sindirme politikasının durdurulması için Türkiye ve Yunanistan başbakanları arasında düzenlenen toplantı bir sonuç vermeyince, Türkiye askerî müdahalede bulunacağını açıkladı.
TBMM hükûmete müdahale yetkisi verdi. Türk uçakları Kıbrıs üzerinde uçmaya başladı. Donanma ve çıkarma birlikleri harekete geçti. ABD’nin arabuluculuğuyla Yunanistan birliklerinin geri çekilmesi sağlanınca, Türkiye harekâtı durdurdu. Yunanistan'ın askerleri üç Türk köyünden geri çekilirken arkalarında 24 ölü bıraktılar. 1964’ten beri Türkiye’de bulunan Rauf Denktaş gizlice adaya gitti. Denktaş, Yunanlarca tutuklandı ama Türkiye ve ABD’nin itirazı üzerine iade edildi.
1970'li yılların başlarında Yunanistan'ı kontrol eden askerî cunta yönetimi, II. Makarios'un tutumları ve enosisin yolunda ilerleme olmamasından dolayı memnun değildi. Cunta, 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs Ulusal Muhafız Birliği'ne bu birliğin komutanının görevinden alınmasını ve adanın kontrolünü Yunan subayların bulunduğu bu birliğin almasını istedi. Birlik aynı gün Lefkoşa'daki Başkanlık Sarayı'nı bastı ve III. Makarios görevden alındı. Nikos Sampson yeni hükûmetin devlet başkanı olduğu dünyaya ilan edildi. Her ne kadar milliyetçi Rumlar tarafından darbe yapılsa da Yunanistan ile birleşmedi, Kıbrıs'ın bağımsızlığı devam etti ve bağımlı bir yönetim olmadı. Türkiye Cumhuriyeti, gerçekleştirilen darbe nedeniyle Zürih ve Londra Antlaşması'nın IV. maddesine istinaden gerçekleştirdiğini savunarak 20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs'a karadan ve havadan harekât başlattı. Türk birlikleri, adaya indikten kısa bir süre sonra adanın büyük şehirlerinden bir olan Girne'ye girdi. Başkent Lefkoşa'ya doğru ilerlemeye başladı. 22 Temmuz'da taarruz sonucunda Türk birlikleri önce Girne’ye girdi, daha sonra da başkent Lefkoşa’ya yöneldi. Ateşkes başlamadan Girne-Lefkoşa hattı birleşti.
Geçici ateşkes ilan edildiyse de Rum birliklerinin bu ateşkes kurallarına uymaması sonucu 13 Ağustos'ta Türk birlikleri tekrar ilerlemeye başladı. Türk birlikleri 14 Ağustos'ta başkent Lefkoşa'ya, 15 Ağustos'ta Lefke ve Mağusa'ya girdi. Uluslararası baskılar sonucunda ateşkes ilan edildi ve adanın %37'si Türkler'in kontrolüne geçti. 170.000 civarındaki Kıbrıslı Rum kuzeyde bulunan evlerinden göç ettirildi, 50.000 Kıbrıslı Türk ve daha sonra da Türkiye'nin teşviki ile Türkiye'den gelen göçmenler ise bu evlere yerleştirildi.
15 Kasım 1983'te Kıbrıs Türk Federe Devleti meclisi self-determinasyon hakkını kullanarak oybirliği ile aldığı bir kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilan etmiştir. KKTC'nin kuruluş bildirgesini kurucu cumhurbaşkanı Rauf Denktaş okudu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulması, Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan’ın ve pek çok devletlerin yanı sıra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin de tepkisini çekti.
Güvenlik Konseyi, 18 Kasım’da aldığı bir kararla bağımsızlık kararını kınadı. 13 Mayıs 1984’te de Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanını ayrılıkçı bir hareket olarak tanımladı.
Kıbrıs Sorunu, dünyanın gündemine girdiğinden beri başta Birleşmiş Milletler bünyesindeki çalışmalar olmak üzere adanın birleştirilmesi gayesi ile birçok faaliyet yürütülmüştür. Fakat bunlardan bir sonuç alınmamıştır. Bunlardan biri olan 2004 Annan Planı referandumu da Kıbrıslı Türklerin "kabulü" ve Rumların "hayırı" ile gerçekleşmemiştir. 1 Mayıs 2004’te Kıbrıs Cumhuriyeti tüm adayı temsilen Avrupa Birliği’ne girmişlerdir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti resmî adı ile Türkiye haricinde tanınmamaktadır. Bağımsızlık ilanından sonra Pakistan ve Bangladeş de KKTC'yi tanıdığını ilan etse de uluslararası baskılar sonucunda bundan vazgeçmişlerdir. 1992’de Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Meclisi'nin yetkisi olmadığı halde KKTC’nin tanınmasına ilişkin karar aldığına dair bilgi aktarılmaktadır. Azerbaycan-Kuzey Kıbrıs arasındaki ilişkiler aralarına Türkiye'yi de katarak "bir millet, üç devlet" anlayışının gelişmesine ve bu anlayışın söz konusu ilişkilere yön vermesine yol açmış olsa da Azerbaycan KKTC'yi resmen tanımamaktadır. Haziran 2004'te İslam Konferansı Örgütü dışişleri bakanları "Kıbrıs Türk Toplumu" sıfatıyla gözlemci olarak katılan KKTC'nin Annan Planı'nda kullanılan "Kıbrıs Türk Devleti" tanımıyla katılmasını kararlaştırmışlardır.
29 Nisan 2004 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından kabul edilen 1376 sayılı kararda Kıbrıs Türk toplumu seçilmiş temsilcilerinin AKPA çalışmalarına katılabilmelerine imkân verilmesine karar verilmiştir. Bu karar doğrultusunda Kıbrıslı Türkler AKPA'da temsil edilmeye başlamış ve asamble toplantılarına 2 temsilci ile gözlemci statüsünde katılmaktadır. 2005'te Gambiya, Batı Afrika ülkesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni diplomatik ilişkiler kurmaya hazır olduğunu açıklamıştır. 2008'de Katar'da "KKTC Ticaret ve Turizm Ofisi" adıyla temsilciliğini açmıştır.
2004 Nisan'ında yapılan Annan Planı referandumundan bugüne uluslararası camia KKTC ile var olan ilişkilerini iyileştirmeye başladı. Avrupa Birliği'nin genişlemesi'nden sorumlu üyesi Günter Verheugen raporunda bu şartlar göz önünde tutulursa AB ülkelerinin KKTC'de temsilcilikler açabileceklerini söyledi. AB KKTC'ye 259 Milyon Euro yardım taahhüt etti. Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından engellenmeye çalışan bu yardımı KKTC direkt olarak almak istemektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat görevi sırasında dünya liderleri ile görüşmelerine devam etti. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ve Birleşik Krallık eski Dışişleri Bakanı Jack Straw ile görüşmelerde bulundu. Ayrıca 2006 Ağustos'unda eski Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref tarafından Cumhurbaşkanı sıfatı ile ağırlandı.
5. Hafta Türkiye-Kuzey Azerbaycan İlişkileri
Konular: XVI Yüzyıldan sonra Azerbaycan tarihi; Azerbaycan’ın bölünmesi; 1918-20.yıllar Azerbaycan Halk/Demokratik Cumhuriyeti; Azerbaycan-Türkiye ilişkileri; 1991’den sonra ilişkilerin gelişmesi.
Temel Okumalar:
- Saadettin Gömeç, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, I bölüm.
- Nesib Nesibli, Azerbaycan-Türkiye: Nereden Nereye? (elektron versiyonu gönderilecektir)
Tavsiye edilen okumalar:
- Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri ve Bölge Ülkeleri ile İlişkileri İhtisas
Komisyonu Raporu, Ankara, 2000 (file:///C:/Users/User/Desktop/BölümBelgeleri/Türkiye%20Türk%20Cümh/Türkiye-Türk%20cumhuriyetleri%20ilişkileri%20-okunmalı.pdf)
- Wikipedia’dan uygun makaleler;
- Youtube’dan değişik videolar.
Ders Notları:
Azerbaycan Cumhuriyeti ya da kısaca Azerbaycan, 86.600 km²′lik yüzölçümü ve aşağı yukarı 10 milyonluk nüfusuyla Kafkaslar ′ın en büyük ülkesidir. Başkenti Bakü olup, zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahiptir.
Resmi dili Azerbaycanca’dır (Azerbaycan Türkçesi). Laik bir ülke olan Azerbaycan′ın para birimi Azerbaycan Manatı′dır. Doğusunda Hazar Denizi, batısında Ermenistan ve Türkiye, güneyinde İran, kuzeyinde ise Gürcistan ve Rusya Federasyonu ile komşudur. Ülke nüfusunun %90′ı geçen kısmı Türk tür. Türkçe ′nin Oğuz lehçelerinden biri olan ‘Azerbaycanca’ ülkenin resmi dilidir. Ülke nüfusunun %2′lik Rus ve %2′lik Ermeni nüfusu en önemli azınlıklardır. Ermeni azınlık genelde Dağlık Karabağ bölgesinde yaşar. Azerbaycan hükümeti 1991′de aldığı bir kararla kendisine bağlı Nahcivan ve Dağlık Karabağ bölgelerinin özerkliklerini kaldırmıştır. Dağlık Karabağ′daki Ermeni azınlığın bağımsızlık talepleri Ermenistan ve Azerbaycan arasında savaşa neden olmuştur. Şu an Dağlık Karabağ ve bitişik arazilerinde dahil olduğu Azerbaycan toprağının yaklaşık %20′si Ermenistan′ın kontrolündedir.
Azerbaycan 38°-25 kuzey enlemleri ile 44°-50 doğu boylamları arasındaki
coğrafı bölgeye yerleşmiştir. Sınırların uzunluğu 3600 km dir. Azerbaycan 657
metre deniz seviyesinden yüksektir ve topraklarının % 50'si dağlık alanlardır.
Dağlık alanlar Büyük Kafkasya, Küçük Kafkasya ve Talış dağlarından meydana
gelmektedir. En yüksek yeri Tufandağı' 4489 metredir.Hinal dağı, Delidağı,
Kedidağı önemli dağlandır. Kura-Aras Ovası en büyük düzlüktür.
Azerbaycan iklimi dünyadaki 11 iklim çeşidinden
9 una sahiptir.Yıllık ortalama sıcaklığı 10 C'nın üzerindedir. En büyük gölü
17,5 km² ile Hacıkabul Gölü'dür. Azerbaycan'ın en uzun nehri 1364 km Hazar
Denizi'ne dökülen Kura Nehri'dir. Kura'nın bir kolu olan Aras ise 1072 km'dir.
‘Azerbaycan’ın adı konusunda değişik görüşler bulunmaktadır. Burayı (M.Ö. 323) yöneten komutanlarından Atropates′ten geldiği öylendiği gibi "Od" anlamındaki azer sözcüklerinden geldiğinde belirtilmektedir. Ancak, bu yer adının etimolojisi yapılırken, bu bölgede egemenlik Süren Hazar Türkleri′nin ismi de göz önüne alınmalıdır ve kaynaklara göre gerçek payı da büyüktür.
Etnik nüfus
(1990’a kadar)
EtnikGrup Nüfus Oran
AzerbaycanTürkleri 5.805.000 %82,6
Rus 392.300 %5,5
Ermeni 390.500 %5,5
Lezgi 171.000 %2,4
Avar 44.100 %0,6
Yahudi 30.800 %0,4
Diğer 80.000 %1
Etnik Grup Nüfus Oran
AzerbaycanTürkleri 8.441.000 %98
Ermeni - %1.
Yahudi 8.000 %0,09
Diğer 85.000 %1
Ocak 1990 olaylarından sonra ülkede bulunan
Rusların ve Karabağnın Ermeniler tarfından işgalinden dolayı Ermeniler'in göçü
yoğunlaşmıştır. Ermeni işgali altındaki Karabağ dışında Azerbaycan'da artık hiç
bir Ermeni kalmamıştır. Bunun sonucu olarak toplam nüfus içinde Türklerin oranının
%95'u aştığı tahmin edilmektedir ve bu oran %99'a doğru hızla artmaktadır.
Toplam nüfus büyüme oranı %0,89'dur.
Yaş grubu - Toplam nüfustaki payı:
0-14 - 33.0
15-29 - 28.9
30-44 - 17.7
45-59 - 12.0
60 + - 8.4
Yukarı Karabağ
Yüzölçümü: 4.400km²
Nüfusu: 295.000
Azerbaycan toprağı olan Karabağ bugün Ermeni işgali altındadır ve yaklaşık bir milyon Türk Ermenilerin baskıları sonucu bölgeden göç etmeye zorlanmıştır. Ermeniler, tüm Birleşmiş Milletler ve AGİT kararlarına rağmen işgal ettikleri bölgelerden çekilmemektedirler.
Azerbaycan'da yer şekilleri bakımından üç bölge ayırt edilir. Ülkenin kuzeyini Büyük Kafkasların doğu kesimi kaplar. Yer yer 4.000 metreyi aşan (Bazardüzü Doruğu 4.485 m) bu dağlar güneydoğuya doğru alçalır ve tepelere, platolara dönüşerek Hazar Denizi kıyısına kadar uzanır. Ülkedeki en yüksek doruklar ülkenin kuzey sınırını oluşturan Büyük Kafkaslar'ın üzerinde yer alır. Akarsuların açtığı derin boğazlarla parçalanmış görkemli sırtlar ve yükseltiler bu bölgeye olağanüstü bir doğal güzellik kazandırmıştır.
Güneybatıdaki Küçük Kafkaslar ülkedeki ikinci önemli dağ sistemini oluşturur. Bu sistem Şahdağ, Muratdağ ve Zangezur Sıradağları ile Karabağ Yaylası'nı kapsar. Deniz düzeyinden 1.566 m yükseklikteki, güzel manzaralı Göygöl Gölü buradadır. Azerbaycan'ın güney sınırını Taliş Dağları oluşturur; bu dağların en yüksek noktası Kyumyurkyoy'dur.
Yerşekli bakımından ayırt edilen üçüncü bölgeyi, adı geçen iki dağlık kesim arasındaki Kura-Aras Çöküntü Alanı meydana getirir. Kura ve onunla Sabirabad'da birleşen Aras nehirlerinin ve kollarının alüvyonlarıyla dolmuş olan bu çukurluk, güneydoğudaki Hazar Denizi'ne doğru genişleyen üçgen biçimli bir ovadır. Kura-Aras Düzlüğü Şirvan, Mil ve Mugan ovalarını kapsar.
Dağların yamaçları kayın, meşe ve çam ormanlarıyla kaplıdır. Hayvan türleri arasında geyik, karaca, yaban domuzu, ayı, vaşak, Avrasya bizonu, elik ve pars sayılabilir. Çil keklik ve orman tavuğu en sık rastlanan kuş türleridir. Kura-Aras Düzlüğünde bozkırlara ve yarı çöl ortamında özgü bitkiler yetişir. Azerbaycan'ın büyük bölümü gri ve tuzlu topraklarla kaplıdır; yüksek kesimlerde ise kestane rengi topraklar ağırlıktadır. Kura ve Aras ırmakları arasındaki kanal ağı düzlüklerin sulanmasını sağlar.
Azerbaycan'da ılıman bir iklim varıdır fakat Hazar Denizinden içeriye doğru, yüksek dağlarda ve diğer yüksek kesimlerde sert bir iklimle karşı karşıya kalınır. Yüksek kesimlerde kışlar uzun, soğuk ve kar yağışlı, yazlar ise serin geçer. Ovalarda ise kışlar serin ve yağmurlu ve bazen karlı, yazlar sıcak ve kurak geçer.
Azerbaycan'ın alçak orta ve doğu kesiminde yarı kurak bir subtropikal iklim hüküm sürer. Ülkenin bu kesiminde kışlar serin ve yağmurlu ve bazen karlı, yazlar sıcak ve kurak geçer. Bu bölgelerde ortalama yağış miktarı 180-200 mm arasında değişir; ve yağışlar tüm yıl boyunca dengesiz olmakla beraber, yaz mevsiminde yok denecek kadar azdır.
Nemli bir subtropikal iklimin hüküm sürdüğü güneydoğu bölgeleri ise Azerbaycan'ın en çok yağış alan kesimidir. Bu bölgede ortalama yağış miktarı 1.200-1.400 mm arasında değişir; ve yağışlar her mevsime oldukça dengeli olarak dağılmıştır.
Büyük Kafkaslar, Azerbaycan'ın ikinci en çok yağış alan kesimidir. Bu bölgede ortalama yağış miktarı 1.000 mm'yi aşar; ve yağışlar burada da her mevsime oldukça dengeli olarak dağılmıştır. 700 m'yi aşan yerlerde karasal iklim hüküm sürer. Bu iklim, yüksek yağış alan güneydoğu bölgelerinde ve Büyük ve Küçük Kafkaslarda nemli bir kara iklimi tipindedir. 700 m'yi aşan Nahçıvan'ın da dahil olduğu diğer yüksek yerlerde ise yarı kurak bir kara iklim hüküm sürer. Yüksekliği 2.000 m'yi aşan yerlerde tundra iklimi görülür. Bu bölgeler yılın çoğu karlarla kaplıdır. Daha yüksek yerlerde dağlar tüm yıl boyunca karla kaplı kalabiliyor.
6. Hafta Türkiye ve İran Türklüğü
Konular: Güney Azerbaycan tarihinin önemli aşamaları; Çağdaş Güney Azerbaycan; Halac Türklüğü; Kaşkaylar; Horasan Türklüğü; Türkiye-İran ilişkilerinde Türklük meseleleri
Temel Okumalar:
- Saadettin Gömeç, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, s. 270-275;
- Yeni Türkiye, sayı 85, IV cilt;
Tavsiye edilen okumalar:
- Gerhard Doerfer, İran’da Türkler (elektron versiyonu gönderilecektir)
- Wikipedia’dan uygun makaleler;
- Youtube’dan değişik videolar.
Ders Notları:
Güney Azerbaycan Bölgesi 170.000 - 220.000 km² bir sahayı kapsar ve kuzeyde Aras Nehri, güneyde Hamse, doğuda Gilan ve Hazar Denizi, batıda Türkiye ve Irak ile çevrilir. Azerbaycan Bölgesinde çoğunlukta olan Azerbaycan Türkleri dışında Kürtler (%7) ve Ermeniler(%0,1) gibi çeşitli etnik gruplar yaşamaktadır. Güney Azerbaycan Türkleri 25-30 milyon olarak tahmin edilmektedir.
Bölgede yaşayan Türk boyları: Kaşkaylar, Şahseven, Kaçarlar, Karapapaklar, Hamse Türkmenleri, Mişkinler, Delikanlu aşireti, Kelişanlu aşireti, Şabsanlı, Mukriler, Kapanaklar, Çardovlu, Mukaddem boyu, Darilu, Beybağlu, Çeğini, İmarluları, Kasımluları, Kiresunlu, Karakoyunlu, Akkoyunlu, İlhanlı, Kızılayak, Başoğuz, Uğurlu, Kovanlı, Karasanlı, Karadolaklı, Tahtakapılı, Karababalı, Kalaçlı, Muganlı, Hıtaylı, Avkanlı, Kızılkeçili, Karaenikli, Karaçaylı, Osanlı, Umanlı, Kıyamandili, Çarıklı, Porsunlu, Develi
Güney Azerbaycan'ın adı konusunda değişik görüşler bulunmaktadır.
