Süleyman Şah ve Devletin Tesisi

Süleymanşah, devletini kurup başkent seçtiği İznik’e yerleştiği sıralarda, Bizans’ı ciddi tehlikelere sürükleyen isyanlar başgösterdi. Bir yandan Rumeli ordusu kumandanı Nikephoros Bryennios Edirne’de (1077), öte yandan Anadolu ordusu komutanı Nikephoros Botaniates, Anadolu ’da imparator Mikhail Dukas’a karşı ayaklanarak imparatorluklarını ilân ettiler. Kütahya’dan İstanbul’a yürüyen Botaniates, durumunu kuvvetlendirme amacıyla beraberindeki, daha önceleri Bizans’a sığınan Erbasan’ı İznik’te bulunan S ü - leymanşalı’a gönderip ittifak önerisinde bulundu. Devletinin sınırlarını genişletmek isteyen Süleymanşah, ona iki bin kişilik bir Selçuklu kuvvetiyle yardımda bulundu. Böylece Türk kuvvetleriyle daha da güçlenen Botaniates, 1078 yılında, Bizans tahtını elegeçirip imparator oldu. Çok geçmeden yeni imparator, Üsküdar’da çadırlarda konaklayan Türk kuvvetlerini, Rumeli’de imparatorluğunu ilân eden Nikephoros Bryennios’a karşı gönderdi. İşte Bizans’ın içinde bulunduğu bu karışıklıklardan faydalanan Süleymanşah, devletinin sınırlarını Marmara, Karadeniz ve Akdeniz yönlerine doğru genişletti. Bunun sonucunda o, kısa zamanda, Bursa ve yörelerinden başka, bütün Kocaeli yarımadasına hâkim olarak Üsküdar ve Kadıköy’e kadar ilerledi, hattâ Bizans’ın Anadolu kıyısında gümrük daireleri kurarak boğazdan gelip geçen ge

SELÇUKLU DEVLETLERİ TARİHİ 423

milerden vergi almaya başladı. Böylece İstanbul Boğazı, Selçuklu-Bizans sınırını oluşturmuştu. S ü l e y m a n ş a h ’ ın devletini kurup başarılı fetihleri sonucunda, özellikle 1080 yılında, Azerbaycan’dan kalabalık Türk kitleleri Anadolu’ya akmaya başladı; böylece Anadolu’da Türk nüfusu süratle ve gittikçe çoğalmakta idi. Öte yandan bitip tükenmeyen iç buhranların yarattığı huzursuzluklar sebebiyle çeşitli ırklardan oluşan yerli halklar da (Ermeni, Süryani vs. gibi) Süleymanşah ’ ın yönetimini benimsediler. Ayrıca büyük arazi sahiplerinin hizmetinde çalışan ve tutsak muamelesi gören köylüler, uyguladığı mirî toprak rejimi sayesinde, Selçuklu yönetiminde hürriyetlerini elde ettikleri gibi, toprak sahibi de oldular.

S ü l e y m a n ş a h ’ ın kurduğu Türkiye Selçuklu Devleti’ nin, kendi adına özel para bastırıp hutbe okuttuğu hususunun tespit edilememesi sebebiyle hukukî bakımdan Büyük Selçuklu imparatorluğuna (Sultan M e l i k ş a h ’ a) tâbi bir devlet olduğu görülmektedir. Ayrıca Süleymanşah’ ın, Islâm kaynaklarında, her vesileyle sultan Melikşah’a tâbi olduğu hususunda, açık ve kesin kayıtlar yer almaktadır.

