Haftalık özet

  • Genel Bilgiler

    Vezin bilgisi özellikle klasik şiir için son derece önemli bir bilgidir. İslam toplumlarını çeşitli dillerde oluşturdukları şiirde Arap şiirinden alınmış olan aruz vezni kullanılmış olup bu vezin, çeşitli dillerde Arapçadakinden bazı farklılıklar kazanmıştır. Bu farklılıklar göz önünde bulundurularak Fars aruzu ve Türk aruzu tabirleri kullanılır olmuştur.

    Aruzla söylenen Farsça şiir geliştikçe vezin bilgisi konusundaki çalışmalar da artmış ve aruz âlimleri vezin bilgisi hakkında risale ve kitaplar kaleme almaya başlamışlardır.

    Farsçada aruzla ilgi ilk çalışmaları yapıp eserler kaleme alanlar arasında Yûsuf-i (Ebû Yûsuf-i) Arûzî, Ebu’l-Alâ Şuşterî isimleri zikredilebilir.

    Farsça arzu risaleleri kaleme alan aruzcular, öncelikle Arap aruzundan yararlanmakla birlikte Farsça şiirin farklı özelliklerinden kaynaklanan farklılıkları da göz ardı etmeyerek Farsça şiirlerden örneklere de yöneldiler. Hatta rubai ve dubeyti gibi bazı nazım şekillerinde Farsça özgü vezinler de Arap aruzuna katkı sağlamış oldu.

    Lisans düzeyinde planlanmış bulunan aruz dersinde aruz hakkında genel bilgiler, özellikle Farsça kaynaklardan alıntılarla verildikten sonra Farsça şiirde yaygın olan vezinlere öncelik verilmek suretiyle aruz bahir ve vezinleri örneklerle ele alınmaktadır.

    Arzu dersinin temel kitabı olarak, uzun yıllara medreselerde aruz öğretiminde ders kitabı olarak kullanılan Seyfî-i Buhârî’nin Aruz Risalesi kullanılmaktadır. Bu kitaptaki sıraya uygun olarak bahir ve vezinler incelenmektedir.

    Aruz vezniyle ilgili Türkçe eserler de arzu öğreniminde yardımcı kaynaklar olarak kullanılabilir. Meselâ Cem Dilçin’in Örneklerle Türk Şiir Bilgisi (TDK, Ankara 2005) bu konuda oldukça elverişli bir kitaptır. Ayrıca Ahmet Doğan’ın Açıklamalı ve Örnekli Aruz Bilgisi (Akçağ Yayınları, Ankara 2005) ve Beyhan Kesik-Özer Şenödeyici’nin Aruz Teori ve Uygulama adlı eserleri, Türk aruzu Fars aruzuna yakın olduğundan bu ders için faydalı olacaktır.

  • 1. Hafta

    İlk haftada aruz hakkında genel bilgiler üzerinde durulmaktadır. Bu bilgiler, kaynak kitabımız temel alınarak başka kaynaklarla da desteklenerek ele alınmaktadır.

    TDV İslam Ansiklopedi "Aruz" maddesinin, özellikle "İran Aruzu" bölümünün ve diğer Türkçe aruz kaynaklarının gözden geçirilerek bu derse başlanması uygun olacaktır.

    İran aruzuna ilişkin kaynaklardan bazıları

     

    ·         Nizâmî-i Arûzî, Çehâr Maḳāle (nşr. Muhammed Muîn), Tahran 1333

    ·         Câmî, Risâle-i ʿArûż, İstanbul 1286

    ·         Reşîdüddin el-Vatvât, Risâle-i ʿArûż (Ahmed Ateş – Abdülvehhab Tarzî, Farsça Grameri içinde, İstanbul 1962, s. 252-262)

    ·         Şems-i Kays, el-Muʿcem fî meʿâyîri eşʿâri’l-ʿAcem, Tahran 1338 hş.

    ·         Seyfî Buhârî, Risâle-i ʿArûż (ʿArûż-ı Seyfî), Câmî’nin Risâle-i Ḳāfiye’si ile birlikte, Hazırlayan: Muhammed Feşârekî, Tahran Üniversitesi Yayınları, Tahran 1372 h.ş.

    ·         Mehdi Hamîdî, ʿArûż-ı Ḥamîdî, Tahran 1342 hş.

    ·         Pervîz Nâtil Hânlerî, Vezn-i Şiʿr-i Fârsî, Tahran 1337 hş

    ·         L. P. Elwell-Sutton, The Persian Metres, Cambridge 1975.

     

    (Kaynakçada TDV İslam Ansiklopedisinden yararlanılmıştır)

  • 2. Hafta

     Bu kısımda Perviz Nâtil Hanleri'nin Vezn-i Şi'r-i Fârsî (وزن شعر فارسی) adlı eserinden küçük alıntı üzerinden konu işlenmektedir.