· Medya döneminde bugün İran'ın Doğu ve Batı Azerbaycan eyaletlerinin bulunduğu bölgede Atropates (Yunanca: Ατροπατης/Atropatēs) adlı savaşçı isyan çıkardıktan sonra Aturpatene (Ατροπατηνη/Atropatēnē) olarak hitap edildiği söylenmektedir. Pehlevice ve Partça'da Atropatenes, "Ādur (Ateş, Alev) koruyucusu" amlamına gelen "Ādur-pād", "Aturpatene" ise "Āturpādakān" ya da "Ādurbādagān" olarak telaffuz edilmiştir.
· Sasani döneminde bölgede ateşgahlar bulunmuş ve Şiz ve "Ādur Gushāsp"ın Taht-ı Süleyman arkeolojik sitesi olduğu düşünülmektedir. İslam dininin bölgeye girişinden sonra Farsça "آذربيجان Ādharbayjān" ve Pehlevice "آذرباذكان Ādhurbādhakān" olmak üzere iki ad kullanılmıştır.
1941'de İran Birleşik Krallık ve Sovyetler Birliği tarafından işgal edilip bölünmüştür. 1946'da İran'ın Azerbaycan Bölgesinde Sovyetler Birliği Azerbaycan Milli Hükûmetini kurdurmuştur. Devletin başkanı olarak da Azerbaycan siyaset adamı Seyit Cafer Pişeveri olmuştur. Ünlü Azerbaycan şairi Muhammed Biriya devletin eğitim bakanı olmuştur. Başkent olarak Tebriz şehri seçilmiştir. Fakat Sovyetlerin Doğu Avrupa'daki çıkarları karşılığında bölgeden geri çekilmesiyle Azerbaycan Milli Hükûmeti Batı Bloğu ve İran devletine teslim etmiştir. Sovyetlerin desteği kesilince İran’ın düzenli ordusu karşısında aciz kalan Azeri vatanseverler yine de çatışmış ancak yaptıkları savaşlarında kayıp etmiş ve Seyit Cafer Pişeveri Kuzey Azerbaycana gelmiştir,ancak 1947 yılında geçirdiği trafik kazası sonucunda hayatını kaybetmiştir. Pehleviler Azerice eğitim veren okulları kapatmıştır.
İran İslam Devrimi de bu topraklardan başlayıp İran'ın diğer bölgelerine sıçradı. Ancak Devrim sonrasında da beklentileri karşılanmayan Azeriler bir daha ayaklanmaya başladılar.
Azerbaycan dediğimizde genelde insanların aklına 1991 sonrası SSCB’den bağımsız olan kardeş ve öz ülke Azerbaycan geliyor. Fakat haritada gördüğümüz Azerbaycan bildiğimizden daha büyük ve daha geniş. Kadim Türk yurdu olan bu toprakların bir bölümü işgal altında. Karabağ’ı işgal eden Ermenistan ise tarihte Türk coğrafyası olmuştur ve Batı Azerbaycan diye nitelendirilmiştir.
1813 ve 1827 yıllılarında Kaçar Türkleri devleti ile Çarlık Rusya arasında yaşanan savaşlar sonucunda Azerbaycan Kuzey ve Güneye olarak ayrıldı. Aras nehri Azerbaycan’ı kuzey ve güney olarak ikiye böldü.
Evet günümüzde bildiğimiz Azerbaycan işte Azerbaycan’ın Kuzeyi…
Peki; Güneyi neresi?
Azerbaycan’ın Güneyi veya Güney Azerbaycan günümüzde İran’ın Kuzey batısında, Hazar denizinden Türkiye’mizin sınırları arasında yer almış önemli ve stratejik bir bölgedir. Başka bir tabir ile “Altın Köprü”.
Altın köprü dememizin esas nedeni ise Türk dünyasının karadan birleşecek tek noktası. Yukarıda ise Karabağ Ermenilerin işgali altında.
Güney Azerbaycan Türkiye’den sonra Türklerin en çok yaşadığı bölge. Net rakam söylememiz mümkün değil. Fars kaynakları her ne kadar İran’da yaşayan Türk nüfusunu az gösterme yönünde politika takip etse de bazı kaynaklar 35 milyon Türk’ün yaşadığını itiraf ediyor.
Güney Azerbaycan her Türk’ün bilmesi ve onun hususunda duyarlı olması gereken yerdir. Orada soydaşlarımız zor durumda. Onların yanında olduğumuzu onlara bildirmemiz lazım. Biliyorsunuz Güney Azerbaycan çok önemli ve stratejik yerde olduğu için büyük güçlerin dikkat merkezinde!
Ne kadar zulüm ve baskı görseler de kimliklerinden vazgeçmeyen bölge Türkleri Türkiye’den gelen resmi devlet görevlilerini bayram havasıyla karşılamakta ve İran yönetimine ve Türkiye Cumhuriyeti Devletine açık şekilde mesaj vermekte. Tabi ki de İran bunun farkında ve her zaman da içteki en büyük tehlikeyi Türkler olarak gördüğü için durmadan baskılarını artırmakta. Bu baskılar sadece milli kimlik üzerinden değil spor (Tebriz’in Traktör futbol takımı) sanat, eğitim ve coğrafi özellikler ( Urmiye Gölünü kasıtlı kurutmakta) açısından da uygulanmakta.
Türkiye gerek strateji ortaklarının, gerekse menfaat çatışması yaşadığı ülkelere karşı siyasi olarak güçlü olmasının diğer bir ilkesi de Türk Dünyası ile ilişkilerinin güçlü olması ve bölgeye hakim olmasından geçer. Manzaraya baktığımızda Türk Coğrafyası üzerine hakim olma emellerinde olan diğer devletler Türkiye’nin bu ilişkilerine engel olabilmek için tarih boyunca ellerinden geleni yapmıştır ve gelecekte de yapmaya devam edecektir.
35 milyon soydaşının yaşadığı bir ülkede Türkiye’nin rolü daha da belirgin olmalıdır. Elbette ki bu sadece devlet politikasıyla kısıtlanmamalı. Sosyal ilişkilerin geliştirilmesi bakımından da önemli adımların atılması gerekmektedir.
Yarın eğer İran’ı SSCB gibi bir akıbet bekliyorsa Türkiye’nin buna hazırlıklı olması lazım. Çünkü soydaşlarımızın oradaki varlığı hem Türkiye’nin varlığıdır, hem de orası Türk Dünyasının jeostratejik öneme sahip “Altın Köprüsü”dür.
7. Hafta Kazakistan’la İlişkiler
Konular: Türkistan coğrafyasının özellikleri; Tabii zenginlikler; Türkistan’daki eski devletler ve medeniyetler; 1991’den sonra Batı Türkistan’daki bağımsız cumhuriyetler; Entegrasyon sorunları; Türkiye - Kazakistan ilişkileri.
Temel Okumalar:
- Reşit Rahmeti Arat, Kazakistan, İslam Ansiklopedisi, 6. Cilt, s.494-505;
- Saadettin Gömeç, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, II, III, IV bölümler;
Tavsiye edilen okumalar:
- Meryem Kırımlı, Milliyetçiliğin Ortaya Çıkışı ya da Bağımsız Kazakistan’ın
Yeni Stratejisi, Avrasya Etüdleri, cilt 2, sayı 2, Yaz 1995, s. 2-24;
- Candan Badem, Sovyet-sonrası Kazakistan’da Dil Siyaseti ve Dilsel Kimlik,
Gönül Pultar (Der.), Ağır Gökyüzünde Kanat Çırpmak, s. 157-184;
- Işık Kuşçu, Ulus İnşası Sürecinde Kazakistan’da Etnik Geri Dönüş Göçü Siyaseti ve Etkileri, M. Turgut Demirtepe (Der.), Orta Asyada Siyaset ve Toplum: Demokrasi, Etnisite ve Kimlik, Ankara: USAK Yayınları, 2012, s. 175-2016;
- Utku Yapıcı, Sovyet Sonrası Kazakistan’ın Kimlik Politikaları ve Milliyetçilik, M. Turgut Demirtepe (Der.), Orta Asyada Siyaset ve Toplum: Demokrasi, Etnisite ve Kimlik, s. 253-284;
- Wikipedia’dan uygun makaleler;
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kazakistan
- Youtube’dan değişik videolar.
https://youtu.be/IIhpz8S_mto
https://youtu.be/zO_-s2z388g
Ders Notları:
Kazakistan (Kazakça: Қазақстан, Qazaqstan, [qɑzɑqstɑ́n]), resmî adıyla Kazakistan Cumhuriyeti (Kazakça: Қазақстан Республикасы, Qazaqstan Respwblikası), Orta Asya ve Doğu Avrupa’daki bağımsız devlettir. Kazakistan, (Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kırgızistan, Özbekistan, Türkiye, ve Türkmenistan ile birlikte) günümüzdeki yedi bağımsız Türk devletinden biri olup Türk Keneşi ve TÜRKSOY'un üyesidir. 2.724.900 km² yüzölçümü ile (Batı Avrupa'nın yüzölçümü kadar) dünyanın en büyük dokuzuncu ülkesidir.[6] Müslüman ülkelerin ve Türk devletlerinin yüzölçümü bakımından en büyüğü, doğal kaynaklar bakımından da en zenginidir. Kazakistan Türk tarihinin önemli devletlerinden olan Saka, Hun, Göktürk, Kıpçak, Karahanlı, Altın Ordu gibi devletlerin merkezüssü, Kıpçak, Oğuz, Karluk gibi Türk boylarının beşiği olmuştur.
Komşuları olarak kuzeyde Rusya, güneyde Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan, doğuda Çin bulunur. Ülkenin ayrıca Hazar Denizi ve Aral Gölü'ne kıyısı vardır.
Bağımsızlığın kazanılmasına doğru 1989 yılında 16.464.464 kişi olan ülke nüfusu, 1999 yılına gelindiğinde Slav ve Almanların ülkeden göç etmeleriyle 14.900.000'e kadar düşmüştür. 2010'da bu sayı 16.500.000'e yükselmiştir. Ülke bugün nüfus bakımından dünyanın 60. büyük ülkesi olmakla birlikte, kilometrekare başına 5,5 insan ile 210.'dur.
Çağdaş Kazakların kökenleri 1400'lü yıllara kadar gitmektedir. 1400'lü yıllarda çeşitli Türk kavimlerinin bir araya gelmesiyle Orta Asya'da yeni bir boy doğmuştur. 1400'lü yıllar öncesinde Kazak toprakları pek çok Türk devletinin kurulduğu geniş bozkır alanlarıdır.
Kazak bozkırları dâhil Orta Asya'da Milattan Önce 5000-1200 yılları arası; Afanesyova, Andrenova ve Karasuk kültürleri gibi kültürleri yaşamıştır. Bu devirden sonra Kazak bozkırlarında kurulan medeniyetler şöyle sıralanabilir: Sakalar, Hiung-nu, Çi-çi yönetimindeki Hiung-nular, Avarlar, Göktürk Kağanlığı, Batı Göktürk İmparatorluğu, Hazarlar ve Bulgar Dönemi, II. Göktürk Kağanlığı, Türgiş Devleti, Arap Akınları, Karluklar ve Kimekler, Karahanlı Devleti, Oğuz Yabgu, Kıpçaklar, Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Harzemşahlar Devleti, Moğol Hakimiyeti, Altın Orda Devleti.
Kazak Hanlığı'nın bayrağı
Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin bayrağı
Alaş Orda Devleti'nin bayrağı
Çağdaş Kazakların doğuşu: Altın Orda Devleti'nin yıkılmasından sonra Deşt-i Kıpçakın batı yöresinde bulunan Türk kavimleri Nogay Han etrafında toplanarak Nogay Hanlığı'nı kurdular. Cengiz han sülalesinden olan Şeybani Ebü-lheyr han Deşti-i Kıpçakın orta kısmında Aral gölü kuzeyinde Özbek hanlığını kurdu. Deşt-i Kıpçakın güney yöresinde Cengizhan'ın Çağatay sülalesinden gelen hanlar yöneten bağımsız Moğolistan hanlığı kurulmuş idi. Daha sonra Ebü-l heyr hanlığında Canibek ve Kerey sultanlar bölücülük hareketine başladı. 1450-1465 döneminde bu iki han liderliğinde birçok boylar Ebü-l heyr han ile savaşarak, özgürlüğünü korumak için Moğolistana göç ediyor. Moğolistan hanı İsen boğa Canibek ve Kerey sultan ve onun kendini kazak adı ile anacak boylara Şu nehri ve Kozıbası dağları yöresinden uc bölgeyi ülke edinmesine izin veriyor. Daha sonra Kazak hanlığı'na dönüşen bu hanlık 1465'ten 1847'ye kadar Kırgız Bozkırlarındaki Türk kavimlerinin ortak adı oldu. Kazak Hanlığı, bugünkü Kazakistan toprakları üzerinde üç parçadan oluşuyordu: Büyük Cüz, Orta Cüz, Küçük Cüz. Söz konusu cüzler 1771'den sonra birbirinden bağımsız hareket etmeye başladılar. 1770 sonlarında Kazak cüzleri güçlü Rus İmparatorluğu ve Çin arasındaki mücadele arasında kaldı. 1847'de Kazak hanı olan "Kenesarı Han" döneminde Ruslar, Kazak cüzleri üzerindeki egemenliğini tam olarak sağladılar. 1863'te tüm Orta Asya'da bir "Turkestan Genel Valiliği" kuruldu ve bölge bölümlere ayırdı. Bu dönemde Ruslar Kazak bölgesini, "Kazak Kırgızları Hanlığı" olarak adlandırdı. 1900'lerle birlikte pek çok Rus, Kırgız Bozkırlarına yerleşmeye başladı. 1906'da Orta Asya'yı Rusya'ya bağlayan demiryolu bitirildi. Açlık ve siyasi sebeplerle 1912-1917 yılları arasında Rus hükûmetine karşı Orta Asya'da ayaklanma başladı. 1917'de Çarlık Rusya'da ihtilâl olması sebebiyle Orta Asya'da bağımsızlık devri yaşandı. 1917-1920 yılları arasında eski Kazak cüzleri bir araya gelerek bağımsız "Alaş Orda Devleti"ni kurdular. Hükûmet Başkanı, Alikhan Bokeikhanov, başkenti Semey olan bu devlet üç yıl yaşayabildi. 1920'den sonra Ruslar egemenliği ele geçirdiler ve bu tarihten sonra Sovyetler Birliği başladı.
1920'de Orta Asya'da Ruslar iki Sovyet Cumhuriyeti kurdular. Bugünkü Kazakistan'da kurulan cumhuriyete "Kırgızistan Özerk SSC" adını verdiler. 1925'te ise yanlış adlandırıldığı gerekçesiyle SSCB yönetimi, Kırgızistan Özerk SSC adını "Kazakistan Özerk SSC" olarak değiştirdi. İlk zamanlar Orenburg şehri de Kazakistan'a dâhildi, ancak daha sonra Rusya'ya bağlandı. 1936'da Özerk ibaresi kaldırılarak "Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti" kuruldu. 1924'ten 1934'e kadar tarım politikaları nedeniyle sorunlar yaşandı. Pek çok Kazak boyu, Uygur bölgesine göç etti. II. Dünya Savaşı'nda zor zamanlar geçiren ve nüfusunda büyük azalma olan Kazakistan SSC, SSCB dönemi boyunca Sovyet tarım politikalarının uygulandığı bir merkez oldu. 1990 yılında meydana gelen ekonomik krizler ve Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra 1991 yılında bağımsız olarak dünya arenasında yerini aldı.
1991 yılında Sovyetler Birliği'nden ayrılan Kazakistan, anayasa'da üniter, laik cumhuriyet olarak tanımlanmaktadır. 1993, 1995 ve 1998 yıllarında olmak üzere üç kez anayasa değiştirmiştir. 1998 yılındaki anayasa göre Kazakistan, yasama, yürütme ve yargı organlarının bağımsız olduğu demokratik, üniter bir devlettir.
Cumhurbaşkanı 5 yıl için seçilir. Cumhurbaşkanı seçilebilmek için 40 yaş üzerinde olmak ve Kazakça bilmek şarttır. Seçmen yaşı ise 15'tir. Yasama yetkisi 107 milletvekilinden oluşan meclis ve 47 üyeden oluşan senatoya aittir.
Ekim 1999'da yapılan seçimlerde Otan Partisi %30.9 oy alırken, Kazakistan Komünist Partisi %17.7 oranında oy almıştır. Sosyalist eğilimli Agrarnaya Partiya (Tarım Partisi) %12.6, Kazakistan Halk Partisi ise %11.2 oy oranıyla meclise girebilmiştir. 15 Ocak 2012'de yapılan parlamento seçimlerinde ise Nur Otan oyların %80'i alarak 83 milletvekilliği kazandı. Ancak AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) seçimlerin yeterince demokratik olmadığını iddia etti. Seçime katılan partilerden Nur Otan, Kazakistan Komünist Halk Partisi, Kazakistan Demokratik Ak Yol Partisi %7 barajını aşarak meclise girmeye hak kazanmıştır. Kazakistan Demokratik Ak Yol Partisi %7,47 oy alarak 8 milletvekili çıkarırken, Kazakistan Komünist Halk Partisi %7,19 oy oranıyla 7 milletvekilliği kazanmıştır.
Kazakistan Cumhuriyeti'nin başkenti Nur-Sultan kentidir. Her yıl Kazakistan'da 6 Temmuz başkent günü olarak kutlanmaktadır. 1916-1920 yıllarında Kazakistan'ın (Alaş Orda Devleti) o zaman Alaş-kala denilen Semipalatinsk şehri başkentiydi. Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti içinde oluşan Kırgız Özerk Cumhuriyeti'nin başkenti 1920 yılından itibaren Orenburg kenti olmuştur. 1925 yılında Cumhuriyet, Kazak Özerk Cumhuriyeti adını almış, başkent Ak-Meşet kentine taşınmış ve adına Kızılorda denmiştir. 1929 yılında başkent Alma-Ata kentine taşınmıştır.[7].
1936 yılında Kazakistan Özerk Cumhuriyeti RSFSR terkibinden çıkarılmış ve Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adını almıştır. 1929 yılından 1936 yılına kadar Alma-Ata Kazak Özerk Cumhuriyeti'nin, 1936-1991 yıllarında ise Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin, 1991 yılından 1997 yılına kadar da Kazakistan'ın başkenti olmuştur.
Resmi olarak Astana 10 Aralık 1997'de Kazakistan'ın başkenti ilan edilmiştir. Kentin başkent olarak uluslararası düzeyde duyurusu ise 10 Haziran 1998 yılında gerçekleşmiştir.
Kazakistan'ın Türkiye'den yaklaşık 3,5 katı kadar büyük olan toprakları Batı'da Volga (İdil) nehrinin aşağı bölümlerinden Doğu'da Altay eteklerine kadar 3000 kilometre boyunca uzanır. Kuzeyde 55 26 Kuzey enlemine kadar uzanan en uç noktadan, güneyde İstanbul'un da bulunduğu enlem olan 40 56 kuzey noktasına kadar iner. Kuzey Güney totaklarının uzunluğu yaklaşık 2000 kilometre kadardır. Rusya Fedrasyonu ile 7591, Özbekistan ile 2354, Çin’le 1782, Kırgısiztan'la 1241, Türkmenistanla ise 426 kilometre sınırı vardır. 600 kilometre Hazar Denizinde bulunan sınırıyla birlikte toplam sınır uzunluğu 14.000 kilometreyi bulur. %44'ü çöl veye yarı çöl olan tepelerle kaplı ülkenini %14'ü ağaçlıktır.
