I. ALAEDDIN KEYKUBAD DEVRİ

Devletin Yükselişi-Uluğ Keykubad

Sultan îzzeddin Keykâvus’ un ölümünden sonra Selçuklu tahtına geçecek bir oğlunun olmaması veya rivayete göre, çok küçük yaşta bulunması sebebiyle, Selçuklu ailesinden sultan olacak birisinin tespiti için başta vezir Mecdüddin Ebûbekir olmak üzere, devletin ilerigelen erkânı (Seyfed- di n A y a b a , P e r v a n e Ş e r e f ü d d i n M u h a m m e d , M u b a r i z ü d - din Çavlı, Mubarizüddin Behramşah, Zeynüddin Başara, Şemseddin Hamza ve vezirin oğlu Nizameddin Ahmet) toplanıp saltanat adayları olan Erzurum meliki Mugisüddin Tuğrulşah, Koyluhisar meliki Celâleddin Keyferidun ve Minşar kalesinde kapiste bulunan Alâe d d i n K e y k u b a d ’ ın durumlarını müzakere ettiler ve sonunda Alâeddin K e y k u b a d ’ın tahta geçirilmesine karar verdiler. Derhal hapisten çıkartılan Alâeddin Keykubad, Sivas’a gelerek büyük bir törenle Türkiye Selçuklu tahtına oturdu. Bir süre sonra başkent Konya’ya gelen sultan, burada da daha büyük ve görkemli bir törenden sonra saltanat tahtına çıktı. Çok geçmeden Bağdat Abbasî halifesi Nâsır Lidinillah, özel bir elçiyle hilat, menşur vesair gibi, saltanat ve hâkimiyet alâmetleri gönderdi. Bu sıralarda Moğollar, büyük istilâ hareketlerine başlayıp Kafkasya ve Kırım’a kadar Asya ve Doğu-Avrupa ’yı yakıp yıkmakta idiler. Bu durum karşısında sultan Alâeddin Keykubad, sözkonusu istilânın Türkiye’ye de yöneltilebileceği düşüncesiyle, siyasî ve askerî önlemler alma gereğini duydu. O, ağabeyi îzzeddin Keykâvus zamanında ilişkilerin bozulduğu Türkiye Selçuklu devletinin doğu ve güneyde komşu durumundaki Eyyubîlerle (Melik Eşref) evlilik suretiyle dostluk kurdu (1221), ayrıca Konya, Kayseri ve Sivas gibi büyük ve önemli kentlerin sur ve kaleleri yeniden ve süratle inşa ettirildi. Ote yandan Abbasî halifesinin de kendisinden askerî yardım istemesi üzerine, sultan, emîr Balaban Kutluğ komutasında beşbin kişilik bir Selçuklu askerî birliğini Bağdat’a gönderdi. Bununla birlikte sultan, Moğollarla dostane bir siyaset uygulamayı yeğliyordu. Fakat Moğolların Bağdat’ı istilâden vazgeçmesi üzerine halife, bu sırada Erbil’e gelmiş bulunan Selçuklu kuvvetinin geri dönmesini bildirdi.

Alanya’nın fethi

Sultan Alâeddin Keykubad, herhangi bir Moğol saldırısına karşı ülkede savunma önlemleri aldıktan ve özellikle Konya surlarının yenilenme işini bitirdikten sonra vazı Kayseri’de geçirmiş ve daha sonra da ülke için Moğol tehlikesinin şimdilik mevcut olmaması sebebiyle Alanya (Alâiyye, KalonorosJ’nm fethi seferine çıktı. Bu sırada Alanya, K ir (Kyr) Yar t adlı birisinin elinde idi; Antalya-Alanya arasındaki Alara kalesi de K y r Vart’ın kardeşinin yönetiminde bulunuyordu. Ordusuyla şehre erişen sultan Alâeddin Keykubad, Alanya'yı karadan ve denizden şiddetle kuşattı. Şehir, bir saldırıyla alınmak üzere idi ki, K i r Ya r t , Antalya subaşısı Mubarizüddin Ertokuş’a başvurarak “ Hayatına dokunulmaması, şehrin teslimine karşılık Alaşehir ve yörelerinin yönetiminin kendisine verilmesi ve kızını sultana vermesi şartlarıyla kenti sultana teslim edeceğini” bildirdi. Durum sultana arzedildi; onun onayı alınınca da Selçuklu ordusu şehre girip teslim aldı. Daha sonra şehre giren Alâeddin Keykubad, “ Şehrin Kalonoros adının, kendi adına izafetle Alâiyye olarak değiştirilmesini, kale ve şehrin imar ve jnşasını, bir tersane yapılmasını” bir fermanla emretti (1223) ve kışı geçirmek üzere Antalya’ya gitti; bu arada yolu üzerindeki Alara kalesi de fethedildi. Böylece yeniden inşa ettirilen (Saray, cami, medrese, hamam vs.) Alanya, ortaçağlarda, Akdeniz’in ihracat ve ithalatın yapıldığı çok önemli bir ticaret limanı olarak büyük ekonomik etkinliklerin merkezi durumuna geldikten başka, Selçukluların burada denizciliğe başlamaları yönünden de önemini bir kat daha artırmıştır.