    علم عروض

     

    بحر، اصطلاحی‌ در عروض‌ جزء نخست‌ و ثابت‌ نام‌ هر یک‌ از اوزان‌ شعری‌ و یا مجموعه‌ای‌ از اوزان‌ نزدیک‌ به‌ هم‌، به‌ معنی‌ کمّیتی‌ از کلام‌ موزون‌ که‌ از تکرار یکی‌ از ارکان‌ اصلی‌ عروضی‌

     و یا از ترکیب‌ چند رکن‌ پدید می‌آید. هر یک‌ از بحور نامی‌ دارد که‌ ماخوذ از کیفیت‌ موسیقیایی‌ آن‌ است‌، مانند بحر متقارب‌ و بحر قریب‌ که‌ نخستین‌ از تکرار «فَعولُن‌» (به‌ نشانه - -) و ثانی‌ از ترکیب‌ ارکان‌ مَفاعیلُن‌/مَفاعیلُن‌/فاعلاتُن‌» (به‌ نشانه - - -/ - - -/ - - -) به‌ دست‌ می‌آید.

    تاریخچۀ عروض

    در کتب‌ عروض‌ فارسی‌ و تازی‌، بنیان‌گذاری‌ عروض‌ و در نتیجه‌ ابتکار استخراج‌ و تدوین‌ بحور اولیه شعر عرب‌ و طبقه‌بندی‌ آنها در دوایر پنجگانه‌، به‌ خلیل‌ بن‌ احمد فراهیدی‌ ۱۷۰ق‌) نسبت‌ داده‌ شده‌ است‌  لیکن‌ برخی‌ از محققان‌ معاصر، بر پایه مطالعات‌ در زمینه وزن‌ شعر در ایران‌ پیش‌ از اسلام‌ و نیز با استناد به‌ تحقیق‌ ابوریحان‌ بیرونی‌ ۴۴۰ق‌) درباره وزن‌ شعر هندوان‌ در زبان‌ سنسکریت‌ و ایراد شبهه وی‌، چنین‌ انتسابی‌ را روا نمی‌دانند و گاهی‌ در آن‌ تردید کرده‌، و یا بر آن‌ رفته‌اند که‌ خلیل‌ بن‌ احمد، خود این‌ دانش‌ و این‌ شیوه‌ را از اوزان‌ شعر آریایی‌ و سنسکریت‌ و یونانی‌ و لاتینی‌ (زبان‌های‌ هند و اروپایی‌ خویشاوند فارسی‌) اخذ و اقتباس‌کرده‌ است‌.

     

    خلیل‌ بن‌ احمد و برخی‌ دیگر از قدمای‌ عروضیان‌، بحور را حاصل‌ از ۸ رکن‌ اصلی‌ می‌دانستند، از این‌ قرار: مفاعیلن‌، فاعلاتن‌، مستفعلن‌، فعولن‌، فاعلن‌، متفاعلن‌، مفاعلتن‌ و مفعولات‌ُ.

     به‌ سخن‌ دیگر، تمامی‌ بحرها و اوزان‌ شعری‌ از ارکان‌ یاد شده‌ - اعم‌ از سالم‌ یا مزاحف‌ - ساخته‌ می‌شود.
    برخی‌ از عروضیان‌، همچون‌ شمس‌ قیس‌ رازی‌ و خواجه‌ نصیرالدین‌ طوسی‌

     دو رکن‌ دیگر به‌ ارکان‌ هشتگانه منسوب‌ به‌ خلیل‌ بن‌ احمد افزودند: «فاع‌ لاتن‌» و «مس‌ تفع‌ لن‌».
    سه رکن‌ فاعلن‌، مفاعلتن‌ و متفاعلن‌ را خاص‌ شعر عرب‌ شمرده‌اند و در نتیجه‌، ارکان‌ شعر پارسی‌ را ۷ دانسته‌اند. تفاوت‌ «فاع‌ لاتن‌» و «مس‌ تفع‌ لن‌» با فاعلاتن‌ و مستفعلن‌، از نظر شمس‌ قیس‌ رازی‌ در ترکیب‌ اسباب‌ و اوتاد آنهاست‌؛ اما اغلب‌ عروضیان‌ قدیم‌، بنا را همان‌ ۸ رکن‌ نهاده‌اند و میان‌ فاعلاتن‌ با فاع‌ لاتن‌ و مستفعلن‌ با مس‌ تفع‌ لن‌، تفاوتی‌ قائل‌ نشده‌اند، چرا که‌ به‌ لحاظ ایقاعی‌ و لحن‌ موسیقیایی‌، فرقی‌ ندارند.