Mansur’ıın bertaraf edilmesi

Süleymanşah, başlangıçta devletin yönetimini ağabeyi M a n s u r ’ la birlikte yürütmekte idi. Fakat daha sonra Mansur’ un, tahtı elegeçirmek amacıyla kardeşi Süleymanşah aleyhine Bizans imparatoru Nikephoros Botaniates ile işbirliği ve ittifak girişiminde bulunması üzerine Süleymanşah, durumu, sultan Melikşah’a bildirdi. Bunun üzerine Melikşah, imparatorluğun büyük emirlerinden Po r s u k ’ u bir Selçuklu kuvvetiyle Iznik’e yolladı ve sonunda M a n s u r ’ u bertaraf ettirerek Türkiye Selçuklu Devleti’ninin yönetiminin S ül e y ma n şah’ ın üzerinde kalmasını sağladı. Böylece emîr P o r s u k ’ - un seferinden sonra daha da güçlenen Süleymanşah, Bizans’taki taht çatışmalarından istifade ile sınırlarını devamlı olarak genişletme fırsatları elde ediyordu. Şöyleki: Nikephoros Melissenos, imparator B o t a n i a t e s ’ e karşı S ü l e y m a n ş a h ’ la bir anlaşma yapıp Denizli ve Ankara yörelerindeki kent ve kaleleri Selçuklulara vermişti. Öte yandan müttefiki Süleymanşah’m bu hareketi üzerine Botaniates, gönderdiği kuvvetlerle Selçuklu başkenti İznik’i  kuşattı, fakat M e l i s s e n o s ’ la Eskişehir taraflarında bulunan Süleyman- ş a h ’ m harekete geçmesi üzerine, kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı. Melissenos, tahtı elegeçirmek için Selçuklu kuvvetleriyle birlikte Kadıköy’e kadar ilerlediyse de kendisinden daha önce harekete geçmiş bulunan Aleksios Kom- n e n o s , 1081 yılında Bizans tahtına geçip imparatorluğunu ilân etti. Yukarıda görüldüğü üzere, Süleymanşah, Marmara, İstanbul Boğazı ve hattâ Karadeniz kıyılarına kadar olan yerleri elegeçirmiş idi. Süleymanşah’m kazandığı bu başarılar karşısında çaresiz kalan yeni imparator Aleksios Komne- n o s , vergi olarak çok miktarda para vermek suretiyle, S ü l e y m a n ş a h ’ la bir anlaşma yaptı ve Selçukluların Boğaz’ı terk ile Drakon (Dragos deresi) suyuna kadar çekilmelerini sağladı (1081). Bu antlaşma sonucunda Süleymanşah, Mar

424 ALİ SEVİM-ERDOĞAN MERÇİL

mara Denizi kıyılarına kadar âdeta bütün Anadolu 'ya fiilen hâkim olduğunu Bi- zanshlara kabul ve tasdik ettirmek suretiyle, büyük bir başarı elde etmiş oluyordu. Bu sıralarda S ü l e y m a n ş a h ’ ın dayısı Danişmendoğlu Gümüşte- kin Ahmet, Amasya, Sivas, Tokat tarafında Danişmendli beyliğini kurmakla meşgul idi; ayrıca Fetih Dönemi’nde de belirtildiği üzere, S ü 1 e y m a n ş a h ’ın valisi ve mezarı hâlâ Çankırı’da bulunan Karatekin, Sinop, Kastamonu ve Çankırı’yı fethedip Selçuklu sınırlarına almayı başardı. Doğu-Karadeniz kıyıları ise buradaki Türk kitlelerinin, devletin kurulduğu bölge olması bakımından Marmara bölgesine göç etmeleri sonucunda yeniden Bizans’ın eline geçti. Bununla birlikte bu bölgeyi elegeçiren Theodor Gabras, Trabzon’da bağımsız bir dukalık kurmuş ve Türklerin yardımıyla Bizanslılara karşı buradaki hâkimiyetini sürdürmüştü. Fırat ırmağı boylarında ise Ermenilerin birtakım küçük prenslikleri görülmektedir: Bizanslılar, XI. yüzyılın başlarından itibaren (imparator II. Basil’ den başlayarak) mezhep ayrılıklarından başka birçok kanlı isyanlara girişen doğudaki Ermeni prensliklerini ortadan kaldırdıktan sonra halkını da Orta- Anadolu ve Çukurova’ya sürmüşlerdi. Artık siyasal birlik ve yönetimden yoksun sade birer Bizans yurttaşı olarak yaşayan Ermeniler, bir millet haline Anadolu’ya gelip yurt tutan ve kendilerinin dinî inanç ve faaliyetlerine asla müdahalede bulunmayan Selçuklu Türklerini bir kurtarıcı olarak karşılamakta idiler. Özellikle Malazgirt savaşından sonra genişleyen Türk istilâ ve fethi karşısında Anadolu’daki Bizans hâkimiyetinin süratle çökmesinden istifade ile Van Gölü bölgesi Ermenilerinden Bizans generali Philaretos Brachamios, Bizans ’a tâbi olmayarak önce Maraş’a, daha sonraca Malatya, Harput, Palu, Elbistan, Tarsus ve Urfa’ya hâkim oldu; böylece o, sınırları Çukurova’dan Güney-doğu Anadolu bölgesine kadar uzanan bir Ermeni prensliği kurdu. Bununla birlikte Philaretos, bir yandan güya Bizans’a tâbi görünmekte, öbür yandan da Büyük Selçuklu imparatorluğu’na yıllık vergi ödemek ve dolayısıyla tâbiyet arzetmek suretiyle prensliğinin devamını sağlamakta idi. Böylece bu Ermeni prensliği, Türkiye Selçuklu Devleti’nin, doğu ve güney-doğu bölgelerinde, diğer Türk ülkeleriyle olan ilişkilerini keser bir durum yaratmakta idi.

En son değiştirme: Perşembe, 2 Kasım 2017, 7:44 ÖS