1.
Ders
Tasavvufun
doğuşu ve kaynakları
Tasavvuf,
toplumdaki sapma ve bozulmalardan uzak kalmayı önceleyen kimi zahitlerin
birtakım arayışlara yönelerek kendine özgü bir dinî hayat tarzı
geliştirmeleriyle şekillenmeye başlayan bir anlayış olarak nitelenebilir.
Tasavvuf,
H. I/M. VII. yüzyılın ortalarından itibaren çeşitli aşamalar kat etmiş, ancak
kurumsallaşma aşamasına ancak birkaç yüzyıl sonra gelebilmiştir. Bu nedenle
tasavvufun h. 5. Yüzyıla dek olan dönemine genel anlamda bireysel tasavvuf
dönemi demek mümkündür. Daha sonra kurumsallaşmaya başlayan tasavvuf, toplumda
da karşılık bulmaya başlar ve tasavvufî eğilimler, yorumlar ve kurumlar
belirmeye başlar.
Tasavvufun
İran ve Horasan topraklarında yaygınlık
kazanmasıyla edebiyatta da yansımaları olmuş, zamanla tasavvuf edebiyatı
dediğimiz edebiyat şekillenmeye ve çeşitle alt dallara ayrılmaya başlamıştır.
Tasavvuf
isminin kaynağıyla ilgili çeşitli görüşler öne sürülmüştür. Bunlar şu şekilde
özetlenebilir: Saflık ve temizlik anlamındaki “ṣafâ” ve “ṣafvet” kelimesinden
türediği görüşü, Hz. Peygamber’in (a.s.) aṣḥâb-ı suffe’sinden kaynaklandığı
görüşü ve sufilerin yün hırka giydiklerine dair bilgiden hareketle, yün
anlamına gelen “ṣûf” kelimesinden türediği görüşü.
Ekteki
metinlerde tasavvufun doğuşu ve kaynakları konusunda ayrıntılı bilgi
bulunmaktadır.
Tasavvuf’un
Horasan coğrafyasında yayılışı
Tarihî
Horasan ismi, İran'ın kuzeydoğusunda yer alan oldukça geniş bir bölge için kullanılmaktadır. Tarihî Horasan zaman zaman
Türkistan adıyla da anılmıştır. Günümüzde Horasan toprakları üç kısma ayrılmıştır.
Bugün Horasan toprakları Türkmenistan, Afganistan, Tacikistan ve İran gibi
ülkeler arasında paylaşılmış durumdadır. Eski Horasan’ın büyük kültür merkezi
konumundaki bazı şehirleri şunlardır: Buhara, Semerkand, Merv, Nesâ, Serahs,
Belh, Herat, Nişabur, Tus…
Horasan,
İslam ilimleri başta olmak üzere ilim tarihimiz açısından da önemli bir
coğrafyadır. Pek çok din âlimi (fakih, muhaddis, müfessir, rical âlimi) bu
bölgede yetiştiği gibi diğer ilimlerde (edebiyat, gramer, tıp, heyet, hendese,
rical ilmi, tarih, coğrafya, etnoloji vs.) de büyük şahsiyetler yetişmiştir. Bu
coğrafya Arap dili ve edebiyatı açısından da önemlidir. Farsçanın edebiyat dili
haline gelişi de yine Horasan merkezli bir olaydır.
Tasavvufun
Horasan’da yaygınlık kazanması, tasavvuf düşüncesi için önemli bir dönüm
noktasıdır.
Horasan’da
gelişen tasavvuf anlayışı/anlayışları, başka coğrafyaları da, özellikle Anadolu’yu
ve Avrupa coğrafyasının Müslüman kesimlerini etkisi altına almıştır.
Anadolu’nun ve Balkanlar’ın Müslümanlaşmasında Horasan tasavvufunun büyük katkı
ve etkisi olmuştur.
Horasan’da
ilk sufiler
Horasan’ın tasavvuf
tarihinde mühim bir yeri vardır. İslam fütuhatından hemen sonra özellikle Belh,
Nîşâbur ve Merv şehirlerinde belirgin bir şekilde canlanan tasavvuf hareketi
yaygınlaşarak taraftarlarını artırmıştır. İlk dönemde zahitlik (zühd) şeklinde
kimlik kazanan tasavvufun ilk temsilcileri arasında Fudayl b. İyâz, İbrâhim b.
Edhem, Bişr el-Hâfî, Şakīk-ı Belhî, Hâtim el-Esam, Ahmed b. Harb, Muhammed b.
Eslem et-Tûsî gibi isimler vardır.
III. (IX.) yüzyıldan başlayarak İslam dünyasında tasavvuf hareketlerini iki ana
akım içerisine dâhil etmek genel kabul gören bir yaklaşımdır.Birinci ana akım,
Hâris el-Muhâsibî'ye nisbet edilen Bağdat mektebi, ikinci ana akım ise Hamdûn
el-Kassâr'a nisbet edilen Nîşâbur (Horasan) mektebidir. Bağdat mektebinde tevhid
ve mârifet ön plandayken, Nişabur/Horasan mektebinde melâmet ve fütüvvet
konuları öne çıkarılır. Ebû Nasr es-Serrâc et-Tûsî ile onun şakirdi Ebû
Abdurrahman Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî ve onun şakirdi Abdülkerîm el-Kuşeyrî,
Nîşâbur/Horasan mektebinin öne çıkmış sufileridir. Ebû Abdurrahman Muhammed-i Sülemî
ve Abdülkerîm-i Kuşeyrî’nin Nişabur/Horasan mektebinin anlayışını anlatan
eserler kaleme almaları, bu mektebin yaygınlık kazanmasında etkili olmuştur.
Horasan’da yetişen ilk sûfîlere şu isimleri de eklemek gerekir:
Ahmed b. Hadraveyh
el-Belhî, Bâyezîd-i Bistâmî, Ebû Hafs el-Haddâd, Ebû Türâb en-Nahşebî, Ebû
Abdullah es-Siczî, Muhammed b. Fazl el-Belhî, Sehl b. Abdullah et-Tüsterî,
Mümşâd ed-Dîneverî, Yûsuf b. Hüseyin er-Râzî, Ebû Bekir b. Tâhir el-Ebherî, Ali
b. Sehl el-İsfahânî, Ali b. Muhammed er-Râzî, Ebû Muhammed Hasan b. Muhammed
Ruhânî, Abbas b. Fazl ed-Dîneverî, İbn Yezdânyâr, Hamdûn el-Kassâr ve Ebû Saîd
Ebu’l-Hayr.
Bu tasavvuf anlayışı sonraları çoğu sûfî tarafından benimsenmiş ve böylece bu
mektep, pek çok bölgeye yayılmıştır. Dolayısıyla Muhyiddin İbnü'l-Arabî,
Evhadüddîn-i Kirmânî, Fahreddîn-i Irâkī, Necmuddîn-i Dâye, Sadreddin-i Konevî
ve Mevlâna Celâluddin gibi sufilerin Nişabur/Horasan mektebinin devam
ettiricileri olarak nitelenmesi yanlış olmaz.