     از تکرار متوالی‌ هر یک‌ از ارکان‌ اصلی‌، ۷ بحر متفق‌الارکان‌، و از ترکیب‌ آنها ۱۲ بحر مختلف‌ الارکان‌ حاصل‌ می‌شود.


  • 3. Hafta

    اوزان مشهور شعر فارسي

    1 ـ مفاعيلن  مفاعيلن  مفاعيلن  مفاعيلن ( هزج مثمن سالم )

    2 ـ مفاعيلن  مفاعيلن فعولن ( هزج مسدس محذوف )

    3 ـ مفاعيلُ مفاعيلُ مفاعيلُ فعولن (هزج مثمن مكفوف محذوف )

    4 ـ مفعولُ مفاعيلن مفعولُ مفاعيلن (‌ هزج مثمن اخرب )

    5 ـ مفعولُ مفاعيلُ مفاعيلُ فعولن( هزج مثمن اخرب مكفوف وحذوف )‌

    6 ـ مفعولُ  مفاعيلُ مفاعيلُ فعل ( هزج مثمن اخرب مكفوف مجبوب )‌

    7 ـ مفعولُ مفاعلن مفاعيل (هزج مسدس اخرب مقبوض صحيح عروض و ضرب )‌

    8 ـ مفعولُ مفاعلن فعولن( هزج مسدس اخرب مقبوض محذوف )

    9 ـ مفعولُ فاعلاتن مفعولُ فاعلاتن (‌ مضارع مثمن اخرب )

    10 ـ مفعولُ فاعلاتُ مفاعيل فاعلن (‌ مضارع مثمن اخرب مكفوف محذوف ) 

    11 ـ فاعلاتن فاعلاتن فاعلاتن فاعلاتن (‌رمل مثمن سالم )

    12 ـ  فاعلاتن فاعلاتن فاعلاتن فاعلن ( رمل مثمن محذوف )

    13 ـ فاعلاتن فاعلاتن فاعلن ( رمل مسدس محذوف )‌

    14 ـ فعلاتن فعلاتن فعلاتن فعلاتن ( رمل مثمن مخبون )‌

    15 ـ فعلاتن فعلاتن فعلاتن فعلن (‌ رمل مثمن مخبون محذوف )

    16 ـ  فعلاتن فعلاتن فعلن (‌رمل مسدس مخبون محذوف )

    17 ـ فعلاتُ فاعلاتن فعلاتُ فاعلاتن ( رمل مثمن مشكول )‌

    18 ـ فعلاتن مفاعلن فعلاتن مفاعلن ( غريب مثمن مخبون )‌

    19 ـ   فعلاتن مفاعلن فعلن (‌خفيف مسدس مخبون )

    20 ـ مستفعلن مستفعلن مستفعلن مستفعلن ( رجز مثمن سالم )

    21 ـ  مستفعلن فعلن مستفعلن فعلن (‌بسيط مخبون )

    22 ـ مفتعلن مفتعلن  مفتعلن مفتعلن (‌رجز مثمن مطوي )

    23 ـ مفتعلن مفتعلن فاعلن ( سريع مطوي مكشوف )

    24 ـ مفتعلن مفاعلن مفتعلن مفاعلن ( رجز مثمن مطوي مخبون )

    25 ـ مفتعلن فاعلن مفتعلن فاعلن ( منسرح مطوي مكشوف )

    26 ـ مفتعلن فاعلات مفتعلن فع (‌منسرح مثمن مطوي منحور )

    27 ـ فعولن فعولن فعولن فعولن ( متقارب مثمن سالم )

    28 ـ فعولن فعولن فعولن فعل (‌متقارب مثمن محذوف )

    29 ـ فع لن فعولن فع لن فعولن ( متقارب مثمن اثلم )‌

    30 ـ مفاعلن فعلاتن مفاعلن فعلاتن ( مجتث مثمن محذوف )

    31 ـ مفاعلن فعلاتن مفاعلن فعلن (‌مجتث مثمن مخبون محذوف )

  • 4. Hafta

    Hezec Bahri

    Halîl b. Ahmed’in aruz sisteminde “müctelibe” veya “mü’telife” denilen üçüncü dâiredeki üç bahirden (hezec, recez, remel) ilki olup genel sıralamada altıncı bahir olarak geçer. Hezec bahrinin illet ve zihaf kaidelerinin uygulanmadığı (tam ve sahih / sâlim) şekli, bir mecmû‘ vetid ile (مَفَاْ) iki hafif sebepten (عِيْ ve لُنْ) oluşan (مفاعِيلُنْ mefâîlün) tef‘ilesinin bir şatrda üç, bir beyitte ise altı defa tekrarlanmasından meydana gelir. Uygulamada, bu altı tef‘ileli (müseddes) şekilden şatr sonundaki tef‘ilelerin (aruz ve darb) düşmesiyle oluşan dört tef‘ileli (murabba) biçimi kullanılır. Halîl b. Ahmed’in sistemini farklı tarzda yorumlayıp sadeleştirenlerden biri olan İsmâil b. Hammâd el-Cevherî’nin tasnifinde hezec, bir tek tef‘ilenin (cüz’) belli sayılarda tekrarıyla oluşan ve “müfredât” adı verilen bahirler grubunda yer alır.