Devlet yöneticileri arasında anlaşmazlık

Alâiyye’nin fethinden çok geçmeden sonra, sultanla devletin ilerigelen emirleri durumunda olan S e y f e d d i n Ay aba, Z e y ı ı e d d i n Ba ş a r a , M u b a r i z ü d d i n B e h r a m ş a h ve B a h a e d d i n K u t l u c a vs. gibi emîrler arasında siyasî yetki ve hâkimiyet çatışması ortaya çıktı. Sultan Gıyased- din Keyhüsrev zamanından beri sultanların Selçuklu tahtına çıkmalarında büyük rol oynayan bu emîrler, âdeta bir sultan gibi hükmetmeye, her fırsatta doğrudan doğruya devlet işlerine karışmaya başladılar, hattâ günlük yaşantıları bile sultanın kinden daha görkemli idi, bu sebeple muhafız ve yandaşlarının sayıları da günden güne artmakta idi. Böylece sultanın ülke ve devlet üzerindeki hükümranlığı ikinci dereceye düşmüş gibiydi. Onların bu tutum ve davranışlarından haberdar olan sultan, onlara karşı hemen doğrudan bir müdahaleye girişmeyerek durumu şimdilik böylece idare etmekte, ancak özel meclislerde onlardan şikâyette bulunmakta idi. Fakat adları geçen emîrler, S e y f e d d i n A y a b a ’ nin Kayseri ’deki köşkünde, hile ile sultanı davet edecekleri bir şölen düzenleme ve bu sırada da sultanı tahtan indirip küçük kardeşi Koyluhisar meliki Celâled- din Keyferidun’u Selçuklu tahtına çıkarmaya karar verdiler. Fakat durum, sultanın yakını nâib Hokkabazoğlu Seyfeddin tarafından öğrenilip, Antalya’da bulunan sultana bildirilince sultan, derhal Antalya’dan Kayseri’ye gelerek, sayıları takriben 24 kişi olduğu rivayet edilen bu emirleri, bazılarını öldürtmek, bazılarını da hapse attırmak suretiyle, bertaraf etti (Haziran 1223). Böylece devlet içinde devlet durumuna gelmiş olan bu emirlerin ortadan kalkmasıyla Türkiye Selçuklu Devletinin merkeziyetçi yönetimi, yani sultanın hükümranlığı, daha güçlü bir duruma gelmiş ve ülke de yeniden siyasî istikrara kavuşmuş oldu.

Ermeni seferi

Sözkonusu bu iç pürüzleri böylece bertaraf etmeyi başaran sultan Alâeddin Keykubad, Türkiye-Suriye kervan yolunu keserek tüccar mallarına el koyan ve dolayısıyla Selçuklu ticaretine engel olan Çukurova Ermenilerine karşı bir sefer düzenlemek zorunda kaldı. Bu sırada, ölen L e o n ’ un kızı İ s a b e t l e ’ - nin Antakya Haçlı prensi IV . Bohemund’ un oğlu Filip (Philippe)ile evlenmesi sebebiyle Haçlılar, Ermeni memleketlerini işgale giriştiler. Bunun üzerine hapse attıkları F i 1 i p ’ i kurtarmak isteyen Bohemund’ un Ermenilere karşı, sultanla bir antlaşma yaparak onunla bir ittifak oluşturmasına karşılık, Er- meniler de Haleb Eyyubî hükümdarı Şihabüddin Tuğrul ve Kıbrıs Haçlılarıyla bir ittifak yaptılar (1225). Derhal harekete geçen sultan, emîr Mubarizüddin Çavlı, babası G ı y a s e d d i n K e y h ü s r e v ’ in kayınpederi olan K o m n e n o s M a v r o z o m e s ve M u b a r i z ü d d i n E r t o k u ş kumandasında olmak üzere, karadan ve denizden kuvvetler sevkedip, Ermeni ve Kıbrıs Haçlılarına karşı askerî harekâta girişti. Emîr Ertokuş, denizden Manavgat, Anamur vesair kıyı kalelerini fethile Silifke’ye kadar ilerlerken, karadan harekete geçen diğer Selçuklu ordusu da Göksu, Silifke ve Maraş üzerinden Çukurova’ya indi ve Çmçm kalesini fethetti. Bunun üzerine, bu sıradaki Ermeni prensi olan H e t u m , sultana başvurup “'‘'Selçuklu vasallığını yeniden kabul ile birçok önemli kaleleri Selçuklulara bırakma, gerektiğinde bin kişilik bir Ermeni kuvveti gönderme, her yıl ödenen vergiyi iki katına çıkarma” şartlarıyla bir barış imzalamak zorunda bırakıldı (1225). Böylece Ermeniler yeniden, fakat bu kez daha ağır şartlarla Türkiye Selçuklu devletine tâbi oldukları gibi, Türkiye-Suriye ticaret yolu da güvence altına alınıp tekrar işler bir duruma getirilmiş oldu. Sultan, İçel bölgesinin yönetimini emîr K a m e r ü d d i n L a l a ’ ya bırakıp, özellikle uçlarda yoğunlaşan Türkmenleri buralara yerleştirdikten sonra Türkiye’nin doğu bölgelerinde vukuubulan olaylar dolayısıyla ordusuyla çekilmek durumunda kalmıştır.

Kaynak: Ali Sevim-Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, TTK, Ankara, 1995.

En son değiştirme: Cuma, 3 Kasım 2017, 8:12 ÖÖ