Mevlâna, tasavvufî şiir zincirinin en
önemli halkalarındandır. Mevlâna’nın şair olarak takipçi olduğu şiir
geleneğinin Farsçayla ortaya konmuş olan tasavvufî şiir geleneği olduğunu
belirtmekte yarar vardır. Farsça şiirde, Senâî ve Attar’dan sonra yetişen büyük
mutasavvıf şairler arasında Mevlâna’nın ayrı bir yeri vardır. O, bu şiir
geleneğinin kurucusu olan Senâî’yi ve bu geleneğin güçlenip yayılmasında önemli
bir rol oynayan Attar’ı örnek almıştır. Bu bağlamda, Mevlâna’nın eserlerinde
Senâî ve Attar’a defalarca atıfta bulunulmakta ve onların şiirlerinden
alıntılar yapılmaktadır.
O, Senâî
ve Attar’ın takipçisi olmakla birlikte onlardan bir adım öne geçmiş olup şiir
gücü bakımından, sadece tasavvufî şiirin değil klasik şiirin de en büyük
temsilcilerinden bir haline gelmiştir. Bu bakımdan onun Farsça şiir tarihinde
istisnaî bir şair olduğunu söyleyebiliriz. Bütün İslam coğrafyasının tasavvufî
şiir geleneğiyle bağlarının güçlenmesinde bütün sûfi şairlerden daha etkili ve
başarılı olan Mevlâna, sadece tasavvufî şiiri değil, bütün klasik şiiri
derinden etkilemiş ve bu cümleden olarak Anadolu’da şekillenen Türkçe edebiyata
da yön vermiştir.
Mevlâna’dan söz edilirken bir ikilemle karşı karşıya kalmak sanki
kaçınılmaz olmaktadır. Çünkü Mevlâna, herhangi bir kalıba sığdırılamayacak
özellikleri kendinde toplamış ender şahsiyetlerdendir. Bu bakımdan nasıl onu
sırf bir şair olarak nitelemek eksik bir değerlendirme olacaksa, onun
şairliğini geri plana itmek de sorunlu bir yaklaşım olacaktır. Mevlâna,
takipçisi olduğu Senâî ve Attar gibi meslekten bir şair olarak karşımıza
çıkmamakla birlikte, ortaya koyduğu şiirle alanının en büyük şairi olmayı hak
etmişi bir şairdir. Burada belki yapılabilecek en tutarlı tespit, onun şiiri
kendisi için birincil bir iş saymadığıdır. Bu bağlamda Mevlânâ, şairliği bir
meslek olarak düşünmemiş, hatta şiirin olumsuz bir şey olduğunu beyan etmiştir:
“Söz nedir ki sen onu düşünesin? Nedir söz? Asma duvarının dikeni.”
(Mevlâna, Mesnevi I, beyit: 1731)
Mevlâna’nın
bu görüşünü, başka mutasavvıf şairlerde de görülen paradoksal bir yaklaşım
olarak değerlendirmek mümkünse de onun şiir alanında eserler ortaya koymak için
özel bir çaba göstermediğinin biliniyor oluşu bu değerlendirmeyi geçersiz
kılmaktadır. Senâî ve Molla Câmî gibi şairlerde de şiiri küçümseyen
yaklaşımları ifade eden beyitlere rastlarız. Örneğin Senâî’den Molla Câmî’nin
naklettiği “Vazgeçtim şiirden/sözden, çünkü şiirde/sözde mâna, mânada
şiir/söz yok beyti ile, Câmî’ye ait “Çabuk dön, nasılsa döneceksin bu boş
laftan. Çünkü fırsat geçti. Şairlik bahçesinden gidip de pişmanlık yarasıyla
gitmeyeni gördün mü?” (Camî, 569) beyitleri bu şairâne ifadelerdendir. Ama bu
iki şairin şiiri bir meslek olarak ömürlerinin sonuna dek sürdürmüş ve
divanlarını tertip etmek için özel çaba harcamış olmaları, Mevlâna’nın
yaklaşımıyla onların yaklaşımları arasında fark gözetmemizi zorunlu
kılmaktadır. Çünkü Mevlânâ, şiirin teoriği ile ilgilenmemiştir. Hatta o,
“müfteilün müfteilün öldürdü beni” diyerek aruzun kısıtlayıcılığından açıkça
yakınan ender şairlerdendir.
Mevlâna’nın şiirin teoriği ile ilgilenmediğini söylemek, onun şiiri bir
meslek olarak benimsemediğini vurgulamak için seçilmiş bir ifadedir. Yoksa onun
şiir konusunda derin bir birikime sahip olduğu şiirlerinden açıkça
anlaşılmaktadır. Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, Mevlâna, belirli bir
şiir geleneğinin takipçisi olmakla kalmamış, bu şiir geleneğini zirve noktasına
ulaştırmıştır.
Mevlâna’nın şiiri en çok okunan şiirlerden biri olmakla birlikte üzerinde
yeterince araştırma yapılmamış, yeterince irdelenmemiş bir şiirdir. Onun
şiirine ilişkin çalışmalar yeterli olmayıp yeni ve çok yönlü çalışmalara
ihtiyaç vardır. Divan-ı Kebir’in ilmî bir neşrinin henüz yapılmamış
olması, bu ihtiyacın ne ölçüde büyük olduğunu göstermektedir.
İslam kültür birikimini kendi bakış açısından değerlendirerek bize
intikal ettiren Mevlâna’nın şiirini tanımak, Farsça şiir açısından ne denli
önemliyse Türkçe şiir açısından da o denli önemlidir. Çünkü Anadolu’da
filizlenen Türkçe şiirin köklerine ulaşmak için Mevlâna’nın şiirini bilmek
önemlidir.