    Hezec kelimesi “güzel sesle gazel, şarkı, türkü ve benzeri şeyleri söylemek, okumak; bu şekilde söylenmiş şarkı; genizden dalgalanarak çıkan hoş ve sevimli ses” anlamlarına geldiği gibi “lafızları arasında benzerlik, uyum ve yakınlık bulunan düzenli söz” mânasına da gelir. Aynı tef‘ilenin tekrarından oluşması sebebiyle cüzleri arasında yakınlık ve uyum bulunan hezec bahrinin bu son anlamdan türemiş olduğu kaydedilir. Ayrıca hezec terimi, bahrin her tef‘ilesinde iki hafif sebebin bir mecmû‘ vetidi takip etmesi dolayısıyla kelimenin “sesin uzatılıp geri döndürülmesi” anlamıyla da ilgili görülmüştür.

    Hezec bahrinin bir aruzu, iki darbı vardır. Birinci darbı “mefâîlün”, ikincisi “mefâî”dir. Ancak uygulamada “mefâî” yerine aynı vezindeki “feûlün” kullanılır. Yine şatr sonu tef‘ileleri dışındaki cüzlerde (haşiv) “mefâîlü” (keff) ve “mefâilün” (kabz) değişiklikleri de görülür. “Mefâilün” şeklindeki değişikliğe ise nâdir rastlanır. Bunlardan başka hezec bahrinin ilk tef‘ilesi de uygulamada bazı değişikliklere uğrar. “Mefâîlün” tam ve sahih tef‘ilesi “fâîlün” (harm) (uygulamada aynı vezindeki “mef‘ûlün”), “fâîlü” (harb) (uygulamada “mef‘ûlü”), “mefâîl” (kasr) (uygulamada “feûlân”) ve “fâilün” (şetr) şekillerinde değişimlere mâruz kalabilir. Veznin aslî tef‘ilesi olan “mefâîlün”de görülen bu değişikliklere (illet ve zihaf) göre hezec bahri mekfûf hezec (mefâîlü), makbûz hezec (mefâilün), ahrem hezec (mef‘ûlün), ahreb hezec (mef‘ûlü), eşter hezec (fâilün) ve maksûr hezec (feûlân) adlarını alır.

     

    (TDV İslam Ansiklopedisinden)


  • 5. Hafta

    Bu hafta Hecez bahrinin diğer yaygın kullanılan vezinleri ele alınmaktadır.

  • 6. Hafta

    Recez

    Halîl b. Ahmed’in aruz sisteminde “müctelibe” denilen üçüncü dâiredeki üç bahirden (hezec, recez, remel) ikincisi olup genel sıralamada yedinci bahirdir. Tef‘ileleri yedi harflidir (sübâiyye). İllet ve zihaf kaidelerinin uygulanmadığı nazarî şekli, iki hafif sebeple (مُسْ + تَفْ) bir mecmû‘ vetidden (عِلُنْ) oluşan müstef‘ilün (– – ⏑ –) tef‘ilesinin altı defa tekrarlanmasıyla meydana gelir. Cevherî’nin sıralamasına göre ise recez, “müfredât” denilen ve bir tek tef‘ilenin belli sayılarda tekrarıyla oluşan bahirler arasında yer alır (Kitâbü ʿArûżi’l-varaḳa, s. 55).

    Recez, kelime mânası itibariyle develerin sağrısında beliren ve kalkarken ayaklarının titremesine sebep olan bir hastalık adıdır (Lisânü’l-ʿArab, “rcz” md.). İllet ve zihaf kaidelerine çokça mâruz kalması sebebiyle uğradığı sarsıntı ve değişiklikler yüzünden bahre Halîl b. Ahmed tarafından bu ad verilmiştir (İbn Reşîḳ el-Kayrevânî, I, 270-271). Çünkü recez bahrinde bir tam beytin, mısralarından birer tef‘ile (cüz’) kaybedip meczû’ (المجزوء) beyit, şatr kaybedip meştûr (المشتور) beyit ve nihayet şatr bünyesinden de cüz kaybederek menhûk (المنهوك) (güçsüz) adı verilen beyit çeşitlerine dönüşmesi gibi yoğun değişiklikler görülebilir.