155 tür memeli, 480 tür kuş, 150 tür balık, 250 tür tıbbi bitki bulunduran bitki örtüsü ve faunaya sahiptir.
Kazakistan’ın okyanuslardan uzak kalması ve deniz tesirini iç kısımlara girmesini engelleyen büyük dağların olması, Kazakistan iklimini kıtalık kara iklim yapmaktadır. Ülke genelinde yaz ve kış ayları arasında sıcaklık farkı çok büyüktür. Ocak ayında ortalama -19 dereceden -4 dereceye kadar; Temmuz ayında ise +19 dereceden +26 dereceye kadar farklılık göstermektedir.
Kazakistan’da 8500[8] akarsu bulunmaktadır. Bunların büyük bir kısmı, Hazar Denizi (sahası 374 bin kilometrekare, dünyanın en büyük gölüdür), Aral Denizi (sahası 46,64 bin kilometrekare) ve Balkaş Gölü (sahası 18,2 bin kilometrekaredir) su toplama havzalarında yer almaktadır. Ayrıca Kazakistan 48.000 civarında büyük ve küçük göllere iyedir. Ülkeyi boydan boya geçen başlıca akarsular Ertis (Kazakistan toprakları dahilinde uzunluğu 1700 km.), Esil (1400 km.), Sırderya (1400 km.) ve Ural /Jayık/ - 1082 kilometredir.
2016 Genel Seçimleri
Parti |
Oy |
% |
Sandalye |
+/– |
6,183,757 |
82.20 |
84 |
+1 |
|
540,406 |
7.18 |
7 |
-1 |
|
537,123 |
7.14 |
7 |
- |
|
151,285 |
2.01 |
0 |
0 |
|
88,813 |
1.18 |
0 |
0 |
|
21,484 |
0.29 |
0 |
New |
|
Geçersiz |
43,282 |
– |
– |
– |
Toplam |
7,566,150 |
100 |
98 |
0 |
Toplam seçmen/katılım |
9,810,852 |
77.12[9] |
Kazakistan'ın eyaletleri
Ülkedeki en kalabalık azınlık olan Rusların dağılımı
1926'da 3.713.000 olan nüfus 1959 yılında 1 milyon azalmıştır. 2006 verilerine göre 15.300.000 nüfusa sahiptir. 1989'da 16,464,000 olan nüfus 1999 nüfus sayımına kadar yıllık ortalama %1’lik bir azalma ile 14.953.000'a düştü. 2000-2001 döneminde de düşme devam etmesine karşın 2003-2004 arasında azalış trendi durarak % 0,7 oranında artışla 14.951.000'a ulaştı. 2016 itibarıyla nüfusun 17.557.000. 2018 yılı itibarıyla nüfus 18 592 701 olduğu tahmin edilmektedir. 2009 yılı sayımında etnik grupların dağılımı şöyledir:
· Kazaklar: %63.1
· Ruslar: %23.7
· Özbekler: %2.9
· Ukraynalılar: %2.1
· Uygurlar: %1.4
· Tatarlar: %1.3
· Bağımsızlığın ardından siyasî ve ekonomik istikrara kavuşan Kazakistan'da büyük petrol, uranyum, demir, altın ve kurşun rezervleri bulunmaktadır. Kazakistan doğal kaynakları ve toprakları itibarıyla önemli bir ülkedir. Hacim ve çeşit bakımından mineral ve hammadde yatakları ile dünyanın sayılı ülkelerinden biridir.
· Kazakistan'da 1225 tür mineral ihtiva eden 493 yatak bulunmaktadır. Uranyum, krom, kurşun ve çinko yataklarının zenginliği itibarıyla dünya ikincisi, mangan itibarıyla dünya üçüncüsü, bakır itibarıyla de beşincisidir. Kömür, demir ve altın rezervleri itibarıyla Kazakistan dünya sıralamasında ilk on ülke arasında, doğalgaz, petrol ve aluminyum rezervleri itibarıyla da, sırası ile ilk on iki, ilk on üç ve ilk on yedi ülke arasında yer almaktadır. Kazakistan'da 1996 yılında dünyanın en büyük üçüncü altın madeni bulunmuştur. Dünyadaki kromun %26'sı, altının %20'si, uranyumun %17'si Kazakistan'dadır.
· Ülkenin mineral ve hammadde üretimi ise, kendi ihtiyacının çok üstündedir. Bu nedenle metalik bizmut, süngersi titanyum, kil ve rafine bakır, mangan ve konsantreleri üretiminin yüzde 90'ı, petrol, metalik kurşun ve çinko üretiminin yüzde 80'i ile doğalgaz, kömür, demir cevheri ve krom üretiminin de yüzde 50'den fazlası ihraç edilmektedir. Kazakistan toprakları altında keşfedilmiş maddi zenginlik 2 trilyon Amerikan dolarından fazladır.
9. Hafta Kırgızistan’la Ilişkiler
Konular: Kırgızistan’ın jeopolitik özellikleri; Tabii zenginlikleri;1991-den sonra Kırgızistan’da siyasal ve ekonomik hayat; Türkiye - Kırgızistan ilişkileri.
Temel Okumalar:
- Saadettin Gömeç, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, 3. Bölüm;
- M. Turgut Demirtepe ve Kerim Has, Siyasal Rejim Değişiminin Sosyal Etkisi: Kırgızıstan’da Nüfus Hareketliliği ve Dış Göç Olgusu, M. Turgut Demirtepe (Der.), Orta Asyada Siyaset ve Toplum: Demokrasi, Etnisite ve Kimlik, s. 207-252; artı s.1-40, 99-140;
Tavsiye edilen okumalar:
- Mehmet Yüce, Çarlık Rusyası ile Sovyetler Birliği’nin Siyasaları Ardından Kırgız Türkleri’nin Ulusal Kimlik Politikası, Gönül Pultar (Der.), Ağır Gökyüzünde Kanat Çırpmak, s. 105-1132; artı s. 133-156;
- Wikipedia’dan uygun makaleler;
https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1rg%C4%B1zistan
- Youtube’dan değişik videolar.
https://youtu.be/My85nePQNw4
Ders Notları:
Kırgızistan (Kırgızca: Кыргызстан, [qɯrʁɯsˈstɑn]; Rusça: Киргизия, Kirgiziya), Orta Asya'da bir ülkedir. Kırgızistan, (Azerbaycan, Kazakistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Özbekistan, Türkiye, ve Türkmenistan ile birlikte) günümüzdeki yedi bağımsız Türk devletlerinden biri olup Türk Keneşi ve TÜRKSOY'un üyesidir. Denize kıyısı olmayan ülkenin komşuları kuzeyde Kazakistan; batıda Özbekistan, güneybatıda Tacikistan ve güneydoğuda Çin'dir.
Kırgızistan, "Kırgız ülkesi" manasına gelir. Kırgız adının kökeni hakkında ise birkaç teori vardır. Bunlardan birincisi -iz eki (iki - iz = ikiz vb.) almış "kırk"tır. Yani Kırk-ız, "Kırklar"dır Bir başka teoriye göre de "Kırgız" adı, "kırk uz" yani "kırk boy" anlamına gelmektedir ve Kırgız bayrağındaki kırk ışınlı güneş de bu kırk boyu temsil etmektedir. Konu ile ilgili diğer bir teori de Prof. Dr. Nadir Devlet'in Çağdaş Türkiler kitabında geçmektedir. O da Kırgız adı Türkçede kır - gez'mekten geldiğini söylemiştir.
Kırgızlar, Göktürk devrinde Kögmen (Sayan) Dağları'nın kuzeyinde yaşamışlardır. 840 yılında Uygur Devleti'ni yıkarak bu topraklarda kendi devletlerini kurmuşlardır. Daha sonra bugün yaşadıkları topraklara gelen Kırgızlar, Karahanlılar zamanında Müslüman olmuşlardır.
Ruslara Orta Asyalı halklardan ilk olarak girerler. Toplumlar arası kavgalar çıkmaya başlayınca Bagış uruusu (toplumu), 1881 yılında Rusya İmparatorluğu'nun egemenliği altına girmeye karar verir.
Başlangıçta 1919'da Sovyet gücü bölgede kabul görmüştür ve Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti içinde Kara-Kırgız Özerk Bölgesi oluştu. Kara-Kırgız terimi 1920'lerin ortasında Ruslar onları aynı zamanda Kırgız olarak bakılan Kazaklardan ayırıncaya kadar kullanılmıştır. 5 Aralık 1936'da Kırgızistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, tam bir Sovyetler Birliği cumhuriyeti olarak kabul görmüştür.
1920'ler boyunca Kırgızistan, kültür, eğitim ve sosyal yaşam açısından epeyce geliştirildi. Okur yazarlık büyük ölçüde gelişti ve standart bir edebi dil ortaya çıkarıldı. Ekonomik ve sosyal gelişme de dikkate değerdi. Kırgız millî kültürünün çok sayıda yönleri Stalin'in milliyetçi eyleminin baskısına rağmen muhafaza edilmişti ve bu nedenle, tüm Birlik otoriteleri ile olan gerginlikler sürmekteydi.
Sovyet açıklık ve dürüstlük politikasının ilk yılları, Kırgızistan'da siyasi iklim üzerinde küçük bir etki göstermiştir. Bununla birlikte Cumhuriyet'in basın mensuplarına daha fazla liberal bakış edinmeleri ve Yazarlar Birliği'nce yeni bir yayın olan Literaturniy Kirghizstan'ı kurmaları için izin verilmişti. Gayri resmi siyasi gruplar yasaklanmıştı ancak 1989'da derin iskân krizi ile uğraşmak için ortaya çıkan birkaç grubun faaliyetlerine izin verilmişti.
1990 yılının Haziran ayında Özbekler ve Kırgızlar arasındaki etnik gerginlikler Özbeklerin olduğu Oş İli'ni kaplamıştı. Şiddetli karşılaşmalar birbirini izledi ve bir güvenlik ve sokağa çıkma yasağı durumu hasıl oldu. 1990 yılının Ağustos ayına kadar düzen eski haline getirilemedi.
1990'ların başları Kırgızistan'a yeni değişimler getirdi. Kırgızistan Demokratik Hareketi, Parlamento'nun desteğiyle önemli bir siyasi güç haline geldi. Kırgız Bilim Akademisi'nin liberal başkanı Askar Akayev 1990 yılının Ekim ayında başkan seçildi. Takip eden Ocak ayında Akayev, yeni hükümet yapılarını öne sürdü ve çoğunlukla daha genç ve reforma yönelik siyasetçilerden oluşan yeni bir hükümet tayin etti.
|
Kırgızistan |
|
1990 yılının Aralık ayında Yüksek Sovyet, cumhuriyetin adını Kırgızistan Cumhuriyeti olarak değiştirmek üzere oy verdi. 1991 yılının Şubat ayında başkent Frunze'nin adı devrim öncesi adı olan Bişkek olarak değiştirildi. Bağımsızlığa giden bu estetik hareketlere rağmen, ekonomik gerçeklikler Eski Sovyetler Birliği'nden ayrılmaya karşı durur gibi gözükmekteydi. 1991 yılının Mart ayındaki Sovyetler Birliği'nin yaptığı bir referandumda seçmenlerin % 95,7'si eski Sovyetler Birliği'nin yenilenmiş federasyon olarak tutulması önerisini uygun buldular.
19 Ağustos 1991'de Olağanüstü Hal Komitesi, Kırgızistan'da Akayev'i indirme girişiminin görüldüğü Moskova'da güç elde etti. Ertesi hafta darbenin sönmesinden sonra Akayev ve İkinci Başkan German Kuznetsov Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nden istifalarını açıkladılar ve tüm daire ve sekreterya istifa etti. Bunu 31 Ağustos 1991'de Sovyetler Birliği'nden bağımsızlığı sağlayan Yüksek Sovyet oylaması takip etti.
1991 yılının Ekim ayında Akayev rakipsiz ilerledi ve oyların %95'ini alarak doğrudan yeni bağımsız cumhuriyetin başkanı seçildi. O ay diğer yedi cumhuriyetin delegeleriyle birlikte Yeni Ekonomik Toplum Paktı'nı imzaladı. Sonunda 21 Aralık 1991'de diğer dört Orta Asya cumhuriyeti ile birlikte Bağımsız Devletler Topluluğu'na resmen katıldı. 1992'de Kırgızistan, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'na katıldı.
2005 yılının Mart ayındaki parlamenter seçimlerden sonraki Lale Devri, Başkan Akayev'i 4 Nisan 2005'te istifaya zorladı. Muhalefet liderleri koalisyon kurdular ve yeni hükümet Başkan Kurmanbek Bakiyev ve Başbakan Feliks Kulov altında şekillendi.
Siyasi istikrarı sağlamak mümkündür, 2005 yılının Mart ayında seçilen parlamentonun 75 üyesinden üçü suikast sonucu öldürüldü 10 Mayıs 2006'da ölenlerin birisinin kardeşi de suikaste kurban gitti.
Kırgızistan Cumhuriyeti anayasaya göre parlamenter demokrasi ile yönetilen laik ve üniter bir devlettir. Yürütme yetkisi hükümet tarafından uygulanır. Yasama yetkisi ise hükümet ve meclise aittir. Kırgızistan, bağımsızlığını kazanması ve serbest piyasa ekonomisine geçişle birlikte ciddi ekonomik sorunlar yaşadı. Artan işsizlik ve enflasyon gibi sorunlar yoksulluk ve açlığın ortaya çıkmasına sebep oldu. 2000 yılında yapılan genel seçimlerde Komünist Parti % 29.3 oy alarak meclisteki en güçlü parti oldu. Ancak meclisteki farklı siyasi eğilimler ülkede istikrarlı bir ekonominin uygulanmasını engelledi.
16 Aralık 2007'de yapılan parlamento seçimlerinde ise Ak Yol Partisi % 46,99 oy alarak birinci geldi ve 71 milletvekili çıkardı. Komünist Parti ise % 5,12 oy oranıyla 8 milletvekili çıkarabildi. Kırgızistan Sosyal Demokrat Partisi ise % 5,05 oy aldı.
Parti |
Oy |
% |
Sandalye |
+/– |
1,228,319 |
46,99 |
71 |
||
141,034 |
5,12 |
8 |
-7 |
|
55,651 |
5,05 |
11[4] |
||
Toplam |
100 |
90 |
0 |
6 Nisan 2010 tarihinde Talas'ta başlayan halk isyanı, ertesi gün başkent Bişkek'e sıçradı. Olayların yükselmesi üzerine hükümet istifa etmek zorunda kaldı. Kurulan geçici hükümetin başına ise Dışişleri eski Bakanı ve Sosyal Demokrat Partisi Milletvekili Roza Otunbayeva getirildi.
Kırgızistan Orta Asya'da yer almaktadır. Komşuları kuzeyde Kazakistan, batıda Özbekistan, güneybatıda Tacikistan ve güneydoğuda Çin'dir. Tanrı Dağları ülkenin %65'ini kaplar ve ülke bu yüzden "Orta Asya'nın İsviçre'si" olarak adlandırılır. Kuzeybatı Tanrı Dağları üzerinde bulunan ve ülkenin en büyük gölü olan Issık Göl, Titikaka'dan sonra dünyanın en büyük dağ gölüdür.
2005 Dünya Almanağı verilerine göre Kırgızistan nüfusu 5,210,450'dur. Bu nüfusun %34.4'ü 0-15 yaş, %6.2'si ise 65 yaş ve üzeridir. Kırgızistan'da halkın %63.9'u şehirlerde geri kalanı ise kırsal kesimde yaşar. Ülkede kilometrekare başına 29 insan düşer.
Kırgızistan’ın 2014 yılındaki nüfusu 5.776.570 milyona ulaşmıştır. 2014 yılı sayımında etnik grupların dağılımı şöyledir:
· Kırgızlar %72.6
· Özbekler %14.4
· Ruslar %6.4
· Dunganlar %1.1
· Uygurlar %0.9
· Tacikler %0.8
· Türkler %0.7
1991'den beri cumhurbaşkanı değişen ve çok partili sisteme geçerek, Jogorku Keneş'te (meclis) muhalefetin temsil edildiği tek bölge ülkesidir.
Kırgızca Eylül 1991'den beri ülkenin resmî dilidir. Bunun yanında Rusça da bu ülkede resmî konuma sahiptir. Kırgızca Türk lehçelerinin Kıpçak Grubu'na mensup bir lehçe olarak kabul edilir. Ayrıca, onu Güney Sibirya bölgesi içinde bir Türk şivesi olarak kabul eden fikirler de vardır. 20. yüzyıla kadar Arap alfabesi kullanılarak yazılan Kırgızca 1928'de Latin alfabesini, 1948'de ise Kiril alfabesini kullanmaya başlamıştır.
Kırgızistan halkı Sovyetler Birliği dönemleri diğer birlik üyeleri gibi Devlet Ateizmi içinde yaşamıştır. Bugün Kırgızistan'da baskın din İslam'dır. Müslüman oranı %76'dir. Ülkede %18 Hıristiyan, %2 Budist, %4 Ateist bulunur.
Kırgızistan'ın illeri
Kırgızistan, başkent Bişkek dâhil 8 ile (oblast) ayrılmıştır. Başkent Bişkek'tir.
İller, başkent ve il merkezleri:
1. Bişkek
4. Calal-Abad (Celal-Abad)
Kırgızlar önceleri göçebe olduğundan eğitime dikkat edilmemiştir. Sovyetler Birliği zamanında eğitim alanında büyük gelişmeler yaşanmıştır. 1934 yılında 7 yıllık okul okuma zorunluluğu getirilmiştir. 1950 yılından itibaren bu zorunluluğuna uyulması ile birlikte eğitim gelişmeye başlamıştır.[17] Kırgızistan İlimler Akademisi 1965 yılında kurulmuştur. Bugün 17 araştırma enstitüsü vardır.
Üniversiteler[değiştir | kaynağı değiştir]
Kırgızistan'da 60 civarında üniversite bulunmaktadır. Kırgızistan'daki belli üniversiteler şunlardır:
· Uluslararası Atatürk-Alatoo Üniversitesi[18]
· Orta Asya Amerikan Üniversitesi
· İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi
· Kırgız-Rus Slav Üniversitesi[19]
· Ulusal Kırgız Üniversitesi[20]
· Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi[21]
· Bişkek Beşeri Bilimler Üniversitesi
· Uluslararası Kırgızistan Üniversitesi
· Kasım Tınıstanov Üniversitesi
Kırgız halk edebiyatında Manas Destanı önemli bir yer tutar. Kırgız edebiyatının kurucusu olarak Toktoul Satılgan kabul edilir. Kırgızların dünyaca meşhur edebiyatçıları Cengiz Aytmatov’dur.
Sovyetler Birliği zamanında ülke, birliğin önemli bir turizm merkezine dönüşmüştü. Son yıllarda Issık Göl çevresine yüz binlerce turist gelmektedir. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra seçilen Kırgızistan Başkanı Askar Akayev yaptığı bir açıklamada turizmin ülke ekonomisine en önemli katkıyı sağlayabilecek sektör olduğunu ifade etmiştir.