    Kadim mânasıyla recez, nazım ve mûsikiyle alâkalı bir terim olup eski Araplar’ın “kasîd, remel, recez” diye adlandırdıkları belirli konulara tahsis edilmiş şiir nevilerinden birinin adıdır (Ahfeş el-Evsat, s. 68). Bu mânada recez, aynı adı taşıyan bahrin üçüncü ve dördüncü aruzlarıyla nazmedilen, bir beytin yarısı kadar veya daha kısa olan beyit şekilleriyle (meştûr ve menhûk beyitler) söylenmiş şiirlerdir. Çarşı ve pazarlarda günlük çalışmalar sırasındaki terennümler ve deveci ezgileri (ḥudâ’/ḥidâ’), savaş alanında yapılan atışma, sataşma ve meydan okumalar, kadınların savaşçılara yönelik teşvik veya serzeniş şiirleri, çocuklara söylenen oyun şarkıları ve ninniler hep bu şekilde dile getirilmiştir. Bu sebeple Arap halk şiirinin başlangıcının “mûcez” adı verilen vezinsiz fakat secili nesir veya recez olduğu kabul edilir (bk. HALK EDEBİYATI). Arap şiirinin en eski örneklerinde görülen, ritim bakımından çok değişken, fakat nazmı kolay bir vezin şekli niteliği taşıyan, aslında halk şiirlerinin vezni olup özellikle Câhiliye şairlerinin çok kullandıkları recezler genelde âni ilhamların ve irticâlî ifadelerin ürünüdür; bu sebeple zamanımıza pek az örnekleri gelmiştir. Başlangıçta yüksek sanat şekli sayılmayan recez, Câhiliye devri şiir geleneğinin devam ettiği I. (VII.) yüzyılın ilk yarısında da diğerinin adı “kasîd” olan en eski iki nazım çeşidinden biri durumundaydı. Bununla birlikte I. (VII.) yüzyıldan sonra artık recez de dâhilî bir plana sahip bulunan kaside gibi uzun şiirler halinde nazmedilmeye başlandı. Bu yeni tip recez kasidelerine “urcûze”, böyle şiirler nazmeden şaire de “râciz” (reccâz) denildi. Râcizlerin ilki Ağleb el-İclî (ö. 21/642), en tanınmışları da Accâc ile (ö. 97/715-16) 400 beyitlik urcûzesi olan oğlu Rü’be’dir.

    Recez, Abbâsîler devrinin başlarından itibaren daha çok hikâye, fıkra, tarih, belâgat, aruz, sarf-nahiv, hadis terimleri, siyer, akaid ve fıkıh gibi bilimsel konuların anlatıldığı didaktik manzumelerde kullanılmaya başlandı. Kadim Arap şiirinde recez bahrinde nazmedilen, her beyti kendi arasında kafiyeli olduğundan bağımsız bir kafiye düzenine sahip bulunan “müzdevice” (çift) veya “müzdevic şiir” denilen form, uzun manzum eserler ve özellikle didaktik manzumeler yazılırken kafiye bulma kolaylığı sağladığından zamanla mesnevi tarzının doğmasına sebep olmuştur. Arap şiirinde halk şarkılarını andıran eski recez örnekleri, manzum hikâye anlatma geleneğinden bu yana zaman içinde tabii bir gelişme göstermiş, Beşşâr b. Bürd, Ebû Nüvâs, Ebü’l-Atâhiye ve İbnü’l-Mu‘tez gibi şairler de eserlerinde bu tarzı kullanmışlardır. Ayrıca urcûze formu gazâ ve fetihler dolayısıyla tarihî-destanî konularda yüzlerce beyitlik şiir yazımına imkân verdiğinden rağbet gören bir nazım şekli olmuştur.
    Nazım tekniğinde sanatkârların yaptıkları yenilikleri de içeren bazı eserlerde bu bahrin başka vezin grupları da yer almaktadır. 

    (TDV İslam Ansiklopedisi’nden)

    Bir örnek uygulama (ayrıca ekteki dosyalarda kaynak kitabımızdaki açıklamalar ile birden çok uygulama yer almaktadır):

    چون شبروان پوید همی در تیره شب               

    Çun şeb re van pû yed he mî der tî re şeb

    تا کس مباد از رفتنش گردد خبر

    Tâ kes me bâ dez ref te neş ger ded ha ber

     

    (مشتاق)

     

     

    دل برگرفت از من بتم یکبارگی

    Dil ber gi rif tez men bo tem yek bâ re gî

    جاوید ماندم من درین بیچارگی

    Câ vî d man dem men de rin bî çâ re gî

     

     


  • 7. Hafta

    Remel Bahri

    Halîl b. Ahmed’in aruz sisteminde “müctelibe” denilen üçüncü dairedeki üç bahirden (hezec, recez, remel) üçüncüsü olup genel sıralamada sekizinci bahir olarak geçer. Tef‘ileleri yedi harfli (sübâiyye) bahirlerdendir. İllet ve zihaf kaidelerinin uygulanmaması halinde dâiredeki nazarî şekli, iki hafif sebep ile (فَاْ + تُنْ) aralarındaki bir mecmû vetidden (عِلٰاْ) oluşan “fâilâtün” (فَاْعِلٰاتُنْ) tef‘ilesinin altı defa tekrarlanmasıyla meydana gelir. Cevherî’nin sıralamasına göre ise remel, “müfredât” denilen ve bir tek tef‘ilenin belli sayılarda tekrarıyla oluşan bahirler arasında yer alır.

    Halîl b. Ahmed bu bahri, remel kelimesinin “hasır örgüsü” anlamından hareketle birbiri üzerine muntazam bir şekilde yığılmış ince örgülere benzeterek remel diye isimlendirmiştir. Remel terimi, “fâilâtün” tef‘ilelerinin ardarda sıralanışından doğan seri telaffuz sebebiyle kelimenin “hervele” (seri yürüyüş) anlamıyla da irtibatlandırılmıştır.

    Ahfeş el-Evsat, Halîl b. Ahmed tarafından kesin kurallara bağlanmış vezinlerle izah edilemeyen şekillerden ve şiir tenkitçilerinin nazım kusurlarından bahsederken vezin bakımından beyitlerinin yapısı birbirine uymayan bütün zayıf şiirlere remel denildiğini ve bunun bir kusur sayıldığını kaydeder (Kitâbü’l-Ḳavâfî, s. 67). Aynı zamanda remel, nazım ve mûsikiyle alâkalı bir terim olup kadim Araplar’ın “kasîd, recez, remel” diye adlandırdıkları, belirli konulara tahsis edilmiş olan nazım türlerinden biridir (a.g.e., s. 68). Bu anlamıyla remel, kasîd ve recez formları dışındaki bütün şiirler demek olup medîd, basît, vâfir, kâmil vb. bahirlerin meczû beyitleriyle söylenebilen, genellikle topluluk arasında inşad edilen, daha çok övgü, yergi ve fahra dair şiirlerdir. Remel hüzün, ferahlık, övünç, kahramanlık ve ağıt gibi duygusal konuları işlemeye elverişli ince ve zarif bir bahir olarak tanımlanır.

     

    (TDV İslam Ansiklopedisi’nden)

  • 8. Hafta

    Ara sınav haftası

    • 9. Hafta

      Münserih Bahri

      Halîl b. Ahmed’in bulduğu vezinlerden olup onun aruz sisteminde “müştebihe” denilen dördüncü dâirede ikinci, klasik genel sıralamada ise onuncu bahir olarak yer alır. Bahrin, “serbestçe dolaşmak” anlamındaki serh (insirâh) masdarından türemiş bir sıfat olan münserih adıyla anılmasının sebebi veznin ritminin kolay, süratli ve akıcı olması yahut diğer vezinlere göre farklılık arzetmesidir. Çünkü “müstef‘ilün”, diğer vezinlerde darb tef‘ilesi olarak geldiğinde tam ve sahih şekliyle de kullanılabildiği halde münserihte hazif (tay) kuralı uygulanarak sâkin olan dördüncü harfi (فْ) düşürülür. Tef‘ileleri sübâiyye (yedi harfli, مُسْتَفْعِلُنْ ve مَفْعُوْلَاْتُ) olan bahirlerdendir. 

      (TDV İslam Ansiklopedisi'nden)

    • 10. Hafta

      Muzari Bahri

      Halîl b. Ahmed’in aruz sisteminde “müştebihe” diye anılan dördüncü dairede dördüncü, klasik genel sıralamada ise on ikinci bahir olarak yer alır. Bahrin adı, “benzemek” anlamındaki muzâraat masdarından türeyen bir sıfat olup “benzeyen” mânasına gelir. İki tef‘ilesinden birinin mecmû‘, diğerinin mefrûk vetid olması bakımından Halîl b. Ahmed’e göre hafîf bahrine veya mefrûk vetidinin ikinci tef‘ilesinde bulunması dolayısıyla münserih bahrine benzemesi ya da bu bahir için başka benzeyişler (hezec veya müctes bahirleri gibi) ileri sürülmesi sebebiyle muzâri diye adlandırılmıştır.

      Tef‘ileleri yedi harfli (sübâiyye) bahirlerdendir. Halîl b. Ahmed’in daire sisteminde yer alan tam ve sahih şekli bir mısrada (şatr) “mefâîlün fâilâtün mefâîlün”dür (⏑ – – – / – ⏑ – – /⏑ – – –). Ancak uygulamada her şatrın son tef‘ilesinin düşmesiyle meczû‘ şekli ve haşiv tef‘ilesinin sakin olan yedinci harfinin düşürülmesiyle mekfûf şekli (مَفاعِيْلُ ⏑ – – ⏑) ya da sakin olan beşinci harfinin düşürülmesiyle makbûz şekli (مَفَاْعِلُنْ ⏑ – ⏑ –) kullanılır. Bu değişikliğe göre muzâri bahrinin bir şatrda ya “mefâîlü fâilâtün” veya “mefâilün fâilâtün” şekilleri kullanılır. Mefâîlün tef‘ilesinde murâkabe kuralı gereği bir tef‘ilede yan yana gelen iki hafîf sebebin (عِيْ، لُنْ) sakin harflerinin (يْ، نُ) aynı anda düşürülmesi veya sabit kalmasının câiz olmaması dolayısıyla yukarıda zikredilen iki zihaf kaidesi (keff ve kabz) aynı anda uygulanmaz, bu sebeple de (مَفَاْعِلُ ⏑ – ⏑ ⏑) biçimi yoktur. Aynı şekilde haşiv tef‘ilesi olan “mefâîlün”ün de tam ve sahih şekli kullanılmaz; onda da geçen iki zihaf kaidesinden birinin mutlaka uygulanması gerekir. Muzâri bahrinin mekfûf şekli (mefâîlü) daha yaygındır.

       

      (TDV İslam Ansiklopedisi’nden)

    • 11. Hafta

      Müctes

      Halîl b. Ahmed’in ortaya koyduğu vezinlerden olup onun aruz sisteminde “müştebihe” denilen dördüncü dâirede altıncı ve klasik genel sıralamada on dördüncü bahir olarak yer alır (DİA, III, 428; IV, 484). Sözlükte “kesmek, koparmak” anlamındaki ces̱s̱ kökünün “iftiâl” kalıbından türetilen müctes “kesilip koparılmış” demektir. Hafif bahrini oluşturan “fâilâtün müstef‘ilün fâilâtün”ün ilk tef‘ilesinin kesilip atılmasıyla meydana gelen bir vezin olduğu veya hafif bahrinde ikinci tef‘ile olan “müstef‘ilün”ü başa almak suretiyle oluşturulduğu için bu adı almıştır (İbn Reşîḳ el-Kayrevânî, s. 271; Hatîb et-Tebrîzî, s. 170).

      Tef‘ileleri sübâiyye (yedi harfli مُسْتَفْعِلُنْ ve فَاْعِلاْتُنْ) olan bahirlerdendir. Halîl b. Ahmed’in dâire sisteminde tam ve sahih şekli bir mısrada “müstef‘ilün fâilâtün fâilâtün”dür (– – ⏑ – / – ⏑ – – / – ⏑ – –). Ancak uygulamada her iki mısraın sonundaki “fâilâtün” cüzünün düşmesiyle meczû (bir cüzü düşmüş) şekli olan “müstef‘ilün fâilâtün” vezni kullanılır. Bahrin bir aruz ve bir darb tef‘ilesi bulunup her ikisi de “fâilâtün”dür. Bütün tef‘ilelerinde sâkin olan ikinci harfin hazfi mümkün olduğu halde muâkabet kuralı gereği sâkin olan yedinci harfi düşürülmüş (mekfûf) bir tef‘ileyi sâkin olan ikinci harfi düşürülmüş (mahbûn) bir tef‘ilenin takip etmesi câiz değildir. Çünkü bu takdirde şiirde kabul edilmeyen beş harekeli harfin bir araya gelmesi gibi bir durum ortaya çıkar: ”مُتَفْعِلُ فَعِلاْتُنْ“ örneğindeki ”عِلُ فَعِلَ...“ harfleri gibi. Bu sebeple ikinci sâkin harfin düşürülmesi (habn) ve yedinci sâkinin hazfi (keff) dönüşümlü olarak uygulanır (krş. Mahmûd Mustafa, s. 124-125). Bunun sonucunda dört farklı vezin ortaya çıkmıştır. a) Bir mısrada haşiv tef‘ilesi mekfûf, aruz tef‘ilesi sâlim: “müstef‘ilü fâilâtün”; b) Bir mısrada haşiv tef‘ilesi sâlim, aruz tef‘ilesi mahbûn: “müstef‘ilün feilâtün”; c) Bir beyitte haşiv tef‘ilesi sâlim, aruz tef‘ilesi mekfûf: “müstef‘ilün fâilâtü” veya haşiv ve darb tef‘ilelerinden her ikisi de sâlim: “müstef‘ilün, fâilâtün”; d) Bir beyitte “müstef‘ilün fâilâtün” veya “mefâilün fâilâtün”.