Ülke son yıllarda turizm alanında büyük gelişmeler göstermektedir. Denize kıyısı olmasa da yaz mevsimlerinde göl turizmi yapılmakta, ayrıca ülke dağlarla kaplı olması nedeniyle kış sporlarına bağlı turizm gelişmektedir. Kış sporlarından sonra doğa gezileri, termal turizm yapılmaktadır. Ülkenin turist çeken başka bir özelliği ise çok sayılardaki ormanlar ve Issık Göl'e iye olmasıdır. Bunlar yaz turizmine açık yerlerdir.
Ülke ekonomisi tarım ve madenciliğe dayalıdır. Daha çok hayvancılık kesimi ağırlıklı bir tarım ekonomisi hâkimdir. Başlıca tarım ürünleri buğday, pamuk, şekerpancarı, mısır, tütün, sebze ve meyvedir. Dağlık bölgelerde yarış atları yetiştirilir, tavşan beslenir, arıcılık yapılır. En çok küçükbaş hayvan beslenir.
Kırgızistan'da 1970'li yıllarda çeşitli madenler çıkarılmaya başlanınca maden sektörü büyük hızla gelişmiştir. Makina, otomotiv, gıda, çimento, sırça ve konserve fabrikaları başlıca sanayi kuruluşlarıdır. Akarsu üzerlerinde kurulan hidroelektrik santralleri ekonomiye önemli ölçüde katkıda bulunur. Ülkede 600 civarında sanayi kuruluşu vardır.
Ülkede son yıllarda doğal güzelliklerin etkisi ile turizm etkinlikleri de hızlanmakta ve bu da ülke ekonomisine büyük katkı sağlamaktadır. Ayrıca, çıkan iç isyanlar (Bakiyev hükümetinin düşüp Roza Otunbayeva'nın hükümete geçmesi) da ekonomiyi zayıflatmıştır.
Ülkenin dağlık yapısından ötürü ulaşım büyük ölçüde kısıtlanmıştır. Yollar, yüksekliği 2000 metre ve üzerini bulabilen rakımlar ve dik vadilerden dolayı sık sık viraj yapmak durumundadır. Kış boyunca ulaşım ülkenin kimi yüksek rakımlı ve tenha bölgelerinde hemen hemen imkânsızdır. Bunun yanında ulaşımı güçleştiren diğer etkenlerden biri de kara ve demiryolunun bugün uluslararası sınırlarla kesilmesidir. Bu da, yolların kapalı olmadığı yerlerde birçok zaman alıcı formalite gerektirdiğinden pek tercih edilmemektedir. Ülkede geziler ya da kısa ulaşımda atlar da kullanılabilir.
10. Hafta Özbekistan’la İlişkiler
Konular: Özbekistan’ın jeopolitik özellikleri; Tabii zenginlikleri;1991-den sonra Özbekistan’da siyasal ve ekonomik hayat; Türkiye - Özbekistan ilişkileri.
Temel Okumalar:
- Saadettin Gömeç, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, 5. bölüm;
- İniş çıkışlarıyla Türk Özbekistan İlişkileri, https://www.yenisafak.com/dunya/inis-cikislariyla-turk-ozbekistan-iliskileri-2521268
Tavsiye edilen okumalar:
- Alisher İlkhamov, ‘Özbek Kimliğinin Arkeolojisi’, Gönül Pultar (Der.),
Ağır Gökyüzünde Kanat Çırpmak, s. 185-236;
- Ali Resul Usul, ‘Orta Asya’da Demokrasiye Gitmeyen Yol: Özbekistan’ı Açıklamak’, M. Turgut Demirtepe (Der.), Orta Asyada Siyaset ve Toplum: Demokrasi, Etnisite ve Kimlik, s. 41-64; artı s.285-318;
- Wikipedia’dan uygun makaleler;
- Youtube’dan değişik videolar.
Ders Notları:
Özbekistan, resmi adıyla Özbekistan Cumhuriyeti (Özbekçe: O‘zbekiston Respublikasi), Orta Asya'da, Sovyetler Birliği'nden bağımsızlığını kazanmış bir ülkedir. Özbekistan, günümüzdeki yedi bağımsız Türk devletlerinden biri olup TÜRKSOY'un üyesidir. Denize kıyısı olmayan ülkenin komşuları kuzeyde ve batıda Kazakistan, doğuda Kırgızistan ve Tacikistan ile güneyde Afganistan ve Türkmenistan'dır.
Özbekistan ekonomisi; pamuk, altın, uranyum ve doğal gaz dâhil olmak üzere ağırlıklı olarak meta üretimine dayanır. Piyasa ekonomisine geçmeyi hedeflediğini ilan etmesine rağmen, ülkede yabancı kaynaklı yatırımı caydıran sert ekonomik kontroller bir şekilde devam etmektedir. Piyasa ekonomisine tedrici, sıkı kontrollü geçiş politikası yine de 1995 sonrası ekonomik iyileşmede olumlu sonuçlar üretti. Özbekistan'ın insan hakları ve bireysel özgürlükler konusunda iç politikaları bazı uluslararası kuruluşlar tarafından ağır bir biçimde eleştirilmektedir.
Cengiz Han'ın torunlarından Batu Han tarafından kurulan Altın Orda Devleti'nın (1227-1502) başına 9. han olarak 1313 tarihinde Özbek Han geçmişti. Özbek Han; ilk günlerden başlayarak kararlı ve sert bir siyaset gütmüş, Kutlug Timur Noyan'ın nasihatleri sayesinde kısa bir zamanda birçok rakip ve düşmanlarından kurtulmuştu. Özbek Han Tuna taraflarında Nogay'ın şahadetinden sonra çoğalan Bizans ve Slavların nüfuzunu kırarak tekrar Müslüman Türklerin baskısını arttırmaya başladı.
1319’da Tuna'yı geçerek Edirne'ye kadar geldiler. Özbek Han'ın orduları 1314'te, Bulgar Kralı Sventoslav'ın ölümünden sonra, Kral George Terter'e Bizans'a karşı yardım bahanesiyle Trakya'ya, 1330’da Terter'in Sırplarla olan savaşında ona yardımcı olmak gayesiyle Köstendil'e kadar ilerlemişti. Bu arada bazı hükümetlerle evlilik yoluyla da bağlar kurarak durumunu güçlendirmeye çalışmıştır. Mesela 1320’de kızı Tulun Bige'yi Kahire'ye zevce olarak göndermiş, bu arada Bizans'tan da kızlar almıştır.
Özbek Han 1335 yılında Azerbaycan seferine çıktı. Bu sırada Bağdat Hatun tarafından zehirlenen Ebu Said ölmüş ve İlhanlı Moğol hâkimiyeti de çökmeye yüz tutmuştu. 14. yüzyıl Acem tarihçisi ve coğrafyacısı Hamdullah Kazvini, Azerbaycan'a yapılan seferden söz ederken Özbek Han'ın askerlerine, “Özbekler” dendiğini kaydeder. İbn Batuta, Özbek Han'dan bahsederken; "geniş bir ülkesi, kuvvetli bir ordusu olan şanlı, şöhretli ve devletli bir sultan olup, Tanrı'nın düşmanlarından biri olan Bizans İmparatoru ile savaşa, cihat ve gaza etmeye vazifeli bulunmaktadır. Ülkesi gerçekten pek geniş ve büyük şehirlerle donanmıştır. Kefe, Kırım, Macar, Azak, Sogdak, Harezm ile taht kenti Saray bunların en meşhurları olarak sayılabilir" demektedir. Gerçekten Özbek Han, İdil kıyısındaki Saray kentini çok geliştirmiş ve büyütmüştür. Bu şehre yeni camilerin yapılmasını sağlamıştır. Sadece İdil kıyısında değil, Kırım'da da yeni binalar yaptırmıştır. Onun zamanında bütün Deşt-i Kıpçak boylarında Türkçe konuşulduğu da bilinmektedir.
Ülkenin haritası
Özbekistan, 20 Haziran 1990'da egemenliğini, 1 Eylül 1991'de bağımsızlığını ilan etmiştir. 29 Aralık 1991 tarihinde düzenlenen referandumla bağımsızlık ilanı onaylanmıştır. Özbekistan bağımsızlığını kazandıktan sonra gelişmiş ülkelerle özellikle ekonomik anlamda ilişkiler kurmuştur. Özbekistan zengin yeraltı kaynaklarını dış ülkelere satma imkânı bulmuştur. Özbekistan çok eskiye dayanan köklü devlet geleneği sayesinde bağımsızlığını kazandıktan kısa süre sonra Orta Asya'nın güçlü devleti hâline gelmiştir ve günümüzde de Orta Asya liderliği konusunda Kazakistan ile rekabet hâlindedir. Bağımsızlığından 2 Eylül 2016 tarihli ölümüne kadar devlet başkanlığını İslam Kerimov yürütmüştür.
Bağımsız Özbekistan'ın 447.400 km²'lik bir yüzölçümü bulunmaktadır. Özbekistan; Kazakistan, Tacikistan, Afganistan, Kırgızistan ve Türkmenistan'a komşudur. Başkenti Taşkent'tir. 2013 yılı nüfus sayımına göre 30.024.000’dir. Deniz kıyısı bulunmayan Özbekistan kurak çöl ve karasal ve soğuk iklim vardır. Deniz olmadığı için toprak ve çöl vardır.
Sirderya (Seyhun) ve Amuderya (Ceyhun) en önemli nehirlerdir. Ayrıca, Surhanderya, Karaderya, Zerefşan, Kaşkaderya ve Narin deryaları da bulunmaktadır. En büyük gölü Aral'dır. Aral Gölü ayrıca, Sovyet dönemindeki yanlış tarım politikaları sonucunda bugün Özbekistan için büyük bir çevre felaketi doğurmuştur.
Özbekistan'daki Taciklerin yoğun olduğu bölgeler.
Diğer Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde olduğu gibi iklimi, yazları sıcak ve kurak kışları soğuk ve karasal iklimdir.
1996 CIA World Factbook verilerine göre Özbekistan etnik dağılımı Özbekler %80, Ruslar %5,5, Tacikler %5’lik orana sahiptir. Nüfusun %96'sı Müslüman’dır. Ülkede %2 oranında Ortodoks nüfus yaşamaktadır.%2 oranında diğer dinlere mensup insan bulunmaktadır.
Özbekistan'ın etnik gruba göre nüfusu 1926-1989 |
|||||||||||||
Etnik |
1926 sayımı1 |
1939 sayımı2 |
1959 sayımı3 |
1970 sayımı4 |
1979 sayımı5 |
1989 sayımı6 |
|
||||||
Nüfus |
% |
Nüfus |
% |
Nüfus |
% |
Nüfus |
% |
Nüfus |
% |
Nüfus |
% |
|
|
3,467,226 |
73.0 |
4,804,096 |
65.1 |
5,038,273 |
62.2 |
7,733,541 |
64.7 |
10,569,007 |
68.7 |
14,142,475 |
71.4 |
|
|
245,807 |
5.2 |
727,331 |
11.6 |
1,090,728 |
13.5 |
1,495,556 |
12.5 |
1,665,658 |
10.8 |
1,653,478 |
8.4 |
|
|
350,670 |
7.4 |
317,560 |
5.1 |
311,375 |
3.8 |
457,356 |
3.8 |
594,627 |
3.9 |
933,560 |
4.7 |
|
|
191,126 |
4.0 |
305,416 |
4.9 |
335,267 |
4.1 |
549,312 |
4.6 |
620,136 |
4.0 |
808,227 |
4.1 |
|
|
28,335 |
0.6 |
147,157 |
2.3 |
397,981 |
4.9 |
442,331 |
3.7 |
531,205 |
3.5 |
467,829 |
2.4 |
|
|
142,688 |
3.0 |
181,420 |
2.9 |
168,274 |
2.1 |
230,273 |
1.9 |
297,788 |
1.9 |
411,878 |
2.1 |
|
|
- |
- |
46,829 |
0.6 |
135,426 |
1.1 |
117,559 |
0.8 |
188,772 |
1.0 |
|
|||
30 |
0.0 |
72,944 |
1.2 |
138,453 |
1.7 |
151,058 |
1.3 |
163,062 |
1.1 |
183,140 |
0.9 |
|
|
79,610 |
1.7 |
89,044 |
1.4 |
92,725 |
1.1 |
110,864 |
1.0 |
142,182 |
0.7 |
174,907 |
0.8 |
|
|
25,335 |
0.5 |
70,577 |
1.1 |
87,927 |
1.1 |
114,979 |
1.0 |
113,826 |
0.7 |
153,197 |
0.8 |
|
|
31,492 |
0.7 |
46,543 |
0.7 |
54,804 |
0.7 |
71,066 |
0.6 |
92,285 |
0.6 |
121,578 |
0.6 |
|
|
371 |
0.0 |
474 |
0.0 |
21,269 |
0.3 |
46,398 |
0.4 |
48,726 |
0.3 |
106,302 |
0.5 |
|
|
37,621 |
0.8 |
50,676 |
0.8 |
94,303 |
1.2 |
102,843 |
0.9 |
99,836 |
0.7 |
94,689 |
0.5 |
|
|
14,862 |
0.3 |
20,394 |
0.3 |
27,370 |
0.3 |
34,470 |
0.3 |
42,374 |
0.3 |
50,537 |
0.3 |
|
|
20,764 |
0.4 |
3,645 |
0.1 |
40,511 |
0.5 |
40,431 |
0.3 |
59,779 |
0.4 |
44,410 |
0.2 |
|
|
36,349 |
0.8 |
50,638 |
0.8 |
19,377 |
0.2 |
24,039 |
0.2 |
29,104 |
0.2 |
35,762 |
0.2 |
|
|
624 |
0.0 |
7,516 |
0.1 |
13,500 |
0.2 |
21,069 |
0.2 |
25,879 |
0.2 |
34,771 |
0.2 |
|
|
Diğerleri |
77,889 |
1.6 |
98,838 |
1.6 |
126,738 |
1.6 |
198,570 |
1.7 |
176,274 |
1.1 |
204,565 |
1.0 |
|
Toplam |
4,750,175 |
6,271,269 |
8,105,704 |
11,959,582 |
15,389,307 |
19,810,077 |
|
||||||
1 (Karakalpakistan Aralık 1936'da Özbekistan SSC'ne bağlandı.1926 sayımına dahil değil); kaynak: [2]. 2 kaynak: [3]. 3 kaynak: [4]. 4 kaynak: [5]. 5 kaynak: [6]. 6 kaynak: [7]. |
|
Ülkede hâlen Halk Demokratik Partisi, Liberal Demokrat Partisi, Adalet Sosyal Demokrat Partisi ve Millî Tikleniş Partisi bulunmaktadır. İlk parlamento seçimleri 1994'te yapılmıştır. Yönetim biçimi cumhuriyettir.
Özbekistan Cumhuriyeti AGİT, BM ve diğer uluslararası kuruluşlara üyedir. Özbekistan'da sadece Devlet Televizyon Radyo Şirketi televizyon ve radyo yayını yapar. Bu kanallar Özbekistan, Navo, Bolajon, Taşkent, Kinoteatr, Yoshlar, Medeniyet ve Marifet, Dünya Böyle ve Spor TV kanalları yayın yapar. Şirketin HD ve yerel kanal projeleri vardır. Özbekistan'da 3 adet devlet ve 18 adet özel ve 5 adette yabancı olmak üzere toplam 26 adet banka bulunmaktadır. Ülkenin Artel adlı elektronik markası vardır. Piyasaya sürülmüştür.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
· |
· |
Özbekistan 12 il (viloyat), 1 özerk cumhuriyet (Karakalpakistan Cumhuriyeti) ve 1 bağımsız şehirden (Taşkent) oluşur.
Numara |
Türkçe |
Özbekçe |
Merkez |
Bölge Nüfusu (2008) |
Alan (km2) |
1 |
Toshkent Shahri |
2.192.700 |
334.3 |
||
2 |
Andijon |
2.477.900 |
4.200 |
||
3 |
Buxoro |
1.576.800 |
39.400 |
||
4 |
Farg'ona |
2.997.400 |
6.800 |
||
5 |
Jizzax |
1.090.900 |
20.500 |
||
6 |
Namangan |
2.196.200 |
7.900 |
||
7 |
Navoiy |
834.100 |
110.800 |
||
8 |
Qashqadaryo |
2.537.600 |
28.400 |
||
9 |
Samarqand |
3.032.000 |
16.400 |
||
10 |
Sirdaryo |
698.100 |
5.100 |
||
11 |
Surxondaryo |
2.012.600 |
20.800 |
||
12 |
Toshkent |
2.537.500 |
15.300 |
||
13 |
Xorazm |
1.517.600 |
6.300 |
||
14 |
Qoraqalpog‘iston Respublikasi |
1.612.300 |
160.000 |
Önemli Şehirler[değiştir | kaynağı değiştir]
· Nemengan
· Fergana
· Andican
· Buhara
· Hive
· Hokand
· Karşı
· Ürgenç
· Nukus
11. Hafta Türkmenistan’la İlişkiler
Konular:Türkmenistan’ın jeopolitik özellikleri; Tabii zenginlikleri;1991-den sonra Türkmenistan’da siyasal ve ekonomik hayat; Türkiye - Türkmenistan ilişkileri.
Temel Okumalar:
- Saadettin Gömeç, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi,6. Bölüm;
Tavsiye edilen okumalar:
- Michael Denison, İmkansızı Yerine Getirme Sanatı: Siyasal Simgecilik ve Sovyet Sonrası Türkmenistan’da Ulusal Kimlik ile Kollektiv Bellek Yaratılışı, Gönül Pultar (Der.), Ağır Gökyüzünde Kanat Çırpmak, s. 237-324;
- Wikipedia’dan uygun makaleler;
- Youtube’dan değişik videolar.
Ders Notları:
Türkmenistan, resmî adıyla Türkmenistan Cumhuriyeti, 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılışından sonra bağımsızlığını kazanan Orta Asya Türk cumhuriyeti. Türkmenistan, (Azerbaycan, Kazakistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kırgızistan, Özbekistan, ve Türkiye ile birlikte) günümüzdeki yedi bağımsız Türk devletinden biri olup TÜRKSOY'un üyesidir. Resmî para birimi Manat'tır. Yönetim şekli cumhuriyettir. Türkmenistan, BM, İKÖ, BDT, IMF gibi uluslararası kuruluşlara üyedir.
Orta Asya ülkelerinden olan Türkmenistan güneyden İran, batıdan Hazar denizi, kuzeyden Kazakistan, kuzeydoğudan Özbekistan, güneydoğudan Afganistan'la çevrilidir. En yüksek yerleri Köyten Dağı (3319 m.) ve Kopet Dağı (2942 m.)'dır. Hazar Denizi'nin hemen yanı başında yer alan ve tuz yönünden zengin olan Karaboğaz Gölü, Türkmenistan toprakları içinde yer alır. Türkmenistan akarsu yönünden fakirdir. Etrek ırmağının bir bölümü Türkmenistan'ın içinde yer almaktadır. Tejen ve Murgap adlı akarsuları Karakum çölü içinde kaybolmaktadır. Amu Derya ırmağının çok az bir kısmı Türkmenistan sınırları içinde yer alır. Bunun dışında önemli bir akarsuyu yoktur. Ancak su ihtiyacının karşılanması için 1300 km uzunluğundaki Karakum kanalı yapılmıştır. Bu kanal güneydedir. Topraklarının beşte dördünü Karakum çölü kaplamaktadır. Güney kısmında Kopet dağ kütlesi ve yaylalar yer alır. Topraklarının %3.5'i tarım alanı, % 17'si otlak, kalanı ya kısmen otlak olarak kullanılabilen çöl veya tamamen çöldür. Türkmenistan'a kurak ve sıcak bir iklim hâkimdir. Yaz aylarında sıcaklık bazen 50 dereceye kadar çıkar. Kış aylarında ise bazen -25 dereceye kadar düştüğü olur.
Bölge, 13. yüzyılda Cengiz Han tarafından işgal edildi. Daha sonraki yüzyıllarda İran hükümdarı, Hive hanları, Buhara emirleri ve Afgan beyleri arasında çekişmelere neden oldu. 1868'de Ruslar, Hazar Denizi'nin doğu kıyısına çıktılar ve Kradsnovodsk limanını kurdular. 1881'de çıkan bir Türkmen ayaklanması bastırıldı ve bölge Türkmenistan'a katıldı. Ekim Devrimi'nden sonra Türkmenler, geçici bir hükümet oluşturdular, ama Kızıl Ordu 1919'da Aşkabat'ı, 1920'de de Krasnovodsk'u işgal etti; Sovyet rejimi ilan edildi ve Türkmenistan, Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti içinde özerk bir Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti oldu. 1924'e kadar Transhazar bölgesi, Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti içinde yer alıyordu, Türkmenistan'ın günümüzdeki öbür bölgeleri de Buhara ve Harezm Sovyet halk cumhuriyetlerine bağlıydı. 27 Ekim 1924'te SSCB'nin merkezi yürütme komitesi, Orta Asya topraklarının sınırlarını belirleme kararı aldı ve Türkmenistan, Buhara ve Harezm cumhuriyetlerinin toprakları Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan arasında paylaşıldı. Türkmenistan, eski Buhara ve Harezm cumhuriyetlerinin Türkmen bölgelerini içine aldı ve Sovyetler Birliği'nin bir federal Sovyet sosyalist cumhuriyeti oldu. 1989'dan başlayarak SSCB'de gerçekleştirilen reformlar sonucunda SSCB'yi oluşturan diğer cumhuriyetler gibi bağımsızlığın ilan edildiği ülkede, 27 Ekim 1990'da cumhurbaşkanlığına seçilen Saparmurat Niyazov 18 Mayıs 1992'de yeni anayasanın kabulünden sonra yapılan seçimde, yeniden cumhurbaşkanı seçildi. 21 Aralık 2006'da Niyazov'un ölümünden sonra 2007'deki seçimlerden Kurbankulu Berdimuhammedov galip geldi ve halen devlet başkanlığını yürütmektedir.
Türkmence, Ural Altay dil grubunun Altay kolunu oluşturan batı Türkçesinin bir versiyonudur. Türkmenistan'da yaşayan 6 milyondan fazla Türkmen ile İran, Afganistan ve Rusya gibi ülkelerde yaşayan yaklaşık 3 milyon Türkmen tarafından konuşulmaktadır. Türkmenistan'da konuşulan Türkmence yazı diline sahip olduğundan ayrı bir dil olarak tanımlanabilir. Ancak diğer Türkmen ağızlarıyla, Oğuz boyundan olduğu için Azerbaycan Türkçesiyle ve Türkiye Türkçesiyle çok yakın akraba bir dildir.
Türkmenistan'da silahlı kuvvetler, ülkenin savunma bakanlığına bağlıdır. Aktif personel sayısı 22.000, rezerv personel sayısı 110.000'dir. Kendi sınır güvenliğini kendisi sağlamaktadır. Askerlik süresi 2 yildir. Üniversite okuyan veya okumayan ayrımı yapılmamaktadır.
Türkmenistan 18 Mayıs 1992'te yürürlüğe konan anayasayla yönetilmektedir. Ülkenin kalıcı tarafsızlık beyannamesi Birleşmiş Milletler tarafından 1995'te kabul edildi. Ülkede çok partili demokratik sisteme geçilmiş olmasına rağmen tek parti yönetiminden yeterince çıkılamadı. Mevcut partiler:
· 1. Demokratik Parti (Mevcut hükümet)
· 2. Senagatçylar ve Telekeçiler (Sanayici ve Girişimciler) Partisi
· 3. Agrar Partisi (Tarım Partisi)
İletişim başta olmak üzere birçok alan üzerinde devlet tekeli sürmektedir.
İnsan hakları[değiştir | kaynağı değiştir]
Türkmenistan Hükumeti, yaygın insan hakları ihlalleri için eleştiriliyor ve hükümet vatandaşları için yabancı seyahat ile ilgili ciddi kısıtlamalar getirdi. Ülkede ayrıca azınlıklara baskı da yapılmaktadır. Sınır Tanımayan Gazeteciler'in 2014 Dünya Basın Özgürlüğü Raporu'nda Türkmenistan 180 ülke arasından 178. olmuştur. 179. Kuzey Kore, 180. Eritre'dir.
Ülkede iletişimde de devlet tekeli vardır. Ayrıca Facebook, Twitter ve YouTube sansürlenmişdir. Eylül 2015'te Türkmenistan, Monako ile hisselerini paylaştığı, Türkmenistan Devlet Uzay Ajansı tarafından Amerika Birleşik Devletleri yapımı bir uydu fırlatmıştır. TürkmenSat 1/MonacoSAT, Türkmenistan'ın ilk haberleşme uydusudur. Telekom:
2012 sayımına göre nüfusun %85.6'sını Türkmenler, %5.8'ini Özbekler, %5.1'ini Ruslar oluşturur.[4] Beş ana Türkmen boyundan oluşan Türkmenistan'da idari yapı da bu beş boya göre şekillenmiş ve 5 vilayet (il) kurulmuştur.
Türkmenistan ekonomisi büyük ölçüde doğal gaz satışına ve pamuk üretimine bağlıdır. Madencilik haricindeki sanayi azdır. Türkmenistan dünyanın en büyük dördüncü doğal gaz üreticisi durumundadır ve bu üretim nedeniyle ekonomik reforma temkinli bir yaklaşım vardır. 1998 - 2002 yılları arasında doğal gaz satışında ve dış borçların çevrilmesinde zorlanması ardından 2004 yılında işsizlik %60 seviyesine ulaşmıştır.
2019 yılından itibaren ülkede doğal gaz ücretli yapıldı. Doğal gaz çıkarımını ve dağıtımını bir tek devlet şirketi Türkmengaz yapmaktadır. Kazakistan, Rusya, Afganistan ve Pakistan'a uzanan doğal gaz boru hatları da mevcuttur ve Hazar Denizi'nden Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye aracılığıyla Avrupa'ya da doğal gaz boru hattı döşenmesi planlanmaktadır. Petrol ise ülkede çok ucuz fiyatlara satılmaktadır. Petrol çıkarım ve dağıtımını Türkmennebit adlı devlet şirketi yapmaktadır. Bunun haricinde Lukoil'in Aşkabat'ta bir benzin istasyonu ve Shell'in Aşkabat ofisi mevcuttur.
Ülkedeki en önemli turistik yerler Türkmenbaşı, Awaza, Merv (Marı) ve Darvaza'dır (Cehennem Kapısı). Türkmenbaşı, limanından dolayı gelişen ticareti ve petrol rezervinin yanı sıra sahil turizmi için oldukça uygun bir kenttir. Merv ise 19. yüzyılda dönemin en güçlü Türkmen boyu olan Teke Türkmenleri'nin başkentliğini yaptığı için tarihi yerler mevcuttur.
Ülkedeki önemli inşaatların büyük kısmını Türk firması Gap İnşaat ; Polimeks ile Fransız firması Bouygues yapmaktadır. Ayrıca birkaç küçük inşaat firması ile petrol sondaj firmaları da vardır. Devlet konutları ücretsizdir.
Ülke elektrik enerjisi ihtiyacının tamamını kendi üretir. Ülkede son yıllarda enerji santrallerini yenileme ve ihtiyaçları karşılama adına yeni santral yapımları hız kazanmıştır. Enerji tesislerinin büyük kısmını Çalık Enerji gibi Türk firmaları gerçekleştirmektedir. Ayrıca İran ve Afganistan'a da elektrik ihracatı yapılmaktadır.[5]
Sanayi tesisleri daha çok Aşkabat'ta yoğunlaşmıştır. Başkentin yanı sıra Türkmenabat (Çarçou) ve Türkmenbaşı (Krasnovodsk) da önemli sanayi kentleridir.
Türkmenistan, dünyanın en büyük dokuzuncu pamuk üreticisidir. Ülkenin sulanan alanlarının yarısında pamuk ekilidir. 2011 yılında, Türkmenistan 1.1 milyon ton ham pamuk üretmiş, üretilen bölgelerin başında ise Lebap ve Mary gelmiştir. Türkmenistan, Rusya, İran, Türkiye ve Çin başta olmak üzere pek çok ülkeye ham pamuk ihraç etmektedir. Ayrıca ülke önemli bir tahıl ürünleri üreticisidir. Mary en ve Balkan gelişmiş vilayetidir.
1991'deki bağımsızlık ilanının ardından ülke tarafsız ülkelerden olmuştur ve bu doğrultuda bir siyaset izlemektedir. 2006'dan beri Bağımsız Devletler Topluluğu'nda de facto devlettir.
Vilayetler[değiştir | kaynağı değiştir]
1. Balkan
2. Mary
3. Daşoğuz
4. Lebap
5. Ahal
Ülkede spora çok önem verilmektedir. Türkmenistan'da en beğenilen spor dalları, okçuluk, cirit atma, ata binme, tenis, boks ve güreştir. Bunların yanı sıra futbol, voleybol ve hentbol da ülkede popülerdir. 2017 Asya Spor Oyunları Aşkabat'ta gerçekleştirileceği için çok sayıda spor tesislerinin inşaatı 2010'da başlayıp planlandığı tarihte bitmiştir.
Günümüzde, Saray kültürü ile halk kültürünün karışımı bir "Türkmen mutfağı" ortaya çıkmıştır. Birçok saray yemeği, halk tarafından benimsenmiştir.
Türkmenistan'da Televizyon Kuruluşu vardır ve Altın Asır, Yaşlık, Miras, Türkmen Avazı, Türkmenistan, Aşkabat TV ve Türkmenistan Sport adlı 7 kanaldan yayın yapmaktadır. Ülkede özel televizyon yayını bulunmamaktadır.
Ülke, Kazakistan, Özbekistan, Afganistan, İran'a komşudur. En uzun sınırı Özbekistan ile en kısa sınırı ise Kazakistan iledir.
Türkmenistan'ın bağımsızlığını kazanmasının ardından 27 Ekim 1991'de yapılan ilk devlet başkanlığı seçimleri sonucunda Saparmurat Türkmenbaşı devlet başkanlığına seçildi ve ölümüne (21 Aralık 2006) kadar bu görevini sürdürdü.
Türkmenistan'ın ikinci ve halen görevde olan cumhurbaşkanı ise 11 Şubat 2007 tarihinde oyların %89,2'sini alarak seçilen Kurbankulu Berdimuhammedov'dur.
12. Hafta Türkiye-Doğu Türkistan İlişkileri
Konular: Doğu Türkistan’ın yakın siyasal tarihi; Sincan Uygur Özerk Bölgesi;
Uygur milli hareketi
Temel Okumalar:
- Mehmet Saray, Doğu Türkistan Türkleri Tarihi (Başlangıçtan 1878’e Kadar),
değişik bölümler.
- Saadettin Gömeç, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, s. 241-255.
Tavsiye edilen okumalar:
- Wikipedia’dan uygun makaleler;
- Youtube’dan değişik videolar.
Ders Notları:
Doğu Türkistan (Uygurca: شەرقىي تۈركىستان Sherqiy Türkistan; Kırgızca: Чыгыш Түркистан /چىغىش تۇركىستان /Çığış Türkistan; Çince: 東突厥斯坦; pinyin: Dōng Tūjuésītǎn), veya Uyguristan, bağlam ve kullanıma bağlı olarak birden çok anlamı olan bir terimdir. Tarihsel olarak, bu terim 19. yüzyılda Nikita Bichurin gibi Rus Türkologlar tarafından, Qing hanedanlığının Sincan eyaletinin güneybatı kesimindeki Tarim Havzası'na atıfta bulunan bir başka Batı terimi olan Çin Türkistanı’nın yerini almak için icat edildi. Orta Çağ Farsça toponimi "Türkestan" ve türevleri, daha fazla bölgenin yerel nüfusu tarafından kullanılmadı ve Çin, Çin’in Çin’den kontrol ettiği kısımları ile Batı Bölgeleri olarak Han Hanedanı’ndan beri üst üste gelen bir alan için kendi adına sahipti. 18. yüzyıldan itibaren. Tarım Havzası'nın tarihi Uygur ismi Uygurca'da "Altı Şehir" anlamına gelen Altishahr'dur.
Orta Asya'nın orta bölümünde yer alan büyük Türkistan'ın doğu kesimidir. "Doğu Türkistan" kavramının coğrafi kapsamı, farklı zamanlarda ve farklı belgelerde hep farklılık göstermiştir; kimi kaynaklara göre Tarım Havzası bölgesini – yani günümüz Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi'nin güney ve batı kesimlerini – kimi kaynaklara göre Xinjiang'ın tümünü kapsar.
20. yüzyıldan itibaren Uygur ayrılıkçıları ve destekçileri, Doğu Türkistan'ı (veya "Uyguristan'ı") Xinjiang'ın tamamı için ya da bugünkü Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi'ndeki bağımsız bir devlet için (muhtemelen Urumçi ile başkenti olarak) kullandılar. Çin adına “Yeni Sınır” anlamına gelen Xinjiang adını reddediyorlar ve ismin yansıtıldığı Çin perspektifinden dolayı, diğer Türk gruplarıyla bağlantıyı vurgulamak için Doğu Türkistan'ı tercih ediyorlar. Ancak milliyetçi yazılarda bile Doğu Türkistan daha eski ve daha dar coğrafi anlamını korudu. Çin'de, terim Avrupa sömürgeciliğindeki kökenleri ve militan gruplar tarafından günümüzdeki kullanımı nedeniyle olumsuz çağrışımlara sahiptir. Çin hükümeti aktif olarak kullanımına karşıdır.
Doğu Türkistan, 1991 yılında kurulan, Bildirilmemiş Milletler ve Halklar Örgütü'nün (UNPO) kurucu bir üyesidir.
"Doğu Türkistan" teriminin kullanımı farklı politik sorunlarla yakından ilgilidir. Orta Asya ve Xinjiang bölgelerindeki etnik çeşitlilik nedeniyle, birçok yerin ismi ve bu isimlerin coğrafi kapsamı tartışmalıdır, bu isimler de tarihi olarak bölgedeki toprakların el değişmesiyle kendileri de değişim geçirmiştir.[3]:v-vi Söz konusu bölgenin günümüzdeki resmi ismi "Xinjiang" (Çince: 新疆; pinyin: Xīnjiāng; Uygurca: شىنجاڭ / Shinjang; Kazakça: شىنجاڭ / Shynjang), ancak bağımsızlık yanlıları "Xinjiang" terimini reddeder. Ayrılıkçılar, "Doğu Türkistan" terimini Xinjiang'in tümüne veya Xinjiang içerisinde kurmak istedikleri bağımsız devlete atfen kullanırlar. Çince "Xinjiang" terimi, kelime anlamıyla "yeni sınır" anlamına gelir; "Doğu Türkistan" isminin kullanımını destekleyenler, "Xinjiang" ismini bu kelime anlamı nedeniyle fazla kibirli bulurlar. Çin çalışmaları dalında çalışan bazı uzmanlar, Xinjiang'ın Çin'in sözde "yeni" bir toprağı olduğu varsayımını önlemek için "Xinjiang" isminin eski bölge ismi "Xiyu" ("Batı Bölgeleri"; Çince: 西域; pinyin: Xīyù) olarak değiştirilmesini savunur, ancak diğer uzmanlar, Xinjiang'ın Çing Hanedanı için hakikaten yeni bir bölge olduğunu ve Çing Hanedanı'nın Xinjiang'a şu anki ismini verdiğini hatırlatarak şu anki ismin kullanılmasının devam edilmesini savunurlar.
Bazı ayrılıkçılar ve bağımsızlık aktivistleri, Xinjiang'a veya Xinjiang'ın içerisinde kurmak istedikleri devlete atfen "Uyguristan" (Uygurca: اویغورستان; Çince: 維吾爾斯坦; pinyin: Wéiwú'ěrsītǎn) terimini kullanır, ancak "Doğu Türkistan" veya "Uyguristan" terimlerinin arasında hangisinin kullanılması gerektiği sorunuyla ilgili henüz fikirbirliği yoktur. "Uyguristan" terimi tarihi olarak günümüz Xinjiang'ın kuzeydoğusundaki vaha bölgelerine – özellikle Kumul ile Turpan yerleşimlerine – atfen kullanılırdı. "Uyguristan" terimi, Uygurlar dışındaki tüm diğer etnik grupların hariç bırakılmasını ima eder, ancak Xinjiang eski tarihinden beri birçok farklı ulus barındıran bir bölge olmuş; Uygurların dışında Xinjiang'da Hanlar, Moğollar, Kazaklar, Huiler ve çok sayıda diğer ulus yaşamaktadır. "Doğu Türkistan" bağımsızlık hareketinin katılımcıları yine çoğunlukla Güney Xinjianglı Uygurlardır; Kazaklar, Özbekler veya diğer Müslüman grupların katılımı nispeten az, ve Xinjiang'ın doğusundaki Uygurlar bile ancak nadiren bağımsızlık hareketine katılmaktadır. Ayrılıkçılık duygusu en ağır oranda Uygur diasporasında mevcuttur, ve bu diasporanın üyeleri kendi web sitelerinde ve literatürlerinde sık sık "Doğu Türkistan" ismini kullanırlar, böylece "web ayrılıkçılıkları" olarak da adlandırılmışlardır.
"Çin Türkistanı" terimi eskiden "Doğu Türkistan" ile eşanlamlı olarak kullanılırdı, ancak "Çin" kelimesini içermesi nedeniyle Uygur ayrılıkçılar tarafından, "Türkistan" kelimesini de içermesi nedeniyle Çinliler tarafından reddedilmektedir.
Çin'de "Doğu Türkistan" (东突厥斯坦) terimi; Batı emperyalizmi, eski Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ile Doğu Türkistan Cumhuriyeti devletleri ve günümüzde terör örgütü olarak tanınmış Türkistan İslam Partisi ile özdeşleştirilir. Çin Hükümeti; Türkistan İslam Partisi, Doğu Türkistan Kurtuluş Örgütü ve çok sayıda diğer farklı grubun işlettiği şiddet eylemlerini ayırt etmeden bütün bu grupları hepsi bir arada "Doğu Türkistan Terör Kuvvetleri" olarak adlandırır. "Doğu Türkistan"ın tanımı tarih boyunca hep farklılık ve belirsizlik göstermiştir, ancak hem doğa coğrafyası hem de insan coğrafyası açılarından hiç bir zaman günümüzde "Xinjiang" olarak bilinen bölgenin sınırlarıyla tam olarak eşit olmamıştır. Bu nedenle Çin'in dış temsilcilikleri, "Doğu Türkistan" teriminin sırf politik bir kavram olduğunu ve hiçbir zaman tarihi veya coğrafi bir kavram oluşturmadığını vurgulayarak bu terimin yabancılar tarafından kullanılmasına karşı olduğunu ve bu kavramın Çin'in egemenliğine ihlal ettiğini dile getirmiştir.