      Müctes bahrinde beytin ikinci mısraının son tef‘ilesi demek olan darbda hafîf bahrinde olduğu gibi teş‘îs kuralının uygulanması câizdir. Buna göre iki harekeliyi bir sâkin harfin izlediği şekil (عِلَاْ) olan mecmû‘ vetidin ilk harfinin (ع) düşürülmesiyle “fâilâtün” tef‘ilesi “fâlâtün”e dönüşür. Uygulamada bunun uzun hecelerden oluşan eşdeğeri “mef‘ûlün” kullanılır

    • 12. Hafta

      Bahr-i Karib ve Bahr-i Hafif

    • 14. Hafta

      Rubai Vezinleri

      Rubâîye özgü vezinler vardır ve rubailer hep bu vezinlerle yazılır. Tek bir vezinden türediği kabul edilen 24 rubai vezni vardır. On ikisi “ahreb” tabir edilen “mef’ûlü” tefilesiyle, on ikisi de “ahrem” tabir edilen “mef’ûlün” tefilesiyle başlar. 

      Ahreb Vezinleri

      1. Mef'ûlü mefâilün mefâîlün fâ'

      2. Mef'ûlü mefâîlü mefâîlün fâ'

      3. Mef'ûlü mefâîlün mef'ûlü fa'ûl

      4. Mef'ûlü mefâîlün mef'ûlün fâ'

      5. Mef'ûlü mefâîlün mef'ûlü fâ'l

      6. Mef'ûlü mefâîlü mefâîlü faûl

      7. Mef'ûlü mefâilün mefâîlü fâûl

      8. Mef'ûlü mefâilün mefâîlü fa'l

      9. Mef'ûlü mefâilün mefâîlün fâ'

      10.Mef'ûlü mefâîlü mefâilün fâ'

      11.Mef'ûlü mefâîlü mefâilün fa'l

      12.Mef'ûlü mefâîlün mef'ûlün fâ'

       

      Ahrem Vezinleri

      1.mef‘ûlün, mef‘ûlü, mefâîlü, fa‘l

      2. mef‘ûlün, mef‘ûlü, mefâîlü, feûl).

      3. mef‘ûlün, mef‘ûlü, mefâîlün, fâ‘).

      4. mef‘ûlün, mef‘ûlü, mefâîlün, fâ‘).

      5. mef‘ûlün, mef‘ûlün, mef‘ûl, feûl

       6. mef‘ûlün, mef‘ûlün, mef‘ûlü, fa‘l

      7. mef‘ûlün, mef‘ûlün, mef‘ûlün, fâ‘

      8. mef‘ûlün, mef‘ûlün, mef‘ûlün, fâ‘

      9. mef‘ûlün, fâilün, mefâilün, fa‘l

      10.mef‘ûlün, fâilün, mefâîlün, fâ‘

      11. mef‘ûlün, fâilün, mefâîlün, fâ‘

      12. mef‘ûlün, fâilün, mefâîlün, fâ‘

       


      رباعی یک قالب ایرانی است که حدود نهصد سال قدمت دارد ایجاد وزن رباعی را به رودکی نسبت می دهند و می گویند یک بار از کوچه ای می گذشت و دید بچه ها در کوچه گردو بازی می کنند و کودکی گردویی را داخل چاله هدف می اندازد و پس از آن می گوید "غلتان غلتان همی رود تا بن گود" او از این کلام خوشش می اید و رباعی را وارد شعر فارسی می کند . البته برخی نیز آن رابه شعرای دربار یعقوب لیث نسبت می دهند.اما این داستان را بیشتر شبیه افسانه می دانند و آیا بلاخره وزن  رباعی "لاحول ولاقوه الا باالله" است یا آن چیزی که رودکی گفت  عروض‌دانان قدیم، وزن رباعی را در دو شجره اخرب و اخرم قرار داده‌اند که از آن 24 وزن منشعب می‌شود. دکتر شمیسا، برای رباعی یک وزن برشمرده و معتقد است از آن یازده وزن فرعی به دست می‌آید.

      وزن رباعی:
      از خوشایند ترین اوزان شعر فارسی ؛ وزن رباعی است. یکی از عروض دانان اصل  وزن  رباعی را حاصل از تکرار (( مستفعل مستفعل مستفعل فع )) می داند.  این وزن اگر به این صورت اصلی پذیرفته شود از قلب هجای  2 و 3 در رکن دوم حاصل  می شود یعنی دومین رکن به صورت (( فاعلات )) در می آید. از طریق ابدال دو هجای کوتاه به یک هجای بلند هم رکن (( مفعولن )) حاصل می شود.
      از وزن اصلی 7 گونه مشتق می شود و از گونه ی اصلی 3 وزن.


      **

      Aruz Vezinleri Hakkında Genel Değerlendirme