Uygur uzman Dolkun Kamberi'nin yazılarına göre, bir ortaçağ Uygur el yazmasında "Uygurların Ülkesi" anlamına gelen, "Uygur Έli" terimi bulunmuştur.
M.Ö. 1. yüzyılda Tarım Havzası'ndaki şehir devletleri.
Antik Çin'de Yumen Geçidi'nin batısındaki bölgeler "Xiyu" ("Batı Bölgeleri") olarak bilinirdi. "Xiyu" terimi özellikle Han Hanedanı'nın M.Ö. 60 senesinde Tarım Havzası'nda yönetmeye başladığı bölgeye atfen kullanılırdı. Han Hanedanı'ndan beri ardışık Çin hükümetleri, bu bölgede meydana çıkan ayrılıkçı hareketler ve yerel isyancılarla yüzleşmeye mecbur kalmıştır. Tüm bunlara rağmen, Xinjiang Çin idaresi altında olmadığı dönemlerde bile özellikle Çin'in Zhongyuan bölgesi ile uzun zamandır yakın bağlar muhafaza etmiştir ve bu nedenle Orta Asya'daki bağımsız Türk devletlerinden farklılık göstermektedir. Göktürkler (Çince: 突厥, antik Çin telaffuzu ile "Tutkyud", çağdaş Standart Çincede "Tūjué"), çeşitli Türk halklarını bir araya getirip büyük bir imparatorluk oluşturdular, ancak bu sonra Batı Göktürk ile Doğu Göktürk kağanlıkları olarak ikiye bölündü. Batı Göktürkler Xiyu bölgesini aldı, ancak Batı Göktürk Kağanlığı 7. yüzyılda Tang Hanedanı tarafından yenildi ve Xiyu bölgesi tekrar Çin yönetimine girdi. Antik tarihteki Batı Göktürkler ile Doğu Göktürklerin daha sonra ortaya çıkan "Batı Türkistan" ile "Doğu Türkistan" kavramlarıyla ilişkisi yoktur.
16. yüzyılda Doğu Çağatay Hanlığı, Xinjiang'ın batı kısmını ve hemen etrafındaki alanları tamamen islamlaş ve türkleştirdi. Bu bölge Farsların arasında "Moğolistan" olarak bilinirdi. Aynı dönem boyunca Xinjiang'ın doğu kısmındaki Kara Del (Çince kaynaklarda "Hami Krallığı" 哈密國 Hāmìguó), Jimi (羁縻) sistemi çerçevesinde fiilen Ming Hanedanı'nın kontrolü altında olan bir wei suo (衛所) oluşturdu. 16. yüzyılın sonuna doğru, çeşitli Oyrat kabileleri Moğolistan Platosu'nun batısından çıkıp Altay Dağları'nı geçti ve Xiyu'ye göç etti, bunun sonrasında da Kazak bozkırına girdiler. 1640 yılında bu Oyratlar bir araya gelip Çungar Hanlığı'nı kurdular, sonra 1680 yılında Güney Xinjiang'daki Yarkent Hanlığı'nı yenip bu bölgeleri kendi yönetimleri altında bir araya getirdiler.[11][21] Ancak 1757 yılında Çungar Hanlığı, Çing Hanedanı tarafından yok edildi, ve Xiyu yine Çin Zhongyuan yönetimine girdi. İlk başta Çing memurları bu bölgeye atfen "Xiyu" ismini kullanmaya devam ettiler; Tanrı Dağları'nın kuzeyindeki bölge için "Eski Çungar Toprakları" (准噶爾舊疆), "Çungar Toprağı" (准疆), "Çungar Kesimi" (准部) v.b. isimler, Tanrı Dağları'nın güneyi için ise "Müslüman Toprakları" (回疆 Huíjiāng), "Müslüman Kesimi" (回部 Huíbù) v.b. isimler kullanılırdı. Bununla eşzamanlı olarak günümüz Xinjiang'ın batı ve güney kısımlarını tanımlamak için "yeni Xiyu toprakları" (西域新疆 Xīyù xīnjiāng) gibi tanımlar kullanılmaya başladı, bu ancak henüz özel isim haline gelmemişti, zira "yeni topraklar" anlamına gelen "Xinjiang" ismi aynı zamanda Yünnan-Guizhou Platosu'nda yeniden Çin yönetimine giren toprakları tanımlamak için de kullanılıyordu, üstelik günümüz Xinjiang'ın doğusundaki Shaan-Gan Genel Valisi topraklarını tanımlamak için kullanılmıyordu.[22] Uygurların arasında ise yoğun olarak yaşadıkları Güney Xinjiang bölgesi "Altışehir" (آلتی شهر) olarak bilinirdi.[17] İmparator Qianlong'un hükmünün sonuna doğru ve özellikle İmparator Jiaqing'in hükmü sonrasında "Xinjiang," aşamalı olarak sabit bir yer ismi haline geldi; İç Çin (内地)'deki farklı eyalet (省)lerle eşit seviyede "Xinjiang"dan bahsedilmeye başlandı, ve günümüz Xinjiang'ın doğusu da en sonunda "Xinjiang" olarak bilinen yeni kavramın kapsamına girdi. General Zuo Zongtang'ın Dungan Ayaklanması'nı bastırması sonrasında Xinjiang, Çin'in resmi bir eyaleti olarak tanındı (新疆省), ve gitgide "Xiyu" isminin yerine "Xinjiang" ismi daha yaygın kullanıma girdi.
Seyhun (Siri Derya) ile Ceyhun (Amu Derya)'nın konumlarını günümüzde var olan egemen devletlerin konumlarına göre gösteren harita. Bu iki deryanın arasındaki alan, tarihin belirli dönemlerinde kimi kaynaklarca "Türkistan" olarak biliniyordu.
"Doğu Türkistan" yer ismi "Türkistan" yer isminden türetilir ve geniş anlamda Türkistan bölgesinin doğu kesimini tanımlamak için kullanılır. "Türkistan" ismi Farsçadan gelir, "Türklerin oturduğu yer" anlamına gelir ve Orta Asya'da Türk dillerini konuşan çeşitli etnik grupların oturduğu bölgeyi tanımlamak için kullanılır.[23] "Türkistan" kavramının kapsadığı alan ardışık asırlarda ve Türklerin yaşadığı bölgelerin sürekli değişmesiyle kendisi de değişmiştir, ayrıca farklı zamanlarda ve terimin kullanıldığı farklı eserlerde hep değişiklik göstermiştir. M.S. 563 yılı civarında Türkler, Seyhun nehir kıyısında Ak Hunları yendi, sonra Mâverâünnehir bölgesine girdiler ve o dönemde İran'ı yöneten Sasani İmparatorluğu ile Ceyhun Nehri tarafından sınırlandılar. "Türkistan" isminin henüz keşfedilmiş en erken kullanımı, 7. yüzyıla dayanan ve Soğd dilinde yazılmış bir yazılı eserde bulunmuştur. Bu eserde "Türkistan" kelimesi, Seyhun ile Ceyhun nehirlerinin arasındaki küçük alana atfen kullanıldı. 8. yüzyıl ve bunun sonrasında Arap coğrafyacılar, kendi eserlerinde "Türkistan" ismini kullanmaya devam ettiler, ancak Araplar Sasani İmparatorluğu'nu yenip Orta Asya'yı fethettikten sonra Türkler, Mâverâünnehir bölgesinden kuzeye ve doğuya geri çekilmeye mecbur kaldılar. Bu nedenle 9. ile 11. yüzyıl arasında Arap dilinde yazılmış coğrafya eserlerinde "Türkistan" kavramının kapsadığı alan kendisi de kuzeye ve doğuya doğru kaydı, iki nehrin arasındaki bölge ise söz konusu "Türkistan" alanından ihraç edildi. İranlı coğrafyacı İbn Hurdazbih'nin Arap dilinde yazdığı "Yollar ve Ülkeler Kitabı" (Kitab-ül-Mesalik ve'l-Memalik)'nda yazdığına göre, "Türklerin toprakları arasındaki en büyüğü Dokuz Oğuzlarınkidir." Bu bağlamda atıfta bulunan "Türk toprakları," Seyhun Nehri'nin kuzeyindeki çayırlar ve hemen etrafındaki alanları kapsar.[24] 982 yılında tamamlanmış "Hudûd el-âlem" eseri, Mâverâünnehir bölgesini "Türkistan'ın giriş kapısı" olarak, Karluklar ile Oğuzlara ait alanları da "Türkistan" olarak nitelendirmiştir. 13. yüzyıla dayanan Fars eseri "Cihangir'in Tarihi" (Tarikh-i Jahangushay)'nde "Türkistan" tekrar Mâverâünnehir bölgesiyle eşanlamlı olarak kullanıldı. Antik Çin kitaplarında "Türk" (突厥 Tūjué) tanımı sırf Türk soyundan gelen kabileleri tanımlamak için kullanılsa da, bahsi geçen Arap yazarlar, Türkleri vahalarda yerleşik Farsça konuşan halklardan ayırt etmek için "Türk" kelimesini Türkçe konuşan göçebe halkları tanımlamak için kullanırlardı.[17] Göktürklerin yeniligisi ve 13. yüzyılda Orta Asya'nın Moğollar tarafından istilasıyla "Türkistan", coğrafi bir kavram olarak etkisini kaybetti ve gitgide kullanımdan kalktı. 18. yüzyılın ortasında Çing Hanedanı Xinjiang'ı birleştirdikten sonra, Pekin'de İmparator Qianlong'un hizmetinde çalışan iki Portekizli Hıristiyan rahip, harita tasarlamak için toprak araştırma göreviyle Xinjiang'a gönderildi. Bu araştırma kapsamında bulunan mekanlar, Fransız rahip Jean Joseph Marie Amiot (Çince ismiyle 錢德明 Qián Démíng)'in yayımladığı "Mémoires concernant l'histoire, les sciences et les arts des Chinois" ("Çinlilerin tarihi, bilimleri ve sanatları hakkında anılar") eserinde "Doğu" ile "Batı Türkistan" şeklinde bahsedildi; Tarım Havzası, Batılılar tarafından "Doğu Türkistan" olarak nitelendirilmeye başladı, fakat 19. yüzyılın başından önce bu terim Batılıların arasında henüz yaygın kullanıma girmemişti. 1722 yılında Paris'te yayımlanan "Histoire De Timur-Bec" ("Timur'un Tarihi") eserinde Xinjiang bölgesi "Güney Türkistan" olarak tanımlandı.
Çing Hanedanı'nın Xinjiang'ı ele geçirmesiyle eşzamanlı olarak Britanyalı ve Rus kaşifler, kendi kolonilerini genişletme müsabakası kapsamında özellikle Orta Asya bölgesini keşfetmeye başladı, Orta Asya'nın her alanında ayrıntılı araştırma ve belgelemeler yürüttürdüler. Bazı yer isimleri, bu Britanyalı ve Rus kaşifler tarafından kullanılmaları nedeniyle yaygınlaşıp daha genel kullanıma girdiler. 17. yüzyılda Ruslar, Tarım Havzası bölgesini genellikle "Küçük Buhara" olarak adlandırmaya başladı.[32]:31-32 Önceden bir takim Doğu Ortodoks misyonerle Pekin seferi yapmış Rus Sinolog Yegor Fiyodoroviç Timkovskiy'nin yazdığı "1820-1821 Yıllarında Çin ve Moğolistan Seferi" (Путешествие в Китай через Монголию в 1820 и 1821 годы) kitabı 1824 yılında Sankt Peterburg'da yayımlandı, sonra Fransızcaya çevirilip Paris'te yayımlandı, Julius Klaproth'un redaksiyonundan geçtikten sonra da 1827 yılında İngilizce olarak Londra'da yayımlandı. Bu kitapta "Küçük Buhara" isminin yerine "Çin Türkistanı" isminin kullanılması öneriliyor. İki sene sonra, 1829 yılında, Rus Sinolog Nikita Biçurin, Sankt Peterburg'da yayımladığı "Çungarya ve Doğu Türkistan'ın Eski ve Şimdiki Durumlardaki Tanımları" (Описание Чжунгарии и Восточного Туркестана в древнем и нынешнем состоянии) isimli kitabında "Çin Türkistanı" ismini reddedip "Doğu Türkistan" isminin daha uygun olduğunu ileri sürdü. 1865 ile 1868 yılları arasında Rus İmparatorluğu, kademeli olarak Hokand Hanlığı'nı ilhak etti; 1865 yılında Taşkent'te Türkistan Oblastı'nın kuruluşu ilan edildi, sonra da 1867 yılında Türkistan Valiliği kuruldu.[34] Böylece "Türkistan" ismi ilk defa bir idari bölgenin resmi ismi olarak geçti. O noktada henüz Orta Asya'nın çoğunu ilhak etmiş Rusya'nın Xinjiang'ı ele geçirme niyeti de vardı; 19. yüzyılın ikinci yarısında Rusya, Dungan Ayaklanması'ndan ortaya çıkan kargaşalardan yararlanarak İli Nehri Vadisi'ni ele geçirdi ve Çing Hükümeti, bu vadinin çevresindeki toprakların büyük bir kısmını Rusya'ya teslim etmeye mecbur kaldı. 1869 yılından 1873 yılına kadar Vasiliy Vasilyeviç Grigoryev, Alman coğrafyacı Carl Ritter'ın "Asya Coğrafyası" (Erdkunde von Asien) isimli eserini Rusçaya çevirdi, ayrıca "Doğu Türkistan Coğrafyası" başlığıyla bir ekleme yazıp bu eseri Rus İmparatorluğu Coğrafya Derneği'ne teslim etti. Söz konusu "Türkistan" bölgesinde oturan yerel insanlar, Rusya'nın bölgeye koyduğu isimleri gözetmeksizin kendileri bu ismi genel olarak kullanmazlardı. Buna rağmen, Türkistan Genel Valisi'nin kuruluşu sonrasında Batılı yazılı eserlerde Orta Asya, iki ayrı toprak olarak "Rus Türkistanı" ve "Çin Türkistanı" olarak nitelendirildi. Batılı yazarlar Xinjiang'ın Çin kontrolü altında olduğunu ve bu bölgenin Çince isme sahip olduğunu bilerek de yine bölgenin Türk, İslami veya Orta Asya unsurlarını vurgulayarak yer isimlerini seçtiler. İngilizce kaynaklarda "Chinese Turkestan" (Çin Türkistanı), "East Turkestan" (Doğu Türkistan), "Chinese Central Asia" (Çin Orta Asyası), Serindia, veya "Sinkiang" gibi birçok farklı isim, Xinjiang'ı tanımlamak için birbirinin yerine geçecek şekilde kullanılıyordu, ancak İngiliz kaşiflerin arasında hangi ismin kullanılması gerektiğine dair herhangi bir fikirbirliğine ulaşılmamıştır. 20. yüzyıla kadar bu bölgenin yerel insanları hala yaşadıkları şehir veya vaha yerleşiminin ismini kullanarak yaşadıkları alanı isimlendirmeye alışıklardı ve ihtiyaca göre kullandıkları yer isminin kapsadığı alanının büyüklüğünü değiştirirlerdi. 1917 yılı Ekim Devrimi sonrasında Türkistan Genel Valisi'nin yerine Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu, ancak Pan-İslamizm ve Pan-Türkizm'i önlemek için 1924 yılında Sovyetler Birliği, farklı etnik gruplara dayalı olarak Orta Asya'da birçok farklı cumhuriyet kurdu, üstelik "Türkistan" isminin kullanımı yasaklandı ve bunun yerine "Orta Asya" tanımı konuldu.
20. yüzyıl boyunca "Doğu Türkistan" ismini taşıyan ayrılıkçı devletlerin konumlarını Çin sınırları içerisinde gösteren haritalar.
Sol: 1933-1934 yılları arasında Kaşgar'da varlığını sürdürmüş Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti.
Sağ: 1944-1946 yılları arasında Gulca bölgesinde varlığını sürdürmüş Doğu Türkistan Cumhuriyeti.
Uygurların Washington'daki protestoları
1911 yılında İç Çin'de Xinhai Devrimi'ne patlak verildi, ve Çing Hanedanı devrildi. Ocak 1912'de yeni Çin Cumhuriyeti hükümeti kuruldu. Xinjiang'ın Çing hükmü altındaki en son valisi Yuan Dahua (袁大化), devrim sırasında Xinjiang'dan kaçtı. Bunun yerine Yang Zengxin (楊增新), Xinjiang'ı kendi kontrolü altına aldı, sonra Haziran 1912'de Pekin'deki Çin Cumhuriyeti hükümeti tarafından Xinjiang'ın yeni valisi olarak tanındı. 1921 yılında Sovyetler Birliği, Orta Asya'daki uluş inşası politikası kapsamında Uygurları resmen Çin Türkistanı'ndan gelen yerleşik Türk halkı olarak tanıdı. 1930'lar boyunca Yang'ın halefi Jin Shuren (金樹仁)'e karşı özellikle Huilerin yürüttüğü birçok ayaklanma yer aldı. "Doğu Türkistan," Türkçe konuşan ve İslam dinine inanan insanlar için Çin yetkililerine karşı isyan etmenin yeni toplanma çağrısı haline geldi. Uygur ayrılıkçılar, 12 Kasım 1933 tarihinde Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti'ni kurdu ve Çin'den bağımsızlıklarını ilan etti. Bu yeni cumhuriyetin kuruluşuyla "Doğu Türkistan" kavramı, tarihin çoğu boyunca sırf coğrafi bir tanım olarak işlev göstermesinden ziyade artık ilk kez siyasi bir boyut taşımaya başladı. Sadece birkaç ay sonra, 6 Şubat 1934 tarihinde Ma böleğine ait olan Ma Zhongying (馬仲英)'in yürüttüğü saldırının sonucu olarak daha yeni kurulmuş Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti feshedildi.
1933 yılında Sheng Shicai (盛世才), bir darbe yürütüp Jin Shuren'i kovdu ve Xinjiang'daki silahlı kuvvetlerin ve hükûmetin önderi oldu, sonra Sovyetlerin yardımına dayanarak en sonunda tüm Xinjiang eyaleti içerisindeki silahlı isyancı kuvvetleri barıştırdı. Sheng Shicai'in sadakati ancak 1942 yılında Sovyetlerden o dönemdeki Kuomintang Hükümeti'ne geçti ve Shicai, bu hükümetle işbirliğine girmeye başladı. Buna karşılık olarak Sovyetler Birliği, Sheng Shicai'nin aleyhine Xinjiang'da Sheng'ın baskılarına maruz kalmış etnik azınlıklara etkin bir şekilde yardım sağlamaya ve birçok farklı silahlı ve politik grup örgütlemeye başladı. Eylül 1944'te Sheng Shicai, tekrar Sovyetler Birliği'nden ve bu sefer özellikle Stalin'den yardım aramaya teşebbüs etmesi nedeniyle Kuomintang Hükümeti tarafından Xinjiang'dan kovuldu. Sheng'ın kovulması nedeniyle Xinjiang'da kısa bir süre için bir iktidar boşluğu mevcuttu, ve Xinjiang'ın kuzeyinde birçok isyana patlak verildi. 7 Kasım'da bu isyanlara öncülük eden kuvvetler, İli'nin merkezi Gulca'daki hükümet binasına saldırı işledi, ve kısa süre sonra zaferini ilan etti. 12 Kasım'da İli özgürlükçü kuvvetleri Gulca'da Doğu Türkistan Cumhuriyeti ismiyle yeni bir geçici hükümet kurdu. Bu toprakların yeni ellere geçmesi sonrasında aşırı milliyetçiler, bölgede oturan Han Çinlilerini toplu olarak katletmeye başladı, ve geçici hükümet bu saldırıları ancak büyük oranda zararın ve ölümün işlenmesinden sonra durdurdu. Doğu Türkistan hükümetinin Han ve dinsiz/"kafir" karşıtı politikaları karşısında Dihua (迪化; günümüz Urumçi şehrinin o dönemdeki ismi)'da Kuomintang'la ilişkili hükümet yetkilileri, eski zamanlardan beri Çin'in Xinjiang üzerindeki egemenliğini savundu. Buna karşılık olarak Sovyet tarihçiler, revizyonist yöntemlerle Doğu Türkistan hükümetinin kendi egemenliğini ispatlamasına yardımcı oldu; ör, akademik çevreler geleneksel olarak İslam'ın Altın Çağı asırında günümüzde Xinjiang olarak bilinen bölgenin diğer medeniyetlere nazaran kültürel bir "ölü bölge" olarak düşünmelerine rağmen, bu söz konusu Sovyet tarihçiler yine Uygurların Dünya medeniyetine katkı sağlamış "en eski Türk halkı" olduğunu iddia ediyordu. Doğu Türkistan hükümeti tarafından da memnuniyetle karşılanan İngiliz ve Amerikan konsolosları, yerel tarih üzerine kendi kitaplarını yayınladılar. Doğu Türkistan Cumhuriyeti rejimini destekleyen Sovyetler Birliği tarafından yayınlanan Uygur tarih eserleri, sonradan Uygur milliyetçi yayınlarının temeli oldu.
1953 yılında Türkiye 900'den fazla Uygur Müslümanı Kaşmir ve Pakistan'dan kabul etmiştir.
1990'larda Sovyetler Birliği'nin dağılması ve küresel İslamcılığın ve pan-Türkçülüğün yükselişiyle ortaya çıkan küresel eğilimler, Xinjiang'daki ayrılıkçı duyguları canlandırdı ve 1990 ile 2001 arasında 162 kişiyi öldüren bir siyasi şiddet dalgasına yol açtı. 2001 yılında Çin hükümeti, 11 Eylül saldırıları sonrasında dünyaya Xinjiang'daki siyasi şiddet ve militan teröristler hakkında dünyaya açılmasının parçası olarak "Uyguristan" veya "Doğu Türkistan" terimlerini kullanarak devlet medyasındaki yasağını kaldırdı.
Çin devleti aldığı karar çerçevesinde Xinjiang bölgesinde başörtüsü takan, burka giyen kadınların ve uzun sakallı olan erkeklerin toplu taşınmadan yararlanmasını yasaklamıştır. Karara göre kıyafetinde hilal ve yıldız sembolü olan herkes bu yasak kapsamında toplu taşımadan yararlanamayacaktır.
Ayrıca Uygur tarihinin önemli sayfaları:
· Yakub Beg ve Kaşgar Emirliği
· Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti
13. Hafta Türkiye ve Rusya Federasyonu Özerk Türk Cumhuriyetleri
Konular: Rusya’nın yayılmacı politikası tarihi; Volga boyu, Sibirya ve Kuzey Kafkasya’nın işgali; Çar ve Sovyet dönemlerinde Ruslaştırma politikası ve sonuçları; Rusya Federasyonunda özerk cumhuriyetlerin resmi statüsü ve durumu.
Temel Okumalar:
- Saadettin Gömeç, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi,7. bölüm;
Tavsiye edilen okumalar:
- Wikipedia’dan uygun makaleler;
- Youtube’dan değişik videolar.
Ders Notları:
Rusya içerisinde yaşan pek çok Türk kökenli halk bulunmaktadır. Bu halkların birçoğu özerk statüye sahiptir. Bunların yanında Rusya'nın çeşitli şehirlerinde dağınık halde de yaşarlar. Rusya Federasyonu içinde yaşayan Türk kökenli halkların dört bölge yoğunlaştığı görülmektedir.
Tatar, Kazak Türklerinin yoğun olduğu Orenburg oblastı
1. Volga çevresi
2. Kafkas bölgesi
3. Sibirya
4. Altay çevresi
Rusya Federasyonu'nda yaşayan toplam nüfusun %8,6'sını Türk halkları oluşturmaktadır. Bu oran 12,2 milyon insana tekabül etmektedir. Bu nüfusun yaklaşık %50'sini Tatarlar oluşturmaktadır.
Sıra |
Halk |
Nüfus |
Tüm Rusya'ya göre oranı |
|
1- |
Tatarlar |
5.554.601 |
%3,83 |
|
2- |
Başkırtlar |
1.673.389 |
%1,15 |
|
3- |
Çuvaşlar |
1.637.094 |
%1,13 |
|
4- |
Kazaklar |
653.962 |
%0,45 |
|
5- |
Azeriler |
621.840 |
%0,43 |
|
7- |
Yakutlar |
443.852 |
%0,31 |
|
8- |
Kumıklar |
422.409 |
%0,29 |
|
9- |
Tuvalar |
243.442 |
%0,17 |
|
10- |
Karaçaylar |
192.182 |
%0,13 |
|
11- |
Özbekler |
122.916 |
%0,08 |
|
12- |
Balkarlar |
108.426 |
%0,07 |
|
13- |
Kafkas Türkmenleri ve Türkler |
95.672 |
%0,06 |
|
14- |
Nogaylar |
90.666 |
%0,06 |
|
15- |
Hakaslar |
75.622 |
%0,05 |
|
16- |
Altaylar |
67.239 |
%0,02 |
|
17- |
Yaka Türkmenleri |
33.053 |
%0,02 |
|
18- |
Kırgızlar |
31.808 |
%0,05 |
|
19- |
Şorlar |
13.975 |
%0,01 |
|
20- |
Gagavuzlar |
12.210 |
%0,01 |
|
21- |
Dolganlar |
7.261 |
%0,01 |
|
22- |
Kırım Tatarları |
4.131 |
%0,00 |
|
23- |
Tofalar |
837 |
%0,00 |
Özerk Cumhuriyetlerde Türk halkları
Rusya Federasyonuna bağlı özerk cumhuriyetlerdeki Türk halklarının oranı listelenmiştir:
Bayrak |
Cumhuriyet |
Konumu |
Türk halkları oran |
Türk nüfusu |
En çok bulunan grup |
Diğerleri |
Kafkasya |
%0,7 |
~5.000 |
Tatar |
- |
||
Altaylar |
%41,2 |
~85.000 |
Altaylı |
Kazak, Teleüt, Tuba, Telengit |
||
Volga |
%56,3 |
~2.300.000 |
Başkırt |
Tatar, Çuvaş |
||
Altaylar |
%0,8 |
~9.000 |
Tatar |
- |
||
Kafkasya |
%0,9 |
~9.000 |
Kumık |
- |
||
Volga |
%70,2 |
~930.000 |
Çuvaş |
Tatar |
||
Kafkasya |
%20,3 |
~520.000 |
||||
Kafkasya |
%0,1 |
~1.000 |
Kumık |
Nogay, Balkar |
||
Kafkasya |
%12,3 |
~110.000 |
Balkar |
Karaçay |
||
Kafkasya |
%2,8 |
~9.000 |
Kazak |
Türkmen, Nogay |
||
Kafkasya |
%42,4 |
~180.000 |
Karaçay |
Nogay, Tatar |
||
Baltık |
%0,1 |
- |
Tatar |
- |
||
Altay |
%14,3 |
~75.000 |
Hakas |
Tatar |
||
Ural |
%2,8 |
~30.000 |
Tatar |
Çuvaş, Azeri |
||
Volga |
%7,2 |
~50.000 |
Tatar |
Çuvaş |
||
Volga |
%5,2 |
~50.000 |
Tatar |
- |
||
Kafkasya |
%1,8 |
~ 13.000 |
Kumık |
- |
||
Sibirya |
%48,3 |
~450.000 |
Yakut |
Dolgan, Tatar, Başkırt, Azeri, Çuvaş, Özbek |
||
Volga |
%56,4 |
~2.300.000 |
Tatar |
Çuvaş, Başkırt, Azeri, Özbek, Kazak |
||
Altay |
%78,1 |
~235,.000 |
Tuva |
Hakas |
||
Volga |
%7,1 |
~110.000 |
Tatar |
- |
Kraylardaki Türk halkları
Rusya Federasyonunu oluşturan kraylardaki (Türkçesi; bölge veya eyalet) Türk halklarının oranı listelenmiştir:
Bayrak |
Kray=Eyalet |
Konumu |
Türk halkları oran |
Türk nüfusu |
En çok bulunan grup |
Diğerleri |
Altay |
%1,1 |
~23.000 |
Tatar |
Kazak |
||
Uzakdoğu |
%0,9 |
~3.000 |
Tatar |
- |
||
Uzakdoğu |
%0,6 |
~9.000 |
Tatar |
- |
||
Kafkasya |
%1,1 |
~55.000 |
Tatar |
Türkmen, Azeri, Çuvaş, Özbek, Kırım Tatarı |
||
Sibirya |
%3,8 |
~105.000 |
Tatar |
Dolgan, Azeri, Çuvaş, Hakas, Kırgız, Başkırt, Yakut, Özbek, Kazak, Tuva. |
||
Ural |
||||||
Uzakdoğu |
%1,5 |
~35.000 |
Tatar |
Azeri, Çuvaş, Başkırt, Özbek, Kazak. |
||
Kafkas |
%4 |
~95.000 |
Nogay |
Karaçay, Azeri, Türkmen, Tatar. |
||
Altay |
%2,7 |
~25.000 |
Tuva |
Tuva, Tatar. |
Oblastlardaki Türk halkları
Rusya Federasyonu içinde Türklerin yoğun olarak yaşadığı oblastlar şunlardır: Astrahan, Orenburg, Samara, Ulyanovsk, Çelyabinsk, Omsk, Tümen, Kurgan ve Amur olarak sayılabilir. Örneğin; Astrahan Oblastı'nın %27'si, Ulyanaovsk Oblastı'nın %22'si Türk halklarından oluşmaktadır.
Rusya Federasyonunu oluşturan oblastlardaki (Türkçesi; yöre veya il) Türk halklarının oranı listelenmiştir:
Bayrak |
Oblast=İl |
Konumu |
Türk halkları oran |
Türk nüfusu |
En çok bulunan grup |
|
Diğerleri - |
Uzakdoğu |
%6,2 |
~7.000 |
Tatar |
|
Tuva |
||
Baltık |
%0,08 |
~1.000 |
Tatar |
|
- |
||
Hazar |
%27,3 |
~270.000 |
Kazak |
|
Tatar, Azeri, Nogay, Türkmen, Kumuk, Özbek, Astrahan Tatarı, Kafkas Türkmenleri |
||
Batı |
%0,8 |
~13.000 |
Azeri |
|
Kafkas Türkmeni, Tatar. |
||
Batı |
%0,3 |
~5.000 |
Azeri |
|
Tatar |
||
Volga |
%12,3 |
~390.000 |
Tatar |
|
Başkırt, Kazak, Çuvaş, Azeri, Özbek |
||
Altay |
%0,01 |
~850 |
Tofa |
|
|||
Merkez |
%1,1 |
~13.000 |
Tatar |
|
Azeri, Çuvaş |
||
Batı |
%0,8 |
~10.000 |
Tatar |
|
Azeri, Çuvaş, Kazak, Özbek |
||
Batı |
%1 |
~11.000 |
Tatar |
|
Çuvaş, Azeri, |
||
Altay |
%1,4 |
~25.000 |
Tatar |
|
Çuvaş |
||
Merkez |
%2,4 |
~30.000 |
Tatar |
|
- |
||
Merkez |
%0,6 |
~4.200 |
Tatar |
|
Azeri |
||
Volga |
%5,7 |
~60.000 |
Tatar |
|
Başkırt, Kazak |
||
Batı |
%0,4 |
~4.700 |
Azeri |
|
Tatar, Türk |
||
Baltık |
%0,9 |
~14.000 |
Tatar |
|
Azeri, Özbek, Kazak |
||
Merkezi |
%0,4 |
~5.200 |
Azeri |
|
Tatar |
||
Uzakdoğu |
%2,1 |
~3.600 |
Tatar |
|
Azeri, Yakut, Çuvaş, Başkırt |
||
Merkez |
%1,2 |
~130.000 |
Tatar |
|
Çuvaş, Kazak, Özbek. |
||
Baltık |
%1,4 |
~12.000 |
Tatar |
|
Azeri |
||
Merkez |
%2,3 |
~62.000 |
Tatar |
|
Çuvaş |
||
Merkez |
%0,5 |
~4.000 |
Tatar |
|
Azeri |
||
Altay |
%1,2 |
~30.000 |
Tatar |
|
Kazak, Azeri, Çuvaş |
||
Altay |
%7,1 |
~142.000 |
Kazak |
|
Tatar, Azeri, Çuvaş |
||
Volga |
%19,1 |
~400.000 |
Tatar |
|
Kazak, Başkırt , Çuvaş, Azeri, Özbek |
||
Batı |
%0,4 |
~3.500 |
Tatar |
|
Azeri |
||
Volga |
%2,1 |
Tatar |
|
||||
Baltık |
%0,3 |
~2.300 |
Tatar |
|
Azeri, Çuvaş |
||
Kafkasya |
%1,5 |
~75.000 |
Kafkas Türkmenleri (Türk) |
|
Tatar, Azeri, Kazak, Çuvaş |
||
Merkez |
%1,2 |
~10.000 |
Tatar |
|
Azeri, Çuvaş |
||
Uzakdoğu |
%1,6 |
~6.000 |
Tatar |
|
Azeri |
||
Ural |
%10,8 |
~310.000 |
Tatar |
|
Çuvaş, Azeri ,Kazak, Başkırt, Özbek |
||
Volga |
%6,5 |
~170.000 |
Kazak |
|
Tatar, Çuvaş, Azeri, Başkırt, Özbek. |
||
Batı |
%0,4 |
~4.000 |
Tatar |
|
Azeri |
||
Ural |
%5,5 |
~240.000 |
Tatar |
|
Başkırt, Azeri, Çuvaş, Özbek, Kazak |
||
Volga |
%0,7 |
~8.000 |
Çuvaş |
|
Tatar, Azeri |
||
Sibirya |
%2,3 |
~24.000 |
Tatar |
|
Azeri |
||
Merkez |
%0,9 |
~14.000 |
Tatar |
|
Azeri, Çuvaş |
||
Merkez |
%1 |
~13.000 |
Tatar |
|
Azeri, Çuvaş |
||
Ural |
%12,3 |
~390.000 |
Tatar |
|
Başkırt, Azeri, Çuvaş, Kazak, Kumık, Sibirya Tatarı, Özbek, Nogay, Kırgız, Gagavuz |
||
Volga |
%22,3 |
~320.000 |
Tatar |
|
Başkırt, Azeri. |
||
Merkez |
%0,9 |
~14.000 |
Tatar |
|
Azeri, Çuvaş |
||
Volga |
%4,1 |
~95.000 |
Kazak |
|
Tatar, Azeri, Çuvaş |
||
Merkez |
%0,3 |
~3.600 |
Azeri |
|
Tatar |
||
Batı |
%0,7 |
~18.000 |
Azeri |
|
Tatar, (Kafkas Türkmeni) Türk, Çuvaş |
||
Merkez |
%1,1 |
~12.000 |
Tatar |
|
Azeri |
Federal Şehirlerdeki Türk Halkları
Rusya Federasyonunu oluşturan iki federal şehirde yaşayan (Türkçesi; yöre veya il) Türk halklarının oranı listelenmiştir:
Bayrak |
Federal şehir |
Konumu |
Türk halkları oran |
Türk nüfusu |
En çok bulunan grup |
Diğerleri |
Merkez |
%3,1 |
~310.000 |
Tatar |
Azeri, Özbek, Çuvaş, Kazak, Başkırt... |
||
Baltık |
%1,3 |
~63.000 |
Tatar |
Azeri, Çuvaş |
Özerk Oblastlardaki Türk Halkları
Rusya Federasyonunu oluşturan özerk oblastlardaki (Türkçesi; özerk yöre veya özerk il) Türk halklarının oranı listelenmiştir:
Bayrak |
Özerk İl |
Konumu |
Türk halkları oran |
Türk nüfusu |
En çok bulunan grup |
Diğerleri |
Yahudi Özerk İli |
Uzakdoğu |
%1,3 |
~2.500 |
Tatar |
Azeri, Çuvaş, Başkırt, Özbek |
Özerk Okruglardaki Türk Halkları
Rusya Federasyonunu oluşturan özerk okruglardaki (Türkçesi; özerk yöre veya özerk ilçe) Türk halklarının oranı listelenmiştir:
Bayrak |
Özerk Okrug |
Konumu |
Türk halkları oran |
Türk nüfusu |
En çok bulunan grup |
Diğerleri |
Sibirya |
%3,6 |
~2.200 |
Çuvaş |
Tatar, Başkırt, Azeri |
||
Ural |
%0,7 |
~250 |
Tatar |
- |
Rusya Federasyonunun yeni oluşturulmuş olan kraylardan (Eyaletlerinden) biri olan Krasnoyarsk Kray'ın özerk bölümlerinde yaşayan Türk halkları listelenmiştir:
Bayrak |
Bölümleri |
Konumu |
Türk halkları oran |
Türk nüfusu |
En çok bulunan grup |
Diğerleri |
Sibirya |
%15,2 |
~7.250 |
Dolgan |
Tatar, Azeri |
||
Sibirya |
%7,3 |
~1.200 |
Yakut |
Tatar, Hakas |
||
Sibirya |
%3,3 |
~95.000 |
Tatar |
Özbek, Kazak, Hakas |
Rusya Federasyonunun oblastlarından biri olan Tümen Oblastının özerk bölümlerinde yaşayan Türk halkları listelenmiştir:
Bayrak |
Bölümleri |
Konumu |
Türk halkları oran |
Türk nüfusu |
En çok bulunan grup |
Diğerleri |
Ural |
%15,1 |
~250.000 |
Tatar |
Başkırt, Azeri, Çuvaş, Kumık, Özbek, Kazak, Nogay, Kırgız, Gagavuz, Türk. |
||
Ural |
%8,6 |
~45.000 |
Tatar |
Azeri, Başkırt |
||
Ural |
%8,4 |
~100.000 |
Tatar |
Başkırt, Azeri, Çuvaş, Kumık, Özbek, Kazak, Nogay, Kırgız, Gagavuz, Türk. |
14. Hafta Umum-Türk Entegrasyonu Meseleleri
Konular: İsmail Gaspralı, Yusuf Akçura; Ali Hüseyinzade-Turan; Ziya Gökalp; Atatürk ve Dış Türkler; 1991-den sonra Türk Birliği fikri ve icraatları; Entegrasyon çabaları; Türk Konseyi; Türksoy; Entegrasyona mani olan faktörler; Sovyetlerden kalma sosyal-siyasi elit meselesi.
Temel Okumalar:
- Okan Yeşilot (Ed.), Bağımsızlıklarınn 20. Yılında Türk Cumhuriyetleri ve Türkiye,değişik bölümler.
Tavsiye edilen okumalar:
- Atsız, Turancılık, Milli Değerler ve Gençlik, özel. I. Bölüm.
- Nevzat Kösoğlu, Türk Kimliği ve Türk Dünyası, özel. II. Bölüm.
- Wikipedia’dan uygun makaleler;
- Youtube’dan değişik videolar.
Ders Notları:
Türk tarihinin son beş yüz yılında Rusya ile münasebetler tayin edici rol oynar. Özellikle eski Altınordu havzasındakiler olmak üzere Türklük 1552’den itibaren gerileme ve kayıp sürecine girdi. Bu uzun süren kötü gidişin, SSCB’nin 1991’de çökmesiyle değişme işaretleri verdiği söylenebilir. Bu durumun getirdiği imkânları belirlemek için daha kuvvetli bir ifade kullanmak da mümkündür: Türklüğün “bahtının açıldığı” yeni bir tarih sürecine girildiğini söylemek de yanlış değildir.
Yeni Türk devletlerinin dünya siyaset meydanına dâhil olması, uzun asırların zincirinden boşalma duygusuyla bir heyecan uyandırdı. Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar Türk topraklarının siyaseten olmasa da bir türlü birleşeceği, 21. yy’ın “Türk Asrı” olacağı devlet adamlarınca sıkça ve her uygun platformda beyan edilir oldu. 100-120 yıl önce temelleri atılan Türk Birliği fikri yeni dünya şartlarında yeniden gündeme taşındı; eski milliyetçi neslin “Dilde, Fikirde, İşte Birlik!” çağrısının gerçekleşme potansiyelinin yüksekliği hissedilmeye, bu büyük gücün yaratılacağı algısı uyanmaya başladı.
Bu heyecan ağırlıklı hareket zamanları artık geride kaldı. 29 yılda bu duygunun yoğun yaşandığı dönemden, aklın hâkim olduğu soğukkanlı yaklaşımlar dönemine geçildi. Bu zaman kesiminde pek çok iş yapılmasına rağmen gerekenler tam manasıyla düşünülmüş, plan ve programlar hazırlanmış ve uygulanmış diyebilmek imkânında değiliz. Üstelik halledilmemiş problemlere ek yeni tehditlerin ortaya çıktığı açıktır ve bunlara nasıl karşılık verileceği endişesi ortadadır.
İki kutuplu dünya sisteminin yerini tek kutuplu dünyaya bırakması, kısa zaman sonra bu durumun değişerek çok merkezli dünyaya evrilmesi; bölgesel bütünleşmelere ivme kazandırdı. Gelinen noktada, Türk Dünyası’nın her biriminin ve bütünüyle geleceğinin ne şekilde ve hangi bölgede şekilleneceği tartışılan güncel konular arasındadır. Diğer taraftan 19. yy Avrupası için özgün olan millet-devlet ilişkilerinin ayrıntılı şekilde tarif edilmesi ve ona bağlı millet-devlet yapılanmaları örneğinin yeni şartlarda Avrasya’ya geçmesi özel dinamikler oluşturmuştur. Bu, çok şeyi değiştirecek bir süreçtir. Böyle bir karışık ortamda sorular ve aranacak cevaplar da çok katmanlı hale gelmiştir. Temel soru şudur: Türk devletleri ve toplulukları kendi konumunu nerede görüyor, onların bir bütün olarak ortaya çıkması mümkün müdür?
Nereden nereye?
Yeni bağımsız Türk devletlerinde millet-devlet inşası süreci diğer eski Sovyet cumhuriyetlerinden farklı şekilde cereyan etti. Bu Türk devletlerinde Çarlık ve Sovyet mirasına genellikle olumlu bakıldığından dolayı yeni değerler zar zor kendine yer bulabildi. Bu arada bağımsız devletin varlığı ve idaresi icabı, yeni devlet organları (ordu, merkez bankası, gümrük hizmeti gibi) kuruldu. Fakat devlet kavramının vatandaş için eski otoriter içeriği değişmedi. Düşünülen projelerden ve ortaklıklardan vazgeçildi. Mesela, Merkezi Asya Birliği (Türkistan Birliği) projesi gerçekleşemedi.[2] Var olan sorunlara yenileri eklendi. Bugün bu köklü değişmelerden dolayı Türk devletlerinin kendi içlerinde ve aralarında çözümlenememiş problemleri, çoğalmış hatta katlanmıştır. Bu yıllar içinde ülkeler arası münasebetlerde de hızlı değişmeler yaşanmış, çeşitli alanlarda ikili ve çok taraflı ilişkileri ve işbirliğini düzenleyen yüzlerce anlaşma imzalanmış, ama anlaşmaların çoğu kâğıt üzerinde kalmıştır.
Gelinen noktada kimlik meselesi, belki en çetrefil konudur. Sovyet rejiminin dayattığı kimlikler, bugün tabii bir durummuş gibi devletlerce kabul edilmiştir. Değişen bir durum yoktur. Aslında yüz yıl içinde dayatılan “yeni” kimlikler resmileştirildi ve anayasalara geçti. Böylece Jozef Stalin’in 1924’de Türkistan’ı, 1936’da ise Azerbaycan’ı Türksüzleştirme politikaları bu cumhuriyetlerde bir çok bakımdan onaylandı. Yerel mikro milliyetçilikler gelişmeye ve daha kuvvetle yer etmeye başladı. Ayrılık ve farklılıklar daha güçlü şekilde belirtilir hale geldi. Birliğin önündeki engellerden biri de ortak alfabenin, daha doğrusu aynı sese aynı işaretlerin, kullanılmamasıydı. Ortak Latin alfabesine geçiş bunun için bir şanstı; bu da büyük ölçüde kaybedildi. Yeni Türk devletleri bunlardan dolayı mazlum durumda kalan Türklerin dertlerine, problemlerine ve çırpınışlarına ses veremiyor. Bir büyük talihsizlik de şudur ki 2002’den itibaren Türk dünyasının lider devletinde (model ülkede) hâkimiyette bulunan iktidar, dünya görüşü itibariyle Türk Birliği meselelerine soğuk yaklaştı. Eski Rus emperyalizmi ise 2000 ’in başlarından itibaren toparlanıp, bu bölgelere yeniden arka bahçesi (Yakın Hariç Doktrini) muamelesi yapmaya başladı.
Söz konusu olumsuzlukların yanı sıra geçen 29 yıl süresinde bağımsız Türk devletleri ve toplulukları arasında bütünleşmeyi sürdürecek onlarca teşkilatın kurulmasını da göstermeliyiz. Bunlar arasında bir ideal birliği var gibi görünse de yer yer kişi ve grup önceliklerine dayandığı görülmektedir. Resmî kurum ve kuruluşlar tabii bu cümlenin dışında ayrıca değerlendirilecek yapılardır. Onların da ciddî eksiklerle doğdukları söylenebilir. Bütünleşmeyi sağlayacak ve devam ettirecek Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (2009, Türk Konseyi/ Türk Keneşi), Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (1993, Türksoy), Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (2009, TürkPA), Türk Kültür ve Mirası Vakfı (2012), Türk İş Konseyi (2011), Türk Akademisi Uluslararası Teşkilatı (2014), Türk Üniversiteler Birliği (2013), Avrasya Askeri Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatı’nın (2013, TAKM) çalışmaları henüz istenen seviyede değildir.[3] Özel dernek ve vakıfların, Türk Dünyasına hizmet düşünceleri de sağlam bir temele oturtulma ihtiyacındadır. Duygu ve fikir cihetiyle doğru düşünülmüş olsalar bile hedefleri ve yol haritalarını düzenlemede zayıf kaldıkları görülüyor.
Türk Dünyası’nda bütünleşmenin geleceğini ölçülü-biçili, planlı-programlı hale getirmek bakımından bu süreci etkileyebilen olumlu ve olumsuz faktörlere de göz atmak gerekiyor.
Olumlu Faktörler
Son 500 yılda hâkim güçler (Rusya, Çin, İran) ne kadar Türk Dünyası’nın coğrafi bütünlüğünü bozmaya, onu param parça etmeye çalışsa da, Türklüğün çoğunluğu belli bir coğrafi bütünlük içinde yaşamaktadır. Özellikle Türkistan’daki devletler ve topluluklar Türklerin yoğun yerleştiği bölgededir. Bunun yanı sıra Zengezur ve Orenburg gibi bitişik ve birleşik yerleşimin zarar gördüğü coğrafi bölümlenmeler de vardır. Bu meselede Hazar Denizi’nin gelecekteki statüsü önemlidir. Türkler, tarihsel olarak bozkır halkı olduğundan etrafında yaşadıkları Hazar, fazla dikkatlerini çekmemiştir.
1991’den sonra Hazar’ın artık beş kıyı devlete ait olması ve burada dünya çapında petrol ve doğal gaz yataklarının keşfi, söz konusu havzayı dünya siyasetinin duyarlı konusu haline soktu. Hazar’ın hukukî statüsü meselesi son yılların en önemli müzakere konularından birine dönüştü. Su yüzünün beş kıyı devlet arasında bölünmesi, Hazar’ı Türk Dünyası’nın bir gölüne dönüştürebilir. Hazar gölünün bu beş devletin ortak istifadesine verilmesi Türk Dünyası için kritik bir meseledir. O takdirde mevcut dengelere göre Rusya ve İran askeri deniz gücünün at oynatmasına fırsat doğar.
Rusya, İran ve Çin’in idareleri altında tuttukları Türk halklarını asimile etmek hedefleri açıktır. Yüzyıllardır uygulanagelen bu politika bugünün iletişim imkânlarıyla ileri seviyeye çıkmış görünüyor. Bu şartlarda Türk topluluklarının kültürlerine karşı tutumları, dilleri ve edebiyatları üzerinde yürüttükleri mühendislikler, milli varlığın zayıflamasını sağlamak içindir. Bu bölücü faaliyetlere rağmen Türk kültürü canlılığını korumuş, dünya Türklüğünü bir birine bağlayan en önemli unsur olma özelliğini devam ettirmiştir.
Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından ticarî ve ekonomik işbirliği, yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması, çifte vergilendirmenin önlenmesi anlaşmaları imzalandı. Bakü-Ceyhan, Bakü-Erzurum, TANAP doğal gaz kemerleri ve Bakü-Kars demir yolu hattı gibi gerçekleşen projeler ekonomik bütünleşmenin ilk örnekleri oldu. Türk devletleri arasında ticaret ve yatırım hacmine bakıldığında bütünleşme düzeyinin hâlâ ilk aşamada olduğu görülüyor. Burada başka bir önemli husus daha var: Türk topluluklarını bünyesinde barındıran ve bu söylediğimiz dostane olmayan tavırları sergileyen Rusya ve Çin’in Türk devletlerinin çoğu için önde gelen ekonomik partnerler olması dikkat çekicidir. Ama doğal zenginliklere sahip Türk cumhuriyetlerinin ekonomik yapısı tamamlayıcı-rekabetçi esaslarda işbirliğinin genişlemesi için müsait şartlar oluşturuyor.
Ekonomik gerekliliklerin yanı sıra jeopolitik gereksinimler de gün geçtikçe artmaktadır. Çünkü her iki Türkistan için jeopolitik ortam hızla gayri müsait hatta tehlikeli hal almaktadır. Askeri, ticarî-ekonomik ve siyasi alanlarda Pekin-Moskova-Tahran üçgeni işbirliğini pekiştirmektedir. Söz konusu üçgenin tarihen ve günümüzde Türklükle savaş halinde olmasını görmek için uzmanlık bilgilerine gerek yok. Dikkatle haritaya bakınca ortalama bir aydın bunu görebilir. Bununla beraber, zengin stratejik düşünce geleneğine sahip olmayan, yeni bağımsızlığına kavuşan Türk devletleri gibi, Türk düşmanı üçgenin dışında kalan Türkiye de ne yazık ki artan tehdidin farkında olduğu görüntüsünü vermiyor.
Bu arada başka bir tehdide, dolayısıyla Türklüğü bütünleşmeye zorlayan bir faktöre de kısaca göz atalım. Türkistan’daki devletler ve Azerbaycan, uluslararası teorilerdeki tasnifte ekonomik, askerî ve siyasî parametrelere göre “küçük devletler” listesinde yer almaktalar. Bu grup devletlerin kapasitesinin darlığı ve yetersizliği sadece güvenlik sorunu oluşturmaz, milletleşme sürecinin yarıda kalmasına da yol açabilir.
Olumsuz faktörler
Şimdi gelelim Türk Dünyası’nda bütünleşmeye engel olan olumsuz faktörlere. Bu faktörler listesinin başına Türk cumhuriyetlerindeki otoriter rejimleri koymak gerekiyor. Bilinen bir gerçeği tekrar etmek zorundayız; entegrasyona yatkın olanlar demokratik rejimlerdir.
Freedom House’un uzun yıllardır sürdürdüğü araştırmalara göre, Doğu Avrupa ve Avrasya’nın totaliter komünist rejimden demokrasiye geçiş dönemini yaşayan 29 ülkesi arasında en kötü durum Türk cumhuriyetlerindedir. Freedom House’un 2018 şemasında da görüldüğü üzere, seçim süreci (EP), sivil toplum (CS), bağımsız medya (İM), milli demokratik idarecilik (NDG), yerel demokratik idarecilik (LDG), hukuk sistemi (JFİ) ve yolsuzluk (CO) kategorilerine göre Türkmenistan 29., Azerbaycan 28., Özbekistan 27., Kazakistan 25. ve Kırgızistan 22. olmak üzere listenin sonlarında yer almışlar. Bu ülkelerdeki yönetimler Oturmuş Otoriter Rejimler kategorisiyle tanımlanmaktadır.
Yeni Türk devletlerinde otoriteyi temsil edenler eski Sovyet parti-devlet nomenklatürü denilen yerel elitlerdir. Onları halklarından farklı yapan Rus kültürüne, Rus devlet ve devletçiliğine aşırı bağlılıklarıdır. Son 30 yılda yerli siyasi elitler her ne kadar “milli” görünmeye çalışsalar da, en azından psikolojik olarak Rusçuluktan kopmuş değiller.[4]
Bağımsızlık yıllarında yerel milliyetçiliklerin ve faklı kimliklerin oluşmasına yukarıda değindik. Bu mesele konumuz bakımından çok önemli olduğu için tekrar vurgulayalım: Milli kimlik meselesini çözmeden Türk cumhuriyetleri hiçbir önemli problemini çözemeyecektir.
Siyasi liderler adeta zirve görüşmeleri ve diğer resmi toplantılarda hep soy kökünün birliğini dile getirirler. Fakat Sovyet döneminde Türk halklarına dayatılan bölücü ve coğrafya esaslı Sovyet tarih konseptleri halen yürürlüktedir.[5]
Türk devletleri arasında büyük gücün (great power) yokluğu bütünleşme sürecini aksatan faktörlerden biridir. Türk Dünyası’nın lider devleti olan Türkiye Cumhuriyeti devleti ekonomik ve siyasi parametrelerine göre bölgesel güç sayılmaktadır. Türkiye’nin nükleer güç sahibi devletlerden olmaması da güvenlik meselelerinde diğer Türk devletlerinin gözünde onun liderliğini bir zaaf gibi düşündüren esas unsurlar arasındadır.
Büyük güçlerden hangisinin Türk Birliği’ne sıcak bakabileceği tartışılan konulardandır. Fakat Pekin-Moskova-Tahran üçgeninin bu birliğe düşmanlık edeceği, şiddetle karşı olduğu ve hiç istemeyeceği tartışma kabul etmeyen bir gerçekliktir.
Sonuç
Yaklaşık 30 yıllık bütünleşme süreci tecrübesi, Çarlık ve Sovyet rejiminin Türklüğe bildiğimizden daha ağır darbe indirmiş olduğunu ortaya koydu. Hızlı de-kolonizasyon politikalarının uygulanmasının geciktirilmesi objektif tarih bilincinin henüz ilk adımlarını atması ve tam yerleşememesiyle açıklanabilir.
2020 yılına gelindiğinde soru hâlâ şudur: Türk Birliği’nin oluşması karşısında bu kadar engel varken süreç devam etmeli mi? Cevap açıktır: Devam etmelidir. Hatta süreç akıllıca yürütülmezse ve yeterli hızda ilerlemezse bugüne kadar çekilmiş zahmetlerin heder olacağı göz önünde bulundurulmalıdır.
Bir diğer hususu da dikkatte tutmak lazımdır: Türkiye beka meselesini gerçekten ciddiye alıyorsa, gerçekten büyük devlet olmak istiyorsa, onun en kestirme yolu Türk Birliği’nden geçer.[6] Türk cumhuriyetleri gerçek bağımsızlığa ve egemenliğe kavuşmak, kimlik ve diğer milli meselelerini çözmek istiyorsa, bunların çözümü de Türk Birliği’ndedir.
BDT/Avrasya Birliği, Şankhay İşbirliği Teşkilatı, hatta Avrupa Birliği/NATO, Türk Birliği’nin alternatifi olamaz. Türkler birlik olurlarsa, bu teşkilatlardan her hangi birine katılmak tehdit değil, fırsatlar sağlayabilir.
————-
[1] Makale Türkçesinin editi ve katkılarından dolayı dostum Yağmur Tunalı’ya teşekkür borçluyuz.
[2] Bkz.: Hasan Ali Karasar, Sanat K. Kuşkumbayev, Türkistan Bütünleşmesi. Merkezî Asya’da Birlik Arayışları. 1991-2001, İstanbul: Ötüken, 2009.
[3] Ayrıntılı bilgi için bkz: Mustafa Bıyıklı, 25 Yıllık Tecrübenin Ardından Türk Keneşi Bünyesindeki Ülkelerde Ortak Kuruluşlar, İlişkiler ve İş Birlikleri, Bişkek: KTMÜ, 2018. Türk Konseyi’ni Türk Dünyası’nın gözbebeği sayan yazar, bu teşkilatın faaliyetinde ciddi problemlerin bulunduğunu, “potansiyel olmakla beraber, olması gerekenler beklentilerin altında görülmektedir” diye tespit etmiştir (s. 71).
[4] Bu halin bir belirtisini sunalım. Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamoli Rahmonov soy ismindeki eki (-ov) attı. Aynı hareket Türk cumhuriyetleri Cumhurbaşkanlarından gelmedi. Hepsi bir yabancı ada başka bir yabancı ek (-ov, -yev) ilave ederek acayip soy isimleri taşımaktalar.
[5] Darhan Kıdırali ve Gaybulla Babayar’ın Ortak Türk Tarihi [Astana, 2017] başlıklı çalışmalarının hazırlanması ve ortaokullarda ders kitabı olarak tavsiye edilmesi görkemli bir yeniliktir. Bu münasebetle Türk Akademisi’ni tebrik etmek gerektir.
[6] Tam 100 yıl önce rahmetli M. Emin Resulzade Azerbaycan meselesinde yanlış konumda olan Türkiye temsilcilerine sesleniyordu: “Senin istikbalin ne Rumeli, ne Hicaz, ne de Irak’ta; Türkistan’dadır, fakat yolunun üzerinde, eski Turan’ın göbeğinde Azerbaycan namında bir genç, yiğit delikanlı var. Yeni Turan’ın anahtarı ondadır. Onunla önceleri anlaşmazlık çıkarırsan, önce onun gönlünü kırıp kendisine bir zarar verirsen bütün imkânların heder, emellerin harap, tahtın da berbad olur. ” (Mehmet Emin Resulzade, Asrımızın Siyavuş’u, Ankara: Azerbaycan Kültür Derneği yayınları, 1989, s